17 Şubat 2015 Salı

Artık her şey bitti...

Tren raydan çıktı, rüzgar dalı kırdı, tokat atıldı… Kısacası bu ülke artık uslanmaz, uzun uzadıya açıklamaya gerek yok. 

Çevresine geniş bir çerçeveden bakamayan insanlara uzun uzadıya anlatsan bile anlamaz.

Kısaca;
Yeniliğe ve eğitime karşı olduğumuz sürece, örf ve adetlerimize aşırı bağlı olduğumuz sürece, televizyonlarımızdaki para kazanma hırsı engellenmediği sürece, bu ülke ne gelişir ne de bu cinayetler son bulur.

Uzun uzadıya;
Magazin ve dedikodu sözde Günah, ama kahvehaneler vakıflar dernekler dedikodudan geçilmiyor, koca koca adamlar onu bunu çekiştiriyor, Ezan okununca da Namaza koşuyorlar. Televizyonda gündüz kadın programları magazinden dedikodudan geçilmiyor, saatlerce kişilerin yaptıkları tartışılıyor, “keşke onu yapmasaydı” deniliyor. Ev kadınları toplanıp başkalarını çekiştiriyor içlerindeki kini nefreti öfkeyi ortalığa kusuyor. Orada burada öpüşen koklaşan sırnaşan gençlerden şikayet ediliyor “toplum yozlaştı” deniliyor, ama televizyon kanallarında programlarda saatlerce koca koca insanlar tanıştırılıyor gezip tozmaları isteniyor zaman geçirmeleri isteniyor. Gazeteler dergiler baştan aşağı magazin haberi dolu, ciddi bir haber olsa bile okunmaz endişesi ile çarpıcı başlıkla resimle süsleniyorlar.

Televizyonda kanallarda kaç tane dizi var insanımıza entrika dedikodu magazin sunmayan, kaç tane dizi var vahşet şiddet işkence görüntüleri sunmayan. Kaç tane dizi var doğruyu düzgünü sevgiyi saygıyı hoşgörüyü gerçek Günahı Sevabı anlatan.

Bir film doksan dakika sürer; içinde dedikoduda vardır, entrika da vardır şiddette vahşette vardır, ama doksan dakikada biter. Ama şu diziler her hafta yayınlanıyor ve yıllarca on yıllarca sürüyor.

Kimsenin özel yaşamı kimseyi ilgilendirmez, bu bilincin insanımızın kafasına sokulması gerek, bununsa en az elli yıl süreceğini ön görüyorum.

Sapığını tecavüzcüsünü dayakçısını katilini arayan ülke, lütfen aynaya bak.

7 Şubat 2015 Cumartesi

Fatih belediye başkanlığına mektup...


Sayın Fatih belediye başkanı Mustafa Demir; ben yaşamını tekerlekli sandalyede sürdüren 39 yaşında olan bir engelliyim.

İmkanlar tekerlekli sandalyeme uygun olduğu taktirde yaşamımı kendim idare edebiliyorum. İstanbul'da doğmuş ve tüm yaşamını İstanbul'da geçirmiş bir vatandaş olarak belediyenize bağlı bulunan Beyazıt, Kapalıçarşı, Gülhane, Topkapı sarayı ve Eminönü semtlerinin bulunduğu bölgeyi gezmeyi çok seviyorum.

Sağlığımı kaybettiğim yıl olan 1996 yılına kadarda o bölgede yıllarca çalışmış gezmiş dolaşmış bir kişiyim.

Biz tekerlekli sandalyelilerin İstanbul'da yaşamını idare edebilmesinin ne kadar zorlu olduğunu farkındasınızdır. Yollarımız kaldırımlarımız trafiğimiz ve binalarımız engellilere hiç uygun değil. Ben duyarlılığı ve farkındalığı yüksek, olayları geniş bir çerçeveden inceleyen ve çevreyi engellilere uygun hale getirmek için uğraşan bir kişiyim.

Bizlerin yaşadığı zorlukları sorunları geleceğimiz yaşamasın diye uğraşan bir bireyim, Türk toplumunun, farkındalığını ve duyarlılığını artırma gayretinde olan bir kişiyim.

Belediyenize bağlı olan Beyazıt meydanı, Sultanahmet Ayasofya bölgesi, Kapalıçarşı, Gülhane, Topkapı sarayı ve Eminönü bölgesinin tarihi bir dokuya sahip olduğunun farkındayım, içlerindeki eserlerin koruma altında olduklarının da farkındayım. Dünyanın birçok ülkesinden gelen turistlerin sadece bu semtlerdeki tarihi eserleri ziyarete geldiklerini de biliyorum.

Beyazıt meydanı, Sultanahmet Ayasofya meydanı, Kapalıçarşı, Gülhane, Topkapı sarayı ve Eminönü bölgesinde gezinirken fark etim ki ihtiyaç duyduğumda kullanabileceğim bir lavabo veya tuvalet yok. Sağlıklı vatandaşların kullanabileceği tuvaletler var, ama hepsi basamaklı veya merdivenli, dar girişli veyahut kullanılmayacak durumdalar.

Olmayan bu lavabo ve tuvaletler nedeniyle o bölgeyi ziyaret edemiyorum, o bölgeye gitmeye çekiniyorum.

2012 yılında o bölgeyi ziyaret edip gezdiğim sırada tuvalet ihtiyacı duydum… Yaklaşık bir saat boyunca o bölgede tuvalet aradım, ama bulamadım. Durumum çok kötüye gidince öğrenci arkadaşlardan yardım istedim etrafımı çevirdiler ve ihtiyacımı Beyazıt meydanında kuytu bir köşede gördüm.

Biliyorum ki bu davranışım güzel değil, ama ben bunu yaptığım için utanmam, eğer burada bir ayıp varsa, benim değil bu sizin belediyenizin bir ayıbıdır veyahut bu tür yerlerde bu türden ihtiyaçların olabileceğini düşünmeyenlerin ayıbıdır. 

İstanbul gibi bir metropolde, turist akınına uğrayan tarihi geçmişi eşsiz olan bir bölgede bir kaç tane olması gereken bu lavabo veya tuvaletlerden, hiç yok.

Yollara kaldırımlara yapılara dokunamazsınız, ama o bölgeye iki üç adet portatif veya kalıcı lavabolar tuvaletler koyabilirsiniz.

Sizden ricam bu yazdıklarımı dikkate almanız ve gereğini yapmanız. 


Abdullah Ünal