8 Temmuz 2013 Pazartesi

Taksim meydanı Gezi Parkı

Mayıs ayının son günlerinde Taksim meydanında bulunan ağaçların kesimi yapıldığı için, doğayı korumak amacıyla beş on kişilik küçük bir grubun başlatmış olduğu protesto giderek büyüdü. İlk günlerde Taksim meydanına binler on binler toplanmaya başladı sonra bu gösteriler İstanbul’un geneline yayılmaya başladı ve Haziran ayı ortalarında Türkiye geneline yayıldı.

Gezi parkı, protestosu direnişi eylemi gösterisi her neyse işte ben onu destekleyen bir kişiyim, ama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “mesaj alınmıştır” dediğin de her şey sona ermeliydi ki olaylar bu konuma gelmemeliydi. Bana göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül son derece olumlu yapıcı bir kişi, zaten o konumda oturan bir kişinin de o yapıda olması gerek. Siyasete karışmayacak ama gördüğü yanlışlarsa hatalara göz yummayacak.

Bu protesto eylemi uzatıldığı için ortalık marjinal grupların yaptığı kendi egosunu tatmin etmeye döndü. Derler ya; nerede çokluk orada bokluk. Ben Gezi parkı olayında yakıp yıkan çevreye zarar verenlerin oranın gerçek yüzü olmadığını düşünüyorum. Bu direnme bu kadar çok uzatıldığı için yakıp yıkma zarar verme oldu.

Gezi parkı olaylarının başlama nedeniyse, son on yılda ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin, “sadece ben ve bana oy verenlerin egosu önemlidir” demesi. Eğer ben bana oy veren yüzde elliyi tanırım diğer yüzde elli beni ilgilendirmez” dememiş olsaydı, şimdi bu Taksim olayları olmazdı.

Tabi doğrudan “ben ve bana oy verenler” demediler, zaten denilmesi bu toplumu çoktan karıştırırdı. Ama; kendi yandaşı olanların yaptıklarına göz yumup, karşıt olanlarıysa ise susturmaya çalışmaları vatandaşı zıvanadan çıkarttı sokağa çıkmalarına neden oldu.

Akp hükümetinin son on yılda “sadece ben” demesi, Taksim olaylarının başladığı ilk günlerde Türk medyasının gösterilere duyarsız kalması bu olayların ateşini yükseltti.

Son on yılda tek başına iktidar olmanın verdiği güçle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefeti hiç dinlemeyen başbakan Erdoğan ve AKP vekilleri, sokakta da öğrenciyi öğretmeni doktoru avukatı hiç dinlemeyen başbakan Erdoğan ve AKP yönetimi bugünlerin oluşmasına sebep oldu.

Son on yıl içinde o kadar çok yanlışa imza attılar ki, hangi birisini sayıyım; askeri ve gazeteciyi sudan sebeplerle içeri atılmasına izin verdiler. Sağcı teröristleri sokağa bıraktılar, solcu teröristlere haklarını verdiler. Öğrenciyi rektörü üniversiteleri susturdular, memurların haklarını ellerinden aldılar, basına el koydu, AKP vekili olan 370 koskoca adama söz hakkı vermediler. Başka ülkeler içinde olan münakaşalarda muhaliflere destek verdiler. AB ile ABD ile en iyi ilişkiyi onlar kurdu, Avrupa Birliği hayalinden vaz geçtiler. Dağdan inen teröristle İmralı’daki teröristle anlaşma yapıp el sıkışıldı. Kendilerini yetiştiren hocalarının trilyonlar iç etmesine izin verdiler, cezasını affettiler.  Amerika’daki yakın dostları ile bağlarını koparmadılar. Destekledikleri yapıdan insanlar, uygunsuz ilişkilerde yakalandılar, küçücük çocuklara tecavüz etti sokaklarda salındılar. Deniz feneri gibi bir kuruluşun insanları dolandırmasına izin verdiler. Sırf planlama var diye, askerleri ve gazetecileri yıllarca cezaevinde tuttular. Bunun yanında sigaraya alkole yasak konması, sendikalaşmaya yasaklar konması, toplantı ve yürüyüşlere sınır getirilmesi, gelir adaletsizliği, hepsi toplandı ve sonu bu oldu. Benim canımı yakan en büyük umursamazlıkları ise Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tüm partilerin ortaklaşa karar aldığı, iki yıl vekillik yapan bir kişinin ömür boyu yüklü miktarda emekli maaşı alması ve ömür boyu vekilliğin verdiği imkanlardan yararlanmasıydı.

Şimdi bu adaletsiz tavra karşı gelen insanların verdiği tepkiye benim diyeceğim hiç bir şey olamaz. Şu anda eylem yapanlardan birinin canı bir başka konudan yanmıştır, diğerinin canı bir başka konudan yanmıştır. Bu eylemlerdeki tepki son on yılda olan tüm adaletsizliklere karşı insanların duyarlılığıdır. Çünkü hiçbir zaman tepki gösteren küçük gruplar görülmedi görmezden gelindi. Hep dayak yediler, hep pis kaka oldular, hep haksız oldular. Askeri öğrencisi doktoru avukatı öğretmeni vekili eylem yapanı hep haksız oldu. Şimdi o küçük gruplar toplandı ve Gezi parkı olayları oldu. Demokratik bir ülkede, hakkını alamayan her kim olursa olsun eylem yapar gösteri yapar bağırır çağırır. Yıllardır hep küçük gruplar ses çıkarttı bunu kimse umursamadı, ama şimdi küçük sayılan bir olaya karşı tüm bu küçük gruplar beraber olup ses çıkartmaya başladı.

Ben sokaklarda cam çerçeve kırana karşıyım, araç yakana karşıyım, polise ve aracına zarar verene karşıyım, küfre karşıyım, hiç biri güzel değil. Sorun ağaç AVM değil, özellikle başbakan Erdoğan’ın ve AKP vekillerinin “hep ben hep ben” demesi.

Askere polise vatandaşa kurşun sıkan dağdaki teröristle barış görüşmeleri yapılıp el sıkışıldı, ama gel gelelim terör eylemi yapmayan kişilerle hep karşı karşıya gelindi. Buradan çıkarttığım sonuç; eylemlerinde şiddete teröre yer veren hakkını alır, yer vermeyen hakkını alamaz. Örneğin; PKK ve Hizbullah, her ikisinin de üyeleri serbest, her ikisinin de yaptıkları yanına kaldı.

Sorun, iktidar olan AKP’nin istediğini görmesi istemediğini görmemesi. İnsanlarsa buna tepki koyuyor bu kadar basit. Sokaklara bakın Fenerlisi Galatasaraylısı Beşiktaşlısı kol kola, neden diye bir sorun kendinize. Kadını erkeği yaşlısı genci sokaklarda, neden diye bir sorun kendinize. Sağcısı solcusu kol kola, neden diye bir sorun kendinize. Öğrencisi öğretmeni sokaklarda, neden diye bir sorun kendinize. Sadece AKP’ye oy verenler sokakta değil, neden diye bir sorun kendinize.

Yüzde elli oy aldığınız konusunda hem fikirim, ama diğer yüzde elliyi yok sayamazsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder