30 Ağustos 2017 Çarşamba

Yıkmayın, restorasyon yapın...


Daha geçen yıl İstiklal yolu geçiyor diye valisi kaymakamı askeri yeri göğü inletiyordu... Bu yıl ise o tarihe tanık olmuş, geçiş yapan askerlere yatacak yer olmuş bu evlerin restorasyonunu yapmak yerine, yıkıyorlar. Köy tarihine ve bu ülkenin kuruluşu sırasında başkentimiz Ankara ile Karadeniz arasında geçiş rotasında mola verilmiş bir köy olmuş olan bu evler bakımsızlık nedeniyle çürümeye bırakıldıktan sonra şu an çökme tehlikesi içerdiği için yıkılıyorlar. 


27 Ağustos 2017 Pazar

Çankırı devlet hastanesine gidip geldim...

Bu sıralar sağlık sorunlarım iyice arttı… Dün gece saat 23:00’de annemle beraber balkonda çay içerken birden karın bölgeme çok şiddetli bir ağrı geldi. Bu öyle bir ağrıydı ki, ne nefes alabildim ne de konuşabildim.

Resmen son anlarımdı sanki… “Tamam, kalp krizinden gittim” dedim.

Annem beni hemen evin içine aldı odama götürüp pencereyi açtı… Ama hala nefes alamıyorum, aldığım nefes ise göğse gitmeden kesiliyor ve göğüs bölgemde ağrı yapıyordu.

Bir ara elimi karnım ile göğüs kafesimin ortasına koyduğumda kıkırdak gibi kemik kadar sert olduğunu fark ettim. Göğüs bölgemdeki bu sertlik aklıma “göğüs kafesimde bir problem mi var  acaba” dedirtti. 

Müdahale edecek en yakın hastane Çankırı’da ve bizi oraya ulaştıracak imkan sınırlı... Çankırı Ilgaz Kıyısin köyündeyiz, evde anne babamla yalnızız ve en yakın hastane kırk elli kilometre mesafede.

Hemen on metre mesafede bahçede otomobilimiz var, var ama onu kullanacak kimse yok...

Annem hemen köyde yaşamını sürdüren Arif dayıyı aradı ve benim için “acil hastaneye gitmemin gerektiğini” söyledi. Yaklaşık beş dakika içinde Arif dayı aracıyla birlikte evimizin önündeydi, bizde hemen üzerimize bir şeyler alıp aracın yanına gittik ve aceleyle bindik.

Yaklaşık yirmi dakikadır süren nefes darlığım ise bu sırada biraz hafifledi... Nefes almalarım biraz düzeldi ve kendime gelmeye başladım. 

Sanırım hareket etmem ve açık havaya çıkmam beni rahatlattı.

Bu sıradaysa Arif dayı köyden çıkıp Kastamonu’dan Çankırı’ya giden anayola çıktı… Arif dayı sağlam şofördür, hem aracına hem de kendine güveni sağlamdır.

Arif dayı bir ara bana “Abdullah telaşlanma sanırım bu nefes darlığı çok yüksekte olmamızdan dolayı oluyor” dedi...

Rakım yüksekliği nedeniyle ve ellenmemiş doğası nedeniyle köyümüzde oksijen oranı normalden yüksek.

Dayının dediği gibi; rakım 1300 civarı ve bu bölgenin doğası bozulmamış olduğundan bir oksijen çarpması oluyor, olabiliyor… Ne de olsa bizim şehir yaşamında havanın kirliliğine alışan vücudumuz var.

Buraya gelince vücut nereden geldiğini şaşıra biliyor ve saçmalamaya başlıyor... 

Arif dayı yol üzerindeki çalışmalardan dolayı bazen yavaşlamış olsa da otuz kilometrelik bu mesafeyi yarım saat civarı bir vakitt aldı… Saat 23:15 civarı köyden çıktık 23:45’de Çankırı devlet hastanesindeydik.

Nefesi doğru alamamaktan Akciğer'ime zarar verebileceğimi düşünmeye başladım, yeterli nefesi alamadığımdan kalbimin kan pompalamayacağını düşündüm.

Akciğerimin sönebileceğini bile düşündüm, beynime ve diğer organlara hava ve kan basıncı gitmeyeceğini düşündüm.

Herhangi bir şekilde bu ön görülerim gerçekleşir endişesi ile yanımdakilere özellikle anneme yaşadıklarımı ayrıntılı olarak anlatmaya başladım ki, hastaneye gittiğimizde kendimi kaybetmiş olursam gerekli bilgiyi o verir diye düşündüm. 

İşte ben tam bunu anlatmak istiyordum; ben sağlığı bozuk bir tekerlekli sandalyeliyim, herhangi bir acil durumda en yakın sağlık kurumu çok uzak, ulaşım imkanlarım sınırlı.

Çankırı devlet hastanesi bahçesine girince doğruca Acil servis kapısına doğru yöneldik, yöneldik ama hem karanlık nedeniyle hem de tabela yetersizliği nedeniyle biraz bocalasak da hemen bir iki dakika içinde Acil servisin kapısından girip yardım almaya başladık.

Acil servisin doktoru şikayetlerimi dinledi ve hemen yapılacakları söyledi, tedavi işlemlerini başlattı.

İlk önce bir hemşire sol kolumdan iki tüp kan alıp tahlil için laboratuvara bırakmamızı istendi, sonra da beni müşahede odasında alıp bir yatakta kalp ritmime bakıldı.

Kan tahlili ve kalp düzenimin kontrolü derken bir saat boyunca müşahede odasında bir yatakta dinlendim.

Ne kan tahlili sonuçlarımdan ne de kalbimde bir sorun çıkmadı… Sadece Karaciğer ve Pankreas değerlerim biraz yüksek ortaya çıktı. 

Bir saat süren bu işlemler sonucunda bir problem olmadığı anlaşılınca acil servis doktoru tarafından sabahleyin Dahiliye uzmanına görünmem konusunda uyarıldım ve tekrardan köye doğru dönüş yapmak için hastaneden taburcu oldum.

Gece saat 02:00 civarı köydeki evimize girip doğruca yatağa yattım ve hemen uykuya daldım. Sabah ise saat 06:00 civarı uyandım ve hemen kendime geldim, çünkü saat 08:30 civar1ı tekrardan Çankırı’da Çankırı devlet hastanesinde olmam gerekliydi.


Geceden teyzemin oğlu Salim ile konuştuk çünkü bizi o hastaneye götürecekti... Saat 08:00 civarı Salim 30 kilometre mesafede olan köylerinden bizim yanımıza geldi ve biz yola çıktık.

Yanıma sadece nüfus kağıdını aldım, sadece onun lazım olabileceğini düşündüm.

Aslında yanıma almam gereken bir belgem daha olmalıymış, o da engelli olduğumu belirten bir şey. Eğer aklıma gelmiş olsaydı, Başbakanlık engelli kartımı da yanıma alırdım, çünkü bu türden sağlık kuruluşlarında engelli olduğuma dahil ve engel seviyemin kaç olduğuna dahil bir belge şart.

Neyse! Çankırı devlet hastanesinde bu sefer Poliklinikler yazan binaya giriş yaptık… Dahiliye bölümüne gidip nüfus kağıdımla Dahiliye doktoru Eren beye randevu aldık ve beklemeye başladık.

Saat 09:00’da muayeneler başladı ve ilk önce 65 yaş üstü hastalar alınmaya başladı, eğer kartım yanımda olsaydı veya muayene konusunda bir acelem olsaydı öncelik isterdim.

Acil bir sıkıntım olmadığı için beklemeyi tercih ettim ve herhangi bir öncelik istemedim.

Yaklaşık yarım saat içinde de sıra bana geldi, odadan içeri girip Eren beye selam verdikten sonra ilk önce “Anevrizma’dan dolayı sol tarafı felç olmuş bir tekerlekli sandalyeliyim” dedim. Daha sonraysa hemen dün gece yaşadıklarımı ve Acil servise geldiğimi anlattım ve onu teşhis koymasını bekledim.

Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Çankırı devlet hastanesinde de elle veya tecrübeyle muayene yok, hemen ilk önce kan tahlili ve Karaciğer için Ultrason çekimi istedi.

Ben ilk önce kan tahlili için kan verdikten sonra, Ultrason çekimi içinde sıra numarası alıp beklemeye başladım.

Bu her iki işlem için teyzemin oğlu Salim koşturdu ve nüfus kağıdımla tüm işlemleri hemen hallediverdi... Hem kan tahlili için hem de Ultrason için bekleyen çok kişi vardı, sadece kan vermek için yarım saate yakın bekledim.

Ultrason için bolca su içmem gerektiği için bahçeye çıktık ve bir gölgede yaklaşık bir litre su içtim ve biraz bekledikten sonra saat 11:30’daki randevum için saat 11:00’de Ultrason odası önüne gittim.

O, Ultrason odası önü de kalabalıktı, saatin 11:30 olmasını beklerken ben iyice sıkıştım. Neredeyse idrarımı tutamayacak hale geldim. Yine de 11:30’a kadar dayandım ve saat 11:30’da muayene girip iki dakika içinde çekimi yaptırıp muayene odasından dışarı çıktım.

Ultrasonu yapan uzman; Karaciğerde hiçbir sorun yok, ama Safra kesende 5.5 mm. taş olduğunu belirtti.

Bir alt kata kan tahlili sonucu için geçiş yaptığımızda kan tahlilinin sonucunu öğleden sonra alabileceğimizi öğrendik.

Bu da “yaklaşık iki saat daha buradayız” demek oluyordu...

Tekrardan bahçeye çıktık ve hem karnımızı doyurup bir şeyler içtik hem de İstanbul’dan arayıp soranlarla konuştuk.

Tam iki saat sonra saat 13:30 civarı Heleşükür sabahleyin bana bakan Eren beyin karşısındaydık. Hem Ultrason filmimi hem kan sonuçlarıma bir göz attı ve sonrasında Karaciğer’inizde bir sorun yokmuş sadece Safra kesesinde 5.5 mm. taş varmış” dedi.

Eren bey; bu taş ile ilgili olarak Genel cerrahi bölümüne muayene olmam gerektiğini, düzgün kararın onun tarafından verilebileceğini söylendi.

Yani, İstanbul’a geri dönüş yaptığımda dün geceki gibi bir problem yaşamamak için, bu sorunun üzerine düşmem ve çok iyi bir muayene olmam gerekli. 
Köye geldiğimden bu yana balkonda oturuyorum, eğer evde durmayıp köyün içinde dolaşsaydım vücudum bolca sarsıntı yaşayacaktı ve “Safra kesesindeki o taş yerinden oynattım da ağrı yapmasına sebep oldum” diyecektim, ama köye geldim geleli ev içinden balkona balkondan eve. 

Hastaneden köye döndüğümüz sırada ortanca kardeşim telefon edip "ne yaptınız?" Dedi. Bende "bir sorun yok, sadece Safra kesesinde 5.5 mm civarı olan bir taş varmış" dedim... O da bana: “geçmiş olsun ağabey, köyde günlerdir evden çıkmıyor muşsun bu bahaneyle çıkmış oldun” dedi. 


Kimsesi hiç düşünemiyor mu? Acaba...

Ben tekerlekli sandalyemle köy içinde gezerken başıma bir kaza gelse, ne olacak? Bana kim yardım edecek?

Tekerlekli sandalyemin tekerlekleri patlayabilir, bir çukura düşebilirim, mıcıra çamura batabilirim veyahut tekerlekli sandalyeyi devirebilirim.

Zaten annem babam iyice yaşlandı ve bunun yanı sıra köyde de fazla insan yok, birde başıma bir şey gelirse ne olacak? Bana kim yardım edecek?

Balkondan çevreyi gözetlerken; bazen bazı sokaklarda saatlerce insan görmüyorum. 

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Kazlıçeşme Marmaray'a giden kaldırımın yarım bırakılmış olan sarı çizgisi...


2013 yılında seferlerine başlayan, İstanbul’un iki yakasını ve hatta Avrupa ile Asya’yı Marmara denizi altından raylı sistemle bağlayan Marmaray’ın Zeytinburnu’nda bulunan Kazlıçeşme istasyonuna giden kaldırım… Bu kaldırım yaklaşık yüz metre uzunluğunda olup, genişliği bir buçuk metre civarıdır.

Bu videoda asıl dikkati çekmek istediğim konuysa; kaldırım üzerinde bulunan göremeyen arkadaşlar için konulmuş olan Sarı çizgi, dört yıldır tamamlanmadan yarım bırakılmış olan bu Sarı çizginin yarım bırakılmış olması görme sıkıntısı olmayan bizler için değil ama göremeyen arkadaşlar için büyük sorun sıkıntı problem.

O sarı çizgi dört yıl boyunca ilk elli metrede var, ama sonraki elli metrede yok.

17 Ağustos 2017 Perşembe

Olivium alışveriş merkezi kapı önü...

Saat 15:30
Olivium alışveriş merkezine giriş yapıp Garanti bankası atm cihazından para çekip daha sonra ise Zemin kattan dışarıya çıkıp Halil berbere sakal tıraşı olmaya gittim.

Artık Olivium alışveriş merkezine girmek istemiyorum, çünkü bize hitap etmiyorlar.  Sonuçta para kimden gelirse "o" derler farkındayım, ama bu kadarda olmaz.

Alışveriş merkezini Arap turistlere teslim etmiş durumdalar, kapı önlerini onları getiren otobüslere bırakmışlar, giyim mağazalarında bizlere hitap eden elbise yok, restoranlarda ise garsonlar gelip bakmıyorlar bile ve yiyeceklerin fiyatları iki katına çıktı.

Dediğim gibi Zemin katın kapısından çıkış yaptım, ama bir türlü alışveriş merkezi önündeki kaldırımdan yola inemedim çünkü bize ayrılmış iki adet rampadan ikisi de bu turist getiren otobüsler tarafından işgal altındaydı.

Baktım olacak gibi değil, işim var gideceğim, ama olmuyor, her yer işgal altında… Benim yola geçiş yapamadığımı gören bir bayan yanıma geldi ve konuyu onunla konuşmaya başladık.

Beraber hemen güvenliği yanıma çağırdık ve "bak iki rampada işgal edilmiş ve kapı çıkışının tamamı 4-5 otobüsle kapatılmış, yangın deprem kavga olsa insanların kaçacağı yer yok" dedim. Hanımefendi ise "biraz daha dikkatli olsanız" gibi söylemlerde bulunuyor, ama bu güvenlik görevlisinin umurunda değil.

Resmen boşluğa konuşuyoruz, hiç umurunda değiliz...

Güvenlik görevlisi ilk önce "ağabey ben seni kaldırımdan indireyim" dedi, ben "hayır , şurada rampa varken neden öyle tehlikeli bir şey yapalım" diyince, o da "yapabileceğim bir şey yok, bu otobüslere biz karışamıyoruz" dedi.

Dediğine göre; hem karışamıyormuş hem de alışveriş merkezi güvenliği bu işgallerden sorumlu değilmiş...

Güvenlik görevlisi kendine toz kondurmaz, şoförler kendine toz kondurmaz, o zaman burada suçlu benim.

Tam ortam biraz yumuşamışken, yanımıza bir otobüs şoförü geldi ve yorum yapmalara başladı. Baktım işgalci şoförleri korur gibi kelimeler kuruyor, hemen bende "otobüs şoförlerinin hemen hepsi bunu yapıyor, hatta sen bile dikkat etmezsin bu işgali sende yaparsın" dedim.

O otobüs şoförü arkadaş bir kabardı, üzerime gelerek sesini yükselterek "sen beni neden karıştırıyorsun ki şimdi”, “senin benimle sorunun ne”, “beni neden suçluyorsun" dedi.

Resmen içinden bir canavar çıktı, o surat ifadesi gitti kaşlar çatık bir bakış aldı. 


15 Ağustos 2017 Salı

İstanbul belediyesi Beyaz masaya...

Ben 1996 yılında yirmi yaşındayken beyin kanaması geçirmiş ve 21 yıldır yaşamını tekerlekli sandalyede sürdüren bir engelliyim.

Sürekli olarak Bakırköy sınırları içinde bulunan Marmara Forum alışveriş merkezine Dekathlon spor ürünleri satan ve Media Markt teknoloji ürünleri satan mağazalara gidip gelen bir engelliyim. Alışveriş merkezine gidip gelirken de Zeytinburnu ile Bakırköy arasında bir köprü vazifesi gören üst geçidi kullanırım. Marmara Forum alışveriş merkezinin olduğu bölgede Çobançeşme Koşuyolu caddesi üzerinde bulunan bu üst geçidin genelinde bir problem yok, ama üst geçide giriş çıkışda kullanılan ve kaldırımla bağlantısını sağlayan yerlerde bir sorun var. Aşırı şekilde yüksekler, ayarlanmaları gerek. Üst geçidi kullanmam gerektiğinde birilerinden yardım almak zorunda kalıyorum.

Bu sorunun nasıl çözülebileceğini veya kimin çözebileceği konusunda bir bilgiye sahip değilim... Durumu size iletmeyi uygun görmüş durumdayım.

İlgilenir, sorunu çözebilir misiniz veya sorunu çözebilecek bir belediye ye beni yönlendirebilir misiniz?

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Kozyatağı Byotell'de ikinci toplantı...

Sabah saat 06:30 gibi uyandım ve yatakta zaman geçirmeye başladım... Yaklaşık altı günlük Avşa tatilinden sonra koşuşturma bugün yine başlayacaktı.

Bugün Ahtapot gönüllüleri ile Kozyatağı'nda bulunan Byotell'de saat 10:00 ile 16:30 arası sürecek bir toplantı da daha bulunmam gerekli.

Saat 08:15 gibi evden çıktım ve doğruca Marmaray'a gittim, saat 09:15 gibi Ayrılıkçeşmesi istasyonun ara katında Kayhan ve nişanlısı ile buluştum. Birkaç dakika orada oyalandıktan sonra üçümüz oradan Kadıköy- Kartal metrosuyla Kozyatığı'na geçtik.

Ben asansör ile yeryüzüne çıktım Kayhan’lar ise merdivenle yukarı çıktılar.

Yaklaşık 200 metre ilerledikten sonra toplantı salonları olan Byotell'e geldik ve eksi ikiye indik. Toplantı için Ahtapot gönüllülerine ayrılmış salona gittiğimizde gördük ki herkes gelmiş, bir biz kalmışız.

Byotell’e gelmeden önce Ayrılıkçeşmesi istasyonunda 17- 18 yaşlarında bir arkadaş birkaç kişiye “fazla biletiniz var mı?” Dedi durdu. Sorduğu herkes cevap bile vermeden önünden geçip gitti, baktım çocuk bir çıkmazda hemen yanına yaklaştım ve metro bankosuna gidip kartımı okuttum ve onun geçişini sağladım.

Ara sıra bende o duruma düşerim… Adres sormak için insanlara seslendiğimde tekerlekli sandalyede olduğumu görünce suratıma bile bakmayan o kadar çok kişi gördüm ki... O çocuk geçiş için yardım istediğinde onun suratına bakmayanları görünce, onun yerinde bir an kendimi gördüm.

Bizim insanımız; tekerlekli sandalyeme ve sesimdeki bozukluğa bakarak bana not verdiğinden canım çok yanmıştır. 

Yaklaşık on dakika sonra Kayhan ile metroya giriş yapmaya kalktığımda ücretsiz giriş kartım bana geçiş izni vermedi. Geçiş izni vermemesinin nedeniyse on dakika önce o çocuğa kartımı kullandırtmış olmam.

Bendeki toplu taşıma kartı Ücretsiz taşıma kartı yani İstanbul içinde tüm toplu ulaşımlarda ücretsiz seyahat hakkım var ve bu hakkım yanımda bir refakatçi ile beraber.

Benim kartım geçiş izni vermeyince yanımıza gelen bir istasyon görevlisi “kartınızı on dakika önce kullanmış olmanızdan dolayı şu an geçiş hakkınız yok” dedi.

Kast ettiği şey; biraz önce o çocuğa kartımı kullandırtmam olmammış, meğersem bendeki kart ile on dakika ara ile basım yapabiliyor muşun.

İstasyonun görevlisi alaycı bir tavırla bana "bak onu geçirdin, ama sen geçiş yapamıyorsun" dedi ve kapıyı elleriyle açıp geçişimi sağladı. 

Ben bu tür davranışları unutmam ve hiç bir zaman unutmam... Sanki kaçakçılık hırsızlık yapmışım gibi bana davrandı ve beni tehdit eder gibi tenkit eder gibi konuştu. 

Geçişine yardım ettiğim o çocuk belli ki bir düşkün ve mecbur olmasa insanlardan dilenmezdi. Çalmıyor çırpmıyor, kapkaç yapmıyor veya gasp etmiyor, sadece istiyor.

İsteyen o çocuğun istediğinin verir isteyen vermez. 

Ama ben bu kartı yıllardır kullanıyorum ve yanımda refakatçimle beraber birçok defa geçiş yaptım. Şu ana kadar böyle bir sorun ile karşılaşmadım, nedenini anlayamadım ama başıma ilk defa başıma böyle bir şey geliyor.

Ücretsiz olan bu geçiş hakkıma istasyon görevlileri çok takıntılıdırlar… Gözleri sürekli üzerimdedir bir kaçakçıymışım gibi, bazıları bana insanca yanaşır selam verir çok iyi muhabbetimiz olur, bazısı da bana emredici şekilde yaklaşır.

Beş yıl önce filandı Akşemsettin tramvay durağına giriş yaptığım sırada 13- 14 yaşlarında bir çocuk yine bir kaç kişiye sorduktan sonra gelip bana "amca seninle durağa girebilir miyim?" Demişti.
Bende durumunu anladım, anlayışla karşılayıp ve hiç sorgulamadan "gel yanıma" demiştim, bankodan geçiş yaptığımız sırada çocuk bana bankonun kapısını açtığı tekerlekli sandalyemin geçişini sağladı.

O ana kadar yanıma gelip kapıyı açmayan durağın güvenlik görevlisi yanıma gelip “siz buyurun ama o geçemez” dedi. Ben çocuğu sorgulamamıştım, ama o güvenliğe “neden” dedim, o da “tanımıyorsunuz” dedi, bende “bendeki kart refakatçili ve o da refakatçim” demiştim.

O yıllarda ben bu kadar bilgili bilinçli olmadığımdan çocuğa dönüp “kusura bakma” demiştim.

Para dilenmiyorlar ki bu çocuklar… Sadece paraları olmadığı için bizden yolculuk yapmak için istekte bulunuyorlar.

Beş yıl önce Akşemsettin durağında bugünse Ayrılıkçeşmesi'nde olan bu olay şu an olsa yine aynı şeyi yapar  çocukları yanıma almaya çalışırdım. Sonuçta onlar bir çocuk, dilenmiyor, sadece ufak bir yolculuk için yardım istiyorlar.

Marmaray’ın Yenikapı istasyonunun engelli asansörü önünde her zaman bir kaç dakika beklerim, bazen de beş dakika kadar beklerim. Bu sıra da gözüm oradaki geçiş bankosuna takılır ve seyretmeye başlarım, bir istasyon görevlisi bankonun geçiş kapağını eliyle tutar ve onlarca insanda kaçak geçiş yapar. 

Muhtemelen bu geçişi yapanlar güvenlik görevlileri veya toplu taşıma ağı çalışanları, ama yine de kartını çıkartıp okutup geçmesi gerekli. Ben bir engelli olarak çantamdan cüzdanımın içinden kartımı çıkartıp makineye okutuyorsam, onların da bunu yapması gerekir.

Byotell güzel bir otel; görünüşü son derece modern görüntüde ve çalışanları son derece her şey yerinde. Çok büyük bir otel, ama biz toplantılarımızı eksi ikinci katta bulunan bir salonda yapıyoruz.

Bu toplantımızda sokak hayvanlarının sağlığı konusunda yapılması gereken acil ve doğru müdahale konusunda veteriner hekim Çağlar Kondu hanım bir saati aşkın süre bilgilendirme yaptı ve sorularımızı cevapladı. 

Çağlar hanım tarafından sokak hayvanlarının sağlığı konusu işlendiği sırada kuşlar için içinde sağlıklı malzemeler bulunan çok güzel bir mama hazırladık... Benim bu mamanın yapılışı sırasında herhangi bir katkım olmadı, ama bu kuş mamalarından  kuşlara vermek için Jeniffer ve Nilay’ın yaptıklarını yanıma aldım.


Toplantıda bulunan tüm arkadaşlar bu mamalardan hazırladı ama ben sol tarafımda var olan felç nedeniyle mama hazırlama işine elimi bile sürmedim, çünkü baya zahmetli bir iş bu iş. Bu kuş maması içinde bizim bile sağlımızı olumsuz etkileyecek hiç bir malzeme yok, yani bu mamadan biz bile yiyebiliriz. Zaten yemediğimiz bir yiyeceği hayvana vermek bize yakışmaz. 

Daha sonra bir mola verip yemek salonunda karnımızı doyurduk… Ben yine çorba ve yemek yemedim ve kuru gıda ile idare ettim.
Yaklaşık yarım saat sonra tekrardan iş başı yaptık ve toplantı salonuna tekrar geçiş yaptık.

Bu sefer bize İhtiyaç haritası internet web sayfasından Esra hanım üstlendikleri durum hakkında bir bilgilendirme yaptı.

Bunun yanı sıra Bahadır, Mehmet ve Zuhal arkadaşlarımız orada bulunan tüm arkadaşların resimlerini çekti. Ahtapot Gönüllüleri olarak gül yüzlerimizi ölümsüzleştirmek için bol bol resimlerimiz çekildi. 

Bugünkü toplantı da öğrendim ki; Ahtapot Gönüllüleri derneğinin kuruluşu 27.07.2017 tarihi olmuş ve derneğin kısa adı ise AhGönDer olmuş.