Yıldız parkı, İstanbul’un Avrupa yakasında Beşiktaş semtinde güzel bir yer. Adının Yıldız parkı olduğuna bakıp da orayı oyun parkı filan sanmayın. Kafanızı dinleyebileceğiniz çok geniş bir alan. Hem Avrupa yakasını hem Asya yakasını görüyorsunuz. İstanbul’un Avrupa yakasındasınız ama sanki bir adım atsanız Asya yakasına ulaşıverecekmiş gibisiniz.
Muhteşem bir duygu bu. İnsana huzur veren bir de kokusu var. Bu kokuyu içinize çektiğinizde bir an başınız döner ve bir ağaç dibine oturursunuz. Etrafı seyretmeye başlarsınız. Sizi bir düşünce sarar, “Burayı daha önce neden keşfetmedim?” diye hayıflanırsınız.
Yıldız Parkına gitmek için hangi yolu izleyeceksiniz? Sahilden Karaköy semtini geçtikten sonra İnönü Stadyumunun bir veya bir buçuk km ilerisinde Çırağan Sarayının hemen karşısına gelin. Orada bir girişi var Yıldız parkının..
Yıldız Parkı’nın Ortaköy semtine bakan tepe tarafına gittiğinizde, birkaç km ileride, karşıda Çamlıca Tepesini görürsünüz. Üzerinde televizyon ve radyo antenleri ile size bakıyor. ”Boğaziçi Köprüsü” ayaklarınızın altında gibidir. Ve bir şaheser gibidir. Sanki yüz yıllardır oradaymış gibidir. Köprü üzerinde her zamanki gibi yoğun bir trafik göze çarpar. Onlarca, yüzlerce otomobil, sarı renkli olanları taksi.. Sonra kırmızı ve yeşil belediye otobüsleri..
Köprünün altından her dakika bir gemi geçer. Bu gemilerin çoğu tehlikeli madde taşır. Gelip geçen gemiler hakkında bir şey söylemeye gerek yok... Uluslararası anlaşmalarla bağlıyız. Beş on km ileride ikinci köprü yani ”Fatih Sultan Mehmet Köprüsü” var ama onu Yıldız Parkı’ndan göremezsiniz...
Şimdi bir de ”Üçüncü köprüyü yapalım,” diyorlar. Her neyse.. Asıl konumuz olan Yıldız Parkı’na gelelim.
Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız mutlaka Yıldız Parkı’na bir kez olsun uğramanızı isterim. Ama gitmişken tek başına yola çıkmayın. O güzellikleri görürken yalnız olmayın. Eğer imkanınız varsa yanınıza sevdiklerinizden birilerini de alın. Veya en çok sevdiğiniz kişiyi yanınıza alın, inanın buna değecektir. Onu da yapamıyorsanız, alın elinize fotograf makinenizi, bol bol resim çekin ve bu çektiğiniz resimleri birileri ile paylaşın.
İstanbul’un ortasında öyle güzelliklerin görülemeyeceği sanılır. Yıldız parkı içinde, açık büfe yemek salonları var, oraları ziyaret edip karnınızı doyurmanızı öneririm. Gerçi oralara yemek salonu demek olmaz. Oralar eskiden Osmanlı padişahlarının kullandığı köşklermiş.
Şimdilerde o köşkler açık büfe olarak halka hizmet veriyor. Bu köşklerin manzarası çok güzel, ben Yıldız parkına gittim mi Malta köşküne giderim. Malta köşkü manzara bakımından çok güzel bir yerde, bahçesinde oturup açık büfeden aldığınız yemekleri yemek için bir masaya oturduğunuzda ağaçlarda gezen Sincapları seyredebilirsiniz. Veya ağaçların arasından masmavi ışıltısı gözlerinizi kamaştıran Marmara denizini ve Boğaziçi köprüsünü seyredebilirsiniz.
4 nisan 1976 İstanbul doğumluyum, yaşamımı halen İstanbul'da sürdürmekteyim. Yirmi yaşında Anevrizma'dan dolayı beyin kanaması geçirdim, yarım saat içinde bir acil servis doktorunun karşısında olmama rağmen ilgisizlik nedeniyle yaşamımı tekerlekli sandalyede sürdürmekteyim. Zorlukların üzerine giderek çözüme ulaşan bir kişiyim ve sağlığını kaybetmiş engelli bireyler için farkındalık yaratmaya çalışan bir aktivistim. "Biz engelli değiliz biz engelleniyoruz"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder