Ben bu olaya insani yönden baktığım için üzülerek ve canım sıkılarak "yazık olmuş, boşu boşuna ölmüşler" diyorum.
Uludere köyü ve kırsalı Türkiye Irak sınırında bir köy; bu sınır köyünde yapacak iş güç olmadığı içinde, köylüler geçimlerini sınırdan kaçak olarak geçip Irak’tan getirdikleri kaçak Mazot ile sağlıyorlar.
Uludere köyü ve kırsalı Türkiye Irak sınırında bir köy; bu sınır köyünde yapacak iş güç olmadığı içinde, köylüler geçimlerini sınırdan kaçak olarak geçip Irak’tan getirdikleri kaçak Mazot ile sağlıyorlar.
Bu yıllardır belki de yüzyıllardır olan bir geçim kaynağı. Yaptıkları bu kaçakçılığın nedeni devletin bu saate kadar onları istihdam edememiş olması, bu kaçakçılık, kanunlara aykırı ve bunun yanında cezası var.
Cezası olmasına rağmen, bu kaçakçılığa herkes göz yumuyormuş, yani suçlu sadece köylü değil, oradaki polis asker muhtar kaymakam vali.
Bu göz yummanın nedeni ise o bölgede yapılacak başka işin gücün olmaması nedeniyle, köylülerin geçimini başka yerden sağlayamayacak olması.
Bu göz yummanın nedeni ise o bölgede yapılacak başka işin gücün olmaması nedeniyle, köylülerin geçimini başka yerden sağlayamayacak olması.
Bu suça devletin kadroları da ortak olmuş durumda. Vatandaşının istihdamını sağlamasını gereken herkes, bu kaçakçılığa ortak olmuş, göz yummuş. Bundan yetmiş seksen yıl sonrada bu olaya, bir başkaları "katliam", "vahşet", "soykırım" diyip, yönetimi suçlayacak, bundan eminim.
Aralık ayının son günlerine gelecek olursam; köylüler o gece kırk kişilik bir grup olarak evlerinden köylerinden katırlarıyla çıkıyor, sınırı aşıp, Irak’tan ucuza kaçak mazot alıp köylerine dönerken, birden bire savaş uçakları onları terörist sanıp ateş açıyor ve bu gruptan otuz beşi ölüyor. Uçaklardan öncede Türk obüsleri grubun olduğu bölüme top atışı yapıp uyarıda bulunuyor.
Sınır devriyesi yapan uçaklarla tespit edilen bu kişiler, F16 savaş uçağı tarafından vurulmuşlar. Uçak bu topluluğu vurmadan önce, iki üç saat boyunca takip edip terörist olduklarının belirlenmesini beklemiş, Amerika’n istihbaratı ve Türkiye’nin istihbaratı sonucunda “topluluğu vurun” kararı çıkınca da F 16 uçakları topluluğu vurmuş.
Aralık ayının son günlerine gelecek olursam; köylüler o gece kırk kişilik bir grup olarak evlerinden köylerinden katırlarıyla çıkıyor, sınırı aşıp, Irak’tan ucuza kaçak mazot alıp köylerine dönerken, birden bire savaş uçakları onları terörist sanıp ateş açıyor ve bu gruptan otuz beşi ölüyor. Uçaklardan öncede Türk obüsleri grubun olduğu bölüme top atışı yapıp uyarıda bulunuyor.
Sınır devriyesi yapan uçaklarla tespit edilen bu kişiler, F16 savaş uçağı tarafından vurulmuşlar. Uçak bu topluluğu vurmadan önce, iki üç saat boyunca takip edip terörist olduklarının belirlenmesini beklemiş, Amerika’n istihbaratı ve Türkiye’nin istihbaratı sonucunda “topluluğu vurun” kararı çıkınca da F 16 uçakları topluluğu vurmuş.
İşin garip yanı ise bir hafta on gün önce de PKK terör örgütünün içinde bulunan Türkiye adına istihbarat yapan kişide “bir terörist grubun yakında Türkiye sınırını geçip eylem yapacağı” istihbaratını vermiş.
Şunu da unutmamak gerekli; F16’lar orada bir köyü bir mezrayı veya bir kasabayı bir ilçeyi vurmadı, Türkiye'ye doğru hareket eden bir topluluğu vurdu. Köy, mezra, kasaba vursalar, dersin ki “hata", "yanlışlık", "katliam”, "soykırım", ama hareket eden bir grup ve onun için vuruldular.
Sonuç olarak tüm gelişmeler, o topluluğun bir terörist grubu olduğunu ortaya çıkartıyor. O topluluğun kaçakçı köylü olduğunu ortaya çıkartacak hiçbir kanıt yok. Ne sınırı geçeceklerini bildirmişler, ne getirecekleri malzemenin girişi çıkışı legal, ne de onların sınır kaçakçılığı yaptığını bilen kişiler olacağı görüp F16’ya “dur” demiş.
Burada kaçakçılık yapan ölen o köylüler suçlu çünkü devlete sınırı toplu olarak geçeceklerini bildirmedikleri için, onları ihbar edip bu kaçakçılığı yapmamalarını tenkit etmeyen köylü muhtar kaymakam asker polis suçlu, Amerika verdiği istihbarat için suçlu, Türkiye'yi yöneten hükümet ise tüm bu olanlarda acemice davrandığı için ve istihbaratı değerlendirmede hata yaptığı için suçlu.
Daha birkaç yıl önce, daha birkaç ay önce onlarca askerimiz şehit oldu...
Pusu veya çatışma sonucunda değil, bu askerlerimiz bulundukları karakola saldırılması sonucu öldürüldü. Savaş çatışma pusu sonucu ölseler, canım yanmaz, ama bu canlara saldırı yapılarak kıyıldı. Pusuyu anlarım, çatışmayı anlarım ama bulundukları birliğe karakola saldırılması çok kötüydü.
Terörist toplulukları grup sınır karakollarının bir kaç metre yanına kadar girerek onlarca asker polis öldürdüğünde istihbaratı suçluyoruz... Neden bu topluluk dibinize kadar nasıl girdi, uyuyor musunuz?” diye, “görmediniz mi o kadar adamı?”, "kör müsünüz?" diye.
Kim ne derse desin, o topluluğun vurulup yok edilmesi konusunda pek fazla yapılacak bir şey yoktu. Tamam, benimde canım yandı, karın doyurmak için yok olan o gencecik fidanlara.
Herkes biraz kendini suçlamalı; kaçakçısı, köylüsü, kasabalısı, muhtarı, kaymakamı, valisi, hükümeti ve istihbaratçısı.
Şunu da unutmamak gerekli; F16’lar orada bir köyü bir mezrayı veya bir kasabayı bir ilçeyi vurmadı, Türkiye'ye doğru hareket eden bir topluluğu vurdu. Köy, mezra, kasaba vursalar, dersin ki “hata", "yanlışlık", "katliam”, "soykırım", ama hareket eden bir grup ve onun için vuruldular.
Sonuç olarak tüm gelişmeler, o topluluğun bir terörist grubu olduğunu ortaya çıkartıyor. O topluluğun kaçakçı köylü olduğunu ortaya çıkartacak hiçbir kanıt yok. Ne sınırı geçeceklerini bildirmişler, ne getirecekleri malzemenin girişi çıkışı legal, ne de onların sınır kaçakçılığı yaptığını bilen kişiler olacağı görüp F16’ya “dur” demiş.
Burada kaçakçılık yapan ölen o köylüler suçlu çünkü devlete sınırı toplu olarak geçeceklerini bildirmedikleri için, onları ihbar edip bu kaçakçılığı yapmamalarını tenkit etmeyen köylü muhtar kaymakam asker polis suçlu, Amerika verdiği istihbarat için suçlu, Türkiye'yi yöneten hükümet ise tüm bu olanlarda acemice davrandığı için ve istihbaratı değerlendirmede hata yaptığı için suçlu.
Daha birkaç yıl önce, daha birkaç ay önce onlarca askerimiz şehit oldu...
Pusu veya çatışma sonucunda değil, bu askerlerimiz bulundukları karakola saldırılması sonucu öldürüldü. Savaş çatışma pusu sonucu ölseler, canım yanmaz, ama bu canlara saldırı yapılarak kıyıldı. Pusuyu anlarım, çatışmayı anlarım ama bulundukları birliğe karakola saldırılması çok kötüydü.
O terörist grubunu ellerinde silahla mühimmat ile diplerine kadar girdiklerini nasıl görmediler göremediler, bilemiyorum.
Terörist toplulukları grup sınır karakollarının bir kaç metre yanına kadar girerek onlarca asker polis öldürdüğünde istihbaratı suçluyoruz... Neden bu topluluk dibinize kadar nasıl girdi, uyuyor musunuz?” diye, “görmediniz mi o kadar adamı?”, "kör müsünüz?" diye.
Kim ne derse desin, o topluluğun vurulup yok edilmesi konusunda pek fazla yapılacak bir şey yoktu. Tamam, benimde canım yandı, karın doyurmak için yok olan o gencecik fidanlara.
Herkes biraz kendini suçlamalı; kaçakçısı, köylüsü, kasabalısı, muhtarı, kaymakamı, valisi, hükümeti ve istihbaratçısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder