4 nisan 1976 İstanbul doğumluyum, yaşamımı halen İstanbul'da sürdürmekteyim. Yirmi yaşında Anevrizma'dan dolayı beyin kanaması geçirdim, yarım saat içinde bir acil servis doktorunun karşısında olmama rağmen ilgisizlik nedeniyle yaşamımı tekerlekli sandalyede sürdürmekteyim. Zorlukların üzerine giderek çözüme ulaşan bir kişiyim ve sağlığını kaybetmiş engelli bireyler için farkındalık yaratmaya çalışan bir aktivistim. "Biz engelli değiliz biz engelleniyoruz"
Ben üç dakika sabreder ikinci asansörü beklerim, üç beş metre ileride yürüyen merdiven varken o insanların koşarak yanımdan geçip asansöre benden önce gitme çabaları çok ayıp.
İnsanımız neyin doğru neyin yanlış olduğunun farkında değil... Farkındalığı yok, bilinçli bilgili duyarlı değil, bu asansörlerin kendileri için yapıldığını sanıyorlar. Asansörler sağlıklılar için değildir, asansörler engelliler yaşlılar hamileler çocuklular bebek arabalılar ve alışveriş çantalılar içindir.
Bir engelliye imkan verildiği taktirde başaramayacağı iş yoktur…
“Engelli” denilince ilk akla gelen, düşkün aciz muhtaç kişi olsa da, aslında zeka engelli bireyler harici engelliler sağlıklı bireyler gibi yaşamlarını sürdürebilecek kişilerdir.
Ülkemizde engellilere verilen değer acıyarak bakmakla onu düşkün aciz biri gibi görmekle sınırlıdır.
Bir engelliye yardım edilmemeli, ona destek olunmalıdır. Onun önündeki engelleri yok ederek, onun yaşadığı zorluğa soruna empati yaparak ve onunla karşılıklı konuşarak bir çözüme ulaşılmalıdır.
Ülkemizde engelliler esaret altında yaşamını sürdürmesi gereken bir varlık olarak görülüyorlar, aslında aşılması gereken önyargılarıdır. Bu toplum önyargısı baskın bir toplumdur, gelenek ve göreneklerine aşırı bağlı bir toplumdur.
Gelenek ve göreneklerimizden “kopalım” demiyorum, ama geleceğimizi düşünmek zorundayız. Eğer sizlerde de gelecek korkusu oluşmazsa gelecek nesillerimizde bizler gibi duygusuz duyarsız olacak.
Empati yoksunu farkındalığı az bir toplum olacak.
Geleceğimizin bir numaralı hastalığı sevgisizlik saygısızlık olacaktır, çocuklarımıza hoşgörü anlayış duyarlılık kurallarının aşılanması gerek.
Bugün saat 12:00 civarı evden çıkıp doğruca Akşemsettin tramvay durağına gittim, tramvaya bindim ve Zeytinburnu istasyonuna gittim.
Zeytinburnu istasyonunun yan tarafında bulunan Aksaray Havaalanı metro durağına geçip orada birkaç dakika bekledikten sonra havaalanı yönüne giden ilk metro trenine bindim.
Bazen çok kalabalık oluyorlar ikinci üçüncü trene binebiliyorum. Yaklaşık on beş dakikalık bir yolculuktan sonra Dünya ticaret merkezi durağına geldim. Durakta bulunan asansörü kullanarak aşağı inip, yaklaşık iki kilometre akülü tekerlekli sandalyemle ilerledim.
Hava ne açıktı ne de kapalıydı, ne sıcaktı ne de soğuktu, yağmur havası vardı çiseliyordu. Bir karamsarlık vardı göklerde, artık zamanı geldi yağmurun karın.
Oraya bugün gitmemin nedeniyse, Cnr fuar alanında 4- 7 Aralık tarihleri arasında Engelsiz Yaşam Fuarının oluşu. Eyaf fuarı engelli bireylere hitap eden cihazların tanıtımının yapıldığı bir fuar.
Yaklaşık üç saat kaldığım bu fuarda birçok tanıdığı gördüm, selamlaştım, sohbet muhabbet ettim, çaylarını kahvelerini içtim. Stantlarda birçok geliştirilmiş ürün gördüm, çıkarttırılması düşünülen ürünler gördüm. Manuel ve akülü tekerlekli sandalyeler, işitme cihazları, görmeyenler için bastonlar, kas çalıştıran cihazlar, engelliyi yürüten tam otomatik cihazlar, rampalar kolçaklı merdivenler, tekerlekli sandalye taşıyan otobüsler minibüsler binek arabalar.
Bazı ürünlerin fiyatını soracak oldum, sorduğuma da pişman oldum… Ne ararsanız vardı ama çok pahalılardı.
Engelliye yardım çığlığı atan medya veya diğer arkadaşlar, bu fuarlara gidin ve bir ihtiyaç sahibi bulup ona ihtiyacı olanı alın.
Bu fuara bugün katıldığıma çok mutlu oldum, çünkü Teslime’yi gördüm, Adnan Saygılı’yı gördüm, Ahmet Bağbekleyen’i gördüm, yeni insanlarla tanışıp arkadaş dost ahbap oldum.
Herkesle bolca resimler çekildim, engelleri çekip internette yayınladığım için beni tebrik ettiler. Oradaki herkes bilgili bilinçli duyarlı insanlardı, farkındalığı gözlerinden okunan insanlardı.
Dünya engelliler vakfı başkanı görmeyen şarkıcı sanatçı Metin Şentürk bugün oradaydı, ama ben onu görmedim, o da beni görmedi. Hem fuarın açılış günüydü hem de bir konuşma için oradaydı.
Bu fuarda yaklaşık üç saat kaldım, tuvalet ihtiyacımı gidermek için “tuvalete gideyim” dedim, keşke gitmeseydim. Tuvaletleri bir üst kattaymış, merdiven var tabi ki, ama akıl edip bir tanede portatif otomatik asansör koymuşlar. Duvara monte edilmiş bu asansöre biniyorsun o seni yavaşça bir üst kata çıkartıyor. Bu asansörlerin varlığının farkındayım, bina girişimiz dar olduğundan ve bu ürün çok pahalı olduğundan bu asansörü oturduğum apartmana taktırmamıştım.
Neyse bir üst kata çıktım, doğruca tuvaletlerin olduğu bölüme geçip içeri girdim, bir baktım içeride bir adet engelli tuvaleti var ve sıra bekleyen üç adet tekerlekli sandalyeli var. Bende sırada yerimi alıp on dakika kadar bekledim, bari şu engelsiz fuarında önümüze engel koymayın.
Engelli tuvaletin kapısını bir açtım, tuvalet bir metrekare filan, içeriye anca tekerlekli sandalyem sığar. Zar zor içeri girdim, hatta tuvaletin kapısını zorla kilitleyebildim, çünkü kapısı arkamda kaldı dönemedim uğraşarak zorla kilitledim.
Bir engelli fuarında kimin engelli olduğunu varın siz çözün, yazık bu millete yazık.
3 Aralık Dünya Engelliler Gününü kutlayanlara hayret ediyorum, çünkü Dünya Engelliler Günü bir bayram değildir ve Dünya Engelliler Günü mutlu olunası sevinilesi bir gün değildir.
Bu tarih bir ayrıcalıktır, bu tarih sağlıklılarda duyarlılık yaratma günüdür, bu tarih farkındalık yaratma günüdür.
Eğlenerek kutlanması gereken bir gün değildir, engelli bir kişiye "Engelli günün kutlu olsun" demek saçmadır. 3 Aralık gününü eğlence ile kutlayanların bahanesi ise; engellileri bir gün olsa dahi mutlu etmektir. Engellileri mutlu etmek istiyorsa sağlıklılar, engellilerin evlerinde sokaklarda binalarda yaşadığı zorluklar ortadan kaldırarak sorunlar çözülerek yapılmalı.
Ailelere yöneticilere eğitimcilere konferans brifing seminer verilerek engelli mutlu edilir, televizyonlar radyolar gazeteler bu türden sorun ve zorlukları yayınlamasıyla engelli mutlu edilir, eğitim yuvalarında çocuklar gençler bilinçlendirilerek engelliler mutlu edilebilir.
3 Aralık tarihi kutlanası bir tarih olarak ortaya çıkmamıştır bence, 3 Aralık tarihi engellilere dikkati çekmek, engellilerinde var olduğunu göstermek ve en önemlisi de engellilerin yaşamlarında yaşadıkları sorunlara zorluklara dikkat çekmek için ortaya böyle bir gün çıkartılmıştır.
Bugün saat 14:00’de egzersiz
seansım için yine kurumdaydım, yaklaşık iki saatlik bir seans oldu.
Benimle beraber egzersiz
odasında bir ufaklık var. Adı Tuğba 15 yaşında bir kız çocuğu, on yıl önce
üçüncü kattaki evlerinin balkonundan sokakta oyun oynayan arkadaşlarına
bakarken aşağı düşüp kafasını parçalamış.
Tuğba beyin ameliyatı olmuş yaşamı
kurtulmuş, kafatasındaki kırıklarsa uzunca bir tedaviden sonra düzeltilmiş, ama
tam anlamıyla düzelmemiş ve beyninde de özür kalmış.
Tuğba’yı balkona evdekiler
yalnız yollamış, hatta babaannesi Tuğba’ya “git balkonda oyna” demiş.
Şu ev hanımları rahatına çok
düşkün, çocukları sohbetlerini bölecek diye ödleri kopuyor. Çocuklara sessiz
sakin oyun oynamayı öğretmektense, onları yaramazlığa iten onlar. Sen çocuğa
nasıl davranacağını nasıl oynanacağını öğretme, tehlikeyi öğretme dikkatli
olacağı yerleri öğretme, işin olduğunda ise onu başından def et.
Tuğba'nın zekasında hiç
problem yok, akıllı zeki ve algısı sağlam bir kız, çevresindeki gelişmeleri
takip eden bir kız.
Tuğba’nın hastalığının asıl
kötü yanıysa vücuduna hakimiyeti neredeyse hiç yok.
Aklının yerinde olması, ama
onu idare edememek çok kötü…
Bu kızla iki üç haftadır
seanslarımız aynı saate denk geliyor… Ona uygulanan seans egzersiz, yani kas ve
eklemleri çalıştırılıyor. Onu da beni çalıştıran hoca Mertcan bey çalıştırıyor.
Mertcan beyden önce Merve
hanım ellerine ince motor egzersizi uyguluyor.
O kız odaya girerken
bağırışlarla giriyor, çıkarken bağırışlarla çıkıyor, çünkü oda ona ağrı ve
acıyı anımsatıyor.
Onun kas ve eklemlerinde çok
aşırı bir kireçlenme var… Mertcan bey o kireçlenmenin önüne geçmek için ağır
bir egzersiz uyguluyor.
O kız benimle aynı hastalığı
yaşayan bir hasta, kas ve eklemlerinde yaşadığı ağrıyı acıyı problemi çok iyi anlıyorum.
Bu kadar abartılı ağrı acı
çekmesinin bir tek nedeni var, o da haftada bir bu seansı görüyor olması.
Sanırım o kız kuruma geliyor bir iki saat egzersiz görüyor o kadar, eve
gittiğinde hiçbir şekilde kas ve eklemleri için bir şey yapılmıyor. Muhtemelen
evde bir köşede kas ve eklemlerinin çalıştırılmasını bekliyor.
Birazcık bir yardımla kendine
gelebilecek bir kız o kız, ama hem beyin hasarı ağır hem de bu hasarı nasıl
yenebileceği öğretilmemiş bir aileye sahip.
Ota boka para toplayan
programlar var, televizyonlarda radyolarda gazetelerde dergilerde, işte asıl
yardıma ihtiyacı olanlar bu türden engelliler, iki gün sonra çöpe gidecek olan
tekerlekli sandalyeler değil.
Çizgi filmlerde ve oyunlarda çocuklara tanıtılmalıyız, dizilerde ve kadın programlarında ev hanımlarına tanıtılmalıyız, statlarda ve yollarda beylere tanıtılmalıyız, filmlerde ve müzik kliplerinde gençlere tanıtılmalıyız. Engellilere duyarlı olunması konusunda insanımızın beynine işlemeliyiz ki, gelecekteki engelliler ve sağlıklılar bizlere teşekkür etsin bizlerle gurur duysun.
Okul dediğin böyle olmalı; girişinde rampa, içerisinde asansör…
Bir okul binasının girişine merdiveninin bir tarafına beş on metrelik bir rampa yapmak çok mu zor?
Baston kullananlar yararlanır, hamileler yararlanır, bebek arabası kullananlar yararlanır, bebekler yararlanır, yaşlılar yararlanır ve en önemlisi biz tekerlekli sandalyeliler yararlanır.
Birçok okul binasının girişi merdivenli veya basamaklı, sağında solunda metrelerce boşluğu var. Bu boşluklara zemini ve eğimi uygun bir rampa yapmak çok mu zor?
Geleceğimiz için; bilgili bilinçli duyarlı olun farkındalık yaratın... İnsanımızın engellilere karşı bilgilenmesini bilinçlenmesini duyarlı olmasını sağlayın.
Hem sağlıklıların hem engellilerin bilgilenmesi bilinçlenmesi gerek, her iki tarafında farkındalığının artırılması gerek. Eğer bunu başarırsak, gelecekteki sağlıklılara ve engellilere çok daha iyi bir ortam bırakmış oluruz ve onlarda bizimle gurur duyar.
Bir açıklama yapmama gerek yok… Yaptıklarının bir hata olduğunun farkına varmaları için onları resimliyorum. Şu anki nesil için yapacak pek bir şey yok, ama çocukların ve gençlerin bilinçlendirilmesi gerek. Tüm resimler benim tarafımdan çekilmiştir.
Ortada bir sorun varsa, bu kişide değil kişilerdedir... Unutmayın Türkiye'nin geneli bu durumdadır.
Bu ülkenin 2023 vizyonu varsa eğer, bu vizyon içinde engelliler ön safta yerini almalı…
İnsanımız eğitilip bilinçlendirilmeli, duyarlılığı ve farkındalığı artırılmalı. Yollar ve caddeler düzeltilmeli, kaldırımlar ve rampalar düzenlenmeli, yaya geçidi ve trafik ışığı kuralları öğrenilmeli, asansör ve asansörün nasıl kullanılacağının kültürü oluşturulmalı.
Çocuklarımıza şimdiden sevgi saygı hoşgörü anlayış duyarlılık kurallarının aşılanması gerek, çünkü gelecek neslin bir numaralı hastalığı sevgisizlik saygısızlık duyarsızlık ve hoşgörüsüzlük olacak.
Ülkemizde engelli oranının bu kadar çok yüksek olmasının nedeni, bilgiden bilinçten uzak olmamızdır.
Engelli her zaman var olacak, hiçbir zaman bitmeyecek.
Bu oranı düşürmek bizim elimizde, anne karnında, doğumlarda, doktor hatalarında, kazalarda, silahlı çatışmalarda, düşmelerde, yapılacak ters bir hareketlerde engelli olunacak.
Bir engelliye yardım etmektense, onun yaşam standardının iyileştirmeyi düşünün…
Ona engel konusunda uyarmaktansa, onun önündeki engelleri yok etmeye çalışın… Engeli o an yok etmektense, o engeli kalıcı olarak ortadan kaldırmayı düşünün.
Bir tekerlekli sandalyeli olarak bazen bazı insan kılıklılarla karşı karşıya geliyorum… Kendilerini canlı sanan bu yüreksizler, aslında sol göğüsleri altında taş taşıyorlar..
Bazısı asansörde yer varken beni asansöre almamak için asansörün kapısını aceleyle kapatır… Bazısı yolun karşısına geçen bayanlara yol verir, ama tekerlekli sandalyemle benim karşıya geçmemi beklemeden gaza basar geçer gider… Bazısı yağmur altında yaya geçidinde beklememe göz yumar… Bazısı engelli için yapılmış rampayı tuvaleti kullanır.
Bugün Olivium alışveriş merkezine giderken iki olayla da karşılaştım… Bu örnekleri vermek istemem, ama hala bunu yapanlar var. Olivium alışveriş merkezi önündeyim, yolun karşına geçeceğim, tekerlekli sandalyemin yönünü yola çevirdim, trafiğe baktım bir araç geliyor diye beklemeye karar verdim ve kafamı çevirdim önüme bakmaya başladım. Ben bir veya iki saniye sonra o tarafa baktığımda, o gelen araç aniden durmuş ve yolun karşısından gelen hanımlara yol vermiş. Bende bu boşluktan yaralanıp karşıya geçmeye karar verdim ve atılımda bulunup ilerlemeye başladım, yolun karşısından gelen hanımlar yanından geçip gittiler. Araç sürücüsü benim ilerlediğimi benim yolun karşısına geçmek için hareketlendiğimi gördüğü halde, gaza daha da yüklendi ve önümden geçip gitti. “Neyse!” dedim, çünkü bir karış kadar beni sıyırıp önümden geçip gitti. Kadın görünce Türk erkeği böyle oluyor işte, birden erkeklikleri akıllarına geliyor, gözleri dönüyor ve her şeyi unutuveriyor.
Acaba akıllarına gelmiyor mu o bayanların anneleri bacıları akrabaları olabileceği.
Olivium alışveriş merkezine girdim, çünkü hava çok çok sıcaktı, bu sıcağı anca alışveriş merkezi paklardı. Olivium alışveriş merkezinde her zaman kullandığım asansöre gittim ve önünde beklemeye başladım. Sıcak olduğu için herkes benim gibi alışveriş merkezinde gezinmeyi yeğliyor. Bir iki defa asansör geldi durdu, kapısı açıldı içi hınca hınç dolu olduğu için içeriye girmek için atılımda bulunmadım ve akülü tekerlekli sandalyemi hiç kımıldatmadım. Üç dört dakika bekledikten sonra, kapı açıldı ve içeri baktım iki kişi var, hemen tekerlekli sandalyemi hareketlendirdim ve asansöre doğru ilerlemeye başladım. Yarım metre bir metre kadar ilerlemişken asansör içinde bulunanlardan biri düğmeye basıp asansörün kapısını kapattı.
Bu iki olayın baş aktörünün biri erkekti diğeriyse bayandı… Her iki cinste bu ülkede yetişmiş eğitimi bilinci vicdanı olan kişiydi. Bana sorarsan her ikisi de hayvandı, biri inek diğeri dana.
İki üç günde bir dışarı çıkmalarım devam ediyor… Hava sıcak olduğu için gündüzleri daha çok Olivium alışveriş merkezindeyim, akşamüstünden sonra ise ya Erey çay bahçesinde ya da Dr Ziya Gün parkında zaman geçiriyorum.
Bugün öğleden sonra tekerlekli sandalyemle Olivium alışveriş merkezi önünden geçiş yapıyorum. Bu geçişimi araç yolundan yapıyorum, çünkü kaldırımlarımız mağaza ürünlerinin işgali altında, kaldırımlarımız direklerle tabelalarla ağaçlarla işgal altında.
Araç yolundan Olivium alışveriş merkezi önünden geçiyorum, alışveriş merkezi önünde yol üzerinde iki sıra yan yana araç parkı yapıldığından çok dikkatli olarak ilerlemek zorundayım, yoksa yolunda ilerleyen araç trafiği ile sorun yaşamam içten bile değil.
Ben tekerlekli sandalyemle kenardan ilerlerken, yanından geçtiğim park etmiş bir aracın kapısı aniden önüme açıldı. Ben nereden geldiğimi şaşırıp bir hata yaptım, tekerlekli sandalyemin ön tarafını ilerleyen araç yoluna çevirdim ve ilerleyen trafikteki arkadaşları zora sokmuş oldum. Eğer araç kullanan arkadaş dikkatli olmasaydı bana çarpması an meselesiydi.
Yaptığım bu hatanın sonu kötü bitebilirdi, çünkü araç yolundan hızlı bir araç gelebilir beni darmadağın edebilirdi.
Görünüşü insan cinsi hanım, park etmiş aracında araç yoluna doğru kapısını öyle bir açtı ki, sanırsınız her yer onun, her şey emrinde, her istediğini yapabilir.
Benim tekerlekli sandalyemle geldiğimi gördüğü halde, kapıyı açtı önümü kapattı ve ben kapıya çarpmamak için kendimi araç yoluna doğru attım.
Bu hatayı neden yaptığımı bilmiyorum ve bundan sonra kesinlikle bir daha bunu yapmayacağım. Her ne olursa olsun o araca çarpacağım, ister bacağım kırılsın isterse aracı yamulsun.
Bu düşüncem yanlış olabilir, bu kadınları serbest bırakmamak gerek… Sürekli birilerinin onları yönetmesi gerek ki hata yapmasınlar. Bu kadınları eğitmek gerek, kaldırımda nerede ve nasıl yürüneceği konusunda, nasıl araç kullanılacağı konusunda, görgü kuralları konusunda, trafikte öncelik kimin olduğu konusunda. Hatta araca nasıl binilip inileceği nereden binilip inileceği konusunda bile ders almaları gerek.
Çünkü bu dünya bir tek ve bu dünyada herkesin yaşamaya hakkı var...
Bu yaşadığım olayı on metre ileride aracından gören bir şoförse bana bakarak direksiyonda bulunan elini kaldırarak bana gülümsedi. Benimse tepkim küfretmek oldu hem de seslice.
Cins ayırımı yapan biri değilim, ama birçoğu bu dünyada tek olduğunu sanıyor.
Akşamsa yine Özsüt’teydim; ben burayı seviyorum, nedeni de insanlarla iç içesin, bire bir muhatap oluyorsun ve bu sayede bolca gözlem yapabiliyorsun.
Bugün karşı masada sohbet muhabbet eden bir şeyler içen anne baba kızın çok garip bir olayına şahit oldum.
Babaları bir yere kadar gitti, anne kız yalnız kaldı. Kız bir engelli, yani bir kas hastalığı mevcut gibi, sanırım Skolyoz hastası yani Omurgasında eğrilik var.
Yürüme yeteneği var, ama birilerinden yardım almadan destek almadan bunu yapamıyor.
Sürekli Özsüt’te karşılaşsak da onlarla samimi değilim… Eğer karşılaşmaya devam edersek onlarla samimi olacağıma eminim.
Şahit olduğum ilginçlikse; baba masadan ayrılıp bir yere gittikten sonra, anne bir yere gitmek için hazırlığını yaptı, ama kızını yalnız bırakamıyor. Annenin, telaşı ve tedirginliği gözlerinden okunuyor.
Etrafına bakınca Özsüt’ün çalışanı Tamer’i gördü ve ona işaret etti. Tamer yanına geldi, ona “ben bir dakika karşı mağazaya gidip geleceğim, kızıma bakar mısın?” dedi. Tamer’se “hiç merak etmeyin, gözüm gibi bakarım” dedi ve gülümsedi.
Anne, hem Tamer’e gülümsedi, hem de onlara bakan bana gülümsedi.
Anneler böyle işte; çocuğuna öyle bir özen gösterip üzerlerine düşer ki, bu kadar özene ilgiye alakaya ne gerek var? Dersiniz.
Ben kendimden biliyorum, bazen baskıdan öyle sıkılıyorum ki, sosyal yaşama tam olarak katılamıyorum. Tedirgin oluyorum, kendime güvenim kalmıyor.
Yaşamın getireceği zorluklarla sorunlarla nasıl başa çıkacağını bilmiyor öğrenemiyorum…
Engelli üzerinde kurulan bu baskı, o kadar çok ki…
Bu sevgi saygı ilgi alaka değil, bu ileride karşısına çıkacak zorluklar sorunlarda “tek başına kalma, ömrün boyunca biz hep yanında olacağız” demek.
Hayır, kendimizi kandırmayalım, öyle bir şey yok, kimsesi engellisi yanında ömür boyu kalmayacak.
Yapılması gereken şey; engelliye karşılaşacağı sorunu zorluğu göstermek ve bunun yanında bu durumları nasıl aşacağını öğretmek.
Uydurmuyorum tecrübeme dayanarak söylüyorum; bu çok yanlış bir davranış, sen engelliyi zorluk ve sorunlarla yalnız bırakmadığın sürece ona iyilik değil kötülük yapmış olursun.
Eğer ben akıllı zeki biri olsaydım veya yapım zayıf olsaydı, karşılaştığım ufak bir sorunda zorlukta pes ederdim.
Her zaman kendimi bildim ve karşılaştığım sorun ve zorluğu başkalarının yardımı desteği olmadan aşmaya çalıştım, çok zorluk çektim, çok yıprandım, ama şimdi sağlam bir yapıya sahibim ve kararlılıkla ilerliyorum.
Karşımıza çıkan zorluklara
sorunlara hazırlıklı olmazsak, kararlılığımızı göstermezsek zorluk ve soruna gerekli
karşılığı veremezsek, yaşamın hiçbir anlamı kalmaz ve kaybederiz.
Bugün Dejavu oldu… Yani yaşadığım bir anı tekrardan yaşadım.
Son bir yılda beşinci altıncı kez yaşadığım bir Dejavu’du bu… Bugün karnımızı doyurmak için komşumuzun yirmi yaşındaki yakışıklı oğlu Faruk’la Olivium alışveriş merkezindeydik.
Yemek katına çıkmak için asansörden başka alternatifim olmadığı için doğruca asansör önüne gittik.
Ben asansörün kapısına yakınım Faruk’sa asansörü çağıran düğmenin yanında, çünkü ülkemizde asansörlere öyle bir rağbet var ki, insanlar iki metre yürüyeceğim merdiven çıkacağım diye korkuyor.
Asansör kapısı her açıldığında içerisi tıklım tıklım, bu yüzden de Faruk sürekli düğmeye basıp asansörü bizim bulunduğumuz kata çağırdı.
Hem kalkıp “kalçam ağrıyor, dizim ağrıyor, bileğim ağrıyor” deniliyor hem de iki metre yürüyeceğim merdiven çıkacağım diye korkuluyor.
Yaklaşık beş dakika sonra kapı üçüncü kez açıldı, içeride iki kişilerdi ve beni asansöre almamak için beni görür görmez asansörün kapısını düğmeye basarak kapatmaya çalıştılar.
Ama unuttukları bir şey vardı, bu sefer yanımda Faruk vardı, Faruk düğmeye basıldığını anlayınca, hemen kapının açılması için o da dışarıdaki düğmeye hızlıca bastı ve asansör içindekiler şaşkına döndü.
Ben tekerlekli sandalyemle hemen asansöre girdim, arkamdan da Faruk geldi. Öyle sert baktık ki asansörün içinde bulunan adamla kadın bir kat sonra asansörden indiler.
Bizde yemek katına çıkıp bir güzel karnımızı doyurduk.
Madem muhafazakarsın, ananı karını kızını kıskanıyorsun, o zaman evinde oturacak yemeğini giyeceğini evine sipariş edeceksin.
Beni ve benim gibi engellileri asansöre almayarak anca insanlık kaliteni ortaya koyuyorsun, namusunu kurtarmış olmuyorsun.
- Asıl engelli olan; kaldırıma veya rampa önüne aracını park edendir.
- Asıl engelli olan; sarı çizgiyi işgal edendir.
-Asıl engelli olan; yaya geçidinin ne işe yaradığını bilmeyendir.
- Asıl engelli olan; kaldırıma koyduğu ürünle kaldırımı işgal eden esnaftır.
- Asıl engelli olan; toplu taşımada engelliye sorun zorluk çıkartanlardır.
- Asıl engelli olan; asansörü işgal edip engellinin yapılar içinde yolculuk yapmasını engelleyendir.
- Asıl engelli olan; eğitim yuvalarında, sağlık kuruluşlarında, park ve bahçelerde, kültür sanat merkezlerinde, tiyatroda sinemada müzede engelliyi düşünmeyenlerdir.
- Asıl engelli olan; engelli tuvaletini, abdest almak için, bulaşık yıkamak için, üst değiştirmek için, telefonla konuşmak için, sevgiliyle sohbet muhabbet için, sigara içmek için kullananlardır.
- Asıl engelli olan; alışveriş merkezi, hastane, okul, vergi dairesi, kaymakamlık gibi yapıların rampasını sigara içmek için sohbet muhabbet için işgal edendedir.
- Asıl engelli olan; sağlığı bozulmuş kişilere şifa vereceğini söyleyip parasını alıp onun üzerinden kariyer yapma hesabında olan sağlıkçılardır.
Bugün Deja vu oldu… Yani yaşadığım bir anı tekrardan yaşadım. Son bir yılda beşinci altıncı kez yaşadığım bir Deja vu idi bu.
Bugün karnımızı doyurmak için komşumuzun yirmi yaşındaki sarışın yakışıklı oğlu Faruk’la Olivium alışveriş merkezindeydik. Yemek katına çıkmak için asansörden başka alternatifim olmadığı için doğruca asansör önüne gittik. Ben asansörün kapısına yakınım Faruk’sa asansör çağıran düğmenin yanında, çünkü ülkemizde asansörlere öyle bir rağbet var ki, insanımız iki metre yürüyeceğim merdiven çıkacağım diye korkuyor. Asansör her açıldığında içerisi dolu olduğundan, Faruk sürekli düğmeye basıp asansörü bizim bulunduğumuz kata çağırdı.
Hem kalkıp “kalçam ağrıyor, dizim ağrıyor, bileğim ağrıyor” deniliyor hem de iki metre yürüyeceğim merdiven çıkacağım diye korkuluyor.
Kapı açıldı içeride iki kişilerdi, beni asansöre almamak için beni görür görmez asansörün kapısını düğmeye basarak kapatmaya çalıştılar. Ama unuttukları bir şey vardı, bu sefer yanımda Faruk vardı, Faruk düğmeye basıldığını anlayınca hemen kapının açılması için o da dışarıdaki düğmeye hızlıca bastı ve asansör içindekiler şaşkına döndü.
Ben tekerlekli sandalyemle hemen asansöre girdim, arkamdan da Faruk geldi. Öyle sert baktık ki asansörün içinde bulunan adamla kadın bir kat sonra asansörden indiler. Bizde yemek katına çıkıp bir güzel karnımızı doyurduk.
Madem muhafazakarsın, ananı karını kızını kıskanıyorsun, o zaman evinde oturacak yemeğini giyeceğini gıdanı evine sipariş edeceksin.
Bugün saat 11:30 gibi dışarı çıktım ve doğruca Ataköy’de bulunan O.F.D. yani Omurilik Felçlileri Derneğine gittim.
Derneğe gitmemdeki niyetim, hem derneği ziyaret edip nasıl olduğu görmek, o bölgeyi gezinmek ve dernek yakınında bir kurumda buluşan arkadaşlarımı Sema’yı Teslime’yi görmekti. Ama olmadı, çünkü o bölge engelliye hiç uygun değil karmakarışık ve insanları duygusuz duyarsız.
Evden çıkınca ilk önce Akşemsettin tramvay durağından Merter’de bulunan Zeytinburnu metro durağına gittim. Oradan da metroyla havaalanı yönüne Yenibosna durağına gittim. Ne zamanki Yenibosna durağından dışarıya çıktım o zaman her şey karıştı. Düzgün bir tabela iletişimi yok, neredeyse kaldırım hiç yok. Kaldırım olan yerlerdeyse engelli için rampa yok sarı çizgi yok. Bunların var olduğu kısımlar vardır, ama ana arterden o kısımlara geçiş yok.
İnternetten bakıp adres tarifi aldığım hiçbir şey doğru değil…
Yenibosna durağından çıktım, birkaç kilometre sağa gittim sola gittim caddelere sokaklara girdim çıktım, yok olmadı O.F.D.’yi bulamadım. Esnafa sordum bilen yok, polis memuruna sordum sonuç yok, öğrenci servisi şoförlerine sordum duymamışlar. Normal vatandaşa sordum duymazdan geldi anlamadı.
Yok, yok kimsesi O.F.D.’yi bilmiyor…
Eğer insanlar kafamı karıştırmasaydı burnumun dikine gider ben orayı bulurdum. O bölge kalite olarak seviyesi yüksek olan bir bölge… İstanbul’un varlık bakımından yanına yanaşamayacağın insanların ikamet ettiği bir bölge. “Kraldan çok kralcı var” denilir ya, işte tam burası için söylenmiş bir söz, çünkü esnafının polisinin güvenlik görevlisinin taksicinin minibüsçüsünün servis şoförünün yanına bile yaklaşılmıyor.
Ben kime “pardon, bir şey soracağım” dediysem, ya suratıma bakmadı başka yöne döndü ya da “işim var” dedi. Beş altı kişiyle konuşmak istedim hiç biri yanıt bile vermedi.
Ben tekerlekli sandalyeli olsam da, benim konuşmamda zorlanma olsa da. Ben giyinişi temiz ve uyumlu giyinirim, saçına sakalına bakan bir kişiyimdir. Ben duruşu olan felsefesi olan hedefleri olan kararlılıkla iş yapan bir kişiyimdir. Ben birçok zorluğa göğüs germiş, yenmiş, düze çıkmış bir engelliyim.
Ben engeliyle gurur duyan biriyim.
İnsanlıktan nasibini almamış üç beş kişi beni yıkamaz yıldırmaz... “Duygusu duyarlılığı olmayan üç beş kişi” der, geçer giderim.
Tüm Ataköy öyle değil, ama içlerinde bu kişiliksizlerde var...
Sanırım o bölgenin kanunu bu, karşısındaki ile göz teması kurma… İşin olmadığı sürece onlarla muhatap olma. İşin düştüğünde ise ruhlarını okşa, maddiyat öner.
Kısacası çıkarcılığın en üst düzeyinde ol, karşındakini kullan.
O bölgeye bir daha gitmeyi düşünmüyorum, eğer gidersem kimsesi ile göz teması bile kurmam, eğer biri bana seslenirse dönüp bakarım.
Ben bu tekerlekli sandalyemle bu konuşma bozukluğumla İstanbul’un en kral yerlerine girip çıktım, ama bunlar kadar burnu havada görmedim.
7.03.2012
Bugün 11:30 civarı evden çıkıp Akülü tekerlekli sandalyemle evimize beş yüz metre uzaklıkta bulunan Bulvar caddesindeki Zeytinburnu belediyesi Atatürk kültür merkezi Sözek eğitim merkezi binasına gittim.
Bir süredir internette İngilizce, bilgisayar, web tasarım kursu ve sertifikası alabileceğim yer araştırması yapıyordum. Zeytinburnu belediyesi Atatürk kültür merkezi Sözek merkezinin bana uygun olabileceğini düşündüm ve gittim. Sonuç tabi ki hüsran oldu, kültür merkezini koskoca binaya koymuşlar, ama duyarlılıkları sıfır olmuş.
Binanın sokağı çıkmaz bir sokak, dış kapı girişi bir virane çöplük, ne yol var ne kaldırım. Ayrıca bina önü araçlarla dolu, kapısına ulaşmak imkansız ötesi. Binalarının girişinde rampa yok, kapı girişine iki yönlü çıkış yapılmış ama iki tarafında da 5-6 basamak var, bari o çıkışın birini rampalı yapmak gelmemiş mi bilmiyorum.
Bir ilçenin sertifika veren kursunu bir binaya koymuşlar, İngilizce öğrenmek sertifikasını almak, bilgisayar programları öğrenmek sertifikasını almak için bir merkez yapılmış, devletten ödenek alınıyor, ama bizim gibi engelliler hiç düşünülmemiş. Düşünülmeyi bıraktım, o binada eğitim verildiğini bile sanmıyorum.
İnsanlar evlerini işyerlerini engelliye uygun hale getirmiyor, kalkıp beni mekanlarına davet ediyorlar.
Çılgın ve hasta Türkler…
Birkaç gün önce Zeytinburnu'nda bulunan Akşemsettin tramvay durağındayım, tekerlekli sandalyemle bana ayrılmış bölmeden geçiş yapacağım.
Geçiş yaptığım bölmeyi bir kapıyla kilit altında tuttuklarından birinin gelip o kapıyı açması gerek. Kapıyı açmakla görevli arkadaşsa kulübesinde değil, beni göremez. Görevli arkadaş beş on metre ileride bir arkadaşıyla sohbet ediyor, ben onu görüyorum ama o beni görmüyor.
Kıpkırmızı kollu tişörtümle defalarca el salladığım halde yine beni görmedi.
Durağa girmek için Akbil basan bir ufaklığı gördüm ve onun yanıma gelip kilidi kaldırıp kapıyı açmasını istedim. Ufaklık kilidi kaldırıp kapıyı açtı bende durağa girdim, içeri girince tekerlekli sandalyemle geri döndüm ve çocuğa “al Akbil kartımı kullan içeri gir, benim refakatçi hakkım var” dedim.
O ana kadar suskun kalan görevli “olmaz o senin refakatçin değil, bu yasak” dedi, bende döndüm görevliye “senin yapman gereken işi o yaptı, işinin başında neden durmuyorsun, benimle ilgilendiği için o benim refakatçim” dedim. Zaten tartışmadan huzursuz olan çocuk ortadan kayboldu, bende arkamı dönüp görevliyi arkadaşıyla sohbete bıraktım.
Kraldan çok kral var, boşu boşuna ücret alanla dolmuş bu ülke… Hem işini yapmıyor hem de refakatçi hakkımı engelliyor. Sanki cebinden para çıkıyor, para çıkıyorsa benim cebimden para çıkıyor.
Bazı insanlar genlerinden dolayı, bazı insanlar anne karnında, bazılarıysa doğum sırasında kafasına veya bedenine bir hasar alır. Bazısı da bebekliğinde çocukluğunda oyun oynarken kendine zarar verir ve ileriki yıllarda yaşamını etkileyecek bir sağlık problemi ile karşı karşıya kalır.
Yaşamının ileriki yıllarında başka bir darbenin verdiği şiddetle de, var olan o hasar azar ve bir hastalıkla gün yüzüne çıkar. Darbeden kastimse doğum yaparken zorlanma, hapşırma tıksırma, tuvalet sırasında kabızlık zorlanması, sinirlenme kızgınlık üzülme.
Kanser hastalığı insanın vücudunda baskınlığını artırmak ortaya çıkmak için vücudun savunmasız olmasını bekler. Doğum anı, çocuklukta oyun oynarken geçirilecek önemsiz bir kaza veyahut hapşırma tıksırma kabızlık.
Bu konuda aklıma gelen ilk örnekse benim, ben yirmi yaşımda beyin kanaması Anevrizma geçirdim ve vücudumun sol tarafım felç oldu. Beyin kanamama üzülme sebep olmuş olamaz, çünkü ertesi gün amcamın oğlunun nikahı vardı sevinçliydim, hapşırma tıksırma kabızlık gibi bir sorunum olduğunu hiç hatırlamıyorum.
Beyin kanaması geçirmem için ortada bir sebep yok, sadece doktorların öylesine söylediği sebepler var. Aslında doktorların bu söylemlerinden biri benim aklıma şimdilerde yatıyor, beyin kanamasına sebep anne karnında kanamaya neden olan damarın dış yapısının gelişmemiş olması ve yirmi yaşımda yırtılarak beynime kan sızdırması.
Anne karnında oluşan beyin hasarının yirmi yaşıma girdiğim günlerde nüksetmesi beyin kanamasına olmama yol açtı.
Açıklaması çok basit; hasar vardı, ama yıkıcı değildi. Yirmi yaşında olan bir tetikleme o hasarı yıkıcı hale getirdi. Hasarı yıkıcı hale getiren neydi, bilmiyorum, sorgulamıyorum. Bir şey oldu ki, o hasar büyüdü de beyin kanamasına neden oldu. Bunun bir sürü sebebi olabilir; hapşırma, tıksırma, kabızlık, sıcak hava veya kafa aldığım önemsemediğim bir darbe, vs vs vs.
Son yılların moda hastalığı olan kanseri göz önüne alırsak, elinizi ne tarafa sallasanız bir kanser vakasına rast geliyorsunuz. Beyinde Göğüste Akciğerde Karaciğerde Midede Bağırsaklarda her yerde kanser var. Genetiği bozulmuş ürünler, sanayileşme, betonlaşma, içme suları, egzoz gazı, alkol sigara uyuşturucu uyarıcı derken birçok etken ortaya çıktı ve kanser vakaları çoğaldı.
Genetik yoluyla kansere sahip olmasanız bile doğum sonrası kansere yakalanmamak elde değil.
Aslında birçok hastalığın sırrı burada, yani sebepsiz hastalık yoktur. Küçücük bir hasar oluşur ve o hasar darbe alır büyür.
Siz, siz olun ve sağlığınızı önemseyin! Sağlığınızı kaybederseniz eğer, huzurunuzun
mutluluğunuzun, işinizin gücünüzün ve varlığınızın bir önemi kalmaz, tüm
yaşamınız mahvolur.
2004 yılında aynı beyin MR filmimle İstanbul’un büyük hastanelerinde uzman olan dört ayrı beyin cerrahına gittim, aynı MR filmine dördü de ayrı kanıda bulundu. Sanırım tıp üniversiteden üniversiteye değişebilen bilgilerle öğretilen bir dal.
10.07.2014
Sabah saat 09:30 gibi uyanıp televizyonu açtığım sırada cep telefonum çaldı, karşımdaki bayan beni yarın akşam Zeytinburnu belediyesinin verdiği İftar yemeğine davet etti. Bu teklife teşekkür ettim ve davetlerine gelemeyeceğimi belirttim.
Ret etmemin başlıca nedeni davetin bir siyasi partiden geliyor oluşu. Her ne kadar ilçe belediyemiz bu daveti veriyor olsa da, belediyeyi bir siyasi parti temsilcisi yönetiyor.
Türkiye'de muhtarlık belediyecilik valilik cumhurbaşkanlığı koltuğundayken siyasetten kopamaz, illaki siyaseti kullanır. Aslında olması gereken bu gibi makamlara oturmuş kişilerin toplumun tüm kesimini kucaklayan bir görüşe sahip olmasıdır.
Makamda oturması için bir siyasi partiye üye olması veya o siyasi partiden aday gösterilmesi gerek, ama o makam koltuğundayken siyasi görüşün kenara itilmesi gerek.
Bu İftarlarda da böyledir, bayramlaşmalarda da böyledir, dernekçilikte de vakıfçılıkta da böyledir, sergilerde kermeslerde de böyledir, konferanslarda seminerlerde bilgilendirme toplantılarında da böyledir.
Biz Türkler siyaseti her yerde kullanırız. Hangi siyasi güç tepede ise onun peşinde koşan bir toplumuz. Her zaman rüzgarın estiği yöne gideriz, hiç bir zaman rüzgara karşı ilerlemeyi güçlenmeyi düşünmeyiz.
Yardım veya destek toplantılarında flamalar bayraklar logolar her yerde olur.
Ben siyaseti sevmem, ilgilenmem, umursamam, duyarsız kalmaya çalışırım, çünkü çıkar ilişkisine dayalıdır, çünkü ego tatminine dayalıdır. Hiç bir siyasi partiye üyeliğimde yoktur sempatikliğimde yoktur, çünkü Türkiye'de siyaset çıkar için kullanılır, ego tatmini için kullanılır.
Eğer tarafsan diğer taraf tarafından bertaraf edilirsin, haklı olsan bile yerin dibine gömülürsün.
Engelliliğin siyasi görüşü olmaz olamaz, engelliliğin sporu olmaz olamaz. Engelin dili dini ırkı da olmaz olamaz. Eğer bir engelliye bir düşküne bir esaret altında yaşayana yardımda destekte bulunulacaksa bu yürekten yapılmalı ki vicdani rahatlama sağlanabilsin.
Bazı engelli arkadaşlarım bazı siyasi partilerin davetlerine olumlu karşılık verip etkinliklerinde bulundukları için pişmanlar, çünkü sağlıklar sadece işleri düştüğünde kendileri ile ilgili alakalı oluyorlarmış. Ne zaman bir etkinlik olsa sağlıklar yanlarında bitiveriyorlarmış.
Ben bunu bildiğimden o tür etkinliklerden organizasyonlardan uzak durmayı seçerim, kendimi kullandırtmam.
24.08.2014 14.30
Avşa’dan Tekirdağ’a dönüşümüz sırasında feribotta çok büyük bir tehlike atlattık…
Saat 13:30 gibi Avşa adasında YavuzNaz arabalı feribotu aracımızı park ettik, saat 14:00’de de feribot Marmara denizine doğru açıldı, saat 14:30 civarı da Marmara adasından yolcu almak için yanaştık. Bu feribotlar Avşa adasında bir limana uğruyor, Marmara adasında ise iki limana uğruyor.
Marmara adasında ilk limana uğradık yolcumuzu aldık, Marmara adasının ikinci limanına gitmek için yola çıktık. Marmara adasının ikinci limanı biraz sapa, yani iyi manevra yapılmak zorunda. Ben aracımızın içinde olduğundan olayı tam göremedim, ama feribotun siren sesini ve kıyıdaki insanların bağırış çığırışlarını duydum, feribotun yanından telaşlı bakışları koşuşturmaları gördüm. Feribotun motor sesinin zorlandığını da hissettim.
Gözüm bir ara dalgakıran üzerinde olan amcaya takıldı, amca yerinde duramıyor hopluyor zıplıyor elindeki şapkayı sallıyordu. Hemen saniyesinde bir gariplik olduğunu hissettim ve “anne baba bir yerlere tutunun” diye bağırdım. Ben öyle dedikten birkaç saniye sonra, feribot yavaşladı ve durdu. Devasa büyüklükte olan o feribotun durması çok zor, ama durdu.
Limanda koşuşturan o amcayı asla unutmam, eline aldığı şapkasını nasılda sallıyordu, sahilde denize girenlere nasıl bağırıyordu. Orada yaşayan insanlar deniz araçlarının nereden gelip gittiğini nasıl yanaştığını veya ne kadar hızda olması gerektiğini çok iyi bilir.
Feribotumuzun kaptanı limana yaklaşırken dümen kilitlendiği için dönüşünü tamamlayamadı ve doğruca kıyıya doğru sürüklendik, kumsalda denize girenlerin üzerine gitmeye başladık. Feribotun hızı düşmeseydi Marmara adası sahiline godoslama girecektik, hem sahilde denize girenler zarar görecekti, hem de biz feribottakiler.
Kaptan olaydan birkaç dakika sonra bu açıklamayı yapıp yolculardan özür diledi...
Ben yan taraftan kıyıya aşırı yanaştığımızı gördüm, ama kumsalda denize girenlerin üzerine gittiğimizi görmedim. Kardeşim “ağabey sahildeki insanlar çok kötü oldu, feribot kıyıya o kadar çok yaklaştı ki, karaya on metre kala filan durduk” dedi. Feribotun ağırlığı binlerce ton vardır, bunun yanında içindeki yolcuları araçların ağırlığı da yüzlerce ton vardır, yani hızımız ne kadar düşük olursa olsun, karaya dokunduğumuz an tüm feribot alt üst olurdu. Tüm araçlar birbirine girer yığın olur, yaralanan ölen olurdu. Maddi kaybı bırakın, feribotta o sırada yüzlerce de insan vardı.
Neyse ki ucuz atlattık ve sağ salim Tekirdağ’a ulaşabildik. Tekirdağ’da limana yaklaşırken bir baktık, limanda polis ambulans araçları, denizcilik bakanlığıma bağlı araçlar tepe lambalarını yakmış kaptanın ifadesini almak için bekliyordu.
Aydın,
1999 yılında Muş’ta geçirmiş olduğu trafik kazasında beşinci omuriliği zarar
gören, vücudunun alt bölümünde his kaybı olan, yürüme yeteneğini kaybeden ve
yaşamının geri kalanını da tekerlekli sandalyede sürdürecek olan arkadaşım.
Aydın
benden beş altı yaş küçük, daha 32- 33 yaşında bir arkadaş.
Bu arkadaş benim sokaklarda caddelerde akülü tekerlekli sandalyesi ile gezen tozan
bir arkadaş. Ne zamandır akülü tekerlekli sandalyesi ile dışarıda geziniyor
bilmiyorum, ama ben onu tekerlekli sandalyemle dışarı çıktığım yıl olan 2010
yılından bu yana tanıyorum. O benim gibi değil, onun kişiliği biraz farklı.
Sessiz sakin, olanı kabul eden zarar görse de sesini çıkartmayan bir kişi. Duyarlılığı
çok düşük, gelişmelerin farkında haklı olduğunun da farkında, ama suskun kalmayı
tercih eden bir kişidir.
Susarsan senin yerine başkaları konuşur.
Aydın’da benim gibi akülü tekerlekli sandalyesinin
aküsünden şikayetçi. Zaten akülü tekerlekli sandalyesi olup ta aküsünden
şikayet etmeyen bir arkadaş tanımadım. Tüm engelli arkadaşlarım aküsünden
şikayetçi, bunun başlıca sebebi aküleri kullanmaya başladıktan altı yedi ay
sonra performansının düşüyor olması.
Akülü
tekerlekli sandalye aküleri iki adet oluyorlar ve 12+ 12= 24 volt olup
çoğunlukla 28 Amper oluyorlar.
Aydın
yaklaşık altı ay önce akülü tekerlekli sandalyesine bir çift akü aldı, bu
aküler yaklaşık bir ay önce de sorun çıkartmaya başladı. İlk günlerde 300- 400
metre yol yaptıktan sonra akü elektriği aniden kesmese başladı sonrasındaysa
bir iki kilometre yol gittikten akü tamamen bitmeye başladı. Aydın çok gezen
bir çocuk bu yüzden de bir an önce çare bulmak istiyordu. Akünün böyle olması
onun hiç işine gelmiyordu, her ne kadar iki elini kullanarak manuel tekerlekli
sandalyesi ile gezinse de çok yoruluyordu fazla uzaklara gidemiyordu. Eğer ben
aynı durumda olsam, hiç dışarı çıkamam çünkü ben sol elini kullanamayan bir
engelliyim.
Onun
bu sıkıntısı benimde çok canımı sıkıyordu.
Aydın
yaklaşık bir önce akülerin durumunu anlatıp aldığı yere geri verdi, bu aküleri
geri alan satıcıysa fabrikaya geri gönderdi. Aydın satıcıyla muhatap
olmaktansa, fabrikadan görevlilerle muhatap olmaya başladı. Herkesin bildiği
gibi geri gönderdiğiniz bir ürünün takibini yapmazsanız eğer, fabrikası veya
satıcısı o ürünün takibini yapmaz. Siz sorup soruşturmayın, kalkıp o ürünü
takip eden olmaz.
Böyle
bir ülkede yaşıyoruz işte.
Aydın
fabrikayı her aradığında ona cevap olarak; ilgileniyoruz, cevabını aldı ve
sustu. Aküler fabrikasına gittikten 27 gün sonra Aydın dördüncü beşinci kez
aramıştı ve ona verilen son cevap “biz fabrika olarak akülü tekerlekli sandalye
akülerinin tamirini veya bakımını yapmıyoruz” olmuş.
Akülü tekerlekli sandalye almak
sorun değil, sorun bu sandalyelerin akülerinde. Altı veya sekiz ay sonra
değiştirilmeleri gerek, bu akülerin fiyatıysa 350- TL ila 550- TL arası
değişiyor. Aküsünden şikayetçi olmayan arkadaşım yok. Aküleri satan şerefsiz
adi esnafsa, bu akülere iki yıl garanti vererek satıyor ve sattıktan sonra da
seni tanımıyor.
Kaldırımlarda, Rampalarda... Caddelerde Yollarda, Trafik lambalarında, Yaya geçitlerinde... Asansörlerde, Alt geçitlerde, Üst geçitlerde... Tramvayda, Metroda, Metrobüste, Otobüste, Finükülerde ve duraklarında... Alışveriş merkezlerinde, çarşılarda pazarlarda... Engelli tuvaletlerinde, Mağazalarda raflarında stantlarında... Park ve bahçelerde, Müzelerde, Belediyelerde, Kaymakamlıklarda, Valiliklerde.
Bize "neden yoldan gittiğimizi" soran arkadaşlar oluyor...
Ya sürücüler kaldırımı işgal eder ya da belediyeler üzerlerine ağaç, direk, tabela koyuyorlar veyahut kaldırıma rampasını koymayı unuturlar.
Kaldırımı ortalamak ta bir maharet…
Hiç engelimiz yokmuş gibi şimdi bir de bu scooterler çıktı...
06 VOV 30 senin yüzünden de sıkışık trafikte araç yolundan gitmek
baya zor oldu. 15.10.2024 17:39
34 AKC 209 araca zarar vermemek, çizilmesin diye rampaya ulaşmaya
çalışmadım. Sizler yüzünden sıkışık trafikte araç yolundan gitmek
baya zor oldu. 15.10.2024 17:46
Rampayı işgal eden Bursalı bu iki arkadaş sayesinde tekerlekli sandalyem ile iki yüz metre boyunda araç yolundan tehlikeli bir yolculuk yaptım. Teşekkürler 16 AZT 410 ve 16 BJZ 842
34 DSG 472 senin yüzünden de sıkışık trafikte araç yolundan
gitmek baya zor oldu. Bunun yanı sıra rampa ile yol arası oluk
bizim gibi tekerlekli sandalyeliler için çok kötü. 15.10.2024 17:40
İstanbul'da rampa yapmayı bilen il ilçe belediyesi yok! Mühendislerinizin hiç biri işe yaramaz. Bölgede tüm kaldırım rampaları bu halde. Burası Fatih, Aksaray ve hiç bir kaldırıma giriş çıkış yapmıyorsun.
34 FK 7523 gün gelecek bu rampayı rahat bırakacaksın...
34 MH 6776 bu rampada mıknatıs mı var Sizi kendine mi çekiyor Biri gidiyor biri geliyor.
Silkeleyeceğim bu skooterleri park etme şeklinizi... Yan döndürttüm anca geçtim.
Haftada bir iki kez çıkan bir tekerlekli sandalyeliyim ve karşıma çıkan tablo bu. Yüz metre boyunca araç yolundan gidip kaldırıma çıktım. Arkadaşın altında rampa var.
34 HDR 717
16.03.2024 12:45
34 TK 7089 bir bitmediniz gitti.
Hem trafik ışığı, hem rampa, hem yaya geçidi işgali.
Bu kaldırım hasarı bir ana arter üzerinde,
Zeytinburnu; Muammer Aksoy caddesi, Süleymaniye
kadın doğum hastanesinin tam olarak karşısıdır.
07 MUE 36
Silkeleyeceğim bu skooterleri park etme şeklinizi...
Yan döndürttüm anca geçtim.
34 DB 1157
34 NJB 74
34 SF 0564
34 ZA 710
Dünya engelliler gününde gün boyunca
34 KV 0873 ve 34 PN 5048 ortaklığı ile rampa işgali.
Polis kovalamasında tekerlekli sandalyeli görünce yavaşlayan ve arkadaki polis
aracına flaşör yakarak haber veren suçlu. Suçlularının bile engelli farkındalığı var.
Hadi kaldırım işgali yapıyorsunuz, bari yan yana durup biz tekerlekli sandalyelileri, çocukluları, bebek arabalıları, yaşlıları düşünün. Düşünemiyor musunuz araç yoluna düşme tehlikemizin olacağını.
Özellikle direğin yanına park etmiş,
tekerlekli sandalye ile geçemeyelim diye...
Marmaray'ı yaparken ben sizi uyardım, iki asansör yapın yada otoyollar üzerindeki gibi üst geçit sistemi kurun, bizler istasyona oradan girip çıkalım.
Şimdi herkes merdivene biz tekerlekli sandalyeliler eve gidiyoruz.
Bu saatte üçlü işgal, gündüz gündüz araç yolunu ve iki rampayı kapatmışlar.
Sokakta bir yangın çıksa, ambulans itfaiye ilk önce sizi aşmak zorunda.
Rampa ortasına direk yakışır Zeytinburnu'ma...
Kültür merkezinin ve kaymakamlığın karşısı.
Ben olsam o reklam tabelasını kaldırım genişliği kadar yapardım... Ayıp etmişsin.
Zeytinburnu kaymakamlığı, bir dilekçe verdim, otuz takla attırdılar.
Rampadaki o bozukluk haftalardır var,
kimsesi rahatsız olmamış ki, benim uğraşlarım sonucunda müdahale edildi.
İşgalin sonucu...
ATM'lerimiz bu halde...
Ağaç direk tabela için yapılmış bir kaldırım...
Yamuk yumuk bir rampa... Eğimi saçma, yüzeyi kaygan.
Size para teklif etsem biz tekerlekli sandalyelileri kaç paraya insan
yerine koyarsınız 34 BY 5620
Yedi adet sağlıklı turnikesi varken, engelliye tanımlanmış tek turnikeyi kullanma isteği nedendir? Marmaray; Kazlıçeşme
Suç kesinlikle ağaçta...
Padoktayız...
Zeytinburnu Süleymaniye kadın doğum, çocuk acil engelli tuvaleti...
Bu mühendisler bu rampaları yaparken ne düşünüyorlar...
Endemiktir.
Rampasız asansörsüz Zeytinburnu kültür merkezi...
Zeytinburnu 101 sokak hep böyle...
Belediyesi kaldırım yapmayı beceremez, araç sahibi vatandaşı düşünmez.
Tabelayı biraz daha ortalaya bilirdiniz, rampayı daha dik yapabilirdiniz...
Tam kaldırımın ortasına direk... Süpersiniz.
Yüzlerce metre git rampa yok diye geri dön, araç yolundan buraya gel...
Bunu alıp araç yoluna koyacaksın, ora araç yoluysa bura yaya yolu...
Bir süredir sağlıklılarımız Ayrılık Çeşmesi Marmaray ve Metro asansörlerini kullanmıyor, bu yüzden de artık bozulmuyorlar. Bunun nedeni duyarlılık değil, nedeni Corona Covid-19 virüsü salgını.
Zeytinburnu belediyesi başvurarak yaptırmış olduğum rampanın hali...
Biz birilerini adam etmeden bu işi çözemeyiz.
Zaten kaldırımı yapmayı becerememişler, birde ortasına tabela koymuşlar... Araç yolunu 20 metre yap kaldırımı yarım metre, saygıdeğer mühendis hastasın sen hasta.
@VakifBank Bakırköy'deki bu şubenin iki ATM cihazı konusunda bir çözüm yolu bulun... Bir tekerlekli sandalyeliyim, ne o rampaya çıka biliyorum nede yanına yaklaşa biliyorum. Not: Düzayak olabilirler.
Verdiğim dilekçe sonrası sokaktaki işgaller ve engeller
ortadan kaldırılmaya başlandı... Bir taşla üç kuş:)
Bunu alacaksın araç yolunun tam ortasına koyacaksın,
"orası araç yoluysa burası yaya yolu".
Corona virüsü salgını nedeniyle evden çıkamasam da, engelleri
yaşamasam da, sorunları zorlukları çözüme ulaştırmaya devam. :)
Polis kovalamasında tekerlekli sandalyeli görünce yavaşlayan ve arkadaki
polis aracına flaşör yakarak haber veren suçlu. Suçlularının bile engelli
Nasıl bir mühendislik harikasıdır bu... Kaldırıma rampayı koymayı nasıl unutursun sen?
Yere göğe sığdırılamayan Marmaray ulaşım ağındaki bu asansör sorunları bir çözüme kavuşturulmadığı sürece #marmaray bana göre atıl.
Şimdi kardeşim içinde ben olduğum halde aracını buraya park ederse cezai işlem mi yapılacak... Tabi ki yapılacak, çünkü devlet bana yüzde 80 engelim olduğu halde "sen tertibatlı motorlu araç kullanabilirsin" diyip engelli araç plakası vermiyor.
O yasa 'içinde engelli olan her araç buralara da park edebilir' olarak değiştirilmeli gerek.
Zeytinburnu RAM (Rehberlik
Araştırma Merkezi) bir tarafta merdivenli giriş çıkış, hemen yanında eğimi
yüzeyi genişliği uygun bir rampa... İşte olması gereken ve anlatmak istediğim
bu. Tüm eğitim merkezlerinde, toplu taşımalarda, kamu ve özel binalarda
olması gereken bu.
TEK işini bitirdi, pisliğini bıraktı gitti... Kaldırımı eski haline getirmekse bana ve Beyaz masaya kaldı. (Pisliğimizi geride bırakmaya devam ettiğimiz sürece adam olmayız)
Gelişmiş bir ülkeden bir oyun... Oyunun içerisine engelli bilinci oluşturmak için bazı yerlere reklam tabelası konulmuş ve üzerlerine tekerlekli sandalye resmi konmuş.
Bu mühendisler matematik dersi almıyor mu?
Ağaç betonu ile rampa arası mesafeyi hesaplayamıyorlar mı?
Biri sağlıklıya uygun diğeri engelliye...
Belediye araçlar kaldırımı rahat çıksın diye rampa yapmış...
Biz tekerlekli sandalyelilerin hizasından ATM ekranı...
Çok tehlikeli bir yaya geçidi, bir an önce müdahale edilmeli...
Bozuk olmadığı gün yok... Sağlıklılar kullanmaya devam edin.
Yenikapı etkinlik alanına giderken...
Bu istasyona rampalı üst geçit lazım... Bunu beyninize sokun.
10 yıldır uğraşa uğraşa kaldırımda engel bırakmadım...
Tekerlekli sandalyemi sağa sola çekiyorsun ya, itip kakıyorsun ya...
Olivium alışveriş merkezi, içeride bir yangın çıksa kaçacak yer yok...
Koskoca Metroport alışveriş merkezi, engelli tuvaleti dedikleri yere
tekerlekli sandalyem sığmıyor. :)
Doluşun doluşun ve hatta içeri de ford yapacak kadar sıkışın...
Ben olsam aracımı o babanın üzerine oturturdum…
O gün durumu fark eden bir polis memuru aracını durdurup, bana yardım etmişti,
yüz metre boyunca araç yolundan beni ilerletirken trafiği kesmişti... Edirnekapı caddesi
Ortadaki tretuvara geçiş yeri yap, ama kaldırımdan nasıl ineceğimi düşünme…
Kaldırımın üç rampası var, üçü de aynı araç tarafından işgal edilmiş. :)
Aslında çöpünü o araç üzerine bırakacaksın…
Ara bölüm asansörü bozuk olduğunda,
trafikte ilerleyerek ulaştığım istasyonun diğer yönü...
Rampa dediğin böyle olur... Sen diplomanı yırt yırt.
Güvenliğe ve yönetime bu otobüsleri şikayet ettiğimde, şoförler "otobüsler burada kalacak" diyorlarmış.
Avşa; tekerlekli sandalyemin uzunluğu kadar yer bırakmış, çok çok akıllı bir mühendis…
Alışveriş merkezi ana kapısı önü...
Metroport engelli tuvaleti; sayın yetkililer veriyim tekerlekli sandalyemi, oturun ve içeri girin çıkın... Bir engelli tuvaleti yapın ve bu tuvalet tekerlekli sandalyemin boyutlarında olsun.
Çok şaşalı ama bu asansör yine bozuk...
Belediyesi işini tam yapsa, şoförü her şeyi bok ediyor...
Merdiven varken bu rampayı kullananlara yol vermeyeceksin aslında...
Kaldırım süper, ama rampa boktan...
Bari aracına bunu yapma, belki ikisi de aynı cins...
Sağlıklılar elinize ayağınıza sağlık…
Otobüs içinde ford olurda, otobüsler birbirine ford yapamaz mı? AVM ana kapısı önü... Herhangi bir acil durumda artık birbirinizi ezerek çıkarsınız dışarı.
Siz merdiven yerine asansöre geçin... Biz bekleriz rüzgarda soğukta.
Eeeee buna bir şey bulamadım...
Zaten kaldırım, kaldırım değil... Sizde tüy dikmişsiniz.
Vay be eşit park etmiş...
Bunu görünce aklıma köpekler geldi... Anladın sen onu. :)
Koskoca AVM'sin ama bir rampa yapmayı beceremiyorsun…
Her yerde engelliyi ezmeye bayılıyorsunuz...
Baktılar araç parkını engelleyemiyorlar, hemen babalara baş vuruyorlar...
Bir değil onlarca araç yapıyor bu işi, kaldırıma da yazık... ,
Arkadaşım bunu sen yaparsan, vatandaş ne yapsın...
Bari tek tek yapın işgali, ikiniz aynı anda...
Özellikle yan koymuş...
Uzun bir süre bekledim ama gelmedi, sanırım ben gidince gelip çekti...
Taksim, sürekli buda bozuktur...
Bakırköy, buralı olduklarını belli ediyorlar.
Bakırköy.. Bu belediye kaldırım yapmayı bilmiyooooooooooooor.
Kapalıçarşı ana kapı girişi kaldırım önü...
Çankırı... Atm, buna yetişmek için dağcılık diploması gerek.
Bana göre doğa ve engelli düşünülmüş...
Hiç satma, çünkü plaka mimlendi...
İyi, bana geçecek yer bırakmış.
Bu sadece kendini düşünmüş...
Bu da...
Cipine sağlık...
Para çok tabi... Almışın rampayı altına.
Halkalı Sirkeci banliyösü Kazlıçeşme istasyonu...
Spot ışıkla süslenmiş haldesin...
Ağaçla senin arandan geçişimi yaptım, merak etme.
Hem de Üsküdar'da…
Göt göte vermişsiniz de, orada rampa vardı.
Büyük sorunlardan biri de görmeyen arkadaşların kullandığı sarı çizgiler...
Tretuvarlara rampa yapmayı yine unutmuşun...
Rampada bir saçmalık var zaten... Araç sürücü de tüyünü dikmiş.
Yürü be koçum... Ama hızlı, çünkü kurban bayramı geliyor.
Önce kendini ve kendin gibileri zehirle...
Kuuuuuuuu
Belediyenin tam karşısı...
İnsan geçer ama tekerlekli sandalyem asla...
Benim için geçiş yeri bırakmışın, sağ ol...
Ayrılıkçeşmesi istasyonu ara katına geçiş için alternatif asansöre gidiş yolu...
Eeeee.
Ffffff.
Suçlu kaldırım...
Otobüsleri boş ver, sigara ve muhabbet süper orada...