2008 yılında çıkan bir yasayla 'bakıma muhtaç aile bireyine bakan kişiye Bakım parası adı altında bir maaş ödenmesi kararı' alındı. Yüzde 80 engellli olan bana bakan anneme, devlet tarafından verilmesi gereken bu Bakım parası verilmiyor. Buna neden olaraksa; 2008 yılında evimize gelen o
zaman ki "Fethullah Gülen hoca", şimdilerde "FETÖ örgütünün elamanları" tarafından evimizin baştan aşağı kontrol ettikten sonra "evin gelirinin
30- TL fazla çıkartılması" oldu. Tanımlanmış bu hakkın verilmek istenmemesinin nedeniyse; kendilerinden olmayışımdı. Kısacası; 2008 yılından bu yana bana tanımlanan beş yüz altı yüz bin TL başkalarına özellikle FETÖ örgütüne gidiyor. 2016
yılında Fethullah Gülen’in darbe girişiminden üç dört ay sonra 2008 yılındaki konuyla ilgili 'ilçe sosyal hizmetler kurumu çalışanlarının incelenmesi' için
Zeytinburnu kaymakamlığına, savcılığa suç duyurusuna benzer bir dilekçe vermeye
kalktım, ama bu girişimim savcının kapısı önünde duran bir görevli tarafından engellendi. Dilekçem kapı önünde duran kişi tarafından okundu ve “dilekçeyi teslim aldık”
denilerek savuşturuldum. Eğer dilekçem işleme girseydi, biliyorum ki bana bir bildirim gelirdi. Savcıya vermek
istediğim dilekçenin içeriğinde: "2008 yılında yüzde seksen engelli olduğumdan
dolayı annem bana baktığı için Bakım maaşı alma hakkımın olduğunu ispatlamaya
çalıştık, ama o yıllardaki görevliler tarafından engellendiğimiz" yazıyordu.
2018 yılında yüzde 80 engelli raporum olduğu halde, ÖTV'den muaf olabilmek için Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma hastanesine (EAH) ve Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesine (EAH) onlarca muayeneye girdim, ama hastaneler benim engel yüzdemi bir puan düşürdü. Sol tarafım felç, beyin hasarlı olan bana "sen tertibatlı araç al kullanırsın" dediler ve ÖTV indirimi yapmayıp, "ÖTV indirimi veya engelli plakası alamazsın" dediler. ÖTV muafiyeti alan o kadar çok sağlıklı var ki, birçoğu rüşvetle, sahte belgeyle veya araya giren birileriyle bunu yapıyorlar. ÖTV indirimini telefonla alan bile var, kimse merak etmesin.
2007 yılında yürüyebilmek için üçüncü kez yatılı olarak eski adıyla 70. Yıl Fizik tedavi ve
Rehabilitasyon hastanesi'nde yeni adıyla İstanbul Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim Ve
Araştırma Hastanesi'nde yirmi gün tedavi verilerek taburcu edildim. Doğru
düzgün profesyonelce tedaviye ihtiyacı olanlara aylarca tedavi
verecek iken beni yirmi gün sonra çıkartıp yerime omzunda hasar olan birini yatılı olarak almışlardı. NOT: Benim gibi tedaviye ihtiyacı olan yüzlerce binlerce hatta on
binlerce kişi sırada beklerken, saçma sapan birilerine tedavi vererek hastane
odalarını otel odası gibi kullandırtılıp bizlerin hakkını gasp edip onlara hizmet
veriyorlar.
İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) ait, bizlerin
rehabilitasyonu için kurulmuş Florya özürlüler kampında bir hafta kalmak için
defalarca başvurdum, ama bana sıra 2009 yılında bir kez geldi. Her
başvurumda bana “Türkiye’nin tamamına yetişmeye çalışıyoruz, talep yüksek” cevabı
almıştım. Merak etmesinler ben biliyorum orada her yıl zaman geçirenleri, ayrıca
neden tüm ülkeye yetişmeye çalışıyorlar?
2012 yılı içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Alo153’den tekerlekli
sandalyeli engelli taşıyan araç talep ettim, “bir hafta önceden aramanız
gerekiyor” cevabı aldım, bir hafta öncesinden araca ihtiyacım olacağını nereden
bileceksem. Acaba yönettikleri belediyenin partisine üye olsaydım, o bir hafta
bir saate düşer miydi?
İlçe belediyesine havuz terapisi için başvurdum, maddi olarak devletin veya
belediyenin her ihtiyacını karşıladığı AKDEM’in havuzunda ilk seans terapimi
yaptılar, ikinci üçüncü seans terapimi yaptılar, sonrasında havuzda bir tamir
çalışması yapıldı ve bana bir geri dönüş yapılmadı. Neden acaba?
2011 yılında ilçe belediyemizin Kültür merkezinden, sosyalleşmek için sinema,
tiyatro, konser aktivitesi için bir kaç defa bilet talep ettim, hep
“biletlerimiz bir ay öncesinde tükendi, bilet almak için ay başında başvuru
yapmanız gerek” dediler. Sanki aktiviteler aylar öncesinden belli oluyormuş
gibi. Sonuçta bir tekerlekli sandalyedeyim, bir kenarda oturup sergileneni
seyredeceğim. Tanıdıklarına giden biletler havada uçuşuyor bilmiyorum sanki.
2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) başkanlığına yeni anayasa
çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla engellilerin dezavatajları konuları
hakkında göndermiş olduğum iki adet taahhütlü mektubuma “alınmıştır” cevabı
bile gelmedi. TBMM başkanlığı Cemil Çiçek'e gönderdiğim taahhütlü mektuplara
cevap gelmediği gibi. Acaba onların partisine ait bir kimliğe sahip olsaydım insan yerine konulur muydum?
Sağlığımın daha iyiye gitmesi için havuz terapisi almam gerekti, bunun için
2008 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) başvurdum, “bu havuz terapilerine
16 yaşından büyükleri alamıyoruz” dediler. Engelliler arasında yaş
ayrımcılığını ilk defa duydum.
2009 ila 2011 yıları arasında Açıköğretim okudum, 24 adet sınavıma binaların
ikinci üçüncü katında girmek zorunda bırakıldım. “Ben tekerlekli sandalyelim”
deyip raporumun fotokopisini defalarca taahhütlü olarak Halk eğitim
müdürlüğüne, il ve ilçe eğitim müdürlüklerine, Ankara Milli eğitim bakanlığına
gönderdiğim halde, bana bir kez bile cevap verilmedi. Gelen bazı cevaplardaysa
bana "sınava sınav yerinde girilir" oldu. Partilerine üyeliğim olsa; sınavlarım okul girişinde yapılırdı ve hatta her sınavda
evimden bile alınırdım.
2018 yılında Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) henüz beş yıl önce hizmete
giren Marmaray raylı sistem toplu ulaşım ağı için bir başvuruda bulundum. “Ağın
sadece Kazlıçeşme ve Ayrılık çeşmesi istasyonlarında birer asansör var ve onlar
bozulduğunda biz tekerlekli sandalyeliler bu ağı kullanamıyoruz ve eve geri
dönüyoruz” dedim. Hatta öneri olarak, “alternatif asansör yapılsın veya karayollarındaki
gibi rampalı bir üst geçit yapılsın” sundum. BİMER'den bana gelen
cevapsa: “Marmaray ağını biz yapmadık, lütfen bu ağı yapan şirketlere
başvurun” oldu. Kendilerinin yapması gerekli yazışmayı ne yazık ki bana
yaptırmayı uygun gördüler.
2019 yılında sol tarafım felç olduğu için 23 yıldır sol omzumu, kolumu, elimi ve
parmaklarımı tam olarak kullanamıyorum, yani sadece sağ tarafımı
kullanabiliyorum. Manuel tekerlekli sandalyenin sol tekerini itemem veya
çekemem, yani ev dışında dışarıda illa ki akülü tekerlekli sandalye kullanmam
şart. Bu yüzden ev dışında akülü tekerlekli sandalye kullanıyorum, buna da mecburum. Bende bulunan sağlık raporunda "Akülü tekerlekli
sandalye kullanabilir" yazısı altındaki kutucuk işaretli değil, işaretli
olmadığı için bir tekerlekli sandalye alırken devletin verdiği indirim gibi
imkanlarından yararlanamıyorum. Haseki
Eğitim ve Araştırma hastanesinde girmiş olduğum fiziksel muayenede hanımefendi bana: "sen ayakta durabiliyorsun, fizik tedavi gördüğün taktirde
yürüyebilirsin, devletin verdiği akülü tekerlekli sandalye imkanından faydalanamazsın"
dedi. Bu devlet, bu hükümet bana ve benim gibilere hem gerekli yeterli
fiziksel tedaviyi vermiyor, hem yaşamımda büyük yeri olan akülü tekerlekli
sandalye için "imkanlardan faydalanamazsın" diyor. NOT: Sol tarafımın
kendine gelebilirdi, ama gerekli tedavi hiç bir zaman uygulanmadığı için ben
normal bir hayata geri dönemedim.
Devlet, hükümet veya belediyeler tarafından engelli için sunulan plan gibi, proje gibi, geri ödemesiz hibe gibi birçok imkan, yalan veya istenilen şartları
saçma sapan. Engelli için sunulan birçok plan, proje veya hibelere başvurum
olduğu halde hepsinden olumsuz yanıt aldım. Başvurularımın, ya onlarda ya da
bende belgesi var, gerektiğinde veya istenildiğinde ulaşıla bilinir. Son olarak
2019 yılında “Engelli ve Hükümlüye 50.000-TL hibe almak için İŞKUR’u arayın”
dendi, ama tırt çıktı. Şartlarını sormak için bile aradığımda bana "böyle
bir şeyin olmadığı" söylendi.
Corona Covit- 19 ilk aylarında kronik ve sağlığında sorun yaşayanlar için bir
düzenleme yapıldı ve raporu olanlar ilaçlarını, hastaneye veya sağlık ocağına
gitmeden de eczaneden alabilme hakkı verildi. Bu düzenlemeden ben
yararlanamadım, çünkü 24 yıllık beyin hasarlı bir kişi olmama rağmen 24 yıldır
kullandığım ilaçlarım olmasına rağmen benim bir raporum yok. 24 yıldır her ay, hastaneye veya sağlık ocağına gidiyorum ve ilaçlarımı yazdırıyorum. Defalarca
beyin hastalıkları uzmanlarına, fiziksel tedavi uzmanlarına veya Eğitim ve
Araştırma Hastanelerine (EAH) başvurduğum halde, bana hep "hayır"
cevabı verildi, neden olarak da "sağlık kuruluşlarına her ay gidebilecek
kadar sağlığın yerinde" dendi, bu yüzden doktorlar uzmanlar profesörler tarafından bu hakka sahip olmamın
gereksiz olduğu ön görüldü. NOT:
Şu anda olağanüstü bir durum var ve ben kas gevşetici Lioresel ilacımı, kas
ağrılarım için kullandığım Cabral ağrı kesici ilacımı aylardır almıyorum/
alamıyorum.
2020 yılının ilk aylarında dünyanın başına bela olan Corana Covid-19 salgınına
önlem olarak 2021 yılı Haziran ayında ‘acil kullanım onaylı’ BiONTech aşı sıram
gelince ilk dozumu Yedikule Göğüs Hastalıkları hastanesinde oldum. Sağlıkçı
olan bazı tanıdıklarım bana; sağlık sorunlarım olduğu için ölü hücreden
üretilen Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısını olmamı önerdiler, “canlı
hücreden Almanya Pfizer BiONTech aşısı sende tepki verebilir, aşı olmak için
acele etme” dediler. Bana aşı hakkı tanımlandıktan sonra bir hafta boyunca Çin’in
Sinovac şirketinin CoronaVac aşısı için randevu almaya çalıştım, ama randevu
verilmedi, ama bazı engelli tanıdıklarım sağlıkçı yakınlarının araya girmesiyle
Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısını yaptırdılar. Bu ülke böyle bir ülke
işte, bu haksızlıklara tepki gösterince bana kızıyorlar. Baktım Sinovac'ın
CoronaVac için randevu alamıyorum, bende BiONTech aşısının canlı hücreden
üretildiğini bile bile randevumu alıp aşımı oldum. Belki bir zararı olmayacak
belki de olacak, bilemiyorum, bunu sağlıkçı veya bir bilim insanı olmadığım
için bilmem de imkansız, daha doğrusu piyasada olan bu aşıların acil kullanım
onaylı olması nedeniyle kimse bilemez. Benim hak gaspını sevmeyen bir yapım var, birilerini araya sokup Çin’in
CoronaVac aşısını olmadım.