24 Aralık 2014 Çarşamba

Asansöre aşk...


Ben üç dakika sabreder ikinci asansörü beklerim, üç beş metre ileride yürüyen merdiven varken o insanların koşarak yanımdan geçip asansöre benden önce gitme çabaları çok ayıp. 

İnsanımız neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkında değil... Farkındalığı yok, bilinçli bilgili duyarlı değil, bu asansörlerin kendileri için yapıldığını sanıyorlar. Asansörler sağlıklılar için değildir, asansörler engelliler yaşlılar hamileler çocuklular bebek arabalılar ve alışveriş çantalılar içindir. 

10 Aralık 2014 Çarşamba

Engelliye imkan verildiği taktirde...


Bir engelliye imkan verildiği taktirde başaramayacağı iş yoktur…

“Engelli” denilince ilk akla gelen, düşkün aciz muhtaç kişi olsa da, aslında zeka engelli bireyler harici engelliler sağlıklı bireyler gibi yaşamlarını sürdürebilecek kişilerdir.

Ülkemizde engellilere verilen değer acıyarak bakmakla onu düşkün aciz biri gibi görmekle sınırlıdır.
Bir engelliye yardım edilmemeli, ona destek olunmalıdır. Onun önündeki engelleri yok ederek, onun yaşadığı zorluğa soruna empati yaparak ve onunla karşılıklı konuşarak bir çözüme ulaşılmalıdır.

Ülkemizde engelliler esaret altında yaşamını sürdürmesi gereken bir varlık olarak görülüyorlar, aslında aşılması gereken önyargılarıdır. Bu toplum önyargısı baskın bir toplumdur, gelenek ve göreneklerine aşırı bağlı bir toplumdur.

Gelenek ve göreneklerimizden “kopalım” demiyorum, ama geleceğimizi düşünmek zorundayız. Eğer sizlerde de gelecek korkusu oluşmazsa gelecek nesillerimizde bizler gibi duygusuz duyarsız olacak.
Empati yoksunu farkındalığı az bir toplum olacak.

Geleceğimizin bir numaralı hastalığı sevgisizlik saygısızlık olacaktır, çocuklarımıza hoşgörü anlayış duyarlılık kurallarının aşılanması gerek.

5 Aralık 2014 Cuma

Eyaf

Bugün saat 12:00 civarı evden çıkıp doğruca Akşemsettin tramvay durağına gittim, tramvaya bindim ve Zeytinburnu istasyonuna gittim.

Zeytinburnu istasyonunun yan tarafında bulunan Aksaray Havaalanı metro durağına geçip orada birkaç dakika bekledikten sonra havaalanı yönüne giden ilk metro trenine bindim.

Bazen çok kalabalık oluyorlar ikinci üçüncü trene binebiliyorum. Yaklaşık on beş dakikalık bir yolculuktan sonra Dünya ticaret merkezi durağına geldim. Durakta bulunan asansörü kullanarak aşağı inip, yaklaşık iki kilometre akülü tekerlekli sandalyemle ilerledim.

Hava ne açıktı ne de kapalıydı, ne sıcaktı ne de soğuktu, yağmur havası vardı çiseliyordu. Bir karamsarlık vardı göklerde, artık zamanı geldi yağmurun karın.

Oraya bugün gitmemin nedeniyse, Cnr fuar alanında 4- 7 Aralık tarihleri arasında Engelsiz Yaşam Fuarının oluşu. Eyaf fuarı engelli bireylere hitap eden cihazların tanıtımının yapıldığı bir fuar.

Yaklaşık üç saat kaldığım bu fuarda birçok tanıdığı gördüm, selamlaştım, sohbet muhabbet ettim, çaylarını kahvelerini içtim. Stantlarda birçok geliştirilmiş ürün gördüm, çıkarttırılması düşünülen ürünler gördüm. Manuel ve akülü tekerlekli sandalyeler, işitme cihazları, görmeyenler için bastonlar, kas çalıştıran cihazlar, engelliyi yürüten tam otomatik cihazlar, rampalar kolçaklı merdivenler, tekerlekli sandalye taşıyan otobüsler minibüsler binek arabalar.

Bazı ürünlerin fiyatını soracak oldum, sorduğuma da pişman oldum… Ne ararsanız vardı ama çok pahalılardı.

Engelliye yardım çığlığı atan medya veya diğer arkadaşlar, bu fuarlara gidin ve bir ihtiyaç sahibi bulup ona ihtiyacı olanı alın.

Bu fuara bugün katıldığıma çok mutlu oldum, çünkü Teslime’yi gördüm, Adnan Saygılı’yı gördüm, Ahmet Bağbekleyen’i gördüm, yeni insanlarla tanışıp arkadaş dost ahbap oldum.

Herkesle bolca resimler çekildim, engelleri çekip internette yayınladığım için beni tebrik ettiler. Oradaki herkes bilgili bilinçli duyarlı insanlardı, farkındalığı gözlerinden okunan insanlardı.

Dünya engelliler vakfı başkanı görmeyen şarkıcı sanatçı Metin Şentürk bugün oradaydı, ama ben onu görmedim, o da beni görmedi. Hem fuarın açılış günüydü hem de bir konuşma için oradaydı.

Bu fuarda yaklaşık üç saat kaldım, tuvalet ihtiyacımı gidermek için “tuvalete gideyim” dedim, keşke gitmeseydim. Tuvaletleri bir üst kattaymış, merdiven var tabi ki, ama akıl edip bir tanede portatif otomatik asansör koymuşlar. Duvara monte edilmiş bu asansöre biniyorsun o seni yavaşça bir üst kata çıkartıyor. Bu asansörlerin varlığının farkındayım, bina girişimiz dar olduğundan ve bu ürün çok pahalı olduğundan bu asansörü oturduğum apartmana taktırmamıştım.

Neyse bir üst kata çıktım, doğruca tuvaletlerin olduğu bölüme geçip içeri girdim, bir baktım içeride bir adet engelli tuvaleti var ve sıra bekleyen üç adet tekerlekli sandalyeli var. Bende sırada yerimi alıp on dakika kadar bekledim, bari şu engelsiz fuarında önümüze engel koymayın.

Engelli tuvaletin kapısını bir açtım, tuvalet bir metrekare filan, içeriye anca tekerlekli sandalyem sığar. Zar zor içeri girdim, hatta tuvaletin kapısını zorla kilitleyebildim, çünkü kapısı arkamda kaldı dönemedim uğraşarak zorla kilitledim.

Bir engelli fuarında kimin engelli olduğunu varın siz çözün, yazık bu millete yazık.

4 Aralık 2014 Perşembe

3 Aralık tarihi

3 Aralık Dünya Engelliler Gününü kutlayanlara hayret ediyorum, çünkü Dünya Engelliler Günü bir bayram değildir ve Dünya Engelliler Günü mutlu olunası sevinilesi bir gün değildir.

Bu tarih bir ayrıcalıktır, bu tarih sağlıklılarda duyarlılık yaratma günüdür, bu tarih farkındalık yaratma günüdür.

Eğlenerek kutlanması gereken bir gün değildir, engelli bir kişiye "Engelli günün kutlu olsun" demek saçmadır. 3 Aralık gününü eğlence ile kutlayanların bahanesi ise; engellileri bir gün olsa dahi mutlu etmektir. Engellileri mutlu etmek istiyorsa sağlıklılar, engellilerin evlerinde sokaklarda binalarda yaşadığı zorluklar ortadan kaldırarak sorunlar çözülerek yapılmalı.

Ailelere yöneticilere eğitimcilere konferans brifing seminer verilerek engelli mutlu edilir, televizyonlar radyolar gazeteler bu türden sorun ve zorlukları yayınlamasıyla engelli mutlu edilir, eğitim yuvalarında çocuklar gençler bilinçlendirilerek engelliler mutlu edilebilir.

3 Aralık tarihi kutlanası bir tarih olarak ortaya çıkmamıştır bence, 3 Aralık tarihi engellilere dikkati çekmek, engellilerinde var olduğunu göstermek ve en önemlisi de engellilerin yaşamlarında yaşadıkları sorunlara zorluklara dikkat çekmek için ortaya böyle bir gün çıkartılmıştır.

2 Aralık 2014 Salı

Tuğba...

Bugün saat 14:00’de egzersiz seansım için yine kurumdaydım, yaklaşık iki saatlik bir seans oldu. 

Benimle beraber egzersiz odasında bir ufaklık var. Adı Tuğba 15 yaşında bir kız çocuğu, on yıl önce üçüncü kattaki evlerinin balkonundan sokakta oyun oynayan arkadaşlarına bakarken aşağı düşüp kafasını parçalamış. 

Tuğba beyin ameliyatı olmuş yaşamı kurtulmuş, kafatasındaki kırıklarsa uzunca bir tedaviden sonra düzeltilmiş, ama tam anlamıyla düzelmemiş ve beyninde de özür kalmış.

Tuğba’yı balkona evdekiler yalnız yollamış, hatta babaannesi Tuğba’ya “git balkonda oyna” demiş.

Şu ev hanımları rahatına çok düşkün, çocukları sohbetlerini bölecek diye ödleri kopuyor. Çocuklara sessiz sakin oyun oynamayı öğretmektense, onları yaramazlığa iten onlar. Sen çocuğa nasıl davranacağını nasıl oynanacağını öğretme, tehlikeyi öğretme dikkatli olacağı yerleri öğretme, işin olduğunda ise onu başından def et.

Tuğba'nın zekasında hiç problem yok, akıllı zeki ve algısı sağlam bir kız, çevresindeki gelişmeleri takip eden bir kız.

Tuğba’nın hastalığının asıl kötü yanıysa vücuduna hakimiyeti neredeyse hiç yok.

Aklının yerinde olması, ama onu idare edememek çok kötü…

Bu kızla iki üç haftadır seanslarımız aynı saate denk geliyor… Ona uygulanan seans egzersiz, yani kas ve eklemleri çalıştırılıyor. Onu da beni çalıştıran hoca Mertcan bey çalıştırıyor.

Mertcan beyden önce Merve hanım ellerine ince motor egzersizi uyguluyor.

O kız odaya girerken bağırışlarla giriyor, çıkarken bağırışlarla çıkıyor, çünkü oda ona ağrı ve acıyı anımsatıyor.

Onun kas ve eklemlerinde çok aşırı bir kireçlenme var… Mertcan bey o kireçlenmenin önüne geçmek için ağır bir egzersiz uyguluyor.

O kız benimle aynı hastalığı yaşayan bir hasta, kas ve eklemlerinde yaşadığı ağrıyı acıyı problemi çok iyi anlıyorum.

Bu kadar abartılı ağrı acı çekmesinin bir tek nedeni var, o da haftada bir bu seansı görüyor olması. Sanırım o kız kuruma geliyor bir iki saat egzersiz görüyor o kadar, eve gittiğinde hiçbir şekilde kas ve eklemleri için bir şey yapılmıyor. Muhtemelen evde bir köşede kas ve eklemlerinin çalıştırılmasını bekliyor.

Birazcık bir yardımla kendine gelebilecek bir kız o kız, ama hem beyin hasarı ağır hem de bu hasarı nasıl yenebileceği öğretilmemiş bir aileye sahip.

Ota boka para toplayan programlar var, televizyonlarda radyolarda gazetelerde dergilerde, işte asıl yardıma ihtiyacı olanlar bu türden engelliler, iki gün sonra çöpe gidecek olan tekerlekli sandalyeler değil. 

1 Aralık 2014 Pazartesi

Tanıtılmalıyız...

Çizgi filmlerde ve oyunlarda çocuklara tanıtılmalıyız, dizilerde ve kadın programlarında ev hanımlarına tanıtılmalıyız, statlarda ve yollarda beylere tanıtılmalıyız, filmlerde ve müzik kliplerinde gençlere tanıtılmalıyız. Engellilere duyarlı olunması konusunda insanımızın beynine işlemeliyiz ki, gelecekteki engelliler ve sağlıklılar bizlere teşekkür etsin bizlerle gurur duysun.

Okul dediğin böyle olur...


Okul dediğin böyle olmalı; girişinde rampa, içerisinde asansör…

Bir okul binasının girişine merdiveninin bir tarafına beş on metrelik bir rampa yapmak çok mu zor?

Baston kullananlar yararlanır, hamileler yararlanır, bebek arabası kullananlar yararlanır, bebekler yararlanır, yaşlılar yararlanır ve en önemlisi biz tekerlekli sandalyeliler yararlanır.

Birçok okul binasının girişi merdivenli veya basamaklı, sağında solunda metrelerce boşluğu var. Bu boşluklara zemini ve eğimi uygun bir rampa yapmak çok mu zor?