20.12.2015
Bu sabah saat 09:00 gibi küçük kardeşimle beraber
Vedat Kürşün’ün Beykoz’da bulunan Akbaba köyünde Ahtapot
Scuba üyeleri için düzenlediği kahvaltıya gittim.
Vedat’da şeytan tüyü var… Ne yapıyor ne ediyor
beni kandırıyor. Vedat’ın temiz kalpli oluşundan veya samimiyetinden kuşkum
yok, zaten bu yüzden onu kıramıyorum. Yoksa sorun zorluk yaşayacağım veya
yaşatacağım ortamlara girmeyi tercih etmiyorum.
Karşısında köşeye sıkışmış birilerini görüp ona
yardımcı olmamak Vedat’ın kişiliğinin kabullenemeyeceği bir durum.
Vedat, etkinliklerine durmaksızın devam ediyor, bense
ona “hayır” demeye devam ediyorum, ama ne yapıp ne edip kanıma girip durumu
lehine çeviriyor. Sağ olsun düzenlediği hemen her etkinliğine de beni davet
ediyor.
Bu etkinliklere “hayır’ dememin başlıca nedeniyse; ortamların
tekerlekli sandalyeme uygun olmaması ve lavabo tuvalet gibi kişisel
ihtiyaçlarımı göreceğim yerlerin olmaması ve acil durumlarda bir yerde sıkışmaktan
korkuyorum.
Bugünkü Akbaba köyü etkinliği de zorluydu ve sorunluydu,
ama kardeşim sayesinde sorun ve zorlukları kolayca aştım. Vedat Kürşün benim
için bir şeyler yapmaya çalışıyor, çünkü köşeye sıkıştığımın farkında, bu
yüzden bir şeyler yapmayı kafaya koymuş biri.
Ne kadar çok onlarla hareket
edersem o kadar çok yaşamım renklenecek ve yaklaşık yirmi yıldır yaşayamadığım
sosyal hayatı bana yaşatacak.
Kaybettiğim yılları yakalamamı benim gibi o da
istiyor…
Vedat beni rehabilite etme konusunda çok iştahlı, ama
bu işin öncesi ve sonrası var… Bir yemeğin hazırlanma aşaması var, sofranın
kurulma aşaması var ve yemek yendikten sonra bulaşığının yıkanma aşaması var.
Akbaba köyü içi tekerlekli sandalyem için
sorunluydu, kahvaltıyı yapacağımız eve giriş sorunluydu ve evin içi de
tekerlekli sandalyem için dardı. Her şeye rağmen o ortam çok çok güzeldi, evin
sakinleri ve Ahtapot grubu da çok güzeldi.
İmrenilecek bir ortam vardı… Herkes
çok sıcakkanlıydı.
Akbaba köyü koruma altında olan bir köy veya öyle
deniliyor… Köy içinde neredeyse çivi çakmak bile yasakmış. Bilmiyorum
dikkatlerini çekti mi, yollarda evlerde bağda bahçede bir değişime gidilmemiş,
ama köyün o güzel manzarası içine onlarca villa türü ev yapılıp yeni binalar
konulmuş.
Köy içinde bir değişim yapılmıyor, ama köy içine yeni
binalar yapılıp silüet bozulmuş. Keşke ortam müsait olsaydı da bir köşede
resimler çekseydim.
Yaklaşık 30 kişi uzunca bir masada kahvaltı
ettik, masada ne ararsan vardı… Börekler poğaçalar yenildi, peynirler kaymaklar
yenildi, semaverden çay içildi. Bazı arkadaşlar köy içinde gezdi, tavuk inek
sevdi, ağaçlardan meyve topladı.
Her şey o kadar doğaldı ki ortama hayran kalındı…
Ahtapot grubu üyelerinin isteği bu, doğayı doğal
haliyle yaşamak; nefes çektiğinde havası farklı olacak, ürününü yediğinde tat
olacak lezzet olacak, suyunu kana kana içeceksin.
Bu sefer ki etkinlikte de yeni arkadaşlarla
tanıştım, zaten ne zaman Ahtapot Scuba grubu ile
bir etkinliğine katılsam yeni arkadaşlar dostlar ediniyorum.
Kahvaltı yaptığımız evin girişinde uzunca bir
masa kurulmuştu, bende o masanın kenarında tam kapının ağzında kahvaltımı
yaptım. Eve giriş çıkış benden soruldu. Her şey o kadar doğaldı ki, bu
etkinlikten herkes memnun kaldı, köyden ayrılırken yüzler gülüyor yüzler gülümsüyordu.
En güzeli de, İstanbul’un ortasındasın ve her şey
doğal…
Kahvaltının yapıldığı köy evi grubun üyelerinden
Ülkü Kerdal’ın ailesinin eviydi. Bizi son derece güzel ağırladılar, Ülkü'nün benim gibi beyin rahatsızlığına sahip Mehmet adlı bir kardeşi vardı ve Mehmet bizleri görünce o kadar çok sevindi ki, çok mutlu oldu.
Akbaba köyünden saat 12:30 civarı on civarı otomobille
çıkış yaptık ve Beykoz’un sokaklarını hızlıca aşarak FSM köprüsü sahilinde bir
kafenin ikinci katında toplanılıp yarım saat çay kahve içilip sohbet edildi. Bu
bölüme, ben ve kardeşim katılamadık, çünkü kafeterya ikinci kattaydı. Kafeteryanın
girişi dardı ve binada asansör yoktu. Onlar kafeteryadayken ben ve kardeşim
sahilde gezindik resimler çektik.
Kimseye anlatamadığım bu; ben bir tekerlekli
sandalyeliyim her yere girip çıkamam… Yaşamımda o kadar çok “hayır” oluşunun nedeni
bundan, şu yaşamın her noktası benim için engelle dolu.
İşte
Vedat’ın anlayamadığı veya anlamak istemediği nokta bu… Ben bir engelliyim ve
hep engelli olacağım. Ben sağlığımın bozuk olması nedeniyle engelli değilim,
ben çevre şartları bana uygun olmadığı için engelliyim.
Benim yaşım 39- 40, Ahtapot
grubu üyelerinin birçoğundan yaş olarak büyüğüm, ama benim içimdeki çocuk
onların birçoğundan küçük. Ruhum genç, diri ve yeniliğe açık. Benim bilgim
bilincim farkındalığım duyarlılığım, her türlü yaşam hakkında öngörüm, resmin
geneline bakarak hareket etme özelliğim, ayrım yapmadan insanlara sevgiyle
saygıyla bakışım ve bunun yanında önyargımın olmayışı Ahtapot grubu üyelerinin birçoğundan
daha iyi.
NOT: Bu kahvaltı etkinliğinin ücreti 35- TL idi, 20-
TL’si köy evindeki kahvaltı için alındı, 15- TL’si ise “Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfi - İçerde Çocuk Var”
projesi için de ufak bir katkı olarak bağışlandı. Çok ısrar ettiğimiz halde ise benden kardeşimden para alınmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder