30 Ekim 2016 Pazar

Marmara forum'a giderken...


Dün a
kşamüzeri burada çok sıkıldım ve Marmara forum'a gittim… Ara ara bunu yapıyorum, çünkü havalar soğudu dışarda durulmuyor. Olivium alışveriş merkezi çok kalabalık oluyor bende seçimi mi Marmara forum alışveriş merkezinden yana kullanıyorum. Gidişim biraz zahmetli oluyor ama yine de gidiyorum.

Marmara forum'a giderken tekerlekli sandalyemle benim izlediğim rota hep aynı, evden çıkınca ara sokaklardan 700- 800 metre mesafe ilerliyor Akşemsettin durağına ulaşıp oradan Zeytinburnu durağına yani Merter'e geçiş yapıyorum. Sonrasında 300-400 metre yaya yolundan gidip üst geçide ulaşıyorum ve üst geçidi kullanarak yolculuğumu tamamlıyor Marmara forum'a ulaşıyorum.

O bölgede Marmara forum alışveriş merkezi, Dekadlon spor malzemeleri satan mağaza, Bauhaus yapı market ve Media mark teknoloji market var.

Giderken geçmiş olduğum üst geçitte bugün çok kötü oldum, çünkü üst geçitte karşımdan o kadar çok sağlıklı geldi ki sandalyeyi geçit kenarlarına dört beş defa çarptım.

Geçen yılda karşımdan gelen sağlıklıya yol vereyim derken, sağ ayağımın parmaklarımı rampanın metal kenarına vurup günlerce haftalarca parmakların ağrısını acını çekmiştim.

Bugün tekerlekli sandalyemi sağa sola vurdukça sinirlerim alt üst oldu, geçen yılki canımın yanması aklıma geldi ve bunun yanında soğuk hava da beni etkiledi kasılmaya başladım.

Bacaklarım ve ayaklarım öyle bir kasıldı ki, tekerlekli sandalyemi rampanın kenarına çekip durdum, dinlenmeye sakinleşmeye ve titreyen bacaklarımı düzeltmeye başladım. Ben rampanın kenarında beklerken arkamda dört beş sağlıklı birikti, önümde dört beş sağlıklı birikti.

Ben anlamıyorum, yoksa fark edemiyor muyum? Bilmiyorum. Sağlıklılar o rampayı kullanarak bir haz mı alıyor.

Bacaklarımı düzeltmeye çalışırken küfretmeye başladım, çünkü o sağlıklıların yaptığı bir hayvanlık, eşeklik."Allahın belaları, bok mu var burada" dedim, "hayvan oğulları" dedim, "pis insanlar" dedim, “siktirin gidin" dedim.

İnanın ki; engellilere duyarlılık bakımından rezil bir milletiz... Üst geçidi aşmak için sağlıklılar için ayrılmış iki üç metre ileride basamaklı bir merdiven varken rampalı yolu kullanıp mesafeyi ve zamanı uzatmak bir saçmalık.

Hamileleri, bebek arabalıları, çocukluları veya yaşlıları anlarım, ama gençlerin ve orta yaşlıların o rampayı kullanma nedeni ne olabilir ki?


25 Ekim 2016 Salı

Yaradan'ın lanetlediği...

Saat 15:30 civarı...
Egzersiz almak için Özel Sempati özel eğitim merkezine gitmek için dışarıya çıktım, ama tuvalet ihtiyacım ve atm'yi kullanmak için Olivium alışveriş merkezine gittim. 

En üst kata dördüncü yemek katına çıkmak için her zaman kullandığım asansörün önüne gittim.

Asansör kabini önü yine asansörü kullanma ihtiyacı olmayan sağlıklıyla doluydu... 

Üçüncü gelen asansöre boş olduğu için anca girebildim. Tam kabinin kapısı kapanacakken ellili yaşlarda olan bir erkek bir kadın kabin içine girdi. Her ikisine de bir yada iki defa "girmeyin sığmayız" dediğim halde tekerlekli sandalyemi ite kaka içeri girdiler. 

Ben "içeri girmeyin" uyarısı yaptığım halde, içeriye girdikten sonra erkek olan bana "sandalyeyi biraz daha kenara çeksen" gibi "bizi çok sıkıştırdın" gibi "yan tarafa doğru gitsen iyi olur" gibi laflar söyledi. 

Kimse anlamıyor mu? Anlamak mı istemiyor? Veya ben mi anlatamıyorum? 

Bu tekerlekli sandalyeler o asansörlere zar zor sığıyor. Bu sandalyeyi itip kakmak veya zorlayarak sıkıştırmaya çalışmak anca sandalyenin yürüyen aksamına zarar veriyor. 

Baktım susmuyor hala konuşuyor "yukarı çıkarken yürüseniz ne olur" dedim, o “karışma sen” dedi, bende "yazık o bacaklarınıza" dedim. 

Tam asansörden çıkış yapacağımız sırada erkek olan bana "sen çok huysuzsun" diyerek gıcık bir şekilde gülümsedi, dalga geçer gibi yaptı ve sonra da bana bakarak "Allah biliyor kimi bu sandalyeye oturtacağını" dedi. 

İnsanımızın küçük bir kesiminin biz engellilere bu şekilde baktığı söylenirdi, bunu duyardım, ama hiçbir zaman inanmaz "uydurma" "yalan" "dedikodu" derdim, insanımıza bunu yakıştırmazdım. 

Bir insanoğlu nasıl bu kadar alçalabilir, bu kadar vicdansız duygusuz aşağılık olabilir. 

Bu duyduğumu kulaklarım kabullenmiş olsa da beynim kabullenemiyor, ret ediyor. 

Asansörde yaşadığım o bir iki dakika her aklıma geldiğinde gözlerim yaşarıyor, çünkü kendim için değil, diğer engelliler için üzülüyorum. 

Yaşadığım bu saçmalık karşısında diğer engelli arkadaşlarımın benim kadar dirençli veya soğukkanlı olabileceklerini sanmıyorum. 

Biz engelliler hiç tükenmeyeceğiz hep doğmaya devam edeceğiz; trafik kazalarında, yüksekten düşmelerde, doktor hatalarında, silahlı yaralanmalarda bizler hep var olacağız. 

Kim ne derse desin; bu ülke insanının bir bölümün biz engellilere kin nefret öfke besliyor, bizlere Yaradanın lanetlediği bir varlık gözüyle bakıyor.

18 Ekim 2016 Salı

Trafiğin akışına doğru...


Bazen tekerlekli sandalyemle trafiğin akışına doğru gider araçların üzerime gelişini görmeyi tercih ederim. Nedeniyse trafikte ilerleyen araçları benim görmemin daha iyi olacağını düşünüyor oluşum. Araç sürücülerinden daha dikkatli olduğumu söyleyebilirim, çünkü onların trafikte yoğunlaşması gereken birçok durum var, bu nedenle “onların dikkatlerini dağıtmayayım” der trafiğin işleyiş yönünde giderim. Tabi ki kaldırımdan değil, araç yolundan giderim, çünkü kaldırımlar umursamaz sürücülerin park etmiş araçlarının işgali altında, çünkü kaldırımlar mağaza ve dükkanların ürünlerinin işgali altında, çünkü kaldırımlar yamru yumru çukurlu tümsekli, çünkü kaldırımlar ağaç direk tabela ile işgal edilmiş durumda

17 Ekim 2016 Pazartesi

Geçmiş ve gelecek...

1. Dünya savaşı; Avrupa'da toprak paylaşımı nedeniyle çıktı, 2. Dünya savaşı dil din mezhep anlaşmazlığı nedeniyle çıktı, 3. Dünya savaşı Ortadoğu'daki petrol yatakları için çıkıyor, 4. Dünya savaşı Kutuplardaki petrol yatakları için çıkacak, 5. Dünya savaşı ise Afrika kıtasındaki elmas madenlerini paylaşamama nedeniyle çıkacak.

7 Ekim 2016 Cuma

Eğitim ve Araştırma hastanesine giderken...

Dün öğle saatlerinde, engelli raporumu ve fotokopisini yanıma alarak Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesine gittim.

Haseki’ye bir süredir gitmek istiyordum, çünkü özel Yaşar fizik tedavi hastanesinden aldığım egzersizin 2016 yılına ait kalan otuz seans hakkımı almam için bu gerekli. Bunun için ilk önce bir eğitim ve araştırma hastanesinin fizyoterapit uzman doktorundan raporumu uzattırmam gerek ve sonrasında da terapilere devam edebileceğim.

Bu ülkede yaşıyorsanız ve bir engelliyseniz; bu türden işlemleri devlet halletmez, illaki sizin halletmeniz veya refakatçinizin halletmesi gerekli.

Saat 13:30 gibi evden çıkıp dış kapının önünde akülü tekerlekli sandalyeme geçtim ve ilk önce 700-800 metre mesafede bulunan Akşemsettin tramvay durağına ara sokaklardan ilerleyerek gittim. Akşemsettin durağından Kabataş yönüne giden üçüncü trene zorla bindim, çünkü öğle saati olmasına rağmen tıklım tıklımdı.

Tramvayın kapısı kapanmak için birkaç defa zorlasa da, tekerlekli sandalyem ve diğer vatandaşlar kapıyı tutarak kapanmaya engel oldu. O sıkışık ortamda yaklaşık yarım saat yolculuk yaptım ve Haseki durağına Heleşükür varabildim.

Haseki’ye gidene kadar Tekerlekli sandalyemin kumanda bölümüne yüklenen de oldu, sandalyemi ileri almamı isteyen de oldu, sandalyemi ileri itmeye geri çekmeye çalışan da oldu.

Acaba ben onların oralarına buralarına yüklenerek hareket etmeye çalışsam tepkileri ne olurdu.

Haseki durağına varınca zar zor araçtan inip, hemen duraktan çıktım ve hemen elli metre ötede bulunan Haseki hastanesinin bahçesine girdim. Hızlı gittim, çünkü hava çok kapalıydı neredeyse yağmur indi inecekti.

Hastane binasına girmeden önce bir güvenlik görevlisine elimdeki kağıtları göstererek “fizik tedavi bölümü” dedim, o hemen “ağabey geri git bahçe kapısının karşısında bir bina daha var yolun karşısına geç, o işlemleri anca orada halledersin” dedi.

Haseki’nin bahçesinden çıkıp güvenlik görevlisin tarif ettiği binaya gittim, bina girişindeki tabelayı kontrol ettim ve dördüncü kata çıktım, çünkü fizik tedavi oradaydı. Şu yönlendirme tabelalarını çok seviyorum, ne başkalarıyla muhatap olmak zorunda kalıyorsun ne de yanlış yönlendirilmek korkun var.

Bir hastanedeyim, bir tekerlekli sandalyedeyim ve anca üçüncü asansör kabinine binebiliyorum. Eğer bir duyarlıya rastlamasam o kabin önünde daha çok beklerdim, çünkü telaşla koşuşturan hastalar ve yakınları o kadar çok ki, kalabalığa asansör yetişemiyor.

Dördüncü kata ulaştığımda üç bölüm vardı, ben evraklarım elimde doğruca fizik tedavi bölümüne gidip kapısı önüne yaklaştım. Önümde bekleyen üç kişinin içeri girip çıkmasını yaklaşık yarım saat bekledikten sonra içeriye girebildim. Uzman fizyoterapist Öznur hanımla yaklaşık iki üç dakikalık bir görüşmeden sonra kendisinin bu işlem için yetkili olmadığını öğrendim, beni Bahçelievler’de bulunan Sağlık bakanlığına ait fizik tedavi hastanesine yönlendirdi.

Beni işlemleri halletmem için herhangi bir eğitim araştırma hastanesine yönlendirense egzersiz tedavisi almakta olduğum Bakırköy’deki Yaşar hastanesinin fizyoterapisti Selçuk. Selçuğu suçlamıyorum, muhtemelen onu da biri öyle yönlendirdi. Yani Haseki’ye kendim gitmedim, burnunun dikine giden biriyim ama akılsızca hareket eden biri değilim.


Bende evraklarımı fotokopileriyle beraber poşete koydum, nüfus kağıdımı da cüzdanıma koydum ve geldiğim güzargahı takip ederek saat 17:00 civarı eve geri geldim. 

6 Ekim 2016 Perşembe

Köylükten de çıkarttık onları...

Eylül ayında Çankırı Ilgaz Kıyısın köyünde 16 günlük bir tatil geçirdim… Kıyısın köyünde bulunduğum süre içinde hiç yerimde durmadım ve bolca gezdim.  

Bir tekerlekli sandalyeli olarak köyün fiziki şartları bana uygun olmasa da ben yine de gezdim, tozdum, tadını çıkarmaya çalıştım. 


Köy içinde yüz metre sağa gittim, yüz metre sola gittim geldim. Defalarca gezip gördüğüm yerleri tekrardan keşfetmek ayrı bir haz veriyor. 


Çünkü, bana göre doğa tadına varılamayacak, usanılmayacak tadına doyulamayacak bir lütuf. 

Tatil deyince insanımızın aklına yatıp uyumak veya kıçını devirip yatmak gelse de, aslında tatil gezip görmek yorulmak keşfetmekdir. 


Ben Kıyısın'a
 "Köy" diyorum, çünkü orası artık köylükten çoktan çıkmış; hiç bir yerde hayvan dışkısı yok, ağaçlarında meyve yok, tarlasında ekin yok. Köyümüzde hayvan yok yerde dışkı olmaması normal, meyve ağaçlarına bakım yok dallarda meyve olmaması normal, çiftçiye destek olmadığı için tarlalar boş. 

Köye insanları çekecek hiç bir şey yok, bir cazibesi yok, yaşayan halkı sadece yaşlılardan oluşuyor ve hayvancılık çiftçilik meyve sebze ekin artık para kazandırmıyor. 


Çocukluğumda köye her gittiğimde, yolda patikada inek dana koyun dışkısı görürdüm, şimdi ise ne görüntüsü ne de kokusu var.


Çocukluğumda köy çevresindeki tüm araziler ekin ekili olurdu, köylü biçtiği ekini patoza öğüttürmek için sıraya girerdi, artık köyde bir tane bile ekili arazi yok.

Çocukluğumda meyve ağaçlarının tamamı meyve dolu olurdu, dalları toprağa kadar eğilirdi, ama şu an dallar sadece yaprakla bezeli, o dal yaprakta kahverengi olmuşlar, kurumuşlar, çürümüşler. 

Kimsesi farkında değil ama artık köyün çeşmelerinden derelerinden bile su akmıyor, kurudu gittiler...


Ülkemizde sanayileşme ve betonlaşma, doğru düzgün düzenli olmadığı için, şu an Anadolumuzu da kaybetme durumuna gelmişiz. 

Anadolu, Anadoluluktan çıkmış, metropol olmuş... 

İstanbulun Ankaranın İzmirin saçma sapan gidişatı, Anadolu köylerini kasabalarını bozmuş durumda. 

Köy halkı bile bozulmuş durumda; iş güç olmadığı için evde televizyon başından kalkmaz hale gelmişler, TV programları ve dizileri hepsini yozlaştırmış basitleştirmiş. 

Köy halkının neredeyse tamamı birbirinin yaşamı ile ilgilenir hale gelmiş... 

Televizyonda sadece entrika dedikodu magazin izleyerek benliklerini kaybetmişler. Televizyonda yayınlanan basitlikler onları çok bozmuş, iyice yabanileşip yabancılaşmışlar, yozlaşmış yobazlaşmışlar, dedikodu ve başkalarının yaşamları ile meşgul olur hale gelmişler. 


Burada suçlu devlet, çünkü asil görevini yapmıyor, köylüye gerekli desteği vermiyor. 


4 Ekim 2016 Salı

Engelli öğrenciye 200- TL destek...

Bugün Özel Sempati özel eğitim merkezi kurumuna 17:00’de egzersiz seansımı almaya gittiğimde, kurumun sekreteri Funda hanım bana bir kağıt verdi, “Abdullah bey bu kağıtla engelli raporunuzu Edirnekapı sosyal hizmetler müdürlüğüne götürdüğünüzde size 200- TL verilecek” dedi.

Eve geldiğimde bu konu hakkında internette bir araştırma yaptım ve tam bir fiyasko ile karşılaştım. Evet, engelli öğrencilere 200- TL destek verildiği doğru, ama bu paranın engellilere verilmemesi için çok uğraşılmış. 

Engellinin kendisi bizzat başvuracakmış, engelle ilgili raporu ve fotokopisi istemişler ve bunları toplu ulaşımın olmadığı Edirnekapı sosyal hizmetler binasına istiyorlar.

Başka ülke olsa; vatandaşı olan engellisine önem verme konusunda samimi olsa, yani o parayı vermeye niyetli olsaydı, posta çeki hazırlar engelli öğrencilerin adresine postalardı. 

Engelli öğrencilere bir defalığına verilecek olan 200- TL için toplu taşıma ulaşım olanağı olmayan bir sosyal hizmetler binası seçilmiş... 

Paranın kendilerine kalması için ellerinden geleni yapıyorlar. 


19.10.2020 
İllaki Corona gibi bir salgın bekleniyormuş demek ki tüm işlemleri evden yapmak için. Dört yıl önce kaleme aldığım bu fikrim için 19.10.2020 tarihinde yani bugün harekete geçirildi. 
Bir yıl önce göreve gelmiş olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yeni yönetimi tarafından Corona Covid-19 virüsü salgını Pandemisi önlemleri nedeniyle harekete geçirildi. 
Kısacası; Edirnekapı İBB tesisine özel aracı olmayanlar, toplu taşıma ile gitme imkanı olmayan ve anne babası yaşlı olanların gidemediği Edirnekapı sosyal tesislerine şu an o tanımlanmış hakka evden çıkmadan da ulaşıla bilinecek. 

3 Ekim 2016 Pazartesi

Taksim metrosunun iki asansörü...

Dün öğleden sonra buralarda canım sıkıldı, bende Marmaryay'ı ve metroyu kullanarak Taksim'e gittim. Yaklaşık yarım saat kırk beş dakikalık zaman birimi sonunda Taksim metro istasyonuna varabildim.

Taksim istasyonuna geldiğimde ortam değişti, insanların bakışı farkındalıkları duyarlılıkları gözlerinden belli olmaya başladı. Ben fazla insanların suratına bakan biri değilim, ama o bölgenin insanının suratına bakılıyor, çünkü benim gibi engellilere normal bakıyorlar, çünkü yabancılamıyorlar ve başkalarını kendi içlerinde sorgulamıyorlar. Bana bakıp; gülümsüyor veya kafalarını azıcık öne eğerek selam veriyorlar. Bazısı gereği yokken aşırı duyarlılık göstergesi yapıyor olsa da o bölgenin insanı hoşuma gidiyor.

Taksim metrosunda iki adet asansör var, biri Taksim meydanının ortasına çıkıyor diğeriyse sizi meydanın aşağı kısmı olan Gezi parkının içine çıkartıyor. Bazen biri bozuk olunca diğerini kullanıp yeryüzüne çıkıyorum, ama bu sefer her iki asansörde bozuktu çalışmıyordu. Her iki asansörün önü de bariyer ile kapalıydı, asansör kabinine geçiş yoktu. Ben bu bariyerleri görsemde istasyonda bir görevli bulup ona durumu anlattım, "ağabey bozuklar" dediği halde her ikisini de tekrar kontrol etti ve "kusura bakma ağabey, olmuyor... İstersen bir önceki istasyondan Şişhane'den çıkış yapıp Taksim'e gelebilirsin" dedi, ama ben "gerek yok, sağ ol... Şişhane tarafının kaldırım, yol ve eğim bakımından durumu çok sorunlu, trafiği çok karmaşık" dedim.

Ve yaşadığım her zaman ki son...
Tekrardan metroyla Marmaray Yenikapı istasyonuna geri döndüm ve Marmaray'a binip Kazlıçeşme'ye geldim.

Sağlıklı insanların gerekmediği halde tıklım tıklım üst üste doluşarak kullandıkları bu asansörler, bozulduğunda sağlıklılar merdivenlere yöneliyor ama benim gibi engelliler tekerlekli sandalyeleriyle evlerine geri dönmek zorunda kalıyor.

Bu yaşadığım tecrübeyi anında internetten metronun sorumlu olduğu birim olan İstanbul ulaşım'a  bildirdim. Dün tatildi, ama bugün sabah saatlerinde cevaplarını bana ulaştırdılar. Asansörle ilgili sorunu en kısa zamanda çözeceklerini, mağduriyet için özür dilediklerini bildirdiler.

Bu türden mağduriyetler söz konusu olduğunda çözümü hemen sağlıyorlar, hiç bir zaman ötelemiyorlar. Ama burada önemli olan sorunları anında çözmek değil, burada asıl önemli olan o asansörleri sağlıkların kullanmasını engellemek.