27 Temmuz 2017 Perşembe

OFD'ye ikinci ziyaretim...

Saat 11:00 gibi evdeki işlerimi halledip havanın sıcaklığına aldırış etmeden erkenden evden çıktım, çünkü bugün Türkiye Omurilik Felçlileri derneğine bir ziyaretim olacaktı. Ahtapot gönüllüleri derneğinin on gün önce Kadıköy Yeryüzü kafe toplantısı sırasında tanıştığım Nilay Taşçıoğlu'nu Ataköy’de ziyaret edecektim.

Evden çıkar çıkmaz doğruca Marmaray’a gidip oradan Yenikapı istasyonuna geçtim, Yenikapı merkez bir istasyon olduğundan oradan istediğin yere gidebiliyorsun. Yenikapı’da doğruca Havaalanı metrosuna geçiş yaptım ve on dakika civarı bekleyerek gelen ilk trene bindim.

Havaalanı metrosuyla yaptığım yolculuk sonrası evden çıktıktan bir saat yirmi dakika sonra filan Şirinevler Ataköy metro istasyonundaydım. İstasyondan çıkış yapıp asansörle araç yoluna çıkma filan derken beni alıp Tofd’ye götürecek akülü tekerlekli sandalye taşıyan minibüse ulaşmam on beş dakikamı aldı.

Araca ulaştıktan ve asansörüyle içeride yerimi aldıktan sonra benlik bir iş kalmadığından minibüs içinde on dakika civarı dinlendim…

Minibüs bu sırada Tofd’nin bahçesine girip park ettikten sonra iş yine bana düştü ve asansörle araçtan indikten sonra başladım sağı solu incelemeye.

Tek katlı olan bina girişinde beni ilk önce göndere çekilmiş bir Türk bayrağı ve Tofd ambleminin olduğu kocaman bir tabelası karşıladı. İçeriye girmeden önce çevreme bir göz attığımdaysa her tarafın yeşille bezeli olduğu gördüm. Ağaçlar, bitkiler, çimenler, neredeyse her yer yeşildi.

Anadolu’da yeşil nedeniyle toprağı göremezsiniz, İstanbul’da gri nedeniyle toprağı göremezsiniz… Bundandır benim “insanoğlu kıyamet denen sonu, doğayı katlederek kendi getirecek” diyişim.

Tofd, bir top sahası büyüklüğünde bir alan içine konumlandırılmış tek katlı üç dört binadan oluşan bir yerleşke. Ben bugün sadece birini gezip görebildim. Eğer olursa çok yakın zamanda oraya gidip tekrardan bir gezinti daha yapacağım.

Birkaç dakika sonra içeriye girmeye kalktığımda, giriş kapısının genişliği gözüme çarptı, bunun yanında bina girişinin düzayak bir girişi var. İçeri girdiğimdeyse hemen solda sekreterlik odasını gördüm ve cam bölmenin arkasındaki herkes bana gülümsedi ve “hoş geldiniz” dedi.

Resmi bir karşılama değil, sanki yıllardır samimisiniz de her gün görüşüyormuşsunuz gibi.

Tofd'da ortam öyle sıcaktı ki; kimseden yardım destek almadan, olumsuz bakışlarla muhatap olmadan içeride gezinmeye başladım, çünkü ziyaretine gittiğim Nilay Taşçıoğlu meşguldü ve masasında yoktu. Dernek içinde herkeste bir koşuşturma bir meşgul olma durumu hakim, kimseyi boş göremiyorsun.

Yaklaşık beş dakika sonra Nilay’ı gördüm, hemen yanıma geldi “kusura bakma işim vardı” dedi ve ayaküstü bir iki dakika sohbet ettikten sonra beni bina içinde gezdirmeye ve arkadaşlarla tanıştırmaya başladı.

Toplantı odasını, kütüphanesini, mutfağını, bilişim odasını, konfeksiyonu, kuaförünü, bahçeyi ve oyun parkını, topladıkları plastik atıkları gösterdi. Sözün kısası her yeri gezdirip beni ayrıntılı şekilde bilgilendirdi.



Nilay, beni gezdirip insanlarla tanıştırıyor, ama ben durumdan rahatsız oldum. Belli ki işi gücü var, “sağ olasın, bu kadar yeter, sen işine dönebilirsin, ben kendim gezer insanlarla tanışırım” dedim.

Tofd binası içinde neredeyse her odada bir büfe içinde derneğin aldığı plaketler şiltler ve taktir belgeleri vardı.

Ne zaman bir büfe içinde plaket, şilt ve taktir belgeleri gördüysem, içimden “görüntüde olan bu destek umarım yürekten de yapılıyordur” dedim.

Nilay yanımdan ayrılmadan önce, beni Semra Çetinkaya ve Ramazan Baş ile tanıştırdı…

Ramazan Baş Tofd’nin genel başkanı, Semra Çetinkaya ise genel başkan yardımcısı ve bugün her ikisiyle de tanışıp her ikisiyle de bolca sohbetim oldu.

Semra Çetinkaya ile sohbetimiz sırasında birçok defa ara vermek zorunda kaldık, çünkü imza konusunda, danışma konularında veya benim gibi gelen ziyaretçilerin onunla selamlaşması veyahut hal hatır sorması onun aşırı meşgul olmasına neden oluyor. 

Semra hanım orada yetkili kişi, sürekli bir koşuşturması ve takipçiliği var…

Semra Çetinkaya’da bir tekerlekli sandalyeli, benim rahatsızlandığım yıllarda o da bir kaza sonucu omuriliğinden hasar almış ve yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürmeye başlamış bir omurilik hasarlı. 

Semra hanımdan; 1998 yılında çok zor şartlarda birkaç arkadaşın bir araya gelerek kurduğu bu derneğin, aradan geçen 19 yıla rağmen hala kendini geliştirerek büyümeye devam ettiğini öğrendim.

Ben bir omurilik hasarlı olmadığım halde, uzun yıllardır faaliyetlerini takip ettiğim bir dernektir, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği.

Ama bu saatten sonra çok daha farklı şekilde bir desteğim olmaya başlayacak, çünkü bugün oraya gittiğimde, orada tanıştığım tüm gönüllülerden ve yönetimden aldığım enerji beni baya etkiledi. 

Semra hanımdan hemen sonra dernek başkanı sayın Ramazan Baş’ı ziyaret ettim… Kendisini içerisinde hiçbir eşya bulunmayan bir oda içerisinde özel yatağında yatarken gördüm. 

Yaklaşık yedi sekiz dakikalık kısa bir ziyaretim oldu ve hemen sonrasında odadan çıktım, çünkü Ramazan Baş'ın sanırım Akciğerlerinde bir sorun var, enfeksiyon kapmaması için odasında fazla eşya yoktu.

Özellikle odada toz tutabilecek veya toz yapabilecek perde gibi yatak gibi halı gibi kumaştan yapılmış eşya yoktu.

Bende 1996 yılında beyin kanaması geçirip ameliyat olduktan sonra eve taburcu olduğumda bu tür bir odada yaklaşık bir ay tutulmuştum.

Ramazan Baş sohbetimiz sırasında bir ara "bana insanların farkındalığını artırmak için projelerin neler var?" Dedi.

Aslında bir değil bir çok projem var, ama onları hayata geçirebilmek için büyük oynamak gerekli veya büyük düşünen birilerini bulmak gerekli.

Engelleri aşmak için öncelikli proje olarak; eğitime ilk başlayan çocuklara önem verilmeli, biz sağlığını kaybetmişler o küçücük beyinlere aşılamalı.

Bizlerin okulları ziyaret etmesi sağlanmalı, okul içine veya bahçesine bizleri tanıtan yazılar pankartlar resimler konulmalı, okul giriş ve çıkışında bizler gözükmeliyiz.

Benim şu anki nesilden bir beklentim yok; benim şu an okullarda eğitim gören çocukların çocuklarından bir beklentim var. Eğer şu an eğitime yeni başlamış dağarcığı boş olan küçücük bir beyne biz engelliler doğru şekilde anlatılırsak, büyüdüklerinde evlenip çocuk sahibi olduklarında eğitim verdikleri çocuklarından bir beklentim olur.

Şu an acele ile yarım yamalak veya üstün körü verilecek bir eğitim, anca bir kandırmaca olur ve kalıcı olmaz, gelecek nesillere aktarılmaz.

http://unal76.blogspot.com.tr/2016/02/farkndalga-ilkogretimden-baslamal.html

Orada Perşembe günleri rehabilite olan arkadaşım Teslime Toplacı'ya telefon edip Ofd'de olduğumu söyledim, bir tekerlekli sandalyeli olduğu halde hiç tereddüt etmeden hemen yanıma geldi. Eğer o gelmeseydi ben onun yanına koşarak giderdim, çünkü Teslime ile düşüncelerimiz, politikamız, fikrimiz veya felsefemiz aynı.

Birçok engelli arkadaşım gibi Teslime de annesinin refakati ile yaşamını zar zor sürdürebiliyor.

Bugün orada geçirdiğim beş saat çok anlamlıydı ve bana çok şey kattı, üstlenmiş olduğum aktivistlik görevimde bana yalnız olmadığımı hissettirdiler.

Tofd’de de hemen hemen tüm imkanlar biz tekerlekli sandalyeliler düşünülerek yapılmış… Binanın giriş çıkışlarında, odaların giriş çıkışlarında, kütüphanesinde, yemekhanesinde, kuaföründe, konfeksiyonunda, tuvaletinde, bahçe düzeninde ve hatta oyun parkında bile her şey engelliler düşünülerek yapılış.


Buranın tek olumsuz yanı havaalanına yakın olması, hemen beş altı kilometre ötede Yeşilköy Atatürk hava limanı var. Bugün oradayken bir ara havaalanından kalkış yapan sekiz dokuz uçak oldu ve o kadar çok ses yaptılar ki, hemen yarım metre yanımda olan sohbet ettiğim arkadaşım Kadir ile birbirimizi duyamadık.

Saat 17:30 civarı toparlanmaya başladım, çünkü saat 18:00’de tekerlekli sandalye taşıyan araçları yola çıkacaktı. Dolu dolu harika bir gün geçirmiş olmanın verdiği bir yorgunlukla saatin 18:00 olmasını beklerken bahçeye çıkıp hem hava almaya başladım hem de cep telefonumla resimler videolar çekmeye başladım.

Tofd’un bulunduğu bölgeden görünen uzaklığın haddini hesabını yapamıyorsun… Ben oraya giderken hava çok çok güzeldi, ama hava saat 17:30 civarı bir anda kapandı, bulutlar yoğunlaşıp ortalık kararmaya başladı.

Uzaklardaki bulutlardan düşen yıldırımlar çakan şimşekler o kadar ürkütücü olmaya başladı ki, endişelenmeye başladım.


Saat 18:00 olmasına birkaç dakika kala öyle bir yıldırım düştü ki
ve hemen arkasından öyle bir gök gürültüsü oldu ki, işte her şey o yıldırımla ve o gök gürültüsü ile başladı.

Ben hemen kendimi Tofd binası içine attım, tam o sırada da evlere gidecek servis yola çıkacak olduğundan üç tekerlekli sandalyeli ve üç diğer arkadaşla servis aracına sığındık çünkü bir an önce yola çıkmayı düşündük.

Biz tekerlekli sandalyeli engellileri evlerimize bırakacak olan servis aracına bindiğim an her şey daha da kötü oldu, hava birden karardı, her taraf toz duman oldu göz gözü görmedi ve arka arkaya şimşekler çaktı yıldırımlar düşmeye başladı. Sonra sert bir rüzgar ortalığı karıştırdı, bir dakika sonrada bir toz bulutu geldi ve her yeri kapladığı için göz gözü görmedi.



Siyah bulutlar aniden çöktüğünden ortalık bir anda zifiri karanlık oldu, ceviz büyüklüğünde dolu yağışı başladı ve beş dakika boyunca hiç ara vermeden yağdı. Yaklaşık beş dakika civarı olduğumuz yerden kımıldayamadık. Yola çıktığımızda gördük ki, ağaçlar köklerinden sökülmüş sere serpe toprakta yatıyordu, çatılar uçmuş araç yolu üzerindeydi.

İstanbul'un orta yerinde, havaalanının hemen yanı başında Ataköy'de resmen bir tufan oldu. 

Yaşım 41 ve ben bu yaşıma kadar böyle bir hava şartı görmedim… Saat 18:00 ve havanın kararmasına daha iki saatten fazla var, ama her yer simsiyahtı ve yaklaşık beş dakika boyunca o dolu yağışı hiç ara vermeden sürdü.

Arka arkaya yaşanan bu ekstrem hava olayları iklim değişikliğinin başlangıcı sanki... İyi ki tekerlekli sandalye taşıyan araç içindeydim. #yağmur

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Üç tekerlekli sandalyeli Fetih kafeye gittik...

22.07.2017
Bugün Nafi Ketenci ağabey ve İhsan Efe Erdoğan ağabey ile Yedikule surlarının hemen yanı başında bulunan Fetih kafe’de çay içerek yaklaşık bir saat boyunca sohbet ettik. Beni arayıp Zeytinburnu’na geldiklerini, Fetih kafeye gideceklerini söylediler bende müsaitsem onlara katıldım.


Üç tekerlekli sandalyeli Olivium alışveriş merkezi önünde buluştuk ve yaklaşık bir kilometre boyunca Fetih kafeye yolculuk yaptık. Bu, bir kilometrelik mesafeyi pek sağlıklı bir rota üzerinden yapmadık veya yapamadık, çünkü Nafi ağabey ve İhsan ağabey yolculuklarını tekerlekli sandalyeleriyle taşıt trafiği yolundan giderek yapmayı tercih ettiler. Hemen birkaç metre yanlarından 70- 80 kilometre hızla motorlu araçların geçtiği yol üzerinde yaptılar, bense yolculuğumu kaldırım üzerinden ve yolu biraz uzatarak yaptım.

Ben motorlu taşıtların bizlere karşı tavrını tüm mecraları kullanarak eleştirirken, tekerlekli sandalyeli iki arkadaşım onların bize yaptığını hayatlarını tehlikeye atarak onlara yaptılar.
Hayatlarını tehlikeye atmanın yanı sıra herhangi bir kaza sonucunda kendilerini savunacakları bir durumları da yok, çünkü araç yolunda tekerlekli sandalyeleriyle ilerliyorlar ve yaşamları iğne ipliğine bağlı.


Arkadaşlar trafiğin akışı yolundan ilerliyorlar, ilerleyen motorlu taşıtın sağ tarafındalar, taşıtın şoförü ise sol tarafta. Şoförün onları görebilmesi biraz zor, motorlu taşıt sağdan çıkış yapmak istediğinde öndeki araç yüzünden tekerlekli sandalyede bulunan arkadaşlarımı göremeyebilir. Motorlu aracın şoförü onları son anda fark edebilir.

Fetih kafeye gidip bu durumu onlara anlattığımdaysa bana savunmaları “Apo kaldırımda rampa yok ve alternatif diğer yol dolonbaçlı, zaman kaybı oluyor” oldu, bense “Ağabey benim gibi alternatif yolu kullanın, yolu en fazla yüz metre uzatırsınız ve beş dakika kaybınız olur” dediğimdeyse, başka konuya geçtik.
İki üç yıl önceydi, o bölgeye yakın bir yerdeydim… Bir ara kaldırımdan araç yolu trafiğinin olduğu yola inmek zorunda kaldım, çünkü kaldırımda rampa yoktu. Ama ben trafiğin gidiş istikametinde değil, trafiği gelişine doğru ilerliyorum, yani trafiği görebiliyordum, kontrol hem karşıdan gelen aracın şoföründe hem de bendeydi.

Yoldan gideceğim mesafe on metre civarı olduğundan korkusuzca ilerlerken birden karşıma önündeki aracı sağdan geçmeye çalışan bir polis aracı doğruca üzerime gelmeye başladı. Bana çarpmasına beş metre filan kalmıştı ki önündeki aracın yanından beni gördü ve sola doğru kaçıp bir kaza olmasını engelledi.

Benim tekerlekli sandalyemle taşıt trafiği yolundan ilerlemem hataydı, ama onunda bir polis aracı olarak öndeki aracı sağdan geçmek istemesi hataydı.

Tekerlekli sandalyeli bu iki arkadaşıma Nafi ağabeye ve İhsan ağabeye gelecek olursam, onların yaptığı bu hareket sonrası, kendi yaşamları için çok tehlikeli ama bunun yanı sıra yolculuk sırasında yaşanacak bir kaza sonrası arkadaşlara zarar verecek motorlu aracın şoförü bakımından durumu düşünmek bile istemiyorum.

İnsanımızdaki; bu tavır, bu umursamazlık, bu düşüncesizlik artık beni de olumsuz şekilde etkilemeye başladı.

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Ayrılıkçeşmesi istasyonunda ara kata ulaşmak için alternatif asansör için yol tarifi...

14.07.2017
İki gün önce Ayrılıkçeşmesi’nde Nautilus alışveriş merkezi önünde bulunan metroya ve Marmaray’a gidebilmek için kullanılan asansörün bozuk olması nedeniyle kabin önünde iki buçuk saat tamirinin yapılmasını beklemiştim.

Bugün tekrardan oraya Ayrılıkçeşmesi’ne gittim… İstasyonunun ara katına inmek için Kadıköy’ün ara sokaklarında alternatif bir yol aradım, çünkü ara kata inmek için ikinci asansör istasyonun diğer tarafında ve oraya bilinen bir ulaşım yok.

Ayrılıkçeşmesi’ne gittiğimde iki gün önce iki buçuk saat tamirini beklediğim Nautilus alışveriş merkezi önünde bulunan asansör bugün yine bozuktu. Oraya gitme niyetim alternatif olan asansöre nasıl ulaşabilirim olduğundan, sağlıklıların tıka basa dolduracağı bir asansörün tamiratı ile hiç ilgilenmedim.

İlk önce Ayrılıkçeşmesi ara katında bulunan diğer asansöre binip yeryüzüne çıktım, çıktım ama Nautilus alıveriş merkezi tarafına değil diğer tarafa karayolunun olduğu tarafa çıkış yaptım.

İlk önce bir sağa baktım sonra bir sola baktım ve sol tarafa trafiğin geldiği yöne doğru kaldırımdan ilerlemeye başladım. Gidiyorum ama kaldırım resmen daralıyor, yaklaşık elli metre gittikten sonra kaldırım tekerlekli sandalyemin geçemeyeceği kadar daraldı, bende geri geri giderek asansöre geri döndüm.


Karayolu kenarına yayalar için kaldırım yapıyorsun ve kaldırımın genişliği yarım metre bile yapmıyorsun… Bu mühendislerin matematiği hiç yok.

Asansörün oraya geri dönünce diğer yöne doğru kaldırımdan ilerlemeye başladım, ilk önce bir otobüs durağının önünden geçip yüz metre kadar ilerledikten sonra yukarı doğru bir yokuşa geldim.

İlk yirmi otuz metresi sert olan bu yokuşun daha sonra eğimi ortadan kalktı, yüz metre civarı ilerledikten sonra bu sefer eğim yokuş aşağı doğru olmaya başladı. Aşağı doğru olan bu eğimli yoldan da yaklaşık elli metre gittikten sonra sağa doğru giden bir araç yolu gördüm ve bu yoldan içeri girdim. Yaklaşık yirmi otuz metre ilerledikten sonra bir ana yola çıktım, tam karşımda Nautilus alışveriş merkezi vardı ama yolun karşısındaydı.

Nautilus alışveriş merkezi tarafında elli metre ileride bir trafik lambası var, bende o yöne doğru ilerledim. Trafik lambalarının yanına geldiğimde ışığın bana yeşil yanmasını bekledim ve karşıya geçtim.

Yolun karşısına geçtikten sonra Nautilus alışveriş merkezi hemen elli metre ilerideydi, o tarafa yöneldim, kaldırım bir yürüyüş yolunana bağlandı ve o yürüyüş yolu Nautilus alışveriş merkezi önünde sona erdi.

Bugün yapmış olduğum bu alternatif yol arayışım kısacık bir zaman zarfında tatlıya bağlanıverdi.  

Artık bundan sonra Ayrılıkçeşmesi istasyonunda alternatif asansörüne bir gidiş yolum var, benim için.

Aslında istasyonun altına bir geçit yapılsa ve bizim gibi tekerlekli sandalyelilerin alternatif asansöre ulaşmak için yaklaşık beş yüz metre sokak aralarında uğraşması engellense. 



NOT: Sağlıklıların, düşünmeden ve hatta gereksiz olduğu halde üç beş metre ötede bulunan yürüyen merdiveni veya basamaklı merdiveni kullanmayarak bu asansörleri tıklım tıklım doluşarak işgal etmesiyle bozulmasına neden oldukları bu asansörler, biz tekerlekli sandalyelilerin mağdur olmasına neden oluyor. Asansör bozuk diye; ya evimize geri dönüyoruz yada başka bir istasyona, başka bir asansöre ulaşmak için tehlikeli olan bu trafiğimizde yollara düşüyoruz. 

11 Temmuz 2017 Salı

Kadıköy'e gittim, ama geri gelemedim...


Bugün benim ve Ahtapot gönüllüleri için tarihi bir gün oldu...
Öğleden sonra evden çıkıp Kadıköy'de bulunan Yeryüzü kafeye gittim, Ahtapot gönüllüleri derneğinin kurucu üyesi olarak imzalarımı attım.

Bu akşam Yeryüzü kafe’de Ahtapot gönüllüleri derneğinin kuruluşu için kurucu üye olarak nüfus kağıdımın fotokopisini ve iki adet vesikalık resmimi teslim edip evrakları paraflayıp gerekli yerlere imzamı attım.

Az değil, kırk civarı paraf ve üç yere de imzamı attım.

Benim imzamı atmamla Ahtapot gönüllüleri derneği için imza işi de tamamlanmış oldu.

Yaklaşık sekiz dokuz aydır süren çalıştaylar, toplantılar, seminerler, eğitimler, sunumlar sonunda dernekleşme yolunda tüm işlemler bitti ve sadece başvurunun yapılması kaldı.

Bu safhaya gelene kadar, o kadar ince ayrıntılar düşünüldü ki, bazen derneklerden bazen sivil toplum kuruluşlarından görüşler alındı, internet ortamında cep telefonu uygulamalarında konular üzerinde saatlerce tartışılıp uygun olan bulundu.

Bugüne gelecek olursam, öğleden sonra saat 15:00 civarı evden çıkıp hiç duraksamadan Marmaray ile karşıya Kadıköy’e Ayrılıkçeşmesi’ne geçtim. Ayrılıkçeşmesi’nde hemen Nautilus alışveriş merkezine giriş yaptım, çünkü hava çok sıcak olduğundan kendimi alışveriş merkezinin klimalı ortamına bıraktım.

Yaklaşık bir buçuk saat, yani 17:30’a kadar içeride oyalandıktan sonra oradan çıkıp ara sokaklardan ilerleyerek yaklaşık bir kilometre mesafe yol aldım ve Yeryüzü kafe’ye ulaştım.

Nautilus alışveriş merkezinden çıkış yapmaya hazırlandığım sırada toparlanmak için oturduğum yerden kendimi yukarıya çekmek isterken tekerlekli sandalyemin sağ ayağımı bastığım tablası yerinden çıkıp yere düştü. O sırada yanıma bir abla geldi ve parçayı bana verip “yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu. Parçayı elime alıp baktığımda sağlam olduğunu gördüm ve sadece vidasının kırıldığını gördüm. Ayaklığın o durumunu görünce canım sıkıldı, çünkü daha bir sürü işim var ve onlar için daha saatlerce buralarda olmam koşturmam gerekli.

Yapabileceğim bir şey yok, onun için biraz acele ettim ve ilk önce Nautilus alışveriş merkezinde engelli tuvaletini kullandım daha sonra toplantının yapılacağı mekana gitmek için yola çıktım.
Sağ ayaklığın olmaması kötü oldu, çünkü ben ayaklarından güç alarak oturduğu yerden tekerlekli sandalyenin ayaklıklarına basarak eşofmanını pantolonunu sıyıran tuvalet işini gören sonra ayaklarından güç alarak eşofmanını çeken bir engelliyim.

Ayaklığın olmaması nedeniyle tuvalet işini zar zor gördüm, ter içinde kaldığımdan tekrardan elimi yüzümü sabunlayıp yıkadıktan sonra Yeryüzü kafeye gitmek için hemen yola çıktım.

Bende his kaybı yok… Olmadığı içinde idrarımı sonda ile değil Ördek denen aparatla atıyorum.

Yeryüzü kafe’ye bugün bu ikinci gidişim, aradan geçen dört beş aylık sürece rağmen bir defa yolumu şaşırdım, ama yine de Yeryüzü kafe’ye yarım saatte kırk dakikada ulaştım. Şaşırma sebebimse sokakların dar oluşu, yollarda park sorunu oluşu, sokakların birbirine benzemesi, trafiğinin tek yönlü olması beni şaşırttı ve tekerlekli sandalyemin ayaklığının olmaması nedeniyle ayağımı havada tutmakta zorlanıyor oluşum.

Zorlansam da, sorunları aşıp Yeryüzü kafe’nin önüne kadar yarım saatte gidip evraklarımı Vedat’a teslim ettim, gerekli evrakları Mahir ve Dilara’nın yardımlarıyla imzaladım.

Bunun yanı sıra Ahtapot gönüllüsü arkadaşlarımı gördüm, şu ana kadar görmediğim yeni arkadaşlarla tanıştım. Özellikle Nilay Taşçığlu ile tanıştığım için mutlu oldum, o Omurilik felçlileri derneği Ofd’nin bir çalışanı koşuşturanı temsilcisi. Onu bugün orada aramızda görmek beni mutlu etti.

Tam “tüm işleri hallettim” diye düşündüğüm sırada, Kadıköy’den eve dönüş için kullandığım Ayrılıkçeşmesi’deki Marmaray ve metronun girişinde bulunan asansörün bozulduğunu gördüm.

Daha birkaç saat önce kullanarak yeryüzüne çıktığım asansör bozuktu ve yapılacak gibi görünmüyordu. Ben bu durumu hemen istasyonda bulunan yetkililere ilettim, bu sefer onlarda benimle beraber kara kara düşünmeye başladılar.

Saat çok ters bir saat idi, ama yine de bir tamir ekibi gelirdi… Bunu biliyordum.

Tamirat ekibine haber verilmesi, onların yola çıkması ve asansörün tamiri derken benim Marmaray’a ulaşmam neredeyse iki saati bulur.

Ben asansörü bozuk kabin önünde “nasıl bir şey yapmalı” diye düşünürken yanıma Ayrılıkçeşmesi istasyonunun amiri geldi ve onunla bir çıkış yolu için beraber düşünmeye başladık.

Ayrılıkçeşmesi bir kilit nokta, hem Marmaray’a hem de metroya inmek için o asansörü kullanmak zorundasınız. Ara kata iniş yaptıktan sonra da Marmaray’a giriş yapmak için başka asansöre, metroya giriş yapmak için başka bir asansör kullanıyorsunuz.

Böyle büyük bir istasyonda alternatif bir acil iniş çıkış asansörünün yapılmamış olması bir saçmalık. Alternatif bir asansör yapılmış, ama çok uzakta ve o asansöre tekerlekli sandalyemle ulaşımım imkansız. 


Diğer asansöre ulaşabilmem için; hem bir buçuk kilometre civarı hiç bilmediğim bir yolu gitmem gerek hem ara sokaklardan yokuş yolları kullanmam gerek.  


Ayrılıkçeşmesi’nde alternatif olan bu asansör, istasyonun Nautilus alışveriş merkezi tarafında değil, asansör istasyonun diğer tarafında trafiği hızla işleyen bir karayolunun kenarında. O karayolu öyle karmaşık ki, bölgeye yürüyerek ulaşım yok ve anca sizi bir motorlu araç bırakacak.

Resmen trajikomik bir durum…

Ayrılıkçeşmesi istasyonu amiri ile birlikte o karayolu kenarında bulunan asansöre ulaşabilir miyiz diye yola çıktık, ama bunu yapamadık tekrardan bozuk asansör kabini önüne geri geldik. Ben biliyordum ki; o asansöre ulaşım imkansız, ama yine de bir huysuzluk olmasın diye o ulaşımı imkansız o asansöre beraber gittik. Yaklaşık yüz elli iki yüz metre ilerledikten sonra trafik öyle arttı ki yanımızdan geçiş yapan araçlar öyle hızlıydı ki geri dönmek zorunda kaldık.

Bir ara amir bana; “bir taksiyle eve geri dönsen, olmaz mı? Taksiden alacağın faturayı Metro İstanbul’a vererek ödediğin ücreti alabilirsin” dedi. Bende “bunu biliyorum, sağ olasın ama benim bir taksiye binmem inmem veya tekerlekli sandalyemi taksiye koymanız çok zor olur” dedim. Sonra “arkadaşlarla beraber seni yürüyen merdivenden indiremez miyiz?” dedi, tam ben “ben ve tekerlekli sandalyem 165 kiloyuz bunu beni iyi tanıyan kardeşlerimle bile yapmadım” derken, diğer istasyon çalışanı hemen “bu çok tehlikeli olur” dedi.

Aradan bir saat geçmişti ki, istasyon amiri tekrar yanıma geldi, bu sefer yanında iki bardak çay vardı ve hem o çayları yudumladık hem de sohbet ettik. Ondan arızayı çözecek ekibin yola çıktığını öğrendim, “sanırım yarım saat içinde burada olurlar” dedi.

İstasyon amirinin adının ne olduğunu öğrenmedim, ama “nereli” olduğunu sordum “Kayseriliyim” dedi.

Sağ olsun benimle çok güzel bir biçimde ilgilendi, önemsedi. Sağlık problemimden konuştuk, metro tramvay metrobüs asansörlerinin neden bozulduğunu konuşup çözüm yolu aradık, diğer yandan da arıza ekibinin gelmesini bekledik.

Neredeyse iki buçuk saat sonra ekip geldi ve on dakika içinde sorunu çözdüler ve ben 22:30 civarı Ayrılıkçeşmesi ara katına inip Marmaray’ın asansörüne gittim ve gelen ilk trene binip evime yarım saatte ulaştım.

NOT 1: Ben, toplu taşıma kullanan tekerlekli sandalyeli bir engelliyim, mecbur kalmadığım sürece de özel araç kullanmam veya tekerlekli sandalye taşıyan araç kullanmam. Sosyal yaşamda tekerlekli sandalyemle zorluk ve sorunları aşabilmemiz için enerji sarf ediyorum.


NOT 2: Bu toplu ulaşım imkanlarında asansörlerin bu kadar sıklıkla bozulmasının nedeni biz engelliler değiliz, bu asansörler sağlığı yerinde olanların tıklım tıklım doluşarak kullanması nedeniyle bozuluyor.

NOT 3: Eğer ben tekerlekli sandalyemle orada o asansörün tamirinin yapılmasını beklemezsem, umursanmaz ve o asansör günlerce haftalarca tamir edilmeden atıl hale gelir. 

Ayrılıkçeşmesi asansörü...

11.07.2017

Bugün benim ve Ahtapot gönüllüleri için tarihi bir gün oldu... 

Öğleden sonra evden çıkıp Kadıköy'de bulunan Yeryüzü kafeye gittim, Ahtapot gönüllüleri derneğinin kurucu üyesi olarak imzalarımı attım. 


Bu akşam Yeryüzü kafe’de Ahtapot gönüllüleri derneğinin kuruluşu için kurucu üye olarak nüfus kağıdımın fotokopisini ve iki adet vesikalık resmimi teslim edip evrakları paraflayıp gerekli yerlere imzamı attım. 

Az değil, kırk civarı paraf ve üç yere de imzamı attım.

Benim imzamı atmamla Ahtapot gönüllüleri derneği için imza işi de tamamlanmış oldu. 


Ne de olsa Ahtapot arkamda bırakacağım güzel bir mirasa neden oldu… 


Yaklaşık sekiz dokuz aydır süren çalıştaylar, toplantılar, seminerler, eğitimler, sunumlar sonunda dernekleşme yolunda tüm işlemler bitti ve sadece başvurunun yapılması kaldı. 


Bu safhaya gelene kadar, o kadar ince ayrıntılar düşünüldü ki, bazen derneklerden bazen sivil toplum kuruluşlarından görüşler alındı, internet ortamında cep telefonu uygulamalarında konular üzerinde saatlerce tartışılıp uygun olan bulundu. 


Bugüne gelecek olursam, öğleden sonra saat 15:00 civarı evden çıkıp hiç duraksamadan Marmaray ile karşıya Kadıköy’e Ayrılık çeşmesi’ne geçtim. Ayrılık çeşmesi’nde hemen Nautilus alışveriş merkezine giriş yaptım, çünkü hava çok sıcak olduğundan kendimi alışveriş merkezinin klimalı ortamına bıraktım. 


Yaklaşık bir buçuk saat, yani 17:30’a kadar içeride oyalandıktan sonra oradan çıkıp ara sokaklardan ilerleyerek yaklaşık bir kilometre mesafe yol aldım ve Yeryüzü kafe’ye ulaştım. 


Nautilus alışveriş merkezinden çıkış yapmaya hazırlandığım sırada toparlanmak için oturduğum yerden kendimi yukarıya çekmek isterken tekerlekli sandalyemin sağ ayağımı bastığım tablası yerinden çıkıp yere düştü. O sırada yanıma bir abla geldi ve parçayı bana verip “yapabileceğim bir şey var mı?” diye sordu. Parçayı elime alıp baktığımda sağlam olduğunu gördüm ve sadece vidasının kırıldığını gördüm. Ayaklığın o durumunu görünce canım sıkıldı, çünkü daha bir sürü işim var ve onlar için daha saatlerce buralarda olmam koşturmam gerekli. 


Yapabileceğim bir şey yok, onun için biraz acele ettim ve ilk önce Nautilus alışveriş merkezinde engelli tuvaletini kullandım daha sonra toplantının yapılacağı mekana gitmek için yola çıktım. 


Sağ ayaklığın olmaması kötü oldu, çünkü ben ayaklarından güç alarak oturduğu yerden tekerlekli sandalyenin ayaklıklarına basarak eşofmanını pantolonunu sıyıran tuvalet işini gören sonra ayaklarından güç alarak eşofmanını çeken bir engelliyim. 


Ayaklığın olmaması nedeniyle tuvalet işini zar zor gördüm, ter içinde kaldığımdan tekrardan elimi yüzümü sabunlayıp yıkadıktan sonra Yeryüzü kafeye gitmek için hemen yola çıktım. 


Bende his kaybı yok… Olmadığı içinde idrarımı sonda ile değil Ördek denen aparatla atıyorum. 


Yeryüzü kafe’ye bugün bu ikinci gidişim, aradan geçen dört beş aylık sürece rağmen bir defa yolumu şaşırdım, ama yine de Yeryüzü kafe’ye yarım saatte kırk dakikada ulaştım. Şaşırma sebebimse sokakların dar oluşu, yollarda park sorunu oluşu, sokakların birbirine benzemesi, trafiğinin tek yönlü olması beni şaşırttı ve tekerlekli sandalyemin ayaklığının olmaması nedeniyle ayağımı havada tutmakta zorlanıyor oluşum. 


Zorlansam da, sorunları aşıp Yeryüzü kafe’nin önüne kadar yarım saatte gidip evraklarımı Vedat’a teslim ettim, gerekli evrakları Mahir ve Dilara’nın yardımlarıyla imzaladım. 


Bunun yanı sıra Ahtapot gönüllüsü arkadaşlarımı gördüm, şu ana kadar görmediğim yeni arkadaşlarla tanıştım. Özellikle Nilay ile tanıştığım için mutlu oldum, o Omurilik felçlileri derneği OFD’nin bir çalışanı koşuşturanı temsilcisi. Onu bugün orada aramızda görmek beni mutlu etti.


Hem tekerlekli sandalyenin ayaklığının kırılması hem de toplantının yapılacağı kafenin girişinde bulunan yüksekçe basamak nedeniyle     "en iyisi eve geri dönmek" dedim ve imzalar sonrası eve geri dönmek için oradan ayrıldım. 


Tam “tüm işleri hallettim” diye düşündüğüm sırada, Kadıköy’den eve dönüş için kullandığım Ayrılık çeşmesi’deki Marmaray ve metronun girişinde bulunan asansörün bozulduğunu gördüm. 


Daha birkaç saat önce kullanarak yeryüzüne çıktığım asansör bozuktu ve yapılacak gibi görünmüyordu. Ben bu durumu hemen istasyonda bulunan yetkililere ilettim, bu sefer onlarda benimle beraber kara kara düşünmeye başladılar. 


Saat çok ters bir saat idi, ama yine de bir tamir ekibi gelirdi… Bunu biliyordum. 


Tamirat ekibine haber verilmesi, onların yola çıkması ve asansörün tamiri derken benim Marmaray’a ulaşmam neredeyse iki saati bulur.


Ben asansörü bozuk kabin önünde “nasıl bir şey yapmalı” diye düşünürken yanıma Ayrılık çeşmesi istasyonunun amiri geldi ve onunla bir çıkış yolu için beraber düşünmeye başladık. 


Ayrılık çeşmesi bir kilit nokta, hem Marmaray’a hem de metroya inmek için o asansörü kullanmak zorundasınız. Ara kata iniş yaptıktan sonra da Marmaray’a giriş yapmak için başka asansöre, metroya giriş yapmak için başka bir asansör kullanıyorsunuz. 


Böyle büyük bir istasyonda alternatif bir acil iniş çıkış asansörünün yapılmamış olması bir saçmalık. Alternatif bir asansör yapılmış, ama çok uzakta ve o asansöre tekerlekli sandalyemle ulaşımım imkansız. 


Ayrılık çeşmesi’nde alternatif olan bu asansör, istasyonun Nautilus alışveriş merkezi tarafında değil, asansör istasyonun diğer tarafında trafiği hızla işleyen bir karayolunun kenarında. O karayolu öyle karmaşık ki, bölgeye yürüyerek ulaşım yok ve anca sizi bir motorlu araç bırakacak. 


Resmen trajikomik bir durum… 


Ayrılık çeşmesi istasyonu amiri ile birlikte o karayolu kenarında bulunan asansöre ulaşabilir miyiz diye yola çıktık, ama bunu yapamadık tekrardan bozuk asansör kabini önüne geri geldik. Ben biliyordum ki; o asansöre ulaşım imkansız, ama yine de bir huysuzluk olmasın diye o ulaşımı imkansız o asansöre beraber gittik. 


Yaklaşık yüz elli iki yüz metre ilerledikten sonra trafik öyle arttı ki yanımızdan geçiş yapan araçlar öyle hızlıydı ki geri dönmek zorunda kaldık. 


Bir ara amir bana; “bir taksiyle eve geri dönsen, olmaz mı? Taksiden alacağın faturayı Metro İstanbul’a vererek ödediğin ücreti alabilirsin” dedi. Bende “bunu biliyorum, sağ olasın ama benim bir taksiye binmem inmem veya tekerlekli sandalyemi taksiye koymanız çok zor olur” dedim. Sonra “arkadaşlarla beraber seni yürüyen merdivenden indiremez miyiz?” dedi, tam ben “ben ve tekerlekli sandalyem 165 kiloyuz bunu beni iyi tanıyan kardeşlerimle bile yapmadım” derken, diğer istasyon çalışanı hemen “bu çok tehlikeli olur” dedi. 


Aradan bir saat geçmişti ki, istasyon amiri tekrar yanıma geldi, bu sefer yanında iki bardak çay vardı ve hem o çayları yudumladık hem de sohbet ettik. Ondan arızayı çözecek ekibin yola çıktığını öğrendim, “sanırım yarım saat içinde burada olurlar” dedi. 


İstasyon amirinin adının ne olduğunu öğrenmedim, ama “nereli” olduğunu sordum “Kayseriliyim” dedi. 


Sağ olsun benimle çok güzel bir biçimde ilgilendi, önemsedi. Sağlık problemimden konuştuk, metro tramvay metrobüs asansörlerinin neden bozulduğunu konuşup çözüm yolu aradık, diğer yandan da arıza ekibinin gelmesini bekledik. 


Neredeyse iki buçuk saat sonra ekip geldi ve on dakika içinde sorunu çözdüler ve ben 22:30 civarı Ayrılık çeşmesi ara katına inip Marmaray’ın asansörüne gittim ve gelen ilk trene binip evime yarım saatte ulaştım. 


NOT 1: Ben, toplu taşıma kullanan tekerlekli sandalyeli bir engelliyim, mecbur kalmadığım sürece de özel araç kullanmam veya tekerlekli sandalye taşıyan araç kullanmam. Sosyal yaşamda tekerlekli sandalyemle zorluk ve sorunları aşabilmemiz için enerji sarf ediyorum. 

NOT 2: Bu toplu ulaşım imkanlarında asansörlerin bu kadar sıklıkla bozulmasının nedeni biz engelliler değiliz, bu asansörler sağlığı yerinde olanların tıklım tıklım doluşarak kullanması nedeniyle bozuluyor. 

NOT 3: Eğer ben tekerlekli sandalyemle orada o asansörün tamirinin yapılmasını beklemezsem, umursanmaz ve o asansör günlerce haftalarca tamir edilmeden atıl hale gelir. 

 

Facebook; 

Sen iki kıtayı birleştir, ama önemli bir durağa engelliler için alternatif bir asansör koyma... Bir asansörü biz engelliler diğer asansörü de sağlıklılar kullanırdı. 

  

10 Temmuz 2017 Pazartesi

"Dünya için bir şey yap" Orhan Kural...


Dün akşamüzeri tekerlekli sandalyemle Kadıköy sahilindeydim, bugün de akşamüzeri de Taksim, Gezi parkı ve İstiklal caddesindeydim. Dün ve bugün hava iyiydi, yani ne çok sıcaktı ne de çok serindi. Bunun üzerine bende gezerek bu durumu değerlendirdim. 

Dün akşamüzeri olması nedeniyle Kadıköy sahili esiyordu, serindi, Bugün İstiklal caddesi de son üç dört aydır olduğu gibi inşaat halindeydi. 

Ama her iki tarafın insanları neşeli ve eğlenceli, yüzlerinden gülücük gülümseme eksik değildi. Onların bu neşeli hali beni de çok etkiliyor, kendime gelmemi sağlıyor. 

Bilmiyorum, ama her insanın derdi sıkıntısı kaygısı vardır, ama yine de insan her şeyi kenara itmeyi, göz ardı etmeyi bilmeli. 

Hem Kadıköy sahili hem İstiklal caddesi tıklım tıklımdı... Kadıköy sahilinde yürüyüş yolu doluydu, çimenler oturan yatan sohbet muhabbet edenle doluydu, İstiklal caddesinin de iğne atılsa yere düşecek yeri yoktu. 

Kadıköy sahili açık alan olduğundan ferah bir ortamı vardı, çünkü sürekli bir hava sirkülasyonu var. İstiklal caddesi binalar arasında sıkışmış bir durumu olduğundan çok havasızdı. 

Ben kalabalığı seviyorum; sevgim karşılıksız olsa da ben insanları seviyorum, “huysuz” denilen yaşlısını seviyorum, “bakımı zor” denilen bebeğini çocuğunu seviyorum, evde kahvede oturan orta yaşlısını gencini seviyorum, herkesin görüşüne düşüncesine fikrine hayaline saygı duyuyorum, kimsesinin teninin dilinin dininin benim için bir önemi yok. 


Saat 19:30 civarı Yenikapı’dan Hacıosman metrosuyla Taksim’e giderken Vezneciler istasyonunda bir arkadaşıyla beraber aktivist Orhan Kural yanımdan geçip hemen bir iki metre önümde olan koltuğa oturdu. 

Aslında ben pek suratlara bakan bir kişi değilim, Orhan Kural bavulu ile birlikte karşımda bulunan koltuğa oturunca birden göz ucuyla bakmış bulundum ve göz göze geldik, birbirimize gülümsedik, ardından selamlaştık. 

O; bir doğasever, çevre konusunda hassasiyeti var ve bir farkındalık oluşturmaya çalışan aktivist... Sigara düşmanı bir gezgin ve bir eğitimci. 

Yeşilin geleceğimiz için önemini bilen, doğayı korumanın faydasının farkında olan ve bunu insanımıza aşılamaya çalışan bir kişi. 

Ben engelli farkındalığı oluşturmaya çalışıyorum, o ise doğa için sigaranın zararları için bir farkındalık oluşturmaya çalışıyor. 



Ben Taksim istasyonunda inmeye hazırlandığım sırada bir kez daha ona bakıp gülümsedim selamlaştım, o da çantasından çıkarttığı "Dünya için bir şey yap" adlı kitabını bana verdi, ben kitaba göz attıktan sonra çantamdan kalem çıkarttım ve ona geri uzattım. İmza istediğimi fark etmiş olacak ki, “kalemim var” deyip teşekkür etti, gülümsedi ve kitabın ilk sayfasını açıp “Değerli Abdullah Sevgi ile Başarı Dileklerimle” diye yazıp imzasını atıp bugünün tarihini attı.


Düşünce ve yapmak istedikleri bakımından taktir ettiğim bir kişilik, o konular hakkında bir aktivist olmasam da bende bir doğa aşığıyım, doğanın korunmasının geleceğimiz için öneminin farkında olan birisiyim. 

Bende sigaradan aşırı rahatsız olan birisiyim, sigaradan o kadar rahatsız oluyorum ki, artık insanlarla kaldırımda beraber ilerlemek bile istemiyorum. Bir tekerlekli sandalyeli olduğum için kaldırımda ilerlerken önde gidenin içtiği sigaranın külü ve dumanı doğrudan benim üzerime geliyor. 

Twitter;
Tekerlekli sandalyemle kaldırımda ilerlerken öndekini geçme nedenimdir, sigarasının dumanı ve külü...

İstiklal caddesinde, Kadıköy sahilinde, parklarda veya çay bahçelerinde rahatça gezmek çay kahve içmek istiyorum ama sigara dumanı nedeniyle bunu yapamıyorum veya herhangi bir yerde sigara dumanı ve külü nedeniyle kaldırımda ilerlerken bir an önce insanları geçmek arkamda bırakmak istiyorum. 

Ben kimsenin sigara dumanını içime çekmek zorunda değilim... 

Zaten havamızın kalitesi; egzoz dumanıyla, baca dumanıyla veya sanayileşmeyle şehirleşmeyle gaz salınımı aşırı durumda kalitesiz birde isteyerek bilerek içmediğim sigaranın dumanını çekmek zorunda değilim. 

8 Temmuz 2017 Cumartesi

TTNET, ülkemin internet servis sağlayıcısının müşteriyi önemsemesi...

Dün iki üç defa internet bağlantım kesildi geri geldi, kesildi geri geldi… Bu kesilip geri gelme en son saat 23:30 civarı oldu, bende sabahı beklemek yerine Türk Telekom'u 4441444’ü aradım ve arızayı ilettim. Durumu iyice anlattıktan sonra arıza kaydım not alındı ve ilgilenildikten sonra bağlantı kurmak için benden cep telefon numaram oraya not alındı.

Ben sınırsız internet bağlantısı kullanıyorum ve bunun karşılığı olarak aylık 77- TL ödüyorum… Ben Türk Telekom’dan on yılı aşkın zamandır hizmet alan bir kullanıcıyım. Bu sınırsız bağlantıyı ben bilgisayarımda cep telefonumda kullanıyorum, evde bulunanlar da wi-fi aracılığıyla kullanıyor. Hem ödediğim ücret bakımından hem de uzun süredir hizmet alan biri olduğumdan özel bir yerim olduğunu düşünmekteyim.

Sabah saat 08:50’de cep telefonun deli gibi çalmaya başladı, uykudan uyanıp üçüncü çalışında anca açabildim. Karşımda bir Telekom görevlisi, işinden bezmiş bir eleman olmalı ki doğrudan bana "internet bağlantınızdaki sorunu hallettik, şu anda bir sorun var mı?” dedi.

Hafta sonu Cumartesi sabahın 08:50’si, hayat senin için saat 07:00’de başlayabilir, ama ben bir engelliyim ve istediğim saatte uyansam da yataktan kalkmak için hayata başlamak için birilerine ihtiyacım var.

O, "internet bağlantınızdaki sorunu hallettik, şu anda bir sorun var mı?” diye sorunca, bende "şu an bilgisayarımı açmadım, daha yatıyorum, kalkmadım ve bakmadım” dedim, o da bana "biz sorunu hallettik" dedi ve telefonu suratıma kapattı. 

Ne “günaydın” var ne “-siz -biz” var, nede “iyi günler” filan var, adam resmen suratıma küfretti. Eğer ben aramış olsaydım “konuşmanız kayıt altında” uyarısı yapılırdı, ama onlar aradığında bu kayıdın alındığını sanmıyorum.

Arkadaşım hayatında sorunlar olabilir, sinirli, kızgın veya çok yorgun olabilirsin, ama sen devletin bir çalışanısın, bunu yapamazsın.

Ben hizmet alan bir müşteriyim, benimle böyle konuşamazsın… Ben parasını son kuruşuna kadar ödememi yapıp hizmetini alamayan bir müşteriyim, var olan bir arızanın çözümü için size baş vurdum, sen kalkıp benimle sokak ağzıyla bir serseri gibi konuşamazsın.

Ben Telekom’u aradığımda “konuşmamızın kayıt altına alındığı uyarısı yapılıyor, çünkü senin benimle konuştuğun gibi konuşmamam için.

“Türk Telekom, bana bir adet telefonu surata kapatma borcun var”…

6 Temmuz 2017 Perşembe

İstanbul kart; ücretsiz taşıma kartı...

Ben bir tekerlekli sandalyeli olarak bir yerden bir yere gitmek için toplu ulaşım araçları kullanan tekerlekli sandalyeli bir engelliyim... İstanbul sınırları içindeyken de seyahatlerimde yüzde seksen engelli olduğumdan dolayı toplu ulaşıma ücret ödemiyorum.

Bana tanımlanmış üzerinde resmim olan İstanbul kart ücretsiz taşıma kartı ile seyahatlerimde bir yerden bir yere giderken ulaşımı Marmaray Metro Metrobüs Tramvay Finüküler ile sağladığım sürece herhangi bir ücret ödemiyorum. Hatta bendeki İstanbul kart, Refakatli yani benimle beraber seyahat eden de ücretsiz seyahat hakkına sahip.

Yaklaşık beş altı yıldır kullanmakta olduğum bu kartım son bir haftadır işlem görmüyor, yani istasyonlara girerken bankodan geçiş yaptığım sırada cihaza okuttuğum kartım artık geçiş hakkı vermiyor. Bankodaki göstergeye kartımı tuttuğumda "geç" sinyali verirdi, ama şu an sinyal vermemeye başladı. Geçiş izni vermediğinden de otomatik olarak açılan kapılar açılmaz oldu, aslında ortada bir sorun yok görevliye kartımı gösterdiğim an kapıyı açıyor, açıyor ama bu gereksiz bir şey.

Baktım insanlardan yardım almak onlara gereksiz yere yük oluyorum, gidip kartımı yenilemek en iyisi diye düşündüm... İlk öncebir kaç gün önce araştırma yapıp kartı nerede nasıl yenileceğimi öğrendim, sonra dün Bahçelievler metro istasyonuna gittim ve kartımın değişimi için başvurdum. Ve öğrendim ki, yanımda özürlü raporumun aslının da olması gerekliymiş.