30 Ağustos 2013 Cuma

Suriye ve Mısır


Suriye ve Mısır; biri Türkiye ile sınırı bin kilometre civarı olan ve bölgesinde büyük toprağa sahip Suriye, diğeriyse Afrika kıtasında Nil nehri çevresinde yoğun bir nüfus yoğunluğu sahip piramitleri ile ünlü Mısır.

Her iki ülkede de Müslüman nüfus çoğunlukta, her iki ülkenin de adları içinde Cumhuriyet bulunsa da her ikisi de dikta rejimle yönetiliyor.

Sadece görüntüde Cumhuriyet olan bir yönetim onların ki, ülkenin başında tek başlarına oldukları için her istediğini yapabileceklerini sananlardanlar. Tipik İslamcı anlayışı işte, “benim sülalem Halef selef olacak” diyorlar.

Son beş altı yıl içinde dikta rejimle yönetilen Ortadoğu ülkelerinde halkın yaptığı ayağa kalkma protestosu, Suriye ve Mısır’da da yapılmaya başladı.

Rejimler kendileri gitmeyi bilmedikleri için bu diktatörlerin bu şekilde halkın protestosu ile gitmesi çok daha iyi oluyor.

Bu gelişmelere Türkiye’nin hükümet olarak tavrı; Suriye’de devlet başkanı Esad karşıtı bir tavır koyup “halkını dinle Esad” dedi, Mısır’da ise birkaç yıl önce seçilmiş hükümete darbe yapan asker karşıtı olundu.

Ben bu her iki konuda taraf olmayı uygun bulmuyorum, çünkü her iki ülkenin problemi kendi içinde halledilmesi gereken bir problem. Başka ülkelerin iç işlerine karışmak pek doğru olmaz, birinde halkından yüzde doksan oranında oyunu almış bir diktatör Türkiye’de birkaç yıl öncesine kadar elini kolunu sallayarak gezdirilmiş Esad, diğeriyse yıllardır halkının yaşadıklarına gözünü kapatmış olan Mısır yönetimleri.

Benim garibime gidense; birkaç yıl önce Suriye devlet başkanı pofpoflanırken şimdi mi halkına kötü davranmaya başladı, Mısır’da bu rejimlerden önce olan rejimler baskıcı değil miydi? Her iki olaya da sessiz kalmakla suçlanan Avrupa ülkeleri, sessiz kalması bana göre normal, çünkü bu türden olayların içine ne kadar çok girilirse o kadar suçlu olunur.

Yaşam bir çıkar savaşıdır, kimse bir çıkarı olmadan olayların içine girmez.

Kimsenin aklına gelmiyor, ama Esad denen doğuştan diktatör kişi, Türkiye’nin bir numaralı haini on binlerce kişinin canını terörle almış olan terörist başı Abdullah Öcalan’ı ülkesi Suriye’de barındırmış karnını doyurmuş saklamış kişidir. Şimdi ülkesindeki insanları hunharca öldürünce mi kötü oldu. Esad defalarca Türkiye’ye gelmiş gezdirilmiş yedirilip içirilmiş bir kişidir. Ülkemizde canına kast edilen otuz bin kişiye ağlamaz üzülmezken, Suriye’de yüzde doksanın üzerinde oy alan seçilmiş
Esad’ın halkına yaptığı zulme neden timsah gözyaşı neden dökeyim.

Bu iki olay Türkiye gündemini neden bu kadar meşgul ediyor, çünkü bir çıkar ilişkisi her iki ülkenin de dini İslam. Kimse vicdandan bahsetmesin, çünkü ölende öldürende Müslüman. Kimse katliamdan da bahsetmesin, çünkü yapanda yapılanda Müslüman. Kimse kıyımdan ayrımcılıktan işkenceden vahşetten dehşetten bahsetmesin, çünkü her iki tarafta Müslüman.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Engel T.B.M.M'de


Toplumumuzun nüfus olarak yüzde onundan fazlasını oluşturan engelliler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kişi tarafından bile temsil edilmiyor oluşu çok utanç verici bir durum. Bu utanç verici tabloyu göremeyen veya görmezden gelen o kadar çok kişi var ki, bu tabloyu engelli dernekleri vakıfları bile görmüyor.

Dernek ve vakıflara gönülden destek vermememin nedeni de bundan.

Mecliste bulunan siyasi partilerde hiç engelli birey yok, engelli birey var ama onlarında engelliler hakkında yorum yaptığını “hiç görmedim” desem yeridir. Ne zaman engellilerle ilgili özel gün olsa ortaya çıkarlar, ya basın açıklaması yaparlar ya da kameralar karşına geçip çarpıcı birkaç açıklama yapıp gündemi birkaç günlüğüne meşgul edip “bu bireyleri önemsiyoruz destekliyoruz” denilir o kadar.

Akp’nin birkaç engelli vekili var, ama hiç ortalarda görünmezler, Chp’de bir vekili var sanırım onu birkaç defa ekran karşısında gördüm. Mhp ve Dtp partilerinin sanırım hiç engelli vekili yok, varsa da görmedim duymadım bilmiyorum.

Ya meclisteki vekillerin engelli hale gelmesini bekleyeceğiz ya da engellilere işlerinin düşmesini bekleyeceğiz, meclisimizin bizi hissetmesi için.

Öyle bir örgütleneceksin ki; tüm engellilerin ve ailelerinin oyunu alıp mecliste engellileri bir siyasi parti olarak temsil edeceksin. Vekillerinin tamamı engelli olacak, danışmanlarının ve sekreterlerinin tamamı sağlıklı bireylerden oluşacak. Ortopedik engelli, zihinsel engelli, duyma engelli, görme engelli Mongol Spastik Down sendromlu gibi bireylerden oluşacaklar.

Tüm vekilleri engellilerden oluşturacaksın ki, toplumun her kesiminden oy al çünkü Türkiye’deki siyaset bunu gerektiriyor. Şu an meclise baktığımda görüyorum ki; siyasi partiler toplumun her kesimine hitap etmek için uğraşıyor, bu hitabı da yarım yamalak yaptıkları içinde el attıkları her işin içine ediyorlar.

Türk insanı basittir, yani bir siyasetçinin vaadini yerine getirmesi önemli değil, sadece mitinglerde bas bas bağırması yeter, insanımız hemen ona kanar, o yapılması imkansız bir şey vaat etse bile  alkışa boğulur.

İnsanımıza; “Cumhuriyetçiyim”, “Milliyetçiyim”, “Dinciyim”, “Apocuyum” denilsin yeter.

İnsanımızın anlaması gereken şu; kimlikte “Türk” veya “İslam” yazıyor diye, karşıdaki insanın samimiyetine güvenemezsin ki. Evine bayrak asıyor diye “gerçek Türk” diyemezsin ki veya namaz kılıp hacca gidiyor diye “İslam’ın yolunda ilerliyor” diyemezsin ki.

Şimdilik Türkiye’de bulunan yedi bölgeden ikişer üçer engelli vekil çıkartılsa yeter, ne kadar çok aktif olunursa o kadar çok oy potansiyeli yükselir. Mecliste engellileri temsil edecek bu parti sürekli gündemi meşgul edecek, hemen her gün meclise engellileri ilgilendiren konularda bir öneri sunacak.

Toplumun her noktasında engelli ve engellilik gözlere sokulması gerek; trafikte, kaldırımda, yolda, ışıklarda, yaya geçitlerinde düzenleme yapılmalı. Kamu kurum ve kuruluşlarında, özel sektörde binalarda çalışanlarda bankolarında düzenleme yapılmalı. Alışveriş merkezleri rampalarında, engelli tuvaletlerinde, mağazalarında düzenleme yapılmalı. Toplu taşıma yapılan araçları duraklarında araçlarında çalışanlarında düzenleme yapılmalı. Eğitim yuvalarında genç beyinlere engelliler okutulması için düzenleme yapılmalı. Park ve bahçelerde müzelerde düzen yapılmalı. Sağlık kurumlarının yapılarında çalışanlarında kanunlarında düzenleme yapılmalı.

Çevre öyle değişmeli ki, sağlıklı bireyler yaşam alanlarında işlerini görürken zorlanmalı ve “biz çok hatalıymışız, size zulmediyormuşuz” demeliler.

16 Ağustos 2013 Cuma

T.C.C.B.


Dün gece geç saatlerde aşağıdaki mektubu yaklaşık 15 yıldır kullanmakta olduğum unal76@yahoo.com adlı e-mail adresimden, Cumhurbaşkanlığının e-mail adresi olan cumhurbaskanligi@tccb.gov.tr e-mail adresine gönderdim ve Cumhurbaşkanından çıkartmak istediğim kitap için bana yol göstermesini veya destek olmasını istedim. Eğer internet yoluyla bir cevap alamazsam, bu yazdıklarımı birde taahhütlü mektup olarak Çankaya köşküne göndereceğim. 

 

Sayın Cumhurbaşkanım; ben Abdullah Ünal 37 yaşındayım ve İstanbul’da yaşıyorum...

20 yaşında beyin kanaması geçirdikten sonra yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürmeye başlayan bir engelliyim. Bilgili bilinçli eğitimli bir kişiyimdir, medeni modern çağdaş bir kişiliğim vardır.
 
30 Ağustos 1996 günü gecesi, baş dönmesi ve vücudumun sol tarafımda uyuşma şikayetiyle Surp pırgiç ermeni hastanesi acil servisine gitmiş, ilgisizlik ve umursamazlık sonunda bir sedye üzerinde altı saat bekletildikten sonra, “başka hastaneye götürün” denilerek baştan savılmış bir kişiyim. Bir otomobilin arka koltuğunda Cerrahpaşa tıp fakültesine sevkim yapılırken de oturur pozisyonda istiğfar için kusmuğum ciğerlerime gitmiş ve sonrasında komaya girmiş bir kişiyim. Ciğerlerime giden bu kusmuk daha sonraki tedavi sürecimde karşıma enfeksiyon olarak bana geri döndü ve beni yoğun bakımda komada aylarca tuttu. Cerrahpaşa tıp fakültesi acil servisinde beni karşılayanlar, kasılmalarımı görünce ve kustuğumu öğrenince beyin kanaması geçirdiğimi anlamış ve hemen yoğun bakıma aldırmışlar.
 
Sayın Cumhurbaşkanım beyin kanaması geçirip ameliyat olalı şu an 17 yıl olmuş durumda, bu 17 yıl boyunca birçok sorunla zorlukla karşılaştım, bugünlere gelene kadar çok uğraş verdim ve şu an sağlığım neredeyse düzeldi. Konuşamıyordum göremiyordum duyamıyordum hissedemiyordum, ama ilk altı ay içinde bu algılarım geri geldi. Yatalaktım, ilk bir yıl boyunca gördüğüm tedaviler sonrasında oturur hale geldim. Ayağa kalkamıyordum, ilk beş altı yıl boyunca evde uygulanan fizik tedavi egzersizle ayağa kalktım. Yürüyemiyordum, ilk yedi sekiz yıl uygulanan fizik tedavi rehabilitasyon ve egzersizle paralel barda adımlamaya başladım. Hastalığımın ilk altı yedi yılında ev içinde annem babam olmadan işlerimi halledemez durumdaydım, ama sonraları yaşamımı kendim idare etmeye başladım. 
 
Altı yedi yıl ev içinde yaşamımı sürdürdükten sonra, 15- 20 günde bir ev dışına çıkmalarım başladı, dışarıya çıkıyordum ama kollarımı tam olarak hareket ettiremediğim için kardeşlerim yanımdan hiç ayrılmaz beni korur kollarlardı. Şu an bağımsız olarak yürüyebilmek için, hala Paralel bar, Walker ve Tripod ile çabalıyorum, egzersizlerle uğraş vermekteyim. 
 
Beynimdeki hasar o kadar büyük ki, aradan geçen 17 yıla rağmen hala vücuduma hükmetmeme izin vermiyor. Bu hasarın bu kadar yıl sonra bile iyileşmemiş olmasının nedeni, Surp pırgiç ermeni hastanesinde boşu boşuna saatlerce bir sedye üzerinde bekletilmiş olmam ve Cerrahpaşa tıp fakültesine ambulansla değil bir otomobilin arka koltuğunda gönderilmiş olmamdır. Eğer acil serviste daha erken müdahale edilip çare bulunamadığında başka hastaneye gitmem istenseydi. En önemlisi de “başka hastaneye götürün” denildiğinde sevkim ambulansla yapılsaydı, yatar pozisyonda olacaktım ve kusmuğum ciğerlerime değil dışarıya gidecekti.
 
17 yıl boyunca hiç boş durmadım, hep kendimi geliştirdim, hep kendimi eğittim, bilgilenip bilinçlenip ve kendimi yazmaya adadım. Yazıyordum çünkü yaşadığım sağlık problemim başkalarının başına gelebilecek bir problemdi ve yaşadıklarımı insanlıkla paylaşmam gerekliydi.
 
Türkiye’de ve dünyada engellilik hiçbir zaman sona ermeyecek, bu toplum her zaman engelli doğurmaya devam edecek. Durmadan dinlenmeden ev içindeki yaşamımı yazdım, ev dışındaki yaşamımı yazdım, engellilerin yaşadığı zorlukları sorunları yazdım, yapılması gerekenleri yazdım, yapılan yanlışları yazdım, engelliliğimin verdiği tecrübeyle her gördüğümü yazdım.
 
Bu yazma bilincine sahip olmamdaki en büyük nedense, 2002 yılında Danimarka Kopenhag'da yaşayan Türk bir yazarla tanışmış olmam. Sayın Zeynel Kozanoğlu ile sadece internetten bir yıl boyunca yazışarak Biraz Daha Işık adlı kitap çıkartmış olmamız. 2003 yılında Biraz Daha Işık adlı kitap çıkınca ben durmadım ve yazmaya devam ettim.
 
Yürüme umudumun ortaya çıkmasıyla yürüyebilmek için çabalarımı yazdım…
Sağlık sistemimizin doğrularını yanlışlarını yazdım…
Engellilerin evlerde veya sokaklarda yaşamını yazdım…
Akülü tekerlekli sandalyemle ev dışında yaşadığım zorlukları kolaylıkları yazdım…
Çevrede ve yapılarda engelliler için yapılması gerekenleri yazdım…
Engellilerin, çevreye ve sağlıklı insanlara bakışını yazdım, sağlıklı insanların ve çevrenin, engellilere bakışını yazdım…
Açıköğretim’de iki yıl boyunca 24 adet sınava girdim ve bu çabalarımı da yazdım…
Kamu ve özel sektördeki yapılarda olması gerekenleri olmaması gerekenleri yazdım.
 
Kısacası bir engellinin yaşamını en ince ayrıntısına kadar yazmış bulunmaktayım. Bu tecrübelerimi yazmış olmam, hem şu anki neslin bilinçlenmesi için hem de gelecek nesillere bırakılacak miras olarak büyük şans.
 
Yaklaşık on yıldır durmaksızın yazıyorum ve hala yazmaya devam ediyorum. Birikimlerimi bir yıldır kitap olarak yayınlanması için uğraş verdim, ama bir türlü sonuca ulaşamadım. İlk kitabımı çıkartan, yazar ve yayınevi “yayın ve dağıtım için organizasyon yapamayacaklarını” belirttiler, ulaştığım bazı yayınevleri geri dönüş yapmayıp olumlu bir yanıt vermediler, bazı yazarlara internet yoluyla ulaştım geri dönmediler. Yazdıklarımın derlenip düzenlenmesi basılıp dağıtımının yapılması yüksek maliyeti bulacağından bunu karşılamam mümkün değil.
 
Ben yazdıklarımın geniş bir çevreye ulaşmasını istediğimden, ülkemizin en yüksek makamında görevde olan siz Abdullah Gül’den yardım ve destek istemeye karar verdim. Yazdıklarım konusunda maddi bir beklenti içinde değilim, sadece tecrübelerimi ne kadar çok kişiye ulaştırırım çabası içindeyim.
 
Şu an elimde 2003 yılı Mart ayı ile 2013 yılı Temmuz ayı arası yazılarımın toplamı 1200 sayfa civarıdır. Bu 1200 sayfa, Times New Roman yazı tipinde 12 puntodur. Bu yazdıklarımı bir kitap haline getirmek istiyorum, ya yaşamım ele alınıp yazılarımın tamamı kullanılabilir veyahut yazdıklarımın bir bölümü alınıp engellilerin yaşamı olarak kullanılabilir.
 
Sayın Cumhurbaşkanım toplumumuzun engelliler hakkında bilgilenip bilinçlenmeye ihtiyacı var. Toplumumuz engellilere karşı eğitilmediği taktirde, gelecek engelliler ve sağlıklı insanımız için çok daha karanlık olacak.
 
Sayın Cumhurbaşkanım bilgisayarımda bulunan birikimlerimi kitap haline getirmek için sizden yardım istiyorum. Bir yayınevi desteği almam konusunda yardım edin kitabımı kendi adıma çıkartayım veyahut bir yazarla ilişiğe geçmemi sağlayın yazdıklarımdan yaşamımı ele alsın ve tüm yükü üstlensin. Sayın Gül eğer sizin desteğinizi alırsam, ulaşacağım çevre inanın ki çok daha geniş olur ve toplumumuz çok daha çabuk bilinçlenir.
 
Ben kendimi usta bir yazar olarak görmüyorum, sadece bir engelli olarak yaşamını yazmayı görev edinmiş bir kişiyim. İnanıyorum ki yazdıklarım insanlığımıza bilgi bilinç kazandıracak ve gelecek neslimiz bugünlerden çok daha iyi olacak. Yazdıklarımın sadece Türkiye’de değil Dünyada bulunan tüm insanlığın ilgisini çekeceğine inanıyorum.
 
Sayın Cumhurbaşkanım benim herhangi bir siyasi görüşüm veya üyeliğim yoktur, çünkü engelliğin sağı solu orta yolu veya başka yönden bir bakış açısı yoktur, engelliliğin vicdani olarak bakıma ihtiyacı eğitime bilgiye bilince ihtiyacı vardır.
 
Sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 vizyonu varsa eğer, bu vizyonun en ön sırasında biz engelliler olmalı, çünkü biz engelliler nüfus bakımından ülkemizin yüzde 10’luk bir kesimini oluşturuyoruz. Ve bu toplumun bir an önce eğitimi gerek ki, gelecek nesiller bizim bu adımı attığımızı algılayıp alkışlasın.
 
Ben bir Türk olarak, nasıl Amerika’da bin sekiz yüzlü yıllarda yaşamış engelli Helen Keller’in yaşamını Türkçe okuyabiliyorsam, şimdilerde onlarda benim yaşamımı kendi dillerinde okuyabilir.
 
Sayın Gül desteğinizi alabileceğimi düşündüğüm için bu mektubu size gönderiyorum.
 
                                                                                                                                                                                       Abdullah Ünal
 

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Spastik, Otistik, Down sendromlu ve Mongol


Spastik, Otistik, Down sendromlu ve Mongol özürlü bireylerin annelerine saygı duymamak elde değil, yaşamlarına "hayret" ederek bakmamak mümkün değil.

Çocuklarını hayata kazandırmak için o kadar çok uğraş veriyorlar ki, bir çok annenin psikolojisi bozuluyor tüm yaşamları mahvoluyor. Sanırım bu annelere Yaradan yardım ediyor ve ayakta durmalarını sağlıyor.
 
Ben kendime sabırlı ve dayanıklı derim, ama o anneler benden onlarca kat sabırlı ve dayanıklı… Sanırım, Yaradan o annelerin çocuklarına derdi verirken annelere de sabır dayanıklılık ve güç veriyor.

Dşarıdan o bireylerin bakımı çok basit gibi kolay gibi gözüksede, aslında o bireylerin bakımı, ve eğitimi çok çok zordur.

O anneler elleri öpülecek kişilerdir. Bu türden engelliler o kadar zorlu bireylerdir ki, o annelerde oluşan sabır ve soğukkanlılık önünde eğilmemek mümkün değil.

4 Ağustos 2013 Pazar

08503332435 "donunuzu alacaktık"

Bugün öğle saatlerinde 08503332435 numaradan bir bayan beni aradı…

İsmini hatırlamadığım bir sigorta şirketinden aradığını söyleyerek “iki yıldır her ay 24 TL ödediğiniz sağlık sigortanızın süresi dolmuştur, sigortalı olmaya devam etmek için üyeliğinizi yenilemem gerek, onaylıyor musunuz?” Deyip kimlik numaramı ve doğum tarihimi söyledi, bende doğrudan “bakın hanımefendi ben böyle bir sigorta yaptırmış değilim ve sigorta uzatması yaptırmak istemiyorum” dedim, “efendim yaptırmazsanız 700-TL ceza ödersiniz” dedi, bende tekrardan “bakın hanımefendi ben böyle bir sigorta yaptırmış değilim ve sigorta uzatması yaptırmak istemiyorum” deyip telefonu kapattım.

Türkiye’de ne çok akıllı var, telefon numarasını arayıp karşısındaki kişinin durumunu bilmeden, atıp tutuyorlar. Ben yüzde seksen engeli olan bir kişiyim, özel sigorta şirketleri beni sigorta edemezler etmezler, hiçbir şirket beni sigorta etmeyi göze alamaz, beni arayıp sigorta etmek isteyen şirketler oldu, ama engelli olduğumu öğrenince telefonu suratıma kapattılar. Bu yüzden de çok rahatım bu aldatmacalı oyunlar karşısında.

İnternette ufak bir araştırma için telefon numarasını www.google.com’da araştırdım, bu numaradan onlarca yüzlerce kişi aranmış ve bana uydurulan hikayeyle aranmış birçok kişi gördüm.

Akıllılar benden onay alıp sigortalı yapıp aidat alacaklar, bilmiyorum bu adamlara kimlik numaramı ve doğum tarihimi kim verdi.