25 Haziran 2014 Çarşamba

Rıza amca...


25.06.2014
Bugün hava öyle bir sıcaktı ki yani  “hava pir ısındı pir ısındı”… Bugün Çarşambaydı, ben yine kurumdaydım ve yine hem Duygu hocayla bir saat boyunca sol elim için Bireysel egzersiz çalışması yaptım, hem de Ömer hocayla bir saat Paralel barda yürüyüş yaptım, yatakta egzersiz yaptım.

Bu sıcaklık beni öyle bir etkiliyor ki, kurumdan eve geldiğimde hiç halim kalmıyor, dinlenmek için yatıyorum ve hemen uyuyup kalıyorum.

Kuruma Çarşamba günleri gitmeye başladığım günden bu yana, aynı seansta beraber eğitim aldığım bir amca var, Rıza amca. Bugün onunla biraz sohbet ettim, Rıza amca 69 yaşında yaşlı bir amca olduğundan iki yıl önce felç geçirip sol tarafı tutmaz olmuş.

Sanırım onu doğru yönlendirenler olmuş; şu an aksayarak olsa da kendini taşıyor. Rıza amca felç geçirdikten sonra, ücretini ödeyerek özel fizik tedavi egzersiz seansları almaya başlamış. Bu seansları üç ay boyunca her gün almış ve seans başına 140- TL vermiş, vermiş ama eski sağlığına da dönmüş. Şu an kendini taşıyor, kimseye muhtaç değil.

Felç geçirdiğinde devletin hastanesine gittiğinde ona tedavi başlangıcı için üç ay sonrasına gün vermişler. Rıza amca onları evinde oturarak bekleyeceğine, üç ay sonra onu hastaneye tedavi için çağırdıklarında “size gerek kalmadı, ben şu an yürüyorum” demiş. J

Eğer bende doğru düzgün düzenli seanslar almış olsaydım, çevremde bana inanmış kişiler olsaydı, Rıza amca gibi bende kendini taşıyacak hale gelebilirdim. Tabi ki farkındayım, durumum ağır olduğu için üç ayda değil de, bir yılda iki yılda kendime gelebilirdim.

Ömer hoca bana “senin durumun çok farklı, çok ağır beyin kanaması geçirmişin” gibi laf söyledi, ama ben doğru düzgün düzenli egzersiz seansları almış olsaydım, bende kendimi taşıyacak hale gelirdim. Felç geçirmiş bizim gibi kişilere, doğru düzgün düzenli tedavi uygulanmadığı sürece, bizlerin kendini idare edebilecek hale gelmesi imkansız.  

Birkaç hafta önce Benim dünyam adlı bir film izledim, bu filmde hem görme hem de konuşma engelli bir çocuğun, azimli bir öğretmen tarafından yaşama kazandırılması anlatılıyordu. Bana göre; çok güzel bir Türk filmiydi, boş boş bakıp anlamak istemeyene aşırı dramatik gelebilir. Görme ve konuşma engelli bu çocuğu hayata bağlamak isteyen bu öğretmen, tüm zorluklara sorunlara engellere rağmen başarıyor ve o engelli çocuğu eğitimli bilgili bilinçli duyarlı yaşamını kendi idare edebilen bir kişi haline getiriyor.

20 Haziran 2014 Cuma

Biraz Daha Işık

Biraz Daha Işık
Görüşler; Anılar; Beklentiler

2003 yılında çıkmış olan Biraz daha ışık adlı bu kitap, İstanbul Zeytinburnu’nda tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren Abdullah Ünal ile Danimarka Kopenhag’da yaşamını sürdüren Zeynel Kozanoğlu arasında internet yoluyla yapılan yazışmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

Ati ajans tarafından basımı ve dağıtımı yapılan Biraz daha ışık adlı bu kitap, bir baskı yapmıştır ve Zeynel Kozanoğlu’nun bu kitabın varolmasında emeği çoktur. 2002 yılının Mart ayında internet yoluyla Abdullah Ünal’ı bulan Zeynel Kozanoğlu, ona “yaşamını kitap yapalım” teklifinde bulundu ve bir yıl boyunca sadece internetten yazışarak Abdullah Ünal’ın yaşamını Biraz Daha Işık adlı bu kitapta kaleme almıştır.

296 sayfalık Biraz Daha Işık adlı bu kitabın içeriğinde, bir engelli olarak Abdullah Ünal’ın yaşadığı zorluklar sorunlar, hayaller ve beklentiler yer almıştır. Türkiye’deki ve dünyadaki engellilerin yaşamı ele alınmıştır. Zeynel Kozanoğlu’nun yaşamından kesitler yer almıştır.

1936 doğumlu Zeynel Kozanoğlu; öğretmenlik gazetecilik muhabirlik yapmıştır. Trt televizyonuna ve radyosuna röportajlar yapmış oyunlar yazmış, derecelere girip ödüller kazanmıştır. Şu anda 9 Eylül gazetesinde ve bazı internet sitelerinde köşe yazıları yazmaya devam eden Zeynel Kozanoğlu, Danimarka Kopenhag’da yaşamını sürdürüyor. Kitap çıkarmak isteyenlere destekte bulunmaya devam eden Zeynel Kozanoğlu şu anda 78 yaşındadır.

Şu anda 38 yaşında olan ben, Biraz Daha Işık adlı kitaptan sonra yaşadığı sorunları zorlukları yazmaya devam ettim. Profesyonel bir yazar gibi değil, yaşadığı hayatı en ince ayrıntısına kadar Günlüğüne yazan bir kişi oldum. Hiçbir zaman bir yazar olmayı düşünmedim, bunun nedeni bir engelli oluşum nedeniyle imkanlarımın kısıtlı olması.

Yürüme umudumun ortaya çıkması yürüyebilmek için çabalarımı yazdım… Sağlık sektörünü ve sisteminin doğrularını yanlışlarını yazdım… Engellilerin evlerinde veya sokaklarda yaşamını yazdım Akülü tekerlekli sandalyemle ev dışında yaşadığım sorunları zorlukları kolaylıkları yazdım, olması gerekeni yazdım. Engellilerin çevreye ve sağlıklı insanlara bakışını yazdım, sağlıklı insanların ve çevrenin engellilere bakışını yazdım… Çevrede var olan fiziki sorunları zorlukları yazdım, olması gerekeni yazdım… Engelliler için yapılması gereken doğruları yazdım, verilen verilmeyen hakları yazdım… Açıköğretim’de okuma çabalarımı yazdım… Kamuda ve özel sektördeki yapılarda olması gerekenleri yazdım… Bir engelli olarak bilgisayarla ilişkimi yazdım, internette yaşadıklarımı yazdım… Bir engelli olduğum halde kullanılmalarımı yazdım, bana yapılan ikiyüzlülükleri yazdım, sırf kendini tatmin etmek insanları yazdım, boş vakitlerini doldurmak isteyenlerin benimle ilgileniyormuş gibi davranması yazdım ve benim neden dış dünyaya kapıları kapattığımı yazdım, insanların çıkar ilişkilerini yazdım… 14 yıl iki odada ev içinde yaşamımı yazdım, sokaklara geri dönünce yaşadıklarımı yazdım.

Yazarlık işini profesyonelce yapan birileri ile tanışıp bu yazdıklarımı ona vereceğim ve bana bir veya iki kitap çıkartmasını isteyeceğim. Birinci kitap engellilerin Türkiye’de yaşamı, ikinci kitapsa Abdullah Ünal’ın yaşamını konu alacak.
Gün gelecek bu yazdıklarımı da kitap yapacağım…

18 Haziran 2014 Çarşamba

Marmarayla Sirkeci Eminönü

12.06.2014
Bugün evden çıktığım gibi doğruca Marmaray’a gittim, çünkü sağda solda eğlendiğim an, gezinmeyi unutuyor ve hep aynı yerlerde aynı kişilerle takılıp kalıyorum.

Geçen hafta anne babamla gitmiş olduğum, ama asansörünün çalışmaması nedeniyle keşif yapamadığım Marmaray Sirkeci istasyonuna ilk defa bugün gittim. Marmaray Sirkeci istasyonu çok büyük, yani “diğer Marmaray istasyonlarından iki kat daha büyük” desem yeridir. Ben bir engelli olarak Sirkeci istasyonunda trenden inip yirmi otuz metre ilerleyip bir asansöre binerek yeryüzüne üç dört dakika içinde çıktığımdan, diğer vatandaşların yeryüzüne nasıl çıktığını bilmiyorum. Asansör az uz değil, altmış metre 16- 17 kat yukarı çıkıyor. Söylediklerine göre; Sirkeci istasyonundan yeryüzüne çıkmak için birçok yürüyen merdiven değiştirerek bir sürü dakika harcanıyormuş. 

Marmaray çok derinde yapılmış bir ulaşım ağı, yani yeryüzünden altmış metre kadar aşağı kurulmuş bir ulaşım sistemi. Bu ağ Türkiye’de ilk defa kurulan bir ağ olmasına rağmen en ince ayrıntısına kadar düşünülerek yapıldığı için ben sorunlu bir yanını görmedim.

Zeytinburnu’nda bulunan Kazlıçeşme istasyonunda yeraltına giriyor, son durak Kadıköy’deki Ayrılıkçeşmesi’ne kadar yer altında ilerledikten sonra tekrardan yüzeye çıkıyor. Yerin altmış metre altında neredeyse 80 kilometre, çok korkutucu çok ürkütücü. Başka ülkelerde bu olağan karşılanabilir, ama ülkemizde bu kadar uzun mesafe ilk defa kullanılmaya başlandığı için korkutucu geliyor.

Doğruca gittiğim Sirkeci istasyonundan asansör yoluyla yeryüzüne çıktıktan sonra araç trafiği ile birlikte doğruca Eminönü sahiline gittim. Sahilinde bir sağa bir sola gittim, bolca nefes çekip akciğerlerime bayram ettirdim, boğaza karşı gıyır gıyır bir simit yedim mideme bayram ettirdim, Marmara denizini boğazı seyrederek gözlerime bayram ettirdim.

O tarihi yarımada da dokuyu bozmamak için engellilere hiç yer ayrılmamış, o bölgede neredeyse hiç rampa yok, kaldırımları da daracık. Tarihi mekanın bozguna uğratılmaması güzel bir şey, ama yapılmayan rampalar ve engelli geçiş yolları bizler için tehlike arz ediyor.

Mağazaların ürünleri kaldırımlarda olması saçmalık, işleyen trafiğin akışının düzensiz oluşu saçmalık ve bunun yanında dar olan caddelerine sokaklarına park eden araçlarının oluşu çok kötü. Araç yolu trafiği o kadar başına buyruk ki hiç düzen yok, araç sürücülerimiz trafiği takip etmekten çok dikkatsiz, eğer ben dikkat etmesem başım anında derde girer.