Son bir iki ay içinde İstanbul’a yağan yağmur sorun olmaya başladı… Boğazın Marmara girişinde bulunan Üsküdar sahilini su basar oldu.
Su basan bölgede en son değişiklik tüp geçit Marmaray oldu, Üsküdar sahilinde ise yerin altmış metre altına Marmaray istasyonu kuruldu.
Bugünlerde İstanbul’a ne zaman yağmur yağsa Üsküdar sahilini su basıyor, deniz ile sahil yolu bir oluyor. Bir fotoğraf karesinde bir şehir hatları gemisi araç yolu bir minibüsle beraber üzerinde kırmızı ışıkta bekliyor gibi görünüyor.
Dünya var olduğu günden bu yana Dünya Pangea’dan çıkıp kıtalar oluşmaya başlarken İstanbul boğazı oluşmaya başladı ve o zaman bugüne kadar Marmara denizi ve Karadeniz boğaz suyunu devir dayım edip durdu.
Milyonlarca milyarlarca yıldır bu devir dayım sürerken, yağmur suyuna sel suyuna buz devri zamanına karşı koyan boğaz, bugünlerde iki damla yağan yağmura dayanamıyor ve boğaz denizi ile karaya yağan yağmur birbirine karışıyor, aynı hizada birleşiyor.
Görüşüm biraz abartılı bulunacak, bana göre bu taşkınların nedeni geçtiğimiz yılın sonunda hizmete giren Marmaray. Boğazın içerine hacmi çok büyük bir yapının yapılmış olması Boğaz suyunu taşkına uğratmaya başladı.
Fizik kanuna göre; bir kap içindeki suya, hacmi olan bir madde koyduğunuzda, kap içindeki suyunda hacmi genişler ve su bardaktan taşar.
Boğazı karşıdan karşıya geçen tüp geçit ve boğazın altına yapılan Marmaray Üsküdar istasyonu boğazı taşırmaya başladı. Milyonlarca milyarlarca yıldır olmayan taşkınların bugünlerde olmasının nedeni bundan.
4 nisan 1976 İstanbul doğumluyum, yaşamımı halen İstanbul'da sürdürmekteyim. Yirmi yaşında Anevrizma'dan dolayı beyin kanaması geçirdim, yarım saat içinde bir acil servis doktorunun karşısında olmama rağmen ilgisizlik nedeniyle yaşamımı tekerlekli sandalyede sürdürmekteyim. Zorlukların üzerine giderek çözüme ulaşan bir kişiyim ve sağlığını kaybetmiş engelli bireyler için farkındalık yaratmaya çalışan bir aktivistim. "Biz engelli değiliz biz engelleniyoruz"
24 Temmuz 2014 Perşembe
18 Temmuz 2014 Cuma
Suriyeli sığınmacıları rehabilite
Yaklaşık iki üç yıl önce Beşar Esad’ın zulmünden kaçan
Suriyeli sığınmacılar ülkemize giriş yapmaya başladı. Yasa dışı değil, yasal
olarak sığınmacı olarak ülkemize girmeye başladılar.
Esad soyadı Suriye’yi diktatörlükle yöneten bir sülalenin
soyadı, Esadlara “diktatör” diyorum ama onlar seçimle yönetime gelen bir
hükümetin başındalar. Kimseye zorla bu ülkeyi ben yöneteceğim demiyorlar, seçim
yapılıyor ve yüzde seksenler doksanlar seviyesinde oy alıp yönetimde
duruyorlar. Suriye halkının oyuyla Suriye’nin yönetimini yapmışlar yapıyorlar
ve yapacaklar. Yapacaklar, çünkü birkaç gün önce yapılan seçimde de Esad
kazandı hem de yüzde 96 gibi bir ezici bir rakamla.
Beşar Esad kendi istediği rejimi ülkede uygulamak isteyen bir lider, ama bu rejimi istemeyen gruplara da tahammülü olmayan bir kişi. Kendini istemeyenleri sindiremeyen Esad ise insanlara zulüm yapmaya başladığından halkı ülkeden kaçmaya başladı.
Beşar Esad kendi istediği rejimi ülkede uygulamak isteyen bir lider, ama bu rejimi istemeyen gruplara da tahammülü olmayan bir kişi. Kendini istemeyenleri sindiremeyen Esad ise insanlara zulüm yapmaya başladığından halkı ülkeden kaçmaya başladı.
Suriye ile neredeyse bin kilometre sınırı olan bir ülke
olarak Esad’dan kaçan bu sığınmacılara kucak açtık ve neredeyse bir milyon
kişiyi ülkemizde misafir ettik. Bu misafir ettiğimiz kişileri belirli yerlerde
tutmaktansa Türkiye’nin dört bir yanına saldık. Suriyeliler ülkemizin istediği
yerinde geziyor dolaşıyor yerleşiyor, neredeyse kimse onlara bir şey diyemiyor.
Suriyelileri bu kadar başıboş bırakmak hiç iyi olmadı çünkü ülkenin birçok yeri
dilimizi bilmeyen evsiz yersiz yurtsuz serseri dilenci hırsız insanla doldu.
Suriyelileri madem ülkemize aldık, onları rehabilite
etmek zorundayız…
Doğu bölgemizde birçok boşaltılmış köy var, bu
sığınmacıları toplarsın başlarına onları yönetecek bir adam koyarsın ve o
köylere yerleştirirsin ve toprak verip "burayı ek biç çıkan ürünle karnını
doyur" dersin.
Suriyelileri Türkiye'nin dört bir yanına
yayıp "ne yaparsan yap, ben sana maaş veririm" diyemezsin. Evinize
"buyur" ettiğiniz bir misafire "geç istediğin yere otur"
demezsiniz, onu özel oda Misafir odasında ağırlarsınız. Suriyelilere bizim
yaptığımızsa ülkemde istediğin yerde barınabilirsin oldu.
Parasızları; sokaklarda dileniyor, geceleri parklarda
yatıyor, köşe başlarında toplanıp ters ters bakıyor. Paralı olanları; ülkelerinde çarşaf içindeler, alışveriş merkezlerinde don sütyen
geziyor, ne oruç biliyorlar ne de israf etmemeyi, işleri güçleri yeyip
içtiklerini yerlere saçmak.
17 Temmuz 2014 Perşembe
Telif hakkı kimin?
Akşam saatlerinde www.youtube.com
video paylaşım sitesine girip hesabımı açtığımda bir baktım yüklediğim birçok
videoya Telif hakkı uyarısı gelmiş.
Ben Youtube’de çoğunlukla
engellilikle ilgili resimler görüntüler yazılar yayımlarım. Bu türden
yayımlarıma da müzik koyarım, kendim müzik yapamadığım içinde bunu yorumcular
tarafından hazırlanmış müzikler kullanarak yaparım. Bu yaptığım telif hakkı
bakımından yasal değil, haklı olarak ta bu yayımlarımı durdurmamı veya
yayımlarda kullandığım müzikleri bir tuşa basarak yok etmemi istiyorlar.
Bir kaçı harici
yayımlardaki müzikleri kaldırdım, birçok yayımım artık sessiz kaldı.
Bu yayımlarımdan
bir tanesinde benden istenen, ya videoyu silmem ya da sessiz yayım yapmam. Bu
yayımım Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir video, benimle aynı yaşta olan engelli
vekil Şafak Pavey’in meclis kürsüsünden bir konuşması, bu konuşmasında sert bir
sesle Akp’yi engellilerin hakları konusunda eleştiriyor. Bu yayımı iki yıl önce
Youtube’ye yüklemişim ve yaklaşık 20 bin kez izlenmiş.
Bu yayımımı
Youtube’den silmemi isteyen sesin sahibi Şafak Pavey değil, bu videoyu siteden
kaldırmamı isteyen Trt.
Burada telif hakkı
kime ait? Trt’ye mi? Engellilerle ilgili bir konuda meclis kürsüsünden konuşma
yapan engelli vekile mi? Yoksa. Bana mı?
Etiketler:
Abdullah ünal,
engelli hakkı engelli sorunları,
engelli yasası,
meclis kürsüsü,
safak pavey,
Şafak Pavey,
telif hakkı,
telif hakkı kimin?,
unal76,
youtube telif hakkı
Engeli aşmak
Sema Demirok sadece Facebook’tan arkadaşım değil, o benim yaklaşık on yıl önce Bahçelievler’deki 70. Yıl fizik tedavi hastanesinde tedavim sırasında Paralel barda yürüyüş yaparken tanıştığım hemşerimdir.
Sema, benden üç dört yaş küçük ve benimle aynı yıllarda beyin hasarı yaşamış engelli olmuş sessiz sakin güzel bir kız. Sema hem görmeyen bir arkadaş hem de yürüyemeyen bir arkadaş.
Sema’da benimle aynı derde sahip, ona da gerekli yardımı desteği veren yok, bu yüzden o da engelini aşamıyor.
Birkaç gün önce Sema ile telefonda konuşurken bana Ankara’ya Gata hastanesine tedavi için muayeneye gideceğini ve belki orada yatılı tedavi görebileceğini söyledi. Gata’da muayene olup tedavi görmek çok kolay iş değil, ama ikimizin de temennisi onun orada muayene olup yürüyebilmek için tedavi görebilmesi yönünde.
Sema’nın gözündeki problem şu anki teknolojiyle çözülebilecek bir problem değil, ama Sema sıkı bir fizik tedavi rehabilitasyonla yapılacak egzersizle yürüyebilir. Eğer Gata Sema’yı muayeneye alıp yatılı tedavi sunarsa Sema’nın yürüyememesi için önünde problem yok.
15- 20 gün değil, bir iki ay değil, beş altı ay değil, Sema’nın adam akıllı bir ya da bir buçuk yıl göreceği yatılı tedavi Sema’nın yürüme problemini çözer. Yaşamını kendi idare edebilecek hale gelebilir. Zaten bizim gibilerin derdi bu, doğru düzgün, gerekli yeterli ve düzenli egzersiz fizik tedavi rehabilitasyondan mahrum kalmamız.
Onunla onlarca kez telefonda konuşmuş, saatlerce dertleşmiş bir kişiyimdir. Sema ile dertlerimiz sorunlarımız sıkıntılarımız aynıdır, aslında derdimize sorunumuza sıkıntımıza çözümde aynı. Sema’da da his kaybı yok, bende de yok. Sema ayakta durabiliyor yürüyebiliyor, bende ayakta durabiliyor yürüyebiliyorum. Sema’ya da doğru düzgün düzenli profesyonelce yardım edilse çabucak sağlığına kavuşur ve kendi yaşamını idare edebilecek hale gelebilir, bana da yardım edilse çabucak sağlığıma kavuşur yaşamımı idare edebilecek hale gelebilirim. Sema, akıl olarak ve maddi güç olarak kendini idare edebilecek bir duruma sahip, bende akıl olarak maddiyat olarak yaşamımı kendim idare edebilecek yapıya sahibim.
Bu bir öngörü değil, bu benim veya benim gibi kişilerin bildiği ama sağlıklara anlatamadığı bir gerçek. Biz engelliler, birilerine bağımlı olarak yaşamaya mecburuz veya mecbur kalıyoruz. Sorunumuza çözümse önümüzde duruyor ama ona ulaşamıyoruz, çözüm doğru düzgün ve düzenli profesyonelce yapılacak egzersiz.
Bizlere; doğru, düzgün ve düzenli egzersiz yapılmadığı sürece bizler sağlıklı olamayız, hep engelli kalırız.
Sema, benden üç dört yaş küçük ve benimle aynı yıllarda beyin hasarı yaşamış engelli olmuş sessiz sakin güzel bir kız. Sema hem görmeyen bir arkadaş hem de yürüyemeyen bir arkadaş.
Sema’da benimle aynı derde sahip, ona da gerekli yardımı desteği veren yok, bu yüzden o da engelini aşamıyor.
Birkaç gün önce Sema ile telefonda konuşurken bana Ankara’ya Gata hastanesine tedavi için muayeneye gideceğini ve belki orada yatılı tedavi görebileceğini söyledi. Gata’da muayene olup tedavi görmek çok kolay iş değil, ama ikimizin de temennisi onun orada muayene olup yürüyebilmek için tedavi görebilmesi yönünde.
Sema’nın gözündeki problem şu anki teknolojiyle çözülebilecek bir problem değil, ama Sema sıkı bir fizik tedavi rehabilitasyonla yapılacak egzersizle yürüyebilir. Eğer Gata Sema’yı muayeneye alıp yatılı tedavi sunarsa Sema’nın yürüyememesi için önünde problem yok.
15- 20 gün değil, bir iki ay değil, beş altı ay değil, Sema’nın adam akıllı bir ya da bir buçuk yıl göreceği yatılı tedavi Sema’nın yürüme problemini çözer. Yaşamını kendi idare edebilecek hale gelebilir. Zaten bizim gibilerin derdi bu, doğru düzgün, gerekli yeterli ve düzenli egzersiz fizik tedavi rehabilitasyondan mahrum kalmamız.
Onunla onlarca kez telefonda konuşmuş, saatlerce dertleşmiş bir kişiyimdir. Sema ile dertlerimiz sorunlarımız sıkıntılarımız aynıdır, aslında derdimize sorunumuza sıkıntımıza çözümde aynı. Sema’da da his kaybı yok, bende de yok. Sema ayakta durabiliyor yürüyebiliyor, bende ayakta durabiliyor yürüyebiliyorum. Sema’ya da doğru düzgün düzenli profesyonelce yardım edilse çabucak sağlığına kavuşur ve kendi yaşamını idare edebilecek hale gelebilir, bana da yardım edilse çabucak sağlığıma kavuşur yaşamımı idare edebilecek hale gelebilirim. Sema, akıl olarak ve maddi güç olarak kendini idare edebilecek bir duruma sahip, bende akıl olarak maddiyat olarak yaşamımı kendim idare edebilecek yapıya sahibim.
Bu bir öngörü değil, bu benim veya benim gibi kişilerin bildiği ama sağlıklara anlatamadığı bir gerçek. Biz engelliler, birilerine bağımlı olarak yaşamaya mecburuz veya mecbur kalıyoruz. Sorunumuza çözümse önümüzde duruyor ama ona ulaşamıyoruz, çözüm doğru düzgün ve düzenli profesyonelce yapılacak egzersiz.
Bizlere; doğru, düzgün ve düzenli egzersiz yapılmadığı sürece bizler sağlıklı olamayız, hep engelli kalırız.
Etiketler:
3 aralık dünya engelliler günü,
Abdullah ünal,
bastonlu,
engeli aşmak,
engelli,
fizik tedavi egzersiz,
gata,
göremeyen,
özürlü,
sema demirok,
Tekerlekli sandalye,
unal76,
yardım destek
10 Temmuz 2014 Perşembe
7 Temmuz 2014 Pazartesi
Üç genç girişimci ruh
18.06.2014
Bugün Özel Sempati özel eğitim kurumuna gittiğimde öğrendim ki, kurumu devralan isimler Zübeyde, Duygu ve Hilal hanımlarmış. Zübeyde ve Duygu hanımla bir süre önce tanışmıştım, bugünde Hilal hanımla tanıştım.
Bu üç hanım Özel Sempati özel eğitim kurumunun yönetimini yedi sekiz ay önce filan devraldı. Bu üç hanımın, kariyerleri sağlam, öğrencilerle bağları iyi, her üçü de kurumun düzgün bir şekilde yönetimi için elinden geleni yapıyor.
Bu üç isin; genç, girişimci ve engelliler hakkında tecrübeli.
Zübeyde hanımın yirmili yaşlarda bir kızı var, adı Selin, o Down sendromlu bir kız. Duygu ve Hilal hanımınsa öğrencilere eğitim vermek için diplomaları var, gerektiğinde öğrencilere eğitim veriyorlar. Bilmiyorum, belki Zübeyde hanımında diploması vardır öğrencilere eğitim veriyordur, ben sadece Duygu ve Hilal hanımı eğitimde gördüğüm için yorumum bu oldu.
Duygu hanım benim sol elime İnce motor çalıştırması yapıyor, Hilal hanımsa bazı öğrencilere egzersiz seansları veriyor.
İşi bilen bu üç hanım girişimci, Özel Sempati özel eğitim kurumunun hem yönetimini yapıyor hem de kurum öğrencilerine ders vermekten çekinmiyor. Aslında doğru olan bu, tecrübesini edindikleri işi yapmaya çalışıyorlar.
Bu üç girişimci ismin; yolları açık olsun, işleri yolunda gitsin. Bu yaptıkları, kutlanması gerek ve desteklenmeleri gerek.
Türkiye’miz öyle bir ülke ki; bu türden kurumların yönetimi, okulunu okumamış eğitimini almamış tecrübesi olmayan kişiler tarafından yönetilir. Kendini yönetmekten aciz kişiler bir kurumu yönetmeye kalkar, yıllarca yönetimde kalırlar ve sahte gülücüklerle yöneticilikte kalabilirler.
Öğrenciyi kuruma kaydedene kadar yere göğe sığdırmazlar, öğrenciyi kuruma kaydettikten sonra önemsemezler.
Duygu Zübeyde Hilal hanımı kurumun yönetimini ilk devraldıkları günlerde, ayaküstü birkaç saniye sohbet etmiştim. Kurumun düzensizliğinden şikayet etmiştim, onlarda “kurumu yeni devir aldıklarını, her şeyin yakın zamanda bir düzene gireceğini” söylemişlerdi. Dedikleri gibi kurumu adam etmeye başladılar, bunu başaracaklarına da emindim ve çok daha iyi duruma gelecekler.
Öğrencilerine karşı güler yüzlüler, çalışanlarıyla bile arkadaş dost gibiler, sıcakkanlılar, empati kurma konusunda çok başarılar.
Özellikle benim tenkitlerimi önemsediler ve kurumun giriş rampasını düzelttiler, kurumlarından aldığım seanslar bir düzene girdi. Önceki müdür bunların hiç birini yapmıyordu, Özel Sempati özel eğitim kurumundan öncesi eğitim aldığım kurumlarda da bu umursamazlıklar vardı.
Bugün Özel Sempati özel eğitim kurumuna gittiğimde öğrendim ki, kurumu devralan isimler Zübeyde, Duygu ve Hilal hanımlarmış. Zübeyde ve Duygu hanımla bir süre önce tanışmıştım, bugünde Hilal hanımla tanıştım.
Bu üç hanım Özel Sempati özel eğitim kurumunun yönetimini yedi sekiz ay önce filan devraldı. Bu üç hanımın, kariyerleri sağlam, öğrencilerle bağları iyi, her üçü de kurumun düzgün bir şekilde yönetimi için elinden geleni yapıyor.
Bu üç isin; genç, girişimci ve engelliler hakkında tecrübeli.
Zübeyde hanımın yirmili yaşlarda bir kızı var, adı Selin, o Down sendromlu bir kız. Duygu ve Hilal hanımınsa öğrencilere eğitim vermek için diplomaları var, gerektiğinde öğrencilere eğitim veriyorlar. Bilmiyorum, belki Zübeyde hanımında diploması vardır öğrencilere eğitim veriyordur, ben sadece Duygu ve Hilal hanımı eğitimde gördüğüm için yorumum bu oldu.
Duygu hanım benim sol elime İnce motor çalıştırması yapıyor, Hilal hanımsa bazı öğrencilere egzersiz seansları veriyor.
İşi bilen bu üç hanım girişimci, Özel Sempati özel eğitim kurumunun hem yönetimini yapıyor hem de kurum öğrencilerine ders vermekten çekinmiyor. Aslında doğru olan bu, tecrübesini edindikleri işi yapmaya çalışıyorlar.
Bu üç girişimci ismin; yolları açık olsun, işleri yolunda gitsin. Bu yaptıkları, kutlanması gerek ve desteklenmeleri gerek.
Türkiye’miz öyle bir ülke ki; bu türden kurumların yönetimi, okulunu okumamış eğitimini almamış tecrübesi olmayan kişiler tarafından yönetilir. Kendini yönetmekten aciz kişiler bir kurumu yönetmeye kalkar, yıllarca yönetimde kalırlar ve sahte gülücüklerle yöneticilikte kalabilirler.
Öğrenciyi kuruma kaydedene kadar yere göğe sığdırmazlar, öğrenciyi kuruma kaydettikten sonra önemsemezler.
Duygu Zübeyde Hilal hanımı kurumun yönetimini ilk devraldıkları günlerde, ayaküstü birkaç saniye sohbet etmiştim. Kurumun düzensizliğinden şikayet etmiştim, onlarda “kurumu yeni devir aldıklarını, her şeyin yakın zamanda bir düzene gireceğini” söylemişlerdi. Dedikleri gibi kurumu adam etmeye başladılar, bunu başaracaklarına da emindim ve çok daha iyi duruma gelecekler.
Öğrencilerine karşı güler yüzlüler, çalışanlarıyla bile arkadaş dost gibiler, sıcakkanlılar, empati kurma konusunda çok başarılar.
Özellikle benim tenkitlerimi önemsediler ve kurumun giriş rampasını düzelttiler, kurumlarından aldığım seanslar bir düzene girdi. Önceki müdür bunların hiç birini yapmıyordu, Özel Sempati özel eğitim kurumundan öncesi eğitim aldığım kurumlarda da bu umursamazlıklar vardı.
Metrobüs ve otobüslerdeki rampalar
Metro'ya, Tramvay'a veya Marmaray'a tekerlekli sandalyemle kimseden yardım almadan ücretsiz yolculuk kartımı makineye tanıtıp çok rahat bir şekilde binebiliyor yolculuğumu yapıyorum, ama aynı rahatlık metrobüs'te veya otobüslerde yok.
Metrobüste veya otobüslerde illaki birilerinin yardımına ihtiyacım oluyor, araç içinde bulunan tabanda saklı olan rampayı birilerinin açıp kapı dışına yola indirip geri yerine koyması gerek. O rampaları yerinden çıkartıp tekrardan yerine takmak bir dert. O rampaların eğimleri çok dik yüzeyi kaygan, tekerlekli sandalye ile yoldan araca giriş yapmak çok zorlu, araçtan da yola iniş yapmak zorlu. Rampanın eğimi ve zemini düzgün olmadığından, tekerlekli sandalye rampaya tutunamaz ve rampadan dışarı kayabilir aşağı kayabilir veya devrilebilir. Toplu taşıma yapan bu tür araçlarda engelliye hizmet verecek olan rampanın otomatik olması gerek. Ne yolcukların ne de aracın şoförü o rampayla ilgilenmemesi gerek. Araç şoförü nasıl kapıları otomatik olarak oturduğu yerden bir düğmeye basarak açıp kapatıyorsa, o rampanın da otomatik olması gerek, aracın şoförü bir düğmeye basacak, rampa otobüsün tabanından çıkacak ve yola inecek.
Bu araçların birçoğu Türkiye'ye yurt dışından Avrupa'nın ithal ediliyor, mademki ithal ediliyorlar almışken otomatiğinin alınması gerek. Araçlarda her türlü konforun bulunuyor, ama üç beş Liradan sakınılacak diye, araçlarda bir rampanın otomatiğinin esirgenmesi çok saçma.
Metrobüste veya otobüslerde illaki birilerinin yardımına ihtiyacım oluyor, araç içinde bulunan tabanda saklı olan rampayı birilerinin açıp kapı dışına yola indirip geri yerine koyması gerek. O rampaları yerinden çıkartıp tekrardan yerine takmak bir dert. O rampaların eğimleri çok dik yüzeyi kaygan, tekerlekli sandalye ile yoldan araca giriş yapmak çok zorlu, araçtan da yola iniş yapmak zorlu. Rampanın eğimi ve zemini düzgün olmadığından, tekerlekli sandalye rampaya tutunamaz ve rampadan dışarı kayabilir aşağı kayabilir veya devrilebilir. Toplu taşıma yapan bu tür araçlarda engelliye hizmet verecek olan rampanın otomatik olması gerek. Ne yolcukların ne de aracın şoförü o rampayla ilgilenmemesi gerek. Araç şoförü nasıl kapıları otomatik olarak oturduğu yerden bir düğmeye basarak açıp kapatıyorsa, o rampanın da otomatik olması gerek, aracın şoförü bir düğmeye basacak, rampa otobüsün tabanından çıkacak ve yola inecek.
Bu araçların birçoğu Türkiye'ye yurt dışından Avrupa'nın ithal ediliyor, mademki ithal ediliyorlar almışken otomatiğinin alınması gerek. Araçlarda her türlü konforun bulunuyor, ama üç beş Liradan sakınılacak diye, araçlarda bir rampanın otomatiğinin esirgenmesi çok saçma.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)