Tuğba’yı balkona evdekiler
yalnız yollamış, hatta babaannesi Tuğba’ya “git balkonda oyna” demiş.
Şu ev hanımları rahatına çok
düşkün, çocukları sohbetlerini bölecek diye ödleri kopuyor. Çocuklara sessiz
sakin oyun oynamayı öğretmektense, onları yaramazlığa iten onlar. Sen çocuğa
nasıl davranacağını nasıl oynanacağını öğretme, tehlikeyi öğretme dikkatli
olacağı yerleri öğretme, işin olduğunda ise onu başından def et.
Tuğba'nın zekasında hiç
problem yok, akıllı zeki ve algısı sağlam bir kız, çevresindeki gelişmeleri
takip eden bir kız.
Tuğba’nın hastalığının asıl
kötü yanıysa vücuduna hakimiyeti neredeyse hiç yok.
Aklının yerinde olması, ama
onu idare edememek çok kötü…
Bu kızla iki üç haftadır
seanslarımız aynı saate denk geliyor… Ona uygulanan seans egzersiz, yani kas ve
eklemleri çalıştırılıyor. Onu da beni çalıştıran hoca Mertcan bey çalıştırıyor.
Mertcan beyden önce Merve
hanım ellerine ince motor egzersizi uyguluyor.
O kız odaya girerken
bağırışlarla giriyor, çıkarken bağırışlarla çıkıyor, çünkü oda ona ağrı ve
acıyı anımsatıyor.
Onun kas ve eklemlerinde çok
aşırı bir kireçlenme var… Mertcan bey o kireçlenmenin önüne geçmek için ağır
bir egzersiz uyguluyor.
O kız benimle aynı hastalığı
yaşayan bir hasta, kas ve eklemlerinde yaşadığı ağrıyı acıyı problemi çok iyi anlıyorum.
Bu kadar abartılı ağrı acı
çekmesinin bir tek nedeni var, o da haftada bir bu seansı görüyor olması.
Sanırım o kız kuruma geliyor bir iki saat egzersiz görüyor o kadar, eve
gittiğinde hiçbir şekilde kas ve eklemleri için bir şey yapılmıyor. Muhtemelen
evde bir köşede kas ve eklemlerinin çalıştırılmasını bekliyor.
Birazcık bir yardımla kendine
gelebilecek bir kız o kız, ama hem beyin hasarı ağır hem de bu hasarı nasıl
yenebileceği öğretilmemiş bir aileye sahip.
Ota boka para toplayan
programlar var, televizyonlarda radyolarda gazetelerde dergilerde, işte asıl
yardıma ihtiyacı olanlar bu türden engelliler, iki gün sonra çöpe gidecek olan
tekerlekli sandalyeler değil.