Bugün
Tıp bayramı, yani sağlıkçıların günü… Bilmiyorum bugün için sağlıkçılar ne
düşünür, ama ben sağlık konusunda ülkemiz için olumlu cümleler kurabilecek
durumda değilim.
Sadece
ben değil, insanımızın büyük bir bölümü sağlıktan şikayetçi... Hastanelerden sağlıkçılardan ve anayasal
sağlık sisteminden canı yanan o kadar çok kişi var ki, neredeyse her on kişiden
bir veya ikisi sağlıkçılardan veya sisteminden şikayetçi.
Ben
dahil olmak üzere bir çok kişinin en çok şikayetçi olduğu konu, acil servisler
ve ambulans hizmetleri. Ambulans hizmetleri ve acil servisler o kadar çok can
yakıyor ki, adeta görevleri sağlıklı hale getirmek değil insanları sağlık
sistemine mecbur bırakmak.
Sağlık
hakkında bu yazdıklarım size acımasızca gelse de, 41 yıllık yaşamımın birikimimin
öfkesidir. Ülkemiz sağlık sistemi o kadar çok canımı yaktı ki, bunu sağlıklı
bir kişinin anlaması imkansız.
Benim
canımı o kadar çok yaktılar ki, saymakla bitiremeyeceğim kadar çok; hastane
acil servisleri, doktorları, hemşireleri, tedavi şekilleri, ambulans sistemi ve
tabi ki Anayasa’da yazılı olan sağlık sistemi.
Sistemimizin
dur durak bilmeyen bu sorunlu hali, önceden de aynıydı şimdi de aynı… Bir
sorumsuzluk bir boş vermişlik var, sistemdeki bu bozukluk bakanlıktan başlıyor
hastanelerde doktorlarda hemşirelerde hasta bakıcılarında bile var.
Aklıma
geldiğince yaşamış olduğum cinayet denilebilecek durumları kronolojik olarak
sıralamak isterim.
-
1996 yılında Surp Pırgiç Ermeni hastanesi acil servis
doktoru beyin kanaması geçirdiğimi anlamadığı için, beni altı saat sedye
üzerinde bekletti ve tekerlekli sandalyede yaşamımı sürdürmeme neden oldu.
-
Aynı doktor beni başından savmak için “başka hastaneye
gidin” demiş, başka hastaneye giderken de beni ambulansla değil de bir
otomobilin arka koltuğunda oturur pozisyonda gitmeme göz yummuş. Başka
hastaneye giderken ben istiğfar edip kendimden geçmişim, oturur pozisyonda
olduğum için kusmuğum ciğerlerime geri gitmiş ve enfeksiyona neden olmuş.
-
1996 yılında Amerikan hastanesinde yoğun bakımda
tedavim sırasında bir hemşire sağ kol dirseğime bilinçsizce egzersiz uygulaması
yaparak sağ kol dirseğimde geri dönüşü olmayan bir hasara neden oldu.
-
1996 yılında beyin kanaması geçirip ameliyat olduktan
sonra yoğun bakım ve koma sürecim başlamıştı. Bu süreç sırasında hislerim
çalışmadığı için tam olarak kendinde olmayan beni defalarca Askerlik şubelerine
çağırdılar, çünkü 20 yaşında olduğumdan askere alınmam gerekliydi. Hastalık
durumumun vahimliğine inanmayan Askeriye, hisleri çalışmayan beni defalarca
Askerlik şubelerine getirtip muayene edip filmler çekip teşhis koyup heyete
sokup “askerliğini yapamaz” belgesi verdiler.
-
Sağlığımın daha da iyi olması için havuz terapisi almam
gerek, bunun için İ.b.b.’ye başvurdum, “16 yaşından büyükleri alamıyoruz”
dediler, yaş ayrımcılığını ilk defa duydum. İlçe belediyesine havuz terapisi
için başvururdum, maddi olarak devletin her ihtiyacını karşıladığı Akdem’in
yöneticileri havuzda ilk seans terapimi yaptılar, ikinci seans terapimi
yaptılar, üçüncüyü de yaptılar ve sonrası için bir daha randevu vermediler.
-
Özel hastaneler bizim gibi engellilerden faydalanmak
için “ücretsiz sağlık hizmeti veriyoruz” deyip kampanyalar yapar engelliyi
kandırmaya çalışır veya “ücretsiz tedavi” deyip üzerimizden devletten para
alırlar.
-
Kaslarının gevşemesi için Botox iğnesi vurulmam
istenir, muayene olurum sıraya girerim, aylardır sıra gelmez… Sanki tüm
İstanbul iğne vurulmak için bekliyor.
-
Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına yeni anayasa
çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla engelliler hakkında göndermiş olduğum iki
adet taahhütlü mektubuma sadece “alınmıştır” cevabı geldi.
-
Anneme bana baktığı için devlet tarafından verilmesi
gereken Bakım maaşı verilmiyor, buna neden olarak evin gelirinin 30- TL fazla
olmasıymış.
-
Ameliyat, yoğun bakım ve koma sürecimden sonra muayene
olduğum hastaneler ve doktorlar bana “sağlığıma kavuşabilmem için tedavi
sürecimin egzersiz ve fizik tedavinin gerekli olduğunu” söylemedi.
-
2004 yılında aynı beyin mr’ı filmime, İstanbul’un en
büyük dört hastanesinin dört beyin cerrahı dört ayrı kanıda bulundu, biri;
“ameliyat ol orada olan kitleyi alalım”, diğeri “olursan masada kalırsın” o
bürü “olmana gerek yok, orada sadece zararsız bir kan yumağı var” dedi. Sanırım
tıp her okulda başka eğitimi olan bir dal.
-
2009 yılında damar tıkanıklığı yaşadım, Cerrahpaşa’ya
acile gittiğimde, doktor bana Coraspin verdi ve “bunu altı ay kullan” dedi.
Hapı kullanmaya başladıktan beş ay sonra bir sabah saat 05:00’de mide kanaması
geçirip kan kusmaya başladım. Evimize birkaç dakika uzaklıkta bulunan ambulans
merkezinden ambulans çağırdık, on beş dakika da anca geldi ve beni almayıp “bir
şeyin yok, sabah hastaneye muayeneye git” deyip geri gitti. Ambulans geri
döndükten sonra Samatya hastanesine kendi imkanımla gittiğimde, mide kanaması
geçirdiğim ortaya çıktı ve artık Ülser sahibi olduğumu öğrendim.
Bu kadar çok olumsuzlukla karşı karşıya gelen ben veya benim gibi bireylerin psikoljik durumu nasıl olabilir, sağlık sistemi hakkında ne düşünebilir.