28 Eylül 2017 Perşembe

2017 kırtasiye yardımı Avrupa yakası ödeme takvimi...

Avcılar: 3- 4 Ekim 2017
Arnavutköy: 5 Ekim 2017
Bakırköy: 6 Ekim 2017
Bağcılar: 9-10- 11 Ekim 2017
Bahçelievler: 12- 13 Ekim 2017
Başakşehir: 16 Ekim 2017
Bayrampaşa: 17- 18 Ekim 2017
Beşiktaş- Beylikdüzü: 19 Ekim 2017
Beyoğlu: 20 Ekim 2017
B. Çekmece- Çatalca: 23- 24 Ekim 2017
Esenler: 25- 26 Ekim 2017
Eyüp: 27 Ekim 2017
Esenyurt: 30- 31 Ekim- 1 Kasım 2017
Gaziosmanpaşa: 2- 3 Kasım 2017
Fatih: 6-7- 8  Kasım 2017
Güngören: 9 Kasım 2017
Sarıyer- Silivri: 10 Kasım 2017
Kağıthane: 13- 14 Kasım 2017
Küçükçekmece: 15- 16 Kasım 2017
Şişli: 17 Kasım 2017
Sultangazi: 20- 21 Kasım 2017
Zeytinburnu: 22- 23- 24 Kasım 2017 



NOT: Bu 250-TL'lik kırtasiye yardımı için bir birim oluşturulmalı ve o birim bu desteğin hak sahibine ulaşması için elinden geleni yapmalı… İnsanların bu yardımı almak için Edirnekapı’ya kadar gitmesi, yol masrafı yapması, eziyet çekmesi engellenmeli ve adreslerine isme tanımlanmış banka çeki gönderilmeli. 

16 Eylül 2017 Cumartesi

Ahtapot Gönüllüleri merkezine giderken kayboldum...

14.09.2017
Saat 14:30 civarı evden çıkıp Marmaray ile Ayrılıkçeşmesi'ne oradan da Kadıköy'ün iç taraflarına doğru geçtim. Yaklaşık iki ay önce kurmuş olduğumuz Ahtapot gönüllüleri derneğimizin merkezi olarak kiralanmış olan yeri görmekti niyetim.


Dün akşam saatlerinde 22:30 civarı Ahtapot Gönüllüleri derneğinin öncüleri dernek adresinde buluşup mekanı gezip gördüler, ama ben rahatsızlığım nedeniyle onlara katılamamıştım.  Bugün bir ara baktım olacak gibi değil merak ediyorum, “bir sürpriz yapıp dernek merkezine tek başıma gideyim” dedim.

Cep telefonuma derneğin adresini yüklediğimde bana çizdiği rotaya en uygun güzargah Ayrılıkçeşmesi’nden Kadıköy’ün iç kısımlarında Fikirtepe içinde bir yerdi. Ben bir saat boyunca ara sokaklardan ilerledim durdum.

Ben gidiyorum ama diğer yandan da rotayı cep telefonumdan kontrol ediyorum, çünkü ortada garip bir durum söz konusuydu. Merkezi bir yerde olması gereken bu adres çok arka sokaklardaydı ama ben yinede cep telefonumu dinledim.

O bölge kentsel dönüşümde olduğundan her an ortam değişecek dönüşümü yapılmış yenilenmiş olan yerlere geleceğim diyerek düşündüm.

Ben mail yoluyla gruba iletilen adresi kopyalayıp telefonuma yapıştırdım ve bir rota alıp o yönlendirmeyi takip ettim… Ettim, ama benim kopyaladığım adres Acıbadem Mah. Acıbadem cad. Can Apt. No:21, ama cep telefonumun beni götürdüğü adres Fikirtepe mahallesi Can sokak No: 21 Kadıköy, idi.

Hata her ne kadar bende olsa da, tek suçum cep telefonunun bana tarif ettiği yönde ilerlemekti. Neredeyse iki kilometreyi aşkın mesafeyi ara sokaklar arasından aldıktan sonra baktım ücra yıkık dökük binalar arasında bir bölgeye geldim, o zaman yanlış geldiğimi anladım.

Kadıköy, dar sokakları ve eski binaları olan bir ilçe… Kadıköy’ün Fikirtepe semti ise kentsel dönüşümün öncüsü bir yer.
Baktım ulaştığım adreste Can sokak var, ama No:21 yok… Hemen derneğin başkanı Vedat’ı aradım ve “Vedat ben derneğin adresine geldim, geldim ama burada öyle bir yer yok… Burası virane bir yer, burası bir inşaat alanı” dedim.

Vedat’ta şaşırdı “sen yanlış yere gitmişin” dedi, dedi ama diğer yanda adresi telefona girdiğinde gördü ki benim bulunduğum adres doğru.

Daha sonra Vedat’ın araştırması sonucunda ortaya çıktı ki, adresteki Can Apt. kelimesi navigasyon tarafından Fikirtepe’de bir sokak olarak algılanmış ve ben oraya yönlendirilmişim.
Sonra bana “sanırım adres kısmından Can Apt. yazan bölümü çıkartmamız gerek” dedi… Bugün yaşadığım bu tecrübemle bir doğrunun bulunmasına neden oldum. 

Baktım olmuyor bir sonuç elde edemeyeceğim, yorulmuş harap olmuş şekilde geri dönme kararı aldım ve geri dönüşe geçtim.

O sırada akülü tekerlekli sandalyemin şarjının beni geri götürebilecek kadar enerjisinin olmadığını fark ettim.

Ara sokaklardan ilerliyorum, ama aklım ve gözüm sandalyemin şarj göstergesinde…

Geri dönüş yolumu kısaltmak için düşündüğüm sırada ana yol gibi bir yere gelince yirmili yaşlarda bir gence durumumu anlatıp “Ayrılıkçeşmesi’ne Marmaray’a en yakın nasıl gidebileceğimi” sordum. O biraz düşündü ve ora çok uzakta bunu tekerlekli sandalyenle yapamazsın” dedi, arkadaşıyla konuşup ana yoldan geçmekte olan otobüslerden biriyle Kadıköy sahiline kadar gidebileceğimi ve oradan da metroyla Ayrılıkçeşmesi’ne geçebileceğimi söyledi.

Daha sonra beraber on beş yirmi metre civarı yürüdük ve bir otobüs durağına gelip otobüs beklemeye başladık. Bekliyoruz, ama ortada ne kaldırım var nede rampa ve hatta oranın durak olduğunu gösterir bir ibare bile yok.

Neyse!
Genç olan bu arkadaş “ileride bir otobüs var, ben bu otobüse seni bindireceğim Kadıköy’de inersin” dedi, bende “tamam sağ ol” dedim.

Otobüs geldi ve yolun ortasında durdu, şoför düğmeye bastı orta kapıyı açtı, bana yardımcı olan gençse otobüs içinde tabanda duran rampayı yerinden çıkartıp yola indirdi. Bense gence “rampa çok dik arkamda durur musun ve biraz destek olup beni iter misin?” Dedim.
Beni otobüs içine yerleştirdikten sonra o genç bu seferde otobüsün şoförünün yanına gidip “ağabey Kadıköy meydanına gidecek onu orada indirebilir misiniz?” Dedi.

Genç, hem arkamda durdu, hem iterek destek oldu ve bir çırpıda otobüse girmemi sağladı… Gençteki azme bak sen, düşünceli kafaya bak sen, yardımcı olma isteğine bak.

Resmen kanı kaynıyor yerinde duramıyor…

O ana kadar sadece düğmeye basarak kapıyı açan şoför o gence “ben onu nasıl indireyim kapıyı açarım anca, diğer yolcular yardım eder” gibi bir şeyler dedi.

Bazen şu insanlar öyle laflar hak ediyor ki, hiç biri insanlıktan nasibini almamış aciz düşkün durumda.

Neyse, genç otobüsten indi ve şoför hareket etti…

Bir durak sonraysa şoför kapıyı açtı yolculardan biri de rampayı açıp yere koydu bende rampadan yola inişimi yaptım. İndiğim durakta yine kaldırım ve durak cebi yoktu, resmen yine yolun ortasında kala kaldım.

Kenara yanaşıp çevreye baktığımda ve birilerine nerede olduğumu sorduğumda öğrendin ki, Kadıköy meydanına daha iki durak varmış. Cinler tepeme öyle bir geldi ki otobüsün şoförünün arkasından öyle bir küfrettim ki, kesin duymuştur şerefsiz. Kulağı çınlamıştır.

O bölgeyi bilen biri olsam indiğim an yanlış yerde bilerek bırakıldığımı öğrendiğim an, o otobüsün önüne geçerdim ve bir trafik polisi gelene kadar otobüsün oradan ayrılmasına izin vermezdim.

Fikirtepe iyi bir yer değil, biliyorum ve anlıyorum, adı sanı kavgalarla serseriliklerle ünlenmiş bir semt… Bu sebeple de o bölge insanına peşin hükümle yanaşılır ve o insanına iyi gözle bakılmaz.

Yani yine ön yargı kurbanı oldum…
Zaten tekerlekli sandalyem ve konuşmamdaki bozukluk nedeniyle insanlar bana ön yargı ile bakardı, birde otobüse o bölgeden bindiğim için şoför dahil olmak üzere insanlar bana ön yargıyla baktı. 


İstanbul’un ortası Kadıköy’desin, o bölgenin gelişmemesi bir an önce kentsel dönüşüme geçilmesi için hiç yatırım yapılmıyor... Ne belediye ne de vatandaşına hizmette sınır tanımaması gereken devlet, kılını kımıldatıyor.

Evler binalar iş yerleri yıkık dökük olsa da; ara sokaklarında nineler dedeler amcalar teyzeler sohbet muhabbet ediyorlar, çocuklar inşaatlara harç taşıyan koca koca kamyonların yolu üzerinde oyunlar oynuyor.

Kentsel dönüşüme direndikleri için büyüğünün de küçüğünün de yaşamı ayakaltında ve tehlikede.

Ben şehir içinde seyahat yaparken otobüs kullanmayı tercih etmeyen bir engelliyim... Bunun başlıca nedeni otobüse binip inmek için birilerine ihtiyaç duyuyor olmam ve bu konuda gerekli yardımın bana doğru dürüst yapılmıyor oluşu.

Otobüslerin içleri çok dar, tekerlekli sandalyemle manevra yapacağım bir alanı yok… Bilgisi olsun olmasın her önüne gelen tekerlekli sandalyemi itiyor çekiyor veya kakıyor düzeltmeye çalışıyor. 
NOT: İstanbul içinde otobüs kullanmayı sevmeyen biri olarak bir gün içinde iki defa otobüse bindim… :)

Bugün bu yaşadığım kaybolma veya adres bulamama hadisesi saçma gözükse de aslında sadece o bölgeyi yeterince bilmememle alakalı bir durum. Ben İstanbul’un Anadolu yakasını pek bilmem, sağlığımda da bilmezdim şu anda da bilmiyorum. Ben, burada yani İstanbul’un Avrupa yakasında doğdum ve büyüdüm, bu bölgeyi tanırım ve nerede hangi ilçe var hangi semt var bilirim. Ahtapot gönüllüleri sayesinde o bölgeye ve caddelerine sokaklarına yeni yeni girip çıkmaya başladım.

ÖNEMLİ: Hemen birkaç yüz metre ötede Kazlıçeşme başlangıç istasyonu bulunan Avrupa’yla Asya’yı Marmara denizi altından bağlayan Marmaray toplu ulaşım ağı olmasaydı ben bunu hala yapamazdım.

11 Eylül 2017 Pazartesi

Bahçelievler devlet hastanesine giderken...

Bugün Bahçelievler devlet hastanesinde Fizik tedavi bölümünde tedavi görmekte olan halama bir saatlik bir ziyaretim oldu… Halam bir ay önce bir inme geçirdi ve sol tarafı felç oldu.


Hastane Bahçelievler diye geçiyor, ama hastane binası Mahmutbey Kocasinan'da ve o kadar şehir içinde ki hastaneyi bulana kadar “ak ile kara seçtim".

Ben pes etmeyen biri olduğumdan ne yaptım ne ettim hastaneyi buldum…

Hastaneye Ataköy Şirinevler metro istasyonunun rotasını izleyerek gittim… İlk önce Marmaray ile Yenikapı’ya oradan da Havaalanı metrosuyla Ataköy Şirinevler istasyonuna kadar yol aldım.

Ataköy Şirinevler’de metrodan indikten sonra üst geçidin Ataköy tarafındaki asansörü değil Şirinevler tarafındaki asansörü kullanarak Mahmutbey’e doğru yol aldım.

Hastaneye gideceğim rotaya iyi ki dün akşamdan cep telefonuma bakmışım ve gideceğim rotayı aklıma kaydetmişim.

Şirinevler’e asansörle geçiş yaptıktan sonra insan kalabalığının arasından sıyrılıp biraz daha sakin sokaklara geçip hastaneye doğru ilerlemeye başladım. Gideceğim mesafeyi biraz uzatsam da sessiz sakin bir ortamda ilerlemek en iyisi.

Şirinevler engeller bakımından o kadar kötü durumdaki, ne doğru dürüst kaldırımı var nede kaldırımlarının rampası… Hastaneye giderken yolculuğumun neredeyse tamamını araç trafiği yolu kenarından yaptım.

Ben özel araç kullanmayan tekerlekli sandalyeli bir engelliyim, işlerimi toplu taşıma araçlarını kullanarak hallediyorum… Özel araçla işlerimi görmek demek; trafikte yer işgali yapıp sıkışmaya neden olmak ve boşuna zaman kaybı demek, boşuna yakıt masrafı demek ve o yakıtla havayı kirletmek demek.

Bunun yanı sıra toplu taşıma araçlarında insanlara “tekerlekli sandalyemle bende buradayım”, “işlerimi kendim görüyorum” demek istiyorum. Toplum içinde ne kadar çok gözükürsem, hem onlar engellilere alışır hem ben topluma alışırım.

Bunun yanı sıra; bir engelli olarak işlerimi görmek bana haz veriyor.

Bilmiyorum, ama fizik tedaviyi o kadar şehir içine sıkıştırmışlar ki, o kadar ücra bir yere almışlar ki, bir an önce oradan ayrılması hayırlısı olur. Fizik tedavi bölümü bir beton yığını içinde, bir beton yığınına bakıyor ve çevresinde hiç yeşillik yok.

Devlet hastanesi orada olabilir, ama fizik tedavi bölümü o hastaneye hiç yakışmıyor.

Fizik tedavi bölümünün Bahçelievler devlet hastanesinden tekrardan eski yerine geri döneceği söyleniyor, ama ben öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Çünkü E- 5 karayolu kenarında bulunan yer çok çok değerli hem de çokkkkkkk.

“Fizik tedavi” farklı bir şifa yöntemi, “moral” ön planda ve iyileşme sürecini olumlu etkiliyor… Bu süreç en fazla iki ay ile sınırlı oluyor, hastanede doğru düzgün düzenli bir şekilde tedavi görüyor eve taburcu oluyorsunuz ve tedaviye kendi imkanlarınızla devam ediyorsunuz.

Eve taburcu olduktan sonra tüm her şey sizin elinizde, ister hastanede gördüğünüz tedaviyi evde uygulamaya devam eder sağlığınıza kavuşursunuz isterseniz boş verip yatağa yatar başkalarının bakımına mecbur olursunuz. 

Ben bir tekerlekli sandalyeli olarak sorun zorlukları aşarak onun yanına gidip bir saate yakın bolca konuşup tecrübelerimi anlatıp moralimi verdim ve geri geldim. 

Halamla sohbetim sırasında öğrendim ki, tedavisini 2004- 2005- 2007 yıllarında 70. Yıl fizik tedavi hastanesinde tedavimde bana yardımcı olan sağlıkçılar yapıyor… Bana defalarca tedavi uygulamış olan uzman fizyoterapist Ercan Varzikoğlu halama da tedavi uygulamakta, baş hemşire Güller hanımda oradaymış. 
İmkan olurda halamı tekrar ziyarete gidersem sabah saatlerinde orada olmayı tercih etmem gerekli ki, Ercan beyi ve Güller hanımı görebileyim.

Bugün hastaneye giderken bir arkadaş, tepe lambası yanan ve sireni ile ortalığı ayağa kaldıran bir ambulansı sağdan solladı ve yanımda geçip gitti.