Dışarı çıkınca gideceğim yere gitmeden önce beş on dakika kadar sokağımızın köşesinde kaldırımda durur çevreyi seyrederim.
Sokağımızın köşesinin öyle ahım şahım bir görüntüsü yok; klasik İstanbul işte her yer beton, yağmur yağsa damlası toprağa ulaşana kadar kan ter içinde kalır.
25- 26 yılımı geçirdiğim bu sokağın o köşesinde geçireceğim beş on dakika, bana huzur veriyor, çünkü farkındalık sağlıyorum.
Hem benim sosyalleşmem için hem de sağlıklılarda engelli bilinci duyarlılığı farkındalığı oluşturmak için bu gerekli.
Toplumumuzun çok az bir kesimi bilinçlenmemek için dirense de eninde sorunda bu ülke vatandaşı engellisine adam gibi davranmayı öğrenecek.
Elli metre yakınımızda bulunan Ayhan Şahenk ve Fatma Süslügil okullarının öğrencileri derse giderken veya gelirken önümden geçerler ve tekerlekli sandalyemle beni görürler.
Dikkatlerini çekerim, o miniklerin gözleri bana ve tekerlekli sandalyeme takılır.
Bu bakışlardan rahatsız olmam, aksine bakışlarına gülümseyerek karşılık veririm, çünkü asıl niyetim bu... O minicik beyinlerde engelli bilinci duyarlılığı sağlamak, bir farkındalık yaratıp “bende sizin gibiyim sadece yürüyemediğim için tekerlekli sandalye kullanmak zorundayım” demek.
Çocukların tekerlekli sandalyeliyi tanımalarını istiyorum, bizlere bir yabancıymışız gibi bakmalarını engellemek istiyorum. Bugüne kadar onlardan uzak tutulup engellileri tanımaları engellendi, bu tabu yıkılmalı ve bu önyargı zihinlerden çıkarılmalı.
Bizim bu yaşadığımız engel durumu herkesin başına gelebilir bilincini yerleştirmeye çalışıyorum...
Kim ne derse desin düşünceleri ne olursa olsun; bu ülkede engelli farkındalığı beyinlere yerleşecek, ister eğitimle ister zorlayarak.