Surp pırgiç ermeni hastanesinin yapmak istediğini bir türlü çözemedim…
Üç dört ay olduğu halde Stat park Erey çay bahçesi içerinde bulunan alandaki arsasını bir türlü çeki düzen vermedi.
Üç
dört ay önce Stat park girişindeki bölgede ağaçları kökünden söküp, paket
taşları yerinden çıkartıp o bölgeyi harabe haline getirip bir parkın içini
savaş alanına çevirdi. Tekerlekli sandalyemle Stat parka girip bir köşesinde
oturup nefes alamıyorum çay bahçesinde çay içemiyorum. Parkın girişinde her yer
çamur, her taraf yamru yumru yaptı.
Surp
pırgiç ermeni hastanesi Stat park girişinde bulunan doksan yüz metrekarelik
alanı sahiplendi, ne belediyeye ne de çay bahçesi yöneticilerine çivi
çaktırmıyor. Yüzyıldır kamuya ait olmuş olan bir alana insanımıza işkence alanı
olarak kullanıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Valilik, Belediye ve Kaymakamlık
ise bu pisliği seyrediyor.
Sağlıklı bir kişi için parka giriş çıkış
yapmak kolay olabilir, ama ben ve benim gibi tekerlekli sandalyeli arkadaşlar o
parka girip çıkamıyor, çünkü parka girmek bir dert çıkmak bir dert. Yağmur yağınca çamur olan toprak, güneş
açınca sertleşen kuruyan toprak parka girip çıkarken tekerlekli sandalyeli olan
beni mahvediyor diğer engelli arkadaşları da mağdur ediyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
2012 yılı içinde çıkartılan yasaya göre; Türkiye’de yaşayan azınlıkların
haklarının iade kararı verildi. Bu iade konusunda haklı olabilirler, yıllar önce
bu topraklarda onlarındı, savaşlar sonucunda bu topraklar bizlerin oldu,
onlarsa memleketlerine geri dönmek yerine burada kalmayı tercih ettiler.
Yunanistan’da Bulgaristan’da
vatandaşlarımızın olması gibi, İran’da Irak’ta Suriye’de vatandaşlarımızın
olması gibi, Türkiye’de de azınlıklar var.
Ben 1996 yılında yirmi yaşında bir genç iken bir gece yarısı, baş dönmesi ve sol tarafımda uyuşukluk şikayetiyle Surp Pırgiç Ermeni hastanesi acil servine gittim. Rahatsızlanıp hastaneye gidişim ve şikayetlerimi acil servis doktoruna belirtmem on dakikamı, ya almıştır ya da almamıştır. Acil servis doktoruysa beni bir sedyeye yatırdı koluma serum taktı ve bana “senin bir şey yok, sen bir şeye üzülmüşün” dedi.
“Sol tarafım uyuşuk hissetmiyorum, başım
dönüyor yürüyemiyorum” dediğim halde, beni o sedyede altı saat bekletip beyin
kanamamın hayati organlarımı etkilemesini sağladı ve benim yaşamımı mahvetti. Yaptığı
diğer hataysa, beni altı saat sedyede beklettikten sonra “yapacak bir şey yok,
başka hastaneye götürün” diyerek beni başından savması ve bir ambulans bile
vermeden bir otomobilin arka koltuğunda istiğfar sonucu enfeksiyon kapmamı
sağladı.
Aradan 17 yıl geçmiş olmasına rağmen
beyin kanamasının etkileri hala sürüyor. O gün yaşadıklarımın etkilerden
kurtulmuş değilim, hala yürüyemiyorum hala yaşamımı bir refakatçi olmadan
sürdüremiyorum.
Son olarak; yüz yılı aşkın yıl önce yüz
metrekare toprağın hakkını T.B.M.M. sayesinde alan Surp Pırgiç ermeni
hastanesi, benim sağlığımın hakkını nasıl verecek bilmiyorum. Çünkü Türkiye’de
hastanede kişiye yapılan yanlış tedavilerde hastanelere dava açma hakkı beş (5)
yılla sınırlı. 17 yıl önce sağlığımı elimden alan engelli olmamı sağlayan Surp
Pırgiç ermeni hastanesi, bugünlerde de sosyal yaşamıma engel olmaya çalışıyor. Nefes
alacağım kuş cıvıltıları duyacağım, o Stat parka yapılan bu uygunsuz davranışı
kınıyor ve lanetliyorum.
Bu devlet bu hükümet veya Surp Pirgiç
ermeni hastanesi yönetimi, hakkımı neden bana teslim etmeyi düşünmezler? Neden beni
ve diğer engellileri düşünmezler, neden benim gibi hastane mağdurlarını
düşünmezler? Hastaneler tarafından mağdur edilen yüzlerce binlerce on binlerce
insan var bu ülkede.
Benim ve benim gibi hastane mağdurları;
hastanelere dava açma hakkı neden beş yılla sınırlı? Bu bir ayrımcılık değil
mi? Bu bir gasp değil mi? Bu bir fırsatçılık değil mi? Bu bir kayırma değil mi?
Bu bir vicdansızlık değil mi?
Bu kalkınma mı? Bu adalet mi?