17 Ekim 2020 Cumartesi

Engelli çocuk sahibi olan ailelere ehliyet verilmeli…

"... Hiç bir aile engellisi için iyiyi doğruyu bilmez, bilemez, çünkü aşırı koruyucu yaklaşırlar" sözümle yazıma başlamak isterim. 

Dört beş ay önce teyzemin kırklı yaşlarının ortalarına yaklaşmış olan ortanca kızının dünya tatlısı biri kız biri erkek ikizi oldu. Bu çocuklardan birinin sağlığı yerinde ama kız olanın Down sendromu problemi var. Teyzemin kızının 17- 18 yaşlarda bir kızı daha var, yani bu aile beş kişilik bir çekirdek aile. 


Down sendromu, genetik bir farklılık, bir kromozom farkındalığıdır. En basit anlatımı ile sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken Down sendromlu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozom olması nedeniyle 47 olmaktadır. Down sendromu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir. Down sendromuna sebep olduğu bilinen tek etmen hamilelik yaşıdır, 35 yaşüstü hamileliklerde risk artar. Ancak genel olarak genç kadınlar daha fazla bebek sahibi olduğundan Down sendromlu çocukların %75-80'i genç annelerin bebekleridir. Ülke, milliyet, sosyo-ekonomik statü farkı yoktur. Ortalama her 800 doğumda bir görülür. Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşamaktadır. Türkiye'de tam bir veri yok ama yaklaşık 70.000 Down sendromlu kişi olduğu tahmin ediliyor. Hafif veya orta seviye zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur. İnsan vücudunu oluşturan kromozomların 23 tanesi anneden, 23 tanesi ise babadan gelmektedir. Down sendromunda  21. kromozom 2 değil 3 adet olmaktadır (Bu sebepten dolayı Down sendromu Trisomy 21 diye de bilinmektedir). Bunun sonucu olarak toplam kromozom sayısı 46 değil 47 olmaktadır. 


Benden bir kaç yaş küçük teyzemin kızı ile bugün bolca sohbet ettim. İlk önce Whatsapp yoluyla yazışıp akşamında da bir saat filan Erey çay bahçesindeydik. 

                ----------------

        

Ben 25 yıllık sağlığı bozuk tekerlekli sandalyeli bir engelli olduğumdan teyzemin kızına Down sendromu konusunda her zaman yardımcı olmaya çalışıyorum. 

Alacakları raporlar, gidecekleri hastaneler, kızının kendini idare edebilecek hale gelmesi için verilmesi gereken eğitimler konusunda hep yardımcı oldum. Olmaya çalıştım. 

Daha doğrusu bana danıştıklarında desteğe hep hazır oldum, hiç bir zaman kimseyi ertelemediğim gibi onları da ertelemedim. 

Farkındayım, insanlara bir şeyleri anlatmaya başladığım da, beni ya dinlemiyorlar ya da konuyu değiştiriyorlar. Bu yüzden hep insanların ihtiyacı olduğunda ayrıntıya girdim. 


Ben, bana "geçmişi unut artık" diyen birçok kişiyle bağını koparmış bir kişiyim. Bilerek yapılmış hatalar yanlışlar bir anda nasıl unutulur, bilmiyorum. Acıyı yaşamayan için bunu söylemek sanırım kolay, hem de çok kolay. Bugünse teyzemin kızı bana defalarca "geçmişe takılma, unut gitsin" dedi. :)


Kimsesi anlamıyor, anne babamı defalarca uyardığım halde beni hiç umursamadılar, geçmişte yapılan bu hatalar sonucunda yaşamım şu an geri dönüşü olmayacak şekilde mahvolmuş durumda. 


Bir yaşam mahvoldu ve bu kimsenin umurunda değil… Şu an onun için değil Down sendromlu kızı için uğraş veriyorum aslında. 


Bugün öğrendim ki; teyzemin kızı Down sendromlu kızını eğitim alması için benimde egzersiz eğitimi aldığım Özel Sempati Özel eğitim merkezine getirip eğitim aldırtıyor. Bu özel eğitim merkezleri sağlığı bozuklar için çok çok önemli. 

Hatta bugün ikinci seanslarına gitmişler. Bunu öğrendikten sonra teyzemin kızına "bu çok güzel ve önemli, kızının bir an önce eğitime başlaması gerekli, bir an önce başlamış olmanız iyi olmuş ve hatta Sempati özel eğitim merkezine başlamanız da iyi olmuş" dedim. 

Teyzemin kızına bugün Whatsapp yoluyla kızı için yapacağı bazı şeyler de yazdım, o da bana “Özel eğitim merkezinde verdikleri eğitimi evde de bolca yaptığını” söyledi, bende hemen aşağıdakileri yazdım. 

"Öncelikle unutma, ne kadar çok yaparsan iyi olur diye bir şey yok, önemli olan ve iyisi olan düzenli olarak doğru olanı düzgün şekilde yapılması çok önemli. Bolca yapmak önemli değil ve sadece sen değil, bunu eşinde yapacak, 18- 19 yaşındaki kızında öğrensin ve o da yapsın. Hiç bir zaman "annesi olarak başında hep ben olacağım" deme. Sakın bunu yapma. Bunu yaparsan en büyük hatan olur ve cezasını Down sendromlu kızın çeker." Dedim. 

Teyzemin kızı, kendisinin Down sendromlu kızına en iyi şekilde bakacağını anlatan cümleler kurunca, bende akşam Erey çay bahçesinde yumdum gözlerimi açtım ağzımı ve aşağıdakileri söyledim. 

"Bak ben 1996 'dan bu yana bu haldeyim... Defalarca anne babama 'evimizi değiştirelim düz ayak' dedim, 'benim yürümem lazım, bolca egzersiz yapılmaya ihtiyacım var' dedim, ama onlar 'hep bu ev bize yeter', 'bizim yaptığımız egzersiz sana yeter' ve 'nasıl olsa biz buradayız, seni merdivenden indirip çıkartırız, mutfağa banyoya sokup balkona çıkartırız, egzersizlerini de yapıyoruz' dediler. 


Bak benim biri benden iki diğeri beş yaş küçük iki kardeşim var ikisi de bana hiç elini sürmedi. Anne babama bıraktılar beni. Eğer annemde bir yıpranma bir çöküş varsa, bunun sebebi benden çok babamın ve kardeşlerimin suçu var. 

Kardeşlerim bana ve anneme destek olmadıkları için bu haldeyim veya haldeyiz. 

Bak, ben sağlığımı kaybedeli 25 yıl oldu, annem babam artık kendilerini zar zor idare ediyorlar, neredeyse on yıldır ben eve zar zor girip çıkıyorum, mutfağa balkona banyoya zar zor girip çıkıyorum. 

Benim kendi kendini idare edebilmem çok önemliydi, ama ben hiçbir zaman o hale gelemedim. 

Ailem bana hep dik kafalı davrandı, beni hiç bir zaman dinlemedi... Bu halde olan sadece ben değilim, bir çok engelli benim yaşadığımı yaşıyor. Aileler hiç bir zaman kimseyi dinlemez. 

Şu an düzayak bir evim olsaydı, istediğim zaman eve kendim girer çıkardım veya bana egzersiz konusunda yardımcı olunsaydı kimseye ihtiyacım olmadan yaşamımı idare eder hale gelebilirdim. 

Sen aynı hatayı yapma, eşine de kızına da Down sendromlu kızına nasıl destek olacaklarını öğret, hiçbir zaman onları dışlama. Unutma önemli olan kızının kendi kendini idare edebilecek hale gelmesi.” Dedim. 

Ama teyzemin kızı kendimden örnek verdiğimi anlamadı ve yine "geçmişe çok takılıyorsun, boş ver, geçmiş artık" dedi, vermek istediğim dersi anlamadı. Umursamadı. 


15.12.2020 
Sanki üç ay önce ben Down sendromlu kızı için "doğru düzgün eğitim ver, düzenli egzersiz yap veya eşine 17- 18 yaşındaki kızına yaptır" dememişim gibi, Down sendromlu kızı için özel eğitim merkezinden eğitim almayı bırakmasının yanı sıra birde sağlıklı olan oğluna kendi bakıyor, eğitime egzersize ihtiyacı olan kızını ara ara günlerce haftalarca yaşı 65 olan kendi annesine gönderiyor. :( 

21.02.2021 
İnanılmaz bir şey oldu ve o Down sendromlu tatlılar tatlısı o kız bugün eve beni ziyarete geldi ve onun çok büyük bir gelişme gösterdiğini fark ettim. Yanımda yaklaşık beş on dakika filan kaldı ve ona sıkıca sarıldım, onu defalarca öptüm, çünkü bu ilgi ona gerekli çünkü bu ilgi ona doping. Beş altı ay önce annesine “bu çocuğa sadece sen değil ablası ve babası da iyi bir şekilde bakacak ki yaşıtlarından geri kalmasın” demiştim, teyzemin kızı da “kızıma sadece en iyi şekilde ben bakarım” diyerek beni korkutmuştu. Birkaç hafta önce dışarıya çıktığımda onları evlerinin önünde ziyaret ettiğimde babası Down sendromlu bu kızı yanıma getirmişti de ağzım açık kalmıştı. Çıkardığı sesler konusunda, ayağa kalkıp adımlaması, mimikleri neredeyse tüm tepkileri vardı. Bilmiyorum ama sanırım yanıldım, çünkü annesi bu kıza çok iyi bir şekilde baktı ki bu kız neredeyse yaşıtları gibi gelişme gösterdi. Bu sefer teyzemin kızına, annesine “biliyor musun senin bu kızın inanılmazı başarıyor, senin ilginin alakanın yanı sıra oturduğunuz sokakta ve apartmanda sizden birilerinin olması ve etrafında onunla ilgilenen çocukların olması bu olumlu duruma büyük etken. Lütfen bu şekilde devam edin” dedim. 

2 Eylül 2020 Çarşamba

Milli piyangoyu satarsan böyle olur...




Bir kaç ay önce devletin iyi gelir getiren kapısı olan Milli piyango, Demirören grubuna satıldı. Sanırım bu satışın nedeni; biz çok kâr ettik birazda siz kar edin. 

Özelleştirildikten sonra oynanan oyunların yanı sıra ek olarak birçok oyun daha getiren Demirören grubu, iyi para kazanıyor olacak ki kullanıcılarına çok iyi para dağıtıyor.  

Bugün bir ara bu konu hakkında internette bir araştırma yaptım ve Sisal adlı bir isme ulaşıp https://www.millipiyangoonline.com/ adresini kullandıklarını gördüm. 

Biraz araştırma yaptıktan sonra adıma bir üyelik oluşturdum. Bu üyeliğimin nedeni, uzun yıllardır ara sıra Çarşamba günleri oynanan oyun olan Şans topu oyununu oynuyorum. 

İnternet sayfalarında Milli piyango, Sayısal loto, Süper loto, Şans topu oyunlarda var. 

Bu tür şans oyunları Corona Covit-19 salgını nedeniyle bayilerden oynanamıyor, oynanıyor tabi ki de salgın tehlikesi nedeniyle bayiler pek tercih edilmiyor. 

Herkes gibi bende bu oyunu oynamaya devam edebileceğim, en azından bayilere gitmekten kurtuldu herkes. 

Bayi ile para, kağıt alışverişi yapmamak için ve gidip gelirken sokaklarda gezinmemek için bir çok sektör gibi Milli piyango'da şimdilik uzaktan olmak zorunda. 

Benim sigara alkol kumar uyuşturucu gibi hiç bir kötü alışkanlığım yok, sadece haftada 5-10 TL Şans topu oyununa veririm o kadar, zaten onu da geri alırım. Çok büyük paralar kazanmak gibi bir amacım yok, sadece kendimi oyalarım. 

Ben ne yaptığını bilen, aklı başında olan birisiyim ve bu yaşıma kadar kendimi kaybetmedim. Hep verdiğim parayı geri aldım, hep kendimi frenledim, nerede duracağı bildim ve hiçbir zaman param yokken oynamadım. 

İnternetten bu oyunları oynamanın tek farkı kalemle işaretleyip bayi ye gidip yatırmıyorsun, dijital olarak kolonu doldurup “oyna” diyorsun, hesabında para varsa kolonun oynanıyor. 

Kimseden borç alma gibi bir durum yok veya bayiye “sonra vereceğim” demiyorsun, hesabında para varsa oynuyorsun yoksa oynayamıyorsun. 

Sonra web sayfalarında biraz daha araştırma yaptığımda gördüm ki Kazı kazan diye oynanan bir oyun daha vardı, ben dahil bu oyunu oynamayan yoktur. Bir kağıdı 2- TL idi, bayiden alıp kazıdığında ödül rakamından üç tane bulunca kazanıyordun. 

Bu Kazı kazan oyununu almışlar resmen bir kumarhaneye döndürmüşler, bir çok versiyonunu çıkartıp ve rengarenk yapıp ilgi çekmesini sağlamışlar. 




Twitter; 
Bayi camlarında vitrinlerinde alkol sigara reklamı yasak, ama bayi camları vitrinleri şans oyunu reklamları ile bezeli. 

31.12.2020 
İnternet sayfalarına üye olduktan sonra hiç Şans topu oynamadım, sadece bir kaç defa Çılgın Sayısal loto oyunundan oynadım, bir kaç defa da Milli piyango bileti aldım o kadar. Çünkü özelleştirilme yapıldıktan sonra fark ettim ki şans oyunlarından ülkenin kamu kurumlarına ayrılan para artık ödenmiyor ve bunun yanı sıra ikramiyelerin çıkması neredeyse iki üç kat zorlaştırılıp tüm oyunlara zam geldi. 

1 Eylül 2020 Salı

Ahtapot Gönüllüleri Derneğine istifa dilekçem...


Dün öğleden sonra aşağıdaki kısacık dilekçeyi yazarak gece saatlerinde kurucusu ve üyesi olduğum Ahtapot Gönüllüleri Sosyal Dayanışma Ve Sportif Faaliyetler derneği yönetim kuruluna internetten mail yoluyla gönderdim. 


"

31.08.2020

Pazartesi

 Ahtapot Gönüllüleri Sosyal Dayanışma Ve Sportif Faaliyetler Derneği Yönetim Kurulu’na… 

27.07.2017 tarihinde başlamış olan üyeliğimden 31.08.2020 tarihi itibariyle istifa etmiş bulunmaktayım. 

Gereğinin yapılmasını rica ediyorum. 

                                                                                   Abdullah Ünal


"


Daha sonrasında aşağıdaki satırları derneğin Whatsapp grubuna gönderdim, çünkü dernekteki herkes bu teşekkür konuşmasını hak ediyor. 


2015 yılında Vedat ile tanıştıktan sonra bir çok sosyal sorumluluk projesinde yer aldım, maddiyat veya emek, enerji konusunda gerekli yeterli katkım olmasa da, projelerde toplantılarda yerimi aldım, her anlatılanı can kulağıyla dinledim, AGD kurulduktan sonra düzenli bağışçı oldum ve hiç bir zaman aidatımı aksatmadım, elimden gelen bu olduğu için. Gönlüm rahat. 

Sanırım MDM Malzeme Değerlendirme Merkezî projesi üyelere ağır geldi, herkes elinden geleni yapma konusunda imtina etmedi, ama bu yetmedi. Bunun yanı sıra; birçok kişinin üzerine gelmeyenlerin yükü bindi. 

Toplantı, organizasyon veya tüm etkinliklerde 25 kişi civarında ve hep aynı kişiler vardı. Geçirdiğim beş yıllık zaman boş değil dolu dolu geçti, güzel insanlarla tanışıp birilerine dokunuldu. Ben huzur içindeyim. Vedat'ın ve onun sayesinde tanıştığım bir çok kişinin benim yaşamıma olumlu katkısı oldu. Var olan hayat enerjim katbekat yükseldi. Herkese teşekkürler." 

Diye yazdım. 


Bu oluşum içinde 2015 ila 2020 yılları arasında sosyalleşme anlamında çok güzel bir beş yıl yaşadım... 2014 yılının son günlerinde Yenikapı metro istasyonu asansöründe yaşadığım kriz sonrası Vedat Kürşün ile tanıştım ve yaşamım değişti. Vedat ve arkadaş grubuyla beraber o kadar güzel işlere imza attım ki, o kadar çok farkındalık çalışmasına katıldım ki, “beş yıl boyunca hiç boş durulmadı” desem yeridir. Var olan projelere destek olduk veya kendimiz projeler ürettik. Etkinlik, proje ve organizasyonların 2017 ile 2020 yılları arası (AGD) Ahtapot Gönüllüleri Sosyal Dayanışma Ve Sportif Faaliyetleri derneği çatısı altında olmak üzere beş yıl boyunca kadınlar için, çocuklar için, öğrenciler için, sokak hayvanları için, mülteciler için, depremzedeler için, evsizler kimsesizler için “Şikayet etme harekete geç” sloganıyla ihtiyacı olan herkese eğlenerek dokunuldu. Engellilere ise yapılmak istenilen projeler hep kağıt üzerinde kaldı, her türlü desteği veren kurucu, üye ve gönüllü olan benim kişisel olarak yaptıklarım sanırım Yönetim Kurulu tarafından yeterli görüldü. Sosyal medya hesaplarımda ve bloğumda gerçekleştiremediğim bir çok projem var, bunlar için desteği düşünmediler, "Apo ne yapalım da harekete geçelim" demediler. Yoksa ben her zaman gemiyi son terk edenler arasında olmuşumdur. 2020 yılının ilk aylarında bir pandemiye dönüşen Corona Covit-19 virüsü salgını birçok unsur gibi dernek olarak bizi de etkiledi. Faaliyetlerimizi toplanarak harekete geçirdiğimiz için etkinlik ve projelerimizi 2020 yılı Mart ayında sonlandırdık, sponsorlarımız ve düzenli bağışçılarımız maddi sıkıntıları nedeniyle derneğimizden desteklerini çektiler. İlk önce öncelikli projemiz olan (MDM) Malzeme Değerlendirme merkezimizi, daha sonrasında da (AGD) Ahtapot Gönüllüleri Sosyal Dayanışma Ve Sportif Faaliyetleri derneğimizi kapatma kararı aldık. 

5 Ağustos 2020 Çarşamba

MDM kapandı, AGD kısıtlamaya gitti...



Dün akşam 19:00'da Ahtapot Gönüllüleri Derneği yönetici ve üyeleriyle Zoom programı aracılığıyla bir toplantı daha yaptı. 

Ben Zoom aracılığıyla yaptığımız bu toplantıya köyde olmam nedeniyle cep telefonumla katıldım, köy içinde internet iyi olmadığı içinde köy yoluna yüksek olan Pazar yoluna çıktım. 

Sanırım bu son toplantılarımızdan biriydi, Mart ayında Corona virüsü Covid-19 salgını Pandemi'ye dönüşünce Kadıköy Acıbadem'deki Malzeme Değerlendirme Merkezi (MDM) projemizi sonlandırma kararı almıştık, bugünkü toplantımızda da Ahtapot Gönüllüleri Derneği faaliyetlerinde kısıtlamaya gitme kararı aldı. 

Derneğimizin, Malzeme Değerlendirme Merkezi projesini Pandemi nedeniyle sponsorlarımızın çekilmesi nedeniyle kapatmıştık, Ahtapot Gönüllüleri Derneğimizi ise bu oluşumun bir numaralı kahramanı öncümüz Vedat Kürşün'ün artık yorulması ve yerini alacak kimsenin olmaması nedeniyle kısıtlamaya gidildi. 

Vedat yıllarca uğraşıp bu oluşumun başında olması ve 2018 yılında bir Sivil Toplum Örgütü haline getirdikten sonra da kendini çok yordu. 

Oluşum dernekleşince Vedat'ın çevresindeki bir çok kişi yok oldu. Bu yok olmanın sebebi bana göre; Malzeme Değerlendirme Merkezi projesinin ağır gelmiş olması. Birde bunun yanı sıra eğlenceli faaliyetlerin yapılmayışı. 

Vedat ve çevresi onu bir lider olarak gördüğü için, her yükün altından Vedat Kürşün'ün kalkması beklendi ve Vedat yoruldu, tükendi, yıprandı. 

Vedat ise her şeyin dört dörtlük olması için çok çabaladı... Yapılan iş dört dörtlük olmayınca rahat edemeyen biri olduğu içinde kendini daha da çok yordu. Yıprattı. 

Yaklaşık altı yedi yıl boyunca bir çok sosyal sorumluluk projesini başarıyla eğlenerek tamamlayan bu oluşumun üyeleri, iş dernekleşmeye veya Malzeme Değerlendirme Merkezi projesine gelince kabuğuna çekildi. Ortadan kayboldu. 


4 Ağustos 2020 Salı

Ölüme ramak kala...

 

3.08.2020
Yaklaşık on gündür maaile Çankırı'ın Ilgaz ilçesinin köyü olan Kıyısın'dayız. Bugün saat 14:00 civarı küçük kardeşim gezmek için köyün 500- 600 metre dışında bulunan annemin sülalesine ait Aydın tepesindeki bahçesine gezmeye gitti. 

Yaklaşık bir saat sonra bahçeden geldiğinde elinde bir kaplumbağa vardı, bahçede gezerken bir kaplumbağanın bahçe içindeki havuza düştüğünü görmüş ve hemen havuza inip kaplumbağayı oradan almış, kurtarmış. 


Bahçedeki o havuz iki metreye iki metre boyutlarında ve iki metrelik bir derinliğe sahip ve o havuz otuz kırk yıl öncesine kadar bahçeyi sulamak için su tutulan bir depoymuş. Şu anda ise kurumuş halde, içerisinde bir karış çer çöp, dal yaprak, taş toprak var. 

Kim bilir o kaplumbağa ne kadar zamandır orada ve kim bilir ne kadar zamandır aç susuz...


Kardeşim kaplumbağayı havuzdan çıkarınca hemen oluktaki suyla yıkamış ve oluktan bolca temiz su içirmiş, biraz yiyecek verip kendine gelmesini sağlamış. Daha sonrasında ise kaplumbağa iyice kendine gelince köyün içinden geçen ve diğer derelere bağlanan suya bıraktı. 



Eğer kardeşim bugün onun havuzda hapsolduğunu görmeseydi, bu onun sonu olurdu, çünkü köyün 500- 600 metre dışındaki o bahçeye ve o havuza iki üç ayda bir kişi ya uğruyordur yada uğramıyordur. 



23 Temmuz 2020 Perşembe

Sosyal medyanın kendini bir şey sanan küçük devleri...


Bir ay önce filan gazeteci İsmail Saymaz'ın Twitter hesabındaki bir görüşünün altına aşağıdaki yorumumu yaptım ve güzel dönüşler aldım. :) 


Twit'e yorumum; 
Ayasofya, Cami olarak da müze olarak da hizmet verebilir... Kubbesine otomatik bir mekanizma kurulur, Cami olarak kullanılacağı zaman mekanizma kubbeyi örter, müze olması istenildiğinde mekanizma açılır eserler ortaya çıkar. 

Benim bu yorumuma bazı arkadaşlar sahte hesaplarından aşağıdaki tepkiyi verdi. 

Birinci tepki; 
Madem bu muhteşem fikri ortaya attın , müslümanlar namaza gelince camiye , hiristiyan gelince kliseye çevir , Senin işin de bu olsun ! 

İkinci tepki; 
Sen neyle besleniyorsun? 
Bu akıl bu zeka çok dahiyane üstadım:))( 

Dediler. 

Ben bu arkadaşlara hemen cevap vermedim, bugünün gelmesini bekledim. Ve aradan geçen bir aylık süre sonunda o Twit altına yazdığım yorum gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM, Danıştay'ın aldığı iptal kararı sonrası hazırlıkları bitirildi ve yarın Ayasofya'da ilk Cuma namazı kılınacak. 

Ayasofya seksen küsur yıl sonra yarın Cami olarak tekrardan hizmete gireceği için Namaz vakitlerinde resim ve fresklerin üzeri bir perde mekanizması ile kapatılacak, namaz vakitleri dışında o perdeler açılacak. 

Ben bu iki arkadaşa bir şeyler yazmadan duramayacağım için her iki sahte hesaba aşağıdaki yorumu yaptım. 

Sayın sahte hesap: 'bu size güzel bir kapak olmuş oldu'. 'Buyurun bakalım Cumhurbaşkanına da, İçişleri bakanlığına da, aynı tepkiyi verin. :)) 

Asıl siz neyle besleniyorsunuz. 

Oldu. 

28 Haziran 2020 Pazar

Ne maske kullanımı var ne de ceza kesen...


27.06.2020
Akşam 19:00 civarı bir ara Stat park Erey çay bahçesindeydim, ama bir süre daha oraya fazla gitmeyeceğim, çünkü çok kalabalıktı ve kimsesi kuralları umursamamıştı. 

Ne masalar arasında sosyal mesafe vardı ne de maske kullanımı vardı. Masalar arası yarım metre bir metre filandı, maske takan müşteri ise neredeyse hiç yoktu. 

Aslında şu an en güvenli yer bana göre; alışveriş merkezleri... AVM girişinde ateş ölçülüyor, maske takmak zorunlu ve fazla müşteri olmadığından sosyal mesafe korkusu yok.  

Baktım olacak gibi değil 15 dakika sonra filan hesabı ödedim ve oradan ayrıldım. Ayrılırken de 20 yıldır orada şef garson Nevzat'a “bu masalar çok iç içe, ikinci bölümünüzü açsanız da masalar arası mesafeli olsa” dedim, o da garsonlara çok iş yükü bineceğini düşündüğünden bana “ne gerek var, masaların mesafeleri iyi” dedi. 

Arkadaşlar hiç farkında değil; gelen bir müşteri masaların bu kadar iç içe oluşunu gördükten sonra veya masalarda oturanların maskesiz olduğunu görünce oturmaktan vaz geçebileceğini.  

Erey çay bahçesi ve bu tür yerler Corona virüsü salgını sürecinde yaklaşık üç ay kapalı kaldılar ve Haziran ayı içinde tedbirleri alarak açıldılar. 

Açıldılar açılmasına, ama vatandaş işletmelerin aldığı bu tedbirleri beğenmiyor ve bu kalabalıkları sorunlu görüyor. Devlet ise kurallara uyma ve maske takma zorunluluğu getirdi, ama ne işletmeler bu kurallara uyuyor ne de insanımızda maskeye mesafeye özen gösterme var. 

Ceza kesildiği söyleniyor ama sanmıyorum, genelde maske kullanımı ise taş çatlasa yüzde otuz. 

İşletmeler, eğer bu normalleşme sürecini abartırsa ve kurallara uymazlarsa aylarca kapalı kaldıkları o döneme geri döneceklerinin hiç farkında değiller. 

Özellikle işletme sahipleri ve garsonlar iş yükünden şikayetçi olduğu sürece veya umursamaz oldukları sürece, bugünleri çok ararlar. 

Eğer tedbirleri böyle umursamamaya devam ederlerse salgın tekrardan bizleri evlere sokar, onları da işletmelerini kapatmaya götürür. 


Aralık 2020; 
Yediden yetmişe herkes maske ve mesafe kurallarına gerekli şekilde uymadığı için salgın tekrardan azdı ve yaklaşık bir aydır ülkemizde birçok yer kapalı. 

NOT: Ben "şom ağızlı" değilim, ben "öngörüsü sağlam bir realistim". 

3 Haziran 2020 Çarşamba

Birden normalleştik...

Bu sabah 07:30 civarında uyandım ve bir daha uyuyamadım. Baktım uyuyamıyorum, cep telefonumda aşağıdaki yazıyı hazırladım ve saat 10:00’da egzersiz eğitimi aldığım Özel Sempati Özel Eğitim Ve Rehabilitasyon merkezine WhatsApp yoluyla gönderdim. 

Bunu yapmamdaki nedense: Bir kaç gün önce erken alındığını düşündüğüm normalleşme kararları oldu, neredeyse özel eğitim veren tüm paralı okullar ve egzersiz tedavisi almakta olduğum Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri de dahil olmak üzere, önlemler alındığı taktirde eğitime devam etme kararı alınmış olması. 

Niyet ise; birikmiş olan telafi eğitimleri... 

Yaklaşık Mart ayının ortasından bu yana kapalı olan tüm eğitim sektörü önlemleri aldığı taktirde bu ay içinde açabilecekler. Devlet okulları harici özel olan tüm eğitim sektörü açılacak.

Corona Covit-19 salgınıyla birlikte kapatılan özel eğitim merkezleri maddi sıkıntılara girmeye başladı ve Milli Eğitim Bakanlığının ‘1 Haziran itibariyle açılabilirler’ genelgesiyle birlikte özel eğitim merkezleri hemen harekete geçti ve tedbirler almaya, açılış tarihleri vermeye başladılar.


Ben bu konuda endişeliyim çünkü tedbirler tam alınmadan veya eğitim sırasında yapılacak ufacık bir hatayla tüm her şey sona erebilir. Özel okullar veya özel eğitim merkezleri bilmiyorum farkındalar mı? Merkezleri kapatılabilir, yöneticileri öğretmenleri veya öğrencileri sağlığını kaybedebilir.

Dün, egzersiz tedavisi eğitimi aldığım Özel Sempati Özel Eğitim Ve Rehabilitasyon Merkezi ‘tedbirleri almaya başladığını, 15 Haziran günü itibariyle açma kararı’ aldı. Bu kararını da İnstagram ve WhatsApp yoluyla öğretmen ve biz öğrencilerine bildirdi.
Bende aşağıdaki mektubu yazıp WhatsApp yoluyla onlara gönderdim.

"
Selamlar. :)
Alınan tedbirler kapsamında özel eğitim rehabilitasyon merkezleri açılıyor, ama bana göre bu belirtilen tarih çok erken, en azından benim için erken. Farkındayım bir şekilde Sempati'nin de açması gerek. Eylül ayı beklenirken bir anda bu kararın alınması bir düşüncesizlik, bir hata. Saçmalık.


1) Ben dahil olmak üzere maskeyle eğitim yapmamız çok zor, çünkü dokunarak ve yüz yüze eğitim alıyoruz. Sosyal mesafeyi korumak çok zor, virüsün üzerinden geçen süre çok az iken veya hâlâ virüs her yerde etkinken, bu ara sosyal mesafe gerekli, zorunlu. Şu an biz de, öğretmenler de çok tehlikede. Bunun çok erken bir karar olduğunu düşünüyorum.
2) Benim annem 65 yaş üzeri, riskli ve kısıtlanan kişiler arasında, ben annem olmadan ders yapamam, gelip dönemem, kurum içinde hep anneme ihtiyacım var. Benim annemden başka kimsem de yok.
3) Bina içinde alınan tedbirler ne kadar yeterli bilmiyorum, bu tedbirler bir öğrenci veya bir öğretmen bu virüsü taşımasıyla her şey mahvolur, çünkü alınan hiç bir tedbir işe yaramaz.
4) İstanbul ve hatta Zeytinburnu, virüs bakımından çok tehlikede, en çok riskin olduğu bölge. 
NOT: Bu eğitim dönemi  sonlandırılmalıydı, derslere başlanmamalıydı, gelecek eğitim döneminde ise her şey sıfırdan başlamalıydı. Diye düşünüyorum.
Ben yakın zamanda eğitime gelemeyeceğimi bildirmek istiyorum, lütfen benim için bir tarih belirlemeden önce bana danışın.
Abdullah Ünal
"
Yazdım. 


Ben yaş kısıtlamaları içinde olmadığım halde iki aydır topu topu üç dört saat dışarı çıktım,  annem 65 yaş ve üzeri olduğu için sadece evin ihtiyaçlarını karşılamak için en fazla iki elin parmakları kadar dışarı çıktı. 

Devlet, bir anda “normalleş” dedi diye izole yaşamı birden bire bırakamayız, özel eğitim merkezi “tedbiri elden bırak” dedi diye her şeyi bir anda boş veremeyiz. 

Bu yaşamda, sağlıklı olmanın önemi bizim kadar iyi bilen yoktur…

1 Haziran 2020 Pazartesi

Bencil, Düşüncesiz Ve Ön Görüsü Olmayan Bir Tıp Sektörümüz Var...

Ben 24 yıl önce beyin kanaması geçirdim, ameliyat olduktan sonra 40 günlük yoğun bakım 6 aylık koma sürecinden sonra kronik hale gelen bir felç durumum oldu. 

Bu felç durumum şu an halen devam etmekte, çünkü devlet tarafından verilmesi gereken fiziksel tedaviler verilmedi ve ben sağlığıma kavuşamadım. Eğer devlet tarafından gerekli yeterli düzenli profesyonel bir egzersiz eğitimi verilseydi, ben kendimi yönetecek hale gelebilirdim. 

Sadece ben değil, benim durumum da olan bir çok kişi bundan şikayetçi, fiziksel tedaviler düzgün verilmediği için bizler birilerine bağımlı olarak yaşamaya devam ediyoruz. 

Fizik tedaviye ihtiyacı olan bizlere "hastanede yerimiz yok" deniliyor, ama hastane odaları ihtiyacı olmayanlar tarafından işgal ediliyor. Bunu kendileri de biliyor. 

Bizleri özel sektöre yönlendirip kısıtlı tedavi almamızı sağlıyorlar. Asıl yapmaları gereken, bizleri on gün yirmi gün bir ay değil, tedavi sonlanana kadar hastanede tutmaları. 


2020 yılı başlarında dünyanın başına bela olan Corona;  Covit-19 salgını bir Pandemi’ye dönüştü ve 11 Mart civarında ülkemizde vakalar ve ölümler görülmeye başladı. 

Bir Pandemi olması nedeniyle ülkemizde yaş sınırlamalarıyla sokağa çıkma yasakları başladı, yurt dışından ülkemize girişler ve yurt dışına çıkışlar durduruldu, giyecek yiyecek içecek sektörü tamamen durdu ve hafta sonları üç dört günlük sokağa çıkma yasakları başladı. 

Virüs bulaşabilme riski nedeniyle hastanelere ve sağlık ocaklarına girilip çıkılmaz oldu, çünkü virüslü kişiler de sağlık kuruluşlarına girip çıktılar.

Bu dönemde kronik ve sağlığında sorun yaşayanlar için bir düzenleme yapıldı ve raporu olanlar ilaçlarını hastaneye veya sağlık ocağına gitmeden eczaneden alabilme hakkı verildi. 


Bu düzenlemeden ben yararlanamadım, çünkü 24 yıllık beyin hastası olmama rağmen 24 yıldır kullandığım ilaçlarım olmasına rağmen  raporum yok.

24 yıldır her ay hastaneye veya Sağlık ocağına gidiyorum, ilaçlarımı yazdırıyorum. 

Defalarca beyin hastalıkları uzmanlarına, fiziksel tedavi uzmanlarına veya EAH’lara başvurduğum halde bana hep "hayır" cevabı verildi, neden olarak da "sağlık kuruluşlarına her ay gidip gelebileceğim kadar sağlığımın yerinde olduğu" söylendi. 

Şu anda olağanüstü bir durum var ve ben kas gevşetici Lioresel ilacımı, kas ağrılarım için kullandığım Cabral ağrı kesici ilacımı iki buçuk aydır almıyorum/ alamıyorum. 

ÇÜNKÜ, BENCİL, DÜŞÜNCESİZ VE ÖN GÖRÜSÜ OLMAYAN TIP SEKTÖRÜMÜZ NEDENİYLE RAPORUM YOK.

30 Mayıs 2020 Cumartesi

Haber Global, Neden; Muharrem İnce...

Benim de çok şikayetçi olduğum bir konudur haber kanallarında haber seyrederken birden bire Cumhurbaşkanının programına canlı yayınına geçmesi. 

Haber ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir yerde boy gösterdiğinde tüm haber kanalları bir anda canlı yayına geçiyor, o an ki haber veya konuk ne olursa olsun bir anda yayının değiştirilmesi çok ayıp. 

“Bu canlı yayınlar verilmesin diyen” yok, ama tüm haber kanallarının aynı anda aynı şeyi vermesi etik değil. İnsanların beynini işgal ediyorlar, insanların hakkına tecavüz ediyorlar. Hem programcının hem konunun hem konuğun hem de izleyiciyi bunaltıyorlar. 

Bu bazen on dakika bazen yirmi bazen yarım saat bir saat sürüyor… 

Bu konu hakkında bende çok şikayetçiyim, herhangi bir belgesel seyrediyorum veya bir haber seyrediyorum, anında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın canlı yayına geçiliyor. Bazen sorgusuz sualsiz, bu konunun tek suçlusu ise kanal sahipleri, çünkü canlı yayına geçmezlerse başlarına gelen gelene oluyor. Kanallarının reklam almaması, RTÜK kurallarının uygulanması, programlara konuk alamama vs. vs. gibi birçok şanssızlık başlarına gelebiliyor.

Ülkemizde yazılı ve görsel medya özgür değil, baskı altında… “Ben özgürüm” diyen bile baskı altında, tehditler alıyor. Reklam alamıyor, maddi sorunlar yaşıyor.

Dün akşam Haber Global kanalında Neden programında, Senem Toluay Ilgaz moderötörlüğünde birkaç yıl önce Cumhurbaşkanı adayı olmuş eski CHP milletvekili Muharrem İnce’ye çok büyük bir ayıp yapıldı, o da bu ayıbın altında kalmayıp “yumdu gözünü açtı ağzını” ve programı terk etti.

Muharrem İnce bu ayıba “dur” dedi ve çok büyük bir tepki gösterdi, çünkü konuk olduğu bu programda üç defa Cumhurbaşkanının programına bağlanıldı. Kimse demesin “bugün özel bir gün” diye, çünkü bu her zaman yapılan bir ayıp. Utanmazlık.

Eğer kanal sahipleri veya müdürleri baskı altındaysalar veya tehdit ediliyorlarsa bunu dile getirecekler ki, insan oldukları ortaya çıksın.

NOT: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın programlarında sadece yandaş haber kanalları canlı yayın yapmıyor, çünkü onların izleyicisi cepte. 




12 Mayıs 2020 Salı

52 gün sonra...

52 gün sonra bugün 13:30 ile 15:00 arası dışarı çıktım... En son 21 Mart günü dışarı çıkıp bazı işlerimi görmüştüm. Bugün yaklaşık iki kilometre boyunca sokaklarda gezindim. Hava çok sıcaktı ve güneş ışığı çoktu. 

Yaş kısıtlaması içinde olan biri değilim, ama 65 yaş üzeri annemle babamla yaşadığım için 52 gün boyunca kendimi evde izole ettikten sonra bugün bir buçuk saat dışarı çıktım. Çünkü bir kaç gün önce annem babam dışarı çıktı, bugünden itibaren yine izole olmaya devam edeceğiz. 

Saat 13:30 gibi sokağımızın yukarı tarafından yola çıktım ve gezinmeye başladım, ilk önce Olivium alışveriş merkezi önünden geçip Zeytinburnu spor kulübünün eskiden kullandığı stadın önünden geçip Stat park Erey çay bahçesinde beş on dakika kadar vakit geçirdim. Daha sonraysa ortanca kardeşimin ve teyzemin çocuklarının oturduğu sokağa gidip onları görüp eve geri döndüm. 

Dışarıda sadece bir trafik lambasının düğmesine eldiven olan sağ elimin dış tarafıyla bastığım halde eve girince hemen üzerimi değiştirip ellerimi yüzümü bol su sabunla yıkadım.

Stat park Erey çay bahçesi bir nebze serindi, ama araç ve insan kalabalığı olmadığı için kaldırım ve yollar çok kötüydü, güneşin ısısını ve ışığını iki kat olarak yansıtıyordular. 

Dışarı çıkmışken eczaneye de uğrayıp Sağlık bakanlığı tarafından bir ay önce adıma tanımlanmış beş adet maskemi, kimlik numaramı ve mesaj olarak gelen kodumu vererek aldım. 

Evden çıkarken maske ve eldiven taktım, hem eldiven hem maske beni çok rahatsız etti. İşi gücü olmayan keyfi olarak dışarı çıkanlar o maskeyi ve eldiveni nasıl takıyor bilmiyorum, “Allah hepsine akıl fikir versin". 

Dışarının durumu çok kötü, neredeyse tüm işletmeler kapalı, ama eczaneler bakkal manav lokanta gibi yerler açık, açık ama müşterileri yok. 

Olivium alışveriş merkezi sınırlı olarak açık, ama içerisindeki dükkânların hemen hepsi kapalı. Park ve bahçeler ise kapalı ama insanlar kuralları hiçe sayıp park ve bahçelerde geziyor, banklarda çimenlerde oturuyorlar yatıyorlar. 

Yaşlılar yan yana sohbet ediyor, sevgililer kucak kucağa sarmaş dolaşlar, bence “bu virüs dünyada yok olur, ama ülkemizin canını yıllarca yakar"

Garip değil mi? Ülkede kapalı mekan AVM'ler açık, açık hava olan park bahçe ve kafeteryalar, çay bahçeleri veya deniz kenarları kapalı.

5 Mayıs 2020 Salı

Kırk beş gündür evde hapisiz...

Bugün dışarı çıkmayalı tam 45 gün oldu… 45 gündür dışarıyı odamın penceresinden görüyorum, kokluyorum, duyuyorum. Dışarıya en son 21 Mart günü birkaç saatliğine çıkmıştım, o günde yüzümde maske elimde cerrahi eldiven vardı. 

Dün akşam saatlerinde açıklanan bazı kararlar arasında Korona virüsü salgını nedeniyle alınan sıkı tedbirlerin yavaş yavaş yumuşatıldığı görüldü. Önümüzdeki hafta itibariyle Alışveriş merkezleri gibi, berberler kuaförler gibi yerlerin açılmasına karar verildiği, 65 yaş ve üzeri 20 yaş ve altı vatandaşların sokağa çıkmasına kademeli olarak tedbirler alınarak izinler verilmeye başlanacağı ve 7 Büyükşehir karantinanın kaldırıldığı açıklandı. 

Ben bir tekerlekli sandalyeliyim, güneşe, egzersize, sosyal yaşama ihtiyacım var. Annemle babam 65 yaş üzeriler, bolca yürümeye sosyalleşmeye ve güneşin ışığına ısısına onlarında ihtiyaçları var. 

Annemle babam güneş görmemelerinin yanı sıra 45 gündür yürüyüş yapmıyorlar, ayak bilekleri, dizleri, kemikleri, kas ve eklemleri çok kötü durumda. Üçümüz de kötü durumdayız, üçümüzün de psikolojisi çok kötü bozuldu. 

Sadece biz değiliz tabi ki, Türkiye'de binlerce on binlerce yüz binlerce aile bu durumda ve kimsesi bize acımıyor bizi düşünmüyor. 

Benim gibi tekerlekli sandalyeliler, Down sendromlular, Spastikler için gerekli özel eğitim merkezleri Milli Eğitim Bakanlığı kararıyla yaklaşık kırk gündür kapalı. Birkaç gün önce Sağlık bakanı dalga geçer gibi "bu süreç devam ediyor, bittiğinde telafiler verilecek" dedi. 

Sağlık bakanı olmuş, ama bilmiyor veya umursamıyor, bizlerde birkaç haftalık bir gerileme olduğun da, aylarca yıllarca uğraşılması gerekiyor ki aynı noktaya geri dönebilelim. 

Cumhurbaşkanı da, Sağlık bakanı da, Bilim kurulu da farkında değil, Corona virüsü sürecinin ilk günlerinde aldıkları tüm artıların hepsi şu an eksi oldu. 

Bu salgın süreci bitmeyecek veyahut bizler o günleri göremeyeceğiz, çünkü insanımız o kadar çok keyfi geziyor ki, kendilerinde virüs varsa oradan oraya taşıyıp duruyorlar. Olansa hapis olan bizlere oluyor. 

Bu durumu; Cumhurbaşkanı, İçişleri bakanı, Sağlık bakanı ve Bilim kurulu bizler gibi seyrediyor. Bir sinema salonundaymış gibi dikmişler gözlerini perdeye bakıyorlar. Kimsesi de demiyor “şu gezentileri eve sokalım” diye. 

Bu ülkenin tamamında bir ay sokağa çıkma yasağı olmadığı sürece, bu salgından en büyük zararı ülkemiz görecek. 

Polisi bekçisi bile, doktoru hemşiresi bile, şoförü medyası bile virüs saçıyor, düzgün tedbir almıyorlar. Durumun ne kadar vahim olduğunun bile farkında değiller. 

Bilim insanları bu virüsün Çin, Wuhan'dan çıkıp dünyanın başına bela olacağını nasıl ön göremedilerse, uygulanması gereken tedbirlerden birinin de: insanları olduğu yerde rehabilite etmek olduğu ve temasın katiyen olmaması gerektiği bilemezler.

21 Mart 2020 Cumartesi

Cimer’e; Vakıfbank isteklerim…


20.03.2020 
Bu akşamüzeri 17:00 civarı Vakıfbank’tan bir SMS mesajı aldım, mesajda adıma promosyon ödemesi tanımlandığı yazıyordu… Bu mesaj beni çok sinirlendi, çünkü benden onay alınmadan yapılmış bir tanımlanmaydı bu. Bu sebeple de aşağıdaki metni Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi CİMER’e gönderdim. 

"
Sayın yetkili ben Abdullah Ünal tekerlekli sandalyeli bir engelliyim, malülen emekliyim ve maaşımı Vakıfbank aracılığıyla alıyorum. 2017 yılında taahhüt vererek üç yıl boyunca da Vakıfbank'dan maaşımı aldım. Ama süre bitince 2020 yılında bankamı değiştirme kararı aldım, çünkü Vakıfbank'ın bazı olumsuz yanları beni etkilemeye ve zorlamaya başladı. Bu etkileme sadece beni değil, birçok vatandaşımızı da etkiliyordur. 

Öncelikle ve en önemlisi, Vakıfbank, maaş günüm Pazar gününe denk geldiğinde hesabıma paramı yatırmıyor oluşu, ikinci olarak ta memleketim Çankırı’nın Ilgaz ilçesinde Vakıfbank’ın şubesinin ve ATM cihazının olmaması. Bugünlerde maaşımı aldığım bankayı değiştirmeyi düşündüğüm sıralarda bugün cep telefonuma gelen SMS mesajıyla öğrendim ki; önümüzdeki üç yıl boyunca da Vakıfbank'dan maaş almaya devam edeceğimdi. Koronavirüs nedeniyle dışarıya çıkıp banka şubesine gitme imkanı bulamadığım şu günlere Vakıfbank'ın benden onay almadan kendi kendine karar almasına bir anlam veremedim. 

Sizden ricamdır, Vakıfbank’a sorar mısınız? Çankırı’nın Ilgaz ilçesinde neden şube ve ATM’leri yok, benden onay almadan emekli maaşımı üç yıllığına neden onayladılar ve Pazar günleri tanımlanmış maaşım ATM cihazına neden yatırılmıyor. 
"



24.03.2020 
Dün geç saatlerde e- mail adresime Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezinden aşağıdaki yanıt geldi. 

Sayın ABDULLAH ÜNAL, 

T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ ne 20.03.2020 tarihinde yapmış olduğunuz 2000797347 sayılı başvurunuz 24.03.2020 tarihinde BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU BAŞKANLIĞI (BDDK) tarafından cevaplanmıştır: 


Başvurunuzda yer alan hususlar incelenmiş olup, konuyla ilgili açıklamalarımıza aşağıda yer verilmiştir. 


Bilindiği üzere, Kurumumuzun görev ve yetkileri 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile belirlenmiş olup, Kurumumuzun emekli maaşı ödeme şeklinin ve yerinin belirlenmesi yetkisi bulunmamaktadır. 


Bununla beraber, başvurunuzda bahsi geçen konu ilgili banka ile tarafınızca imzalanan sözleşmelerin konusunu teşkil etmekte olup, konu hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu’na ( SGK) başvurulması takdirlerinizdedir. 


Diğer taraftan, Kurumumuzun görev ve yetkileri 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda belirtilmiştir. Söz konusu Kanunlar dahilinde bankaların mudilerine, mevcut ve potansiyel müşterilerine yönelik hizmetlerinin kapsam ve niteliği, hizmet sunulmasının yöntemi ile usul ve esasları, imzalanan sözleşmeler, ilgili mevzuat ve serbest piyasa koşulları içinde bizzat bankalar tarafından belirlenmektedir. 


Bankaların hizmet sunumuyla ilgili karşılaşılan sorunlarda Kurumumuzun aracılık görev ve yetkisi bulunmamaktadır. Şikayete konu uygulamaya ilişkin olarak ilgili banka genel müdürlüğüne başvurulması hususu takdirlerinizdedir. 

Bilgi edinilmesi rica olunur. 

Başvurunuz ile ilgili tüm işlemleri CİMER’in internet adresinden takip edebilirsiniz. 


Yani yaşadığım sorunlar konusunda kısaca; emekli maaşının ödenmesi konusunda BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU BAŞKANLIĞI (BDDK) olarak yetkilerinin bulunmadığı, bankanın istediği gibi davranabileceği ve çözüme bankayla ulaşa bileceğim. Yazıyor. 


26.03.2020 
CİMER ve BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU BAŞKANLIĞI’ndan (BDDK) haklarımı koruyan bir cevap alamayınca veya onlar başvuru yapmayı bana bırakınca, bende Twitter yoluyla Vakıfbank'a aşağıdaki iki paylaşımı yaptım. 

Twitter; 

Sayın @VakifBank Çankırı'nın Ilgaz ilçesinde şubeniz ve ATM cihazınız bulunmamaktadır. Bu konu hakkında bir çalışmanız var mı? Yok mu? Şube ve ATM hakkında çalışmanız eğer yoksa bir başka banka ile anlaşılabilir ve onların ATM cihazları kullanılabilirler. 

Twitter; 
Sayın @VakifBank bir emekli olarak, Pazar günü hesabımıza para yattığı halde ATM cihazlarınızdan paramızı çekememekteyiz. Bunun için sizden bir çalışma beklemekteyiz.