Bilgisayarımda Google Earth adlı bir program var...
Yaklaşık beş yıldır bu programı kullanıyorum. Programın çalışma düzeni ise internet yoluyla dünyayı uzaydan izleyebiliyor seyredebiliyor gezebiliyorsunuz. Kıtaların; ülkelerini, şehirlerini, ilçelerini, kasabalarını, köylerini ve hatta dağlarını tepelerini kuş bakışı olarak gezebiliyorsunuz, yakınlaşıp uzaklaşabiliyorsun. Bu benim hoşuma gitti çünkü benim gibi engelliler birçok yere gidip gezemez.
Ayrıca fotoğraf makinenizle çektiğiniz bir resmi Google Earth şirketine internet yoluyla gönderdiğinizde de, o resmi program içine koyuyor ve internet yoluyla dünyanın her yerinden takip edilebiliyorsunuz. Google Earth programının kurulu olduğu başka bir bilgisayar sizin çekip gönderdiğiniz o resmi ve yazıyı kendi bilgisayarında görebiliyor.
Örnek verecek olursam; boğaz köprüsünün resmini çekip gönderdiğinizde, köprünün bulunduğu yeri de doğru işaretlediğinizde, Google Earth şirketi gönderdiğiniz o boğaz köprüsü resmini, haritasında İstanbul’da köprünün olduğu yere koyuyor. Siz ve başkaları evinde o programı kullanarak boğaz köprüsü üzerine koyulan o resmi görebiliyorsunuz.
2008 yılı Ocak ayında bilgisayarımda olan bir resmi Google Earth programının yöneticilerine internet yoluyla gönderdim. 2006 yılı Nisan ayında dinlenmek için gittiğim Erey çay bahçesine gittiğimde,
Surp Pirgiç Ermeni hastanesinin kapısının olduğu resmini çekmiştim.
O resmi Google Earth şirketine gönderdim, onlarda o resmi hastanesinin önüne simge halinde koydular. O simgeye tıklayınca, resim açılıyor ve benim çektiğim Ermeni hastanesi resmi ortaya açılıyor. Tahminimce o resme zamanla binlerce on binlerce kişi bakacak; nedeni de o hastane
Türkiye’de ve hatta dünyada çok bilinen bir hastane olması.
O hastane görüşüme göre o kadar iyi bir hastane değil. Çünkü o hastane benim on beş yıldır tekerlekli sandalyede oturmama neden olan hastanedir. Eğer onların acil servisinin ilgisiz davranışları olmasaydı, ben bu durumda olmazdım. Tüm gençliğim mahvolmuş durumda, onların yüzünden ömrüm boyunca bedenimde bu hastalığı taşıyacağım. Hiçbir zaman o hastaneye karşı kinim sona ermeyecek. Hastane iyi bir hastanedir belki, ama Acil servisleri hiç bir işe yaramaz, bu yüzden bir an önce o Acil kapatılmalı.
Şimdi o resim Surp Pirgiç Ermeni hastanesinin kapısı önünde üç yıldır duruyor. Resmi koyduğum 2008 Ocak ayından bu güne kadar 3190 kez ziyaret edilmiş durumda. Üç yıl önce o resmi oraya koyduğumdan bu yana neredeyse 3200 kişi o resmi açıp bakmış. Resim altına tüm içimden geçenleri anlatan şu sözü “Surp Pirgiç, yaşamımı mahveden hastane” yazdım. Resmin bir köşesinde çeken “unal76” ve mail adresim yazıyor. Yıllardır içimde olan; hırsı, öfkeyi, kızgınlığı ve kırgınlığı o resmi oraya koyarak biraz olsa da azalttım. Takipçisi olacağım o resme kaç defa bakılacak, ne kadar çok bakılırsa onlarda o kadar rezil olacaklar. Bir gün fark edecekler yere göğe sığdıramadıkları 160 yıllık geçmişi olan o Ermeni hastanesinin Acil servisinin hiçbir işe yaramadığını çözecekler.
31 Ağustos 1996 yılında saat 01:00’de o kapıdan sapasağlam ve yürüyerek girdiğimi dün gibi hatırlıyorum.
Ermenilere karşı bir hıncım kızgınlığım kırgınlığım yok, ama o hastanenin 160 yıllık geçmişi olsa bile o acil servis kapatılmalı ve benim gibi o acilden zararla çıkanların sonu kesilmeli.
4 nisan 1976 İstanbul doğumluyum, yaşamımı halen İstanbul'da sürdürmekteyim. Yirmi yaşında Anevrizma'dan dolayı beyin kanaması geçirdim, yarım saat içinde bir acil servis doktorunun karşısında olmama rağmen ilgisizlik nedeniyle yaşamımı tekerlekli sandalyede sürdürmekteyim. Zorlukların üzerine giderek çözüme ulaşan bir kişiyim ve sağlığını kaybetmiş engelli bireyler için farkındalık yaratmaya çalışan bir aktivistim. "Biz engelli değiliz biz engelleniyoruz"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder