30 Haziran 2013 Pazar

Sekreter


Bugün öğleden sonra saat 15:00 civarı Surp pırgiç ermeni hastanesine gidip bire bir görüşme yapacak kişi aradım ama bulamadım.

İlk önce insan kaynaklarında kimse bulamadım sonra hastanenin yönetim kuruluna gittim ama orada da kimseyi bulamadım. Tüm yönetim Sefaköy’de bir yerde toplantıdaymış, onun için hastanede konuşabileceğim doğru dürüst bir kişi muhatap bulamadım. Hastaneden çıkış yaparken, kapı güvenliğinde bulunan bir arkadaş yanıma hastanenin yönetim kurulu başkanının sekreterini getirdi, o da “buyurun durumu bana anlatın, ben yönetimle konuşurum” dedi.

Bende “Ermeni vakıfları başkanı Bedros Şirinoğlu ile bir görüşme yapmak istiyorum, bunu sağlayabilir misiniz?” dedim, Konuyu öncelikle ona anlatmam konusunda ısrarcı olunca, bende birkaç haftadır beynimi tırmalayan konuyu ona anlattım. Hanımefendi “ben 1996 yılında bu hastanenin acil servisinin yaptığı bir hata sonucu tekerlekli sandalyeli hale geldim, Ermeni vakıfları başkanı Bedros beye durumumdan haberdar olmasını ve bu durum hakkında ne yapılabileceğini konusunda beni yönlendirmesini isteyecektim” dedim. Ben bunları anlatırken birkaç defa araya girdi, kendine göre haklı cevaplar verdi. “On yedi yıl sonra beklentiniz” ne dedi, “eğer haklıysanız belgeniz var mı” dedi, “bir problem varsa bu saate kadar neden dava açmadınız” dedi, sağlıkla ilgili konularda dava açma hakkınız beş yılla sınırlı” dedi. Bir sekreter olduğu halde beni soru yağmuruna tuttu, ters ters konuşmalar yaparak beni agrasifleştirmeye çalıştı, ama ben serinkanlılığımı korudum.

O sekreter, o kadar net ve seri konuştu ki sanırsınız bir avukat bir savcı, neredeyse tüm sorumluluk onda. Sonuçta sen, yönetim kurulunun sekreterisin neden tam savunmaya geçersin ki. Ben sadece “Bedros Şirinoğlu ile görüşmek istiyorum” dedim, o kadar. Madem Bedros Şirinoğlu yok, bana “yok” de, bende yoluma çekip gideyim. Bu yüzden doğrudan insan kaynakları ile konuşmak istedim, yönetim kurulu başkanı ile konuşmak istedim. Eğer başkaları ile konuşmaya kalktığımda seviye yerlerde olacağını biliyorum.

Biliyorum ki; Surp pırgiç ermeni hastanesinin acil servisinin yaptığı hatalı tedaviler bini aştı, her hatalı tedavisinde savunma yapa yapa, bir sekreter bile artık alışmış her soruya anında cevap vermeye.

12 Haziran 2013 Çarşamba

Yaya geçidi tacizcileri



Yaya geçidi üzerlerini işgal ediyorlar, trafik lambaları önlerini işgal ediyorlar ve sonra kalkıp hatalı olan benmişim gibi bakıyorlar konuşuyorlar suçlarını üzerime atıyorlar. Bu yaya geçidi işgallerinden o kadar çok bıktım ki, artık kendimin haksız olduğunu düşünmeye başlayacağım. Çünkü bu bilinçsiz bilgisiz eğitimsiz bu toplumu benim eğitmem çok zor. Son zamanlarda yaptığım şey, fotoğraf makinemi cep telefonumu çıkartıp yapılan bu kanunsuzluğu usulsüzlüğü kabadayılığı, resimlemek veya videolarını çekmek. Çünkü halkımız yaptığından utanmaz, yaptığının başkaları tarafından fark edilmesinden utanır. 

3 Haziran 2013 Pazartesi

Taksim meydanı ateşledi


Son bir haftadır; Taksim meydanında, Beyoğlu’nda ve Harbiye’de süren olaylar dün ve bugün itibariyle tüm Türkiye’ye sıçradı. 



Bir hafta on gün önce Taksim meydanında bulunan ağaçların kesilip sökülmek istenmesiyle başlayan protesto, üç dört gün önce Taksim etrafında oluşan insan kalabalığının artmasıyla çok büyük olaylara sebep oldu. 

Aslında olayların başlama sebebi ağaçların kesilmesi değil, bu olaylara asıl sebep son on yıldır ülkeyi yöneten Akp iktidarının “hep benim dediğim olsun” düşüncesi. Akp’nin bu anti Demokratik tavırları Akp’ye oy vermeyenleri bunaltmış sıkmış olacak ki, insanlar “artık yeter” dedi. Adaletli Demokratik olmayan bu tavır, bir siyasi düşüncesi olmayan ben tarafından bile despotça bulunmuştur hep. İleriye değil geriye gittiğimizin de farkındayım, ama siyasete muhalif olduğumda bu tavrımı düşüncemi hiç dışarı yansıtmadım.

Son on yıl içinde Akp o kadar çok yanlışa adaletsizliğe imza attı ki hangi birisini sayıyım;

askeri gazeteciyi sudan sebeplerle içeri attı, sağcı teröristleri sokağa bıraktı, solcu teröristlere haklarını verdi, öğrenciyi rektörü üniversiteleri susturdu, basına el koydu, vekili olan 370 koskoca adama söz hakkı vermedi, başka ülkeler içinde olan münakaşalarda muhaliflere destek verdi, Ab ile Abd ile en iyi ilişkiyi onlar kurdu, dağdan inen teröristle İmralı’daki teröristle el sıkıştı, kendilerini yetiştiren hocalarının trilyonlar iç etmesine izin verdi cezasını affetti, Amerika’daki piri ile bağını koparmadı, desteklediğiniz yapının insanları küçücük çocuklara tecavüz etti sokaklarda saldı.

Şimdi bu düzene, pardon bu düzensizliğe karşı gelen insanların vereceği tepkiye benim diyeceğim bir şey yok, bu adaletsiz tavra karşı insanların duyarlılığıdır. Çünkü hiçbir zaman tepki gösteren küçük gruplar görülmedi görmezden gelindi. Hep dayak yediler, hep pis kaka oldular, hep haksız oldular. Askeri öğrencisi doktoru avukatı öğretmeni vekili eylem yapanı hep haksız oldu. 

Demokratik bir ülkede, hakkını alamayan her kim olursa olsun eylem yapar gösteri yapar bağırır çağırır. Yıllardır hep küçük gruplar ses çıkarttı bunu kimse umursamadı, ama şimdi küçük sayılan bir olaya karşı tüm bu küçük gruplar beraber olup ses çıkartmaya başladı.

Ben sokaklarda cam çerçeve kırana karşıyım, araç yakana karşıyım, polise ve aracına zarar verene karşıyım, küfre karşıyım, hiç biri güzel değil. Birçok kişi farkında değil, sorun iki ağaç değil, sorun Taksim meydanı da değil.

Askere polise vatandaşa kurşun sıkan dağdaki teröristle barış görüşmeleri yapılıp el sıkışıldı, ama gel gelelim terör eylemi yapmayan kişilerle hep karşı karşıya gelindi. Buradan çıkarttığım sonuç; eylemlerinde şiddete teröre yer veren hakkını alır, yer vermeyen hakkını alamaz. Örneğin; Pkk ve Hizbullah, her ikisinin de üyeleri serbest, her ikisinin de yaptıkları yanına kaldı.

Sorun, iktidar olan Akp’nin istediğini görmesi istemediğini görmemesi. İnsanlarsa buna tepki koyuyor bu kadar basit. Sokaklara bakın Fenerlisi Galatasaraylısı Beşiktaşlısı kol kola, neden diye bir sorun kendinize. Kadını erkeği yaşlısı genci sokaklarda, neden diye bir sorun kendinize. Sağcısı solcusu kol kola, neden diye bir sorun kendinize. Öğrencisi öğretmeni sokaklarda, neden diye bir sorun kendinize. Sadece Akp’ye oy verenler sokakta değil, neden diye bir sorun kendinize.

Yüzde elli oy aldığınız konusunda hem fikirim, ama diğer yüzde elliyi yok sayamazsınız.

Restoranlarda...

Bugün bir ara karnımı doyurmak için Olivium alışveriş merkezi Kfc’de idim, artık oraya da baya alışmış durumdayım, çalışanları beni tanıyor bende onları tanıyorum.

Gerekli olmadığı halde almış olduğum menümü onlar masama kadar getirir. Ben giderim boş bir masanın kenarına otururum, Kfc elemanlarından bir kişide işini bırakıp benim menü tepsimi masaya bırakır işine geri döner.

Ben masadan tepsiyi kucağıma alır, içeceğimi masaya koyarım pipeti açar içecek bardağına takarım, ketçapın mayonezin tuzun kağıtlarını açar tepsinin kenarına koyarım ve tavuk parçalarını yemeye başlarım. Tüm bu işleri kimseden yardım almadan yapmayı kendim uğraşarak yapmayı yeğlerim, zorlansam da sorunlar yaşasam da kimseden yardım almayı hiç düşünmedim.

Bilirim ki; ne kadar pratik yaparsam o kadar çok daha iyi hale gelir kas sistemim.

Sadece biraz hızlı hareket eder aceleci davranırım, çünkü yemeğim soğumaya başlar, soğuduğu zaman tadı tuzu lezzeti kalmaz.

Çoğunlukla taneli yiyecekler yerim, sulu yiyecek yemem veya çatal kaşıktan dökülebilecek yiyecekler yemem, yiyemem. Tekerlekli sandalyem masaya tam yanaşamıyor bende masaya eğilemiyorum, sulu yiyecekleri masaya veya üzerime dökmektense yememeyi yeğliyorum.

Ben her ne kadar dikkat etsem de bazen üzerime dökerim, bazen de yiyeceği buz gibi yaparım... Hızlı yiyorum soğumasınlar diye, kuru yiyecekler yiyorum dökmeyeyim diye.  

Ben kendi kendime tabağımdaki yiyeceği yemeye çalışırken, çevredeki gözlerin bana anlık olsa da takıldığını hissederim, çevreme baktığımda da bana göz ucuyla baktıklarını görürüm.

Bakışların bana yönlenmesinin nedeni “bravo” demek için değil veya benimle gurur duymak için değil.

Bakıyorlar, çünkü acıyorlar, bakıyorlar çünkü bana yardım etmek istiyorlar, bakıyorlar çünkü kendi kendime işimi görürken zorlandığımı görmeleri onların içini acıtıyor veya onları üzülüyor.

Bakışları nasıl çözüyorsun derseniz; bir engelli organizasyonunda katılımcılar başka bakar, bir rehabilitasyon merkezindeki sağlıkçılar başka bakar, Kapalıçarşı’da Sultanahmet’te turistler bambaşka bakar.

Bilgili bilinçli duyarlı insanların olduğu yerlerde insanların bana bakışı farklı olur, basit eğitimsiz acı dolu bakışların yoğun olduğu bakış farklı olur.

Aslında acınacak veya yardımcı olunacak bir durumum yok, sadece kimseden yardım almadan kendi işini kendisi görmeye gayret eden bir kişiyim.

Kendimle gurur duyarım, çünkü sadece sağ tarafımla işimi görmeye çalıştığım için… Sadece sağ omzumu kolumu bileğimi elimi parmaklarımı kullanarak işimi hallederim, görgü kurallarına uymaya çalışarak yemeğimi afiyetle yer içeceğimi içerim.

Kendimle gurur duyarım, çünkü kendi işimi kendim görmekte ısrarcı olup yardım kabul etmediğim için ve sonunda o işi başardığım için.

Çevrem hiçbir zaman beni ilgilendirmez… Beni kendimden başka hiçbir şey ilgilendirmez.

Olivium alışveriş merkezinde; Özsüt kafede, Hd restoranda, Köfte piyaz restoranda veya Kfc’de bir şeyler yerken içerken, bakışlar beni tabi ki rahatsız eder, ama ben hiçbir zaman kimseye kulak asmam.

Özellikle bana bakıp bakıp ben onlara bakınca gözlerini kaçırmaları çok garip… Ya adam gibi bak, ya da hiç bakma.

Benimle empati yapıp yaşadığım zorluğu sorunu yaşamayı denemelerini isterim... Bir tekerlekli sandalyede oturup sadece sağ kollarını sağ ellerini kullanarak yaşamayı, yemek yemeyi içecek içmeyi denemelerini isterim.

Vücudumdaki kasılmayı hissetmeleri içinde, tek yapmaları gereken sol kollarını omuzlarından bellerine kıvırarak bantlamaları yeterli olacaktır. Kolları bellerine bantlıyken; yürümeyi koşmayı, oturup kalkmayı, yemek yemeyi içecek içmeyi, el yüz yıkamayı banyo yapmayı, bilgisayar kullanmayı bir denesinler isterim.

Bacaklarıma ve tekerlekli sandalyeme baktıklarında, ben bazen aniden sağ bacağımı dizimi ileriye uzatır geri çekerim.

Gerildiğinden veya kasıldığından değil, sadece onların dikkatini dağıtmak için yaparım ve onları şaşırtırım. Ayağım bacağım oynayınca, şaşırıp tekrardan suratımı bakarlar, bende gülümserim.

Bizlerinde normal bir insan olduğunu kabullenmesi için, bu toplumun birkaç kırk fırın ekmek yemesi lazım…

Akülü tekerlekli sandalyem gelmeden öncede işimi kendim görürdüm, akülü tekerlekli sandalyem geldikten sonrada işimi hep kendim gördüm. Önceden de şimdi de hiç taşkınlık yapmadım, huysuzluk huzursuzluk çıkarmadım, laubali davranmadım, kimseyi garipsemedim. Ama hep dikkat çeken, izlenilen veya garipsenen ben oldum. Görgü kurallarına hep uydum, hiç bir zaman ters bir hareketim olmadı, hiçbir zaman kırıcı olmadım, hep yapıcı oldum.

Olivium alışveriş merkezine neredeyse on yıldır giderim, kimseyle ters düşmedim, kimseyle takışmadım, kimse arkamdan “Abdullah şunu yaptı”, “Abdullah bunu yaptı” diyemez.

Ben ne kadar yapıcı olmaya çalışmışsam da, çevre bana hep ön yargılı olmuştur.