23 Aralık 2015 Çarşamba

Bir Ahtapot etkinliği..


20.12.2015
Bu sabah saat 09:00 gibi küçük kardeşimle beraber Vedat Kürşün’ün Beykoz’da bulunan Akbaba köyünde Ahtapot Scuba üyeleri için düzenlediği kahvaltıya gittim.

Vedat’da şeytan tüyü var… Ne yapıyor ne ediyor beni kandırıyor. Vedat’ın temiz kalpli oluşundan veya samimiyetinden kuşkum yok, zaten bu yüzden onu kıramıyorum. Yoksa sorun zorluk yaşayacağım veya yaşatacağım ortamlara girmeyi tercih etmiyorum.

Karşısında köşeye sıkışmış birilerini görüp ona yardımcı olmamak Vedat’ın kişiliğinin kabullenemeyeceği bir durum. 

Vedat, etkinliklerine durmaksızın devam ediyor, bense ona “hayır” demeye devam ediyorum, ama ne yapıp ne edip kanıma girip durumu lehine çeviriyor. Sağ olsun düzenlediği hemen her etkinliğine de beni davet ediyor. 

Bu etkinliklere “hayır’ dememin başlıca nedeniyse; ortamların tekerlekli sandalyeme uygun olmaması ve lavabo tuvalet gibi kişisel ihtiyaçlarımı göreceğim yerlerin olmaması ve acil durumlarda bir yerde sıkışmaktan korkuyorum.

Bugünkü Akbaba köyü etkinliği de zorluydu ve sorunluydu, ama kardeşim sayesinde sorun ve zorlukları kolayca aştım. Vedat Kürşün benim için bir şeyler yapmaya çalışıyor, çünkü köşeye sıkıştığımın farkında, bu yüzden bir şeyler yapmayı kafaya koymuş biri. 

Ne kadar çok onlarla hareket edersem o kadar çok yaşamım renklenecek ve yaklaşık yirmi yıldır yaşayamadığım sosyal hayatı bana yaşatacak. 

Kaybettiğim yılları yakalamamı benim gibi o da istiyor…

Vedat beni rehabilite etme konusunda çok iştahlı, ama bu işin öncesi ve sonrası var… Bir yemeğin hazırlanma aşaması var, sofranın kurulma aşaması var ve yemek yendikten sonra bulaşığının yıkanma aşaması var.

Akbaba köyü içi tekerlekli sandalyem için sorunluydu, kahvaltıyı yapacağımız eve giriş sorunluydu ve evin içi de tekerlekli sandalyem için dardı. Her şeye rağmen o ortam çok çok güzeldi, evin sakinleri ve Ahtapot grubu da çok güzeldi. 

İmrenilecek bir ortam vardı… Herkes çok sıcakkanlıydı.

Akbaba köyü koruma altında olan bir köy veya öyle deniliyor… Köy içinde neredeyse çivi çakmak bile yasakmış. Bilmiyorum dikkatlerini çekti mi, yollarda evlerde bağda bahçede bir değişime gidilmemiş, ama köyün o güzel manzarası içine onlarca villa türü ev yapılıp yeni binalar konulmuş. 

Köy içinde bir değişim yapılmıyor, ama köy içine yeni binalar yapılıp silüet bozulmuş. Keşke ortam müsait olsaydı da bir köşede resimler çekseydim.

Yaklaşık 30 kişi uzunca bir masada kahvaltı ettik, masada ne ararsan vardı… Börekler poğaçalar yenildi, peynirler kaymaklar yenildi, semaverden çay içildi. Bazı arkadaşlar köy içinde gezdi, tavuk inek sevdi, ağaçlardan meyve topladı.


Her şey o kadar doğaldı ki ortama hayran kalındı…

Ahtapot grubu üyelerinin isteği bu, doğayı doğal haliyle yaşamak; nefes çektiğinde havası farklı olacak, ürününü yediğinde tat olacak lezzet olacak, suyunu kana kana içeceksin.

Bu sefer ki etkinlikte de yeni arkadaşlarla tanıştım, zaten ne zaman Ahtapot Scuba grubu ile bir etkinliğine katılsam yeni arkadaşlar dostlar ediniyorum. 

Kahvaltı yaptığımız evin girişinde uzunca bir masa kurulmuştu, bende o masanın kenarında tam kapının ağzında kahvaltımı yaptım. Eve giriş çıkış benden soruldu. Her şey o kadar doğaldı ki, bu etkinlikten herkes memnun kaldı, köyden ayrılırken yüzler gülüyor yüzler gülümsüyordu.

En güzeli de, İstanbul’un ortasındasın ve her şey doğal…

Kahvaltının yapıldığı köy evi grubun üyelerinden Ülkü Kerdal’ın ailesinin eviydi. Bizi son derece güzel ağırladılar, Ülkü'nün benim gibi beyin rahatsızlığına sahip Mehmet adlı bir kardeşi vardı ve Mehmet bizleri görünce o kadar çok sevindi ki, çok mutlu oldu. 

Akbaba köyünden saat 12:30 civarı on civarı otomobille çıkış yaptık ve Beykoz’un sokaklarını hızlıca aşarak FSM köprüsü sahilinde bir kafenin ikinci katında toplanılıp yarım saat çay kahve içilip sohbet edildi. Bu bölüme, ben ve kardeşim katılamadık, çünkü kafeterya ikinci kattaydı. Kafeteryanın girişi dardı ve binada asansör yoktu. Onlar kafeteryadayken ben ve kardeşim sahilde gezindik resimler çektik.

Kimseye anlatamadığım bu; ben bir tekerlekli sandalyeliyim her yere girip çıkamam… Yaşamımda o kadar çok “hayır” oluşunun nedeni bundan, şu yaşamın her noktası benim için engelle dolu. 


İşte Vedat’ın anlayamadığı veya anlamak istemediği nokta bu… Ben bir engelliyim ve hep engelli olacağım. Ben sağlığımın bozuk olması nedeniyle engelli değilim, ben çevre şartları bana uygun olmadığı için engelliyim. 

Benim yaşım 39- 40, Ahtapot grubu üyelerinin birçoğundan yaş olarak büyüğüm, ama benim içimdeki çocuk onların birçoğundan küçük. Ruhum genç, diri ve yeniliğe açık. Benim bilgim bilincim farkındalığım duyarlılığım, her türlü yaşam hakkında öngörüm, resmin geneline bakarak hareket etme özelliğim, ayrım yapmadan insanlara sevgiyle saygıyla bakışım ve bunun yanında önyargımın olmayışı Ahtapot grubu üyelerinin birçoğundan daha iyi. 

NOT: Bu kahvaltı etkinliğinin ücreti 35- TL idi, 20- TL’si köy evindeki kahvaltı için alındı, 15- TL’si ise “Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfi - İçerde Çocuk Var” projesi için de ufak bir katkı olarak bağışlandı. Çok ısrar ettiğimiz halde ise benden kardeşimden para alınmadı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder