24 Nisan 2013 Çarşamba

Engelli asansörü...


Olivium alışveriş merkezindeki asansörlerde büyük değişim var…

Asansörlere ağırlık algılayıcı konulmuş, aşırı yük olduğu zaman asansör hareket etmiyor, birde asansör dışında düğmeye basılan yere küçük bir tabela konulmuş, üzerinde “Hamilelere, Bebek arabalı ailelere ve engellilere öncelik tanıyınız.” Yazıyor. Bu farkındalığın oluşmasında özellikle benim bir katkımın olduğunu düşünüyorum, çünkü ben sabırla ısrarla asansör önünde hep bekledim hep bekledim. Bu bekleyişim normal vatandaşı rahatsız etmedi hepsi asansörü bekleyişimi umursamadı ve hep önüme geçip asansöre benden önce bindi, alışveriş merkezi yönetimini bu durumum rahatsız etmiş olacak ki, böyle bir iş yapmaya karar verdiler.

Bu yaptıklarını alışveriş merkezi girişindeki rampada ve engelli tuvaletinde yapılmasını bekliyorum, bir süre bekleyeceğim ve o tabelalardan oralara da konulmaz ise, engelli tuvaletine ve rampaya konulmasını isteyeceğim.

19 Nisan 2013 Cuma

Yaradan’ın verdiği en büyük nimet sağlıktır...



Çalar Saat Fatih Portakal’a mektup;
Fatih bey ben Abdullah Ünal 37 yaşında tekerlekli sandalyeli bir engelliyim, şu an yayın yaptığınız stüdyo ya birkaç kilometre mesafede oturmaktayım.  
 
19.04.2013 Cuma günkü programınızda fizik tedavinin öneminden bahsettiniz. Bir engelli olarak bende bir şeyler söylemek isterim;  fizik tedavi bizler için çok önemlidir, doğru düzgün düzenli yapılacak bir fizik tedavi bizlerin çabucak iyileşmemizi sağlar sosyal yaşamdan kopmamamızı sağlar, ama ülkemizde bu tedavi süreci son derece basite alınmakta ve hastalar Kaderleri ile baş başa bırakılır. Aslında bilirsiniz Kaderi biz belirleriz.
 
Ben beyin ameliyatı olduktan sonra Kaderiyle baş başa bırakılan bir kişiyim, ameliyatı yapıldıktan sonra eve taburcu edilip, “tekerlekli sandalyede yaşam süreceğim” söylendi. Ben sekiz yıl ev içinde tekerlekli sandalyede hayatımı sürdürdükten sonra 2004 yılında Bahçelievler’deki 70. Yıl fizik tedavi hastanesinde iki ay tedavi gördüm ve sonra kendi başıma azda olsa paralel barda yürümeye başladım. Ne ameliyat olduğum hastaneden ne de onlarca kez muayene olduğum kişi ve kurumlar tarafından derdimin devasının fizik tedavi olduğu söylendi, çünkü niyetleri ilaç sattırmak ve sağlık sektörünün ilerlemesini sağlamak. Şifamın fizik tedavi rehabilitasyonda olduğunu anladım ve üç yıl içinde üç defa 70. yıl fizik tedavi hastanesine yatıp tedavi gördüm.
 
Şu an tam olarak iyileşemedim, hala fizik tedavi rehabilitasyona ihtiyacım var, ama İstanbul’un göbeğinde oturup Bahçelievler’e on dakika mesafede olsam bile tam olarak iyileşmem imkansız. Çünkü koskoca İstanbul’da bir tane olan Bahçelievler’deki hastane yetersiz, hastane konumu yüzünden yavaş yavaş ranta kurban ediliyor, hastaneye kabul edilen birçok kişi çok basit rahatsızlıklar nedeniyle hastaneye tedaviye yattığında bize sıra gelmiyor, bazı doktor kılıklılar hastaya dokunmadan aylıklarını cebine koyuyor, bizim gibi hastaların doğru düzgün düzenli fizik tedavi görmesi gerek ki sağlığına kavuşsun. Türkiye’deki sağlık sektörü ranta bilinçsizliğe bilgisizliğe geri kafalılığa teslim edilmiş durumda.
 
Kimsenin vicdanı yok; sağlık sektöründe her şey para için yapılıyor, her şey kariyer için yapılıyor, her şey ilaç sektörünü doyurmak için yapılıyor, çok daha acı şeyler yazardım ama ben onlar gibi vicdansız değilim, onları değil eşlerini çocuklarını akrabalarını düşündüğümden yazamıyorum.
 
Fatih bey sizi ve ekibinizi kutluyorum, kimsenin olumsuz eleştirisini umursamayın, çünkü herkes kendi egosunu düşünür.
 
Yaradan’ın verdiği en büyük nimet sağlıktır, ne para ne pul ne huzur ne de mutluluk, çünkü olmayınca hiç birinin önemi yoktur.
 
Sağlıcakla kalın.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Rampa ve asansör yapamıyorlar

Sabah 08:00 gibi uyandım televizyonu açtım odaya annem geldi. Yataktan kalkıp el yüz yıkamam kahvaltım derken saat 09:00 oldu. Saat 09:10 civarı babam ve küçük kardeşimle okula doğru gitmek için evden çıktık. Yaklaşık beş yüz metre gittik ve okula ulaştık.

Dr. Reşit Galip İlköğretim Okulu Zeytinburnu Halk Eğitim Merkezi binasının hemen yanındaymış. Okulun bahçesi çok büyük alana sahipti. Okul bahçesinde birkaç dakika eğlendikten sonra okul binasına girdik.

Okul bahçesinde dört ay önce girdiğim Açıköğretim sınavında tanışmış olduğum tekerlekli sandalyeli arkadaşla karşılaştım, adı Gizem.

O da o okulda sınava girecekmiş, okul bahçesinden beraber okul binasına yöneldik. Okul binasının girişinde altı yedi metre uzunluğunda iki adet basamak var. O basamakları üç dört kişinin yardımıyla aştım. Adamlar o kadar uzun bir merdiven yapmışlar, ama bir köşesine bir metre genişliğinde uzunluğunda bir rampa koymayı akıl edememişler.

Diyorum ya; “bu ülke mühendis yetiştiremiyor".

Okul binasından içeri girince gördük ki; tekerlekli sandalyeli olan ikimizin de sınav yeri üst katta, yani iki tekerlekli sandalyeli öğrenci merdivenlerden bir üst kata çıktık. Beni kardeşim geri geri çekerek merdivenleri aştık, diğer tekerlekli sandalyeli arkadaşı da anne babası ve okul çalışanları merdivenlerden çıkarttı.

Okul bahçesinde Atatürk büstü vardı, birde okul binası içinde Atatürk büstü vardı. Okul binasının içindeki Atatürk büstü önünden tekerlekli sandalyemle geçip merdivenlere doğru ilerlerken ve merdivenleri tekerlekli sandalyemle aşarken Atatürk’ün büstü gülümseyerek, içinden “ben neler yaptım, yıl 2010 oldu adamlar teknolojiyi kullanıp rampa asansör yapamıyorlar” demiştir ya da “bu çocukları neden okulun giriş katında sınava almıyorlar” demiştir.