Ziyaretlerinin sebebiyse benimle bir röportaj yapıp internetten yayın yapan İstanbul Times adlı televizyon kanallarında yayınlamaktı. Niyetleri, insanımızı engellilere karşı bilinçlendirip bilgilendirmek, daha güzel bir toplum yaratmak.
Evimizin salonunda Erhan adlı arkadaş profesyonel kamera ile çekim yaptı. Nurşen hanımsa bana sorular sordu, ben yanıtladım. Yaklaşık yarım saatlik bir röportaj oldu, bu röportajlara yeni başlanmış olsa da Nurşen hanım çok rahattı, bense biraz kendimi kasmış olsam da genelde güzel bir çekim oldu. Nurşen hanım bu durumlara alışkın sürekli bu gibi durumlarla karşı karşıya kalıyor toplantılara konferanslara gidiyor, ama bu benim kameralı bir ortamda başıma gelmiş ilk röportajımdı. Kameraman Erhan’a göre ise çok güzel bir çekim olmuştu.
Sorular genelde engellilikle ilgiliydi, sadece bir soruda köşeye sıkıştım. O soru “Abdullah gönül işlerinden biraz konuşalım” sorusuna ben “gönül işleriyle aram iyi değil, çünkü karşı cinse güvenim yok” diyerek kısa kestim. Ayrıntıya girmedim, çünkü çok uzardı ve ağzımdan kötü sözler çıkabilirdi. Aslında bu soru çok güzel bir soru, ama ben bu konuda baya yaralıyım. Ben “güvenim yok” deyince Nurşen hanımda konuyu fazla uzatmadı ve konuyu kapattı.
Derler ya; susarak kazandıklarını konuşarak kaybeden aptaldır.
Son üç dört yılda karşıma çıkan üç dört kişi canımı öyle yaktı ki, amaçları beni kullanmaktı” desem, olmaz uzun uzadıya açıklama yapmak gerekir. O yüzden “güvenim yok” deyip konuyu kapattım. Yoksa benim veya biz engellilerin birilerine tabi ki ihtiyacı var. Bazıları; kendine kendin gibi engelli arkadaş dost sevgili bulamıyor musun? Bende “ben zaten engelliyim, birde karşımdaki engelli olursa olmaz ki” derim.
Her iki taraf engelli olursa… Olmaz ki!
Bazen olabilir, ama iki tekerlekli sandalyeli veyahut bakıma muhtaç bir engelli bir başka engelli ile yaşamını idare edemez ki.
Karşıma o kadar basit ve çıkarcı insanlar çıktı ki, kendime defalarca “neden ben bu kadar şansızım” dediğim olmuştur. Yüreğinde vicdan, beyninde aklı zekası olan bir insan, neden karşısına çıkan bir insana tekerlekli sandalyeli diye önyargıyla neden bakar ki? Neden sesi bozuk diye, önyargıyla bakar ki?
Egoları için veya söyledikleri yanlış olduğunu anlayınca pişman olunup, neden “özür” dileme büyüklüğü gösterilmez ki.
Şimdilerde herkes bana karşıma çıkanlar gibi kırıcı olacaklar gibi geliyor.
Bana vicdani duygularla yaklaşıp, aramız ısındıktan sonra, beni işleri için egoları için kullanıyorlar ve sonra bir bahane uydurup çekip giden birçok kişi tanıdım. XXXXXX’si XXXX’i, XXX’si XXX’i XXXXXX’i XXXXXX’ı XXXXX’i…
Bu isimlerin hepsi de egosunu tatmin ettikten sonra, kalbimi kırmış çekip gitmiş kişilerdir. Hepsi beni kadınlardan soğutmuş kişilerdir ve hepsi de basitçe sebeplere sığınıp beni kandırdığını düşünmüş basit insanlardır. Bazısının telefonu kayıtlıdır bende, bazısının Messenger yazışmaları, bazısının da yolladığı mailler mesajlar.
Bana göre Türkiye’deki birçok kadının kızın vicdanı ve kişiliği yoktur, karşı tarafı düşünme gibi vicdani tavrı yoktur, varsa yoksa kendilerini düşünme vardır.
Hani Feministlik diye bir düşünce tarzı var ya, işte o kendi hemcinslerini koruma kollama haklı çıkarmadır, erkek egemen şu topluma başkaldırıyoruz görüntüsü vermektir. Tek düşünceleri tek niyetleri vardır, o da hep hemcinsleri haklı çıkarmak.
Kendi cinslerini koruyup kollayan ayrımcılığı yapan bu Feministler, acaba bana yapılan bu olaya nasıl bakarlar, sormak gerek. Yani hemcinslerinin başkalarını hor basit gördükleri durumlarda düşünceleri ne olur acaba? Hemcinslerinin köşeye sıkışmış bir engelliyle dalga geçmesine ne der?
“Hep ben haklıyım”, “hep benim cinsim haklıdır”, “hep benim hemcinslerim dört dörtlüktür” diye bir şey yoktur. İnsanoğlu çeşit çeşittir, kimsenin dini dili ırkı rengi cinsi görünüşü önemli değildir, bu ayrımcılığı haksızlığı herkes yapar, bunu herkesin bilmesi gerek.
Kadına karşı ikinci sınıf muamelesi yapanlar var, ama kalkıp tüm erkekleri aynı sınıfa sokamazsın. Sen git ilk önce anneleri eğit, çünkü kadınları ikinci sınıf gören o erkekleri hemcinsiniz olan anneler büyütüyor. Eğer bir yerlerde sorun varsa, bu sorunun kaynağı annelerdedir. Anneler yüz yıllardır doğru dürüst çocuklar yetiştiremesin, sonra kalkıp “Türk erkeği neden böyle” de.
Hakka hukuka adalete eşitliğe inanan bir kişinin, Feministliğe suskun kalabilmesine anlam veremiyorum. Kocaların sevgililerin yazarların siyasetçilerin neden suskun kalıyorlar, anlamıyorum.
Birçok kişi evleninceye kadar susuyor, sevgili oluncaya kadar susuyor, ama emele ulaşınca baskı yer değiştiriyor ve konuşan taraf susar, susan taraf konuşur hale geliyor.
Karşıma çıkan bu kadınlar hep benimle oynadı, hep kendi egoları hakim oldu arkadaşlığımıza dostluğumuza. Hep kendileri vardı sohbetlerimizde muhabbetlerimizde, sohbetler başka yönlere kaydığındaysa hep ben suçlu oldum.
Bundan sonrası için benim ne isimlerini verdiğim bu kadınlara ne de karşıma çıkacak diğer kadınlara güvenim olmayacak. Karşıma çıkacak isimlerini verdiğim bu kadınlara veya karşıma çıkacak diğer kadınlara güvenim olmayacak. Bundan sonra bende onları basite alıp onlarla oynayacağım. Şimdiye kadar ben oyuncaktım, birazda onlar oyuncak olacaklar.
Özellikle benimle oyun oynayanlar karşıma çıktıkları an mahvoldular, eğer yüzleri varsa geri dönüş yaparlar ve sürprizi görürler. Karşılarındaki ben, ben olmayacağım artık, karşılarındaki ben, bir yabancı olacağım ve onlara bir yabancının baktığı gibi bakacağım.
Farkında değiller, belki de umursamıyorlar, ama tren raydan çıktı, rüzgar dalı kırdı, tokat atıldı, laf ağızdan çıktı… Yani geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş durumda. Bazısı derdini sinirini stresini sıkıntısını mutluluğunu paylaştı, bazısı egosunu okşattı kendisini “poh pohlamamı” istedi, bazısı kadınlığını ayaklar altına alıp utandı, bazısı beni kullanıp arkadaşlarına yaklaştı, bazısı maddi beklenti içindeydi. Çoğu zamanda bilgi dağarcığım kullanıldı, bilgisayar bilgim internet bilgim kullanıldı, zaman ayırıp araştırma yapamadıklarında yanlarında hep ben vardım. İşleri bitince de bir bahane bulup ortadan kaybolmayı bildiler.
Bazıları, kadınlara “Şeytan” der, ben bu söylemlere karşı biriyim, ama bende bundan sonra “kadınların bazısı Şeytandır” demeye başlayacağım.
"Ben salak rolü yapan bir akıllıyım”, sadece vicdanım el vermediği için kalpleri kırılmasını istemediğim için susuyorum, yoksa son yıllarda yaşadıklarımdan sorumlu olan kişilere en ağır cezayı vermesini bilirim. Yaradan aklı zekayı sadece kadınlara vermemiştir.
Kalkıp bu saatten sonra benim kadınlara yaklaşmamın istenmesi veya kadın cinsine güvenmemin beklenmesi, bana çok saçma geliyor. İnsanlardan bir beklenti içinde olmamda bana saçma geliyor. Kısacası ben insanlardan özellikle kadınlardan soğudum, soğutuldum, çünkü çıkar ilişkisine dönmüş yaşam. Dostluğun arkadaşlığın kıymetini bilen yok artık.
Beyninde aklı olan bir kişi veya yüreğinde vicdanı olan bir kişi, neden karşısındakinin tekerlekli sandalyede oluşuna veya konuşmasındaki özre bakar.
Derdin sıkıntının sırrın paylaşımı için birinin yanında olma ihtiyacının doğacağı anları kimse düşünmüyor. Farkında değiller, dostluğun ve arkadaşlığın değeri anca yalnız kalınca anlaşılır.
Son yaşamış olduğum bir olay var; yaklaşık altı ay önce yaşadım, bir yıl önce tanıştığım bir arkadaş, benimle aylarca internette telefonda sohbet muhabbet ettikten sonra aramızdaki ilişki ciddiye binmeye başladı, çok sıkı arkadaş dost olduk ve birbirimize güvenip sırdaş olduk, her konuyu konuşur hale geldik. Bir süre sonra fark ettim ki aramızı soğutmaya uğraşıyor, bu benim zorlu olmamdan kaynaklanmıyordu, ben aynı bendim, ama sadece bazı şeylerin zor olduğunu yeni fark etmeye başlamıştı. Aramızı soğutmak içinde kadınlığına hakim olamamış gibi yapıp utanmış gibi yapıp, “olmaz Apo bazı nedenlerden dolayı aramız soğusun” dedi.
Onunla aramızda geçen son konuşmalardan bir tanesi; Apo senin aldığın maaşla biz yapamayız, ben çalıştığım yerden 2.000 TL üzeri para alıyorum, senin aldığın para ikimize yetmez. Hanımefendi çalışmayacak yorulmayacak, sadece çoğu kadının yaptığını yapacak evde ev kadınlığını yapacak, geçim derdi sıkıntısı olmayacak, derdini sıkıntısını yalnızlığını paylaşacağı birisi olacak, işi gücü sadece kendine ait evinin işleri ve kocası olacak.
Bu arkadaşın kendisi bana “Apo çalışmaktan çok yoruldum, bana senin gibi biri lazım, sen yanımda ol yeter, ben sana bakarım” dedi, kalkıp ben ona böyle teklif yapmış değilim. Alkol sigara kullanmayan biriydi, ama o gün kafası kıyaktı ki herhalde, bana “Apo çalışmaktan çok yoruldum, bana senin gibi lazım, ben sana bakarım, seninle tüm yaşamımı geçiririm” dedi.
Bu arkadaş bir ara da; Apo bir ev al birde otomobil, ondan sonra birilerini aramaya başla dedi. Kendisini tarif ettiğinin farkındayım, ama bunu ona demedim. O bana “ev otomobil al” deyince bende anında “ben ev otomobil alıyım, sonra arkadaşı buluyum sonra onunla evleneyim yaşamaya başlayalım, bir terslik olsa işler ters gidince ben evi otomobili satınca, bu arkadaş beni bırakıp gitmez mi? Dedim. Sonuçta ev otomobil için bana gelmiş biri, ev otomobil ortadan yok olunca çeker giderse, ne olacak. Bana ev otomobil için değil, vicdanın sesini dinleyecek biri gerek.
Benim olayım, ya hep ya hiç.
Yaşım 37 ve bir engelliyim, tüm yaşamım mahvolmuş durumda ve bu kimsenin umurunda değil. Bundan sonrası için adım atarsam geri dönüşüm olamaz. Ben his kaybı olmayan bir kişiyim, yani vücudumun her yerini hissediyorum. Benim için ve bakımımı üstlenecek kişi için bu büyük bir avantaj, gerekli yardım yapıldığı taktirde ben birkaç yıl içinde tüm işlerimin tamamını kendim görebilecek hale gelebilirim. Bana ne kadar çok yardım edilirse, ben o kadar çok çabuk kendime gelirim. Zaman geçtikçe yaşım ilerledikçe de bu sağlığıma dönme işinde geç kalınıyor.
Ben kişisel bakımına dikkat eden ve birçok işini kendi yapan bir engelliyim…
Duruşuna, görünüşüne, hareketlerine, düşüncelerine ve konuşmalarına dikkat eden bir kişiyim.
Konuşurken, kendini düşündüğü kadar karşındakini düşünen bir kişiyim. Karşımdakinin dininin dilinin ırkının düşüncesinin veya hayallerinin benim için hiç önemi yoktur, yeter ki beni ve başkalarını incitmesin.
Benim gelişmelere geniş bir bakış açım vardır, hiçbir zaman tek yönlü düşünmem. Ayrımcı bir kişiliğim yoktur, tüm bu saydığım tavırları karşımdaki kişiden de beklerim, onunda ön yargıları olmamasını isterim, baskın bir kişiliğinin olmamasını beklerim.
Düşünce ve beklentilerim gerçekleşmedikçe, bende psikolojik ve fizyolojik problemler çıkıyor. Psikolojik olarak ne kadar sağlam gözüksem de, bunun sırrı dert ve sıkıntılarımı erteliyor oluşum, dert ve sıkıntıları görmezden geliyor oluşum. Fizyolojik sıkıntılarımsa zaman geçtikçe yaşım ilerledikçe vücudumun giderek yaşlanıp zamanın şartlarına ayak uyduramaması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder