17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bedros Şirinoğlu'na mektup...

Birkaç haftadır üzerinde uğraştığım bir mektubu bugün Heleşükür bitirip kağıda döktüm…

Surp Pırgiç ermeni hastanesine gidip gelirken hastane koridorlarında sehpalar üzerinde bulunan broşürlerde Ermeni Cemaat Başkanı olan Bedros Şirinoğlu’nu tanıdım. 

Bu broşürlerde onu görünce birden bir ışık belirdi ve Bedros Şirinoğlu aşağıdaki mektubu defalarca derleyip düzenledikten sonra kağıda çıkarttım. Birkaç gün önce kırtasiyeden almış olduğum naylon kap içine bu yazdığım mektubu koyup Surp pırgiç ermeni hastanesine gittiğim bir gün Bedros Şirinoğlu’na vereceğim.

Hem konuşarak zorlanmayacağım hem de yazarak tüm konuyu ayrıntılı anlatmış oldum, bu mektubumla. 

Yazmış olduğum bu mektubumu Bedros Şirinoğlu’ndan randevu alıp bizzat kendisine vereceğim, bu mektubum yanında da bir adet Biraz daha ışık adlı kitabımdan vereceğim.

                                                                                                                                         
                                                                                                                              15.07.2013
Pazartesi 

Sayın Bedros Şirinoğlu; ben 1976 doğumlu Abdullah Ünal, yaşamını tekerlekli sandalyede İstanbul Zeytinburnu’nda sürdüren bir engelliyim. Sağlığım bozulup engelli hale geleli 17 yıl olmuş durumda, bu 17 yılın yaklaşık altı yedi yılı yoğun bakım ve koma halinde anne babamın refakati eşliğinde yatağa bağımlı olarak geçti. Sonrasında da sosyal yaşama katılmış, bilgisayar ve internet kullanan bir kişiyim.

30 Ağustos 1996 gecesi, baş dönmesi ve vücudumun sol tarafımda uyuşma şikayetiyle Surp pırgiç ermeni hastanesi acil servisine gitmiş, ilgisizlik ve umursamazlık sonunda bir sedye üzerinde altı saat bekletildikten sonra, “başka hastaneye götürün” denilerek baştan savılmış bir kişiyim. Bir otomobilin arka koltuğunda Cerrahpaşa tıp fakültesine sevkim yapılırken de oturur pozisyonda kustuğun için kusmuğum ciğerlerime gitmiş ve sonrasında komaya girmiş bir kişiyim. Ciğerlerime giden bu kusmuk daha sonraki tedavi sürecimde karşıma enfeksiyon olarak bana geri döndü ve beni yoğun bakımda komada aylarca tutu. Cerrahpaşa tıp fakültesi acil servisinde beni karşılayanlar, kasılmalarımı görünce ve kustuğumu öğrenince beyin kanaması geçirdiğimi anlamış ve hemen yoğun bakıma aldırmışlar.

Sonradan öğrendiğime göre, benim beyin kanaması geçirdiğimi Cerrahpaşa tıp fakültesi acil servisinde bir hemşire veya bir hasta bakıcı anlamış. 

Ben; bilgili bilinçli eğitimli bir kişiyimdir, medeni modern çağdaş bir kişiliğim vardır. Surp pırgiç ermeni hastanesi acil servisinde yaşadığım acıya rağmen, sağlığımda bozulma olduğunda Surp pırgiç hastanesine tedaviye gider gelirim, tedavi gören tanıdıklarımı ziyarete gider gelirim ve hatta birkaç gün önce hastanenizden fizik tedavi rehabilitasyon bölümünde Hande Kızıltaş’a muayene olmuş bir kişiyim.

Hastaneye her geliş gidişimde 1996 yılında yürüyerek giriş yaptığım acil servis kapısı önünden gelip geçerim ve bu beni hiç rahatsız etmez.

Bu 17 yıl içinde birçok sorunla karşılaştım, bugünlere gelene kadar çok uğraş verdim ve şu an sağlığım neredeyse düzeldi. Konuşamıyordum göremiyordum duyamıyordum hissedemiyordum, ama altı ay içinde bu algılarım geri geldi. Yatalaktım, bir yıl sonra oturur hale geldim. Ayağa kalkamıyordum, beş altı yıl boyunca evde uygulanan fizik tedavi egzersizle ayağa kalktım. Yürüyemiyordum, yedi sekiz yıl sonra fizik tedavi rehabilitasyon ve egzersizle paralel barda adımlamaya başladım. Hastalığımın ilk altı yedi yılında ev içinde annem babam olmadan işlerimi halledemez durumdaydım.

Altı yedi yıl ev içinde yaşamımı sürdürdükten sonra 15- 20 günde bir dışarı çıkmalarım başladı, dışarıya çıkıyordum ama kollarımı tam olarak hareket ettiremediğim için kardeşlerim yanımdan hiç ayrılmaz beni korur kollarlardı. Şu an bağımsız olarak yürüyebilmek için, hala Walker ve Tripod ile çabalıyorum.

Beynimdeki hasar o kadar büyük ki, aradan geçen 17 yıla rağmen hala vücuduma hükmetmeme izin vermiyor. Bu hasarın bu kadar yıl sonra bile iyileşmemiş olmasının nedeni, Surp pırgiç ermeni hastanesinde boşu boşuna saatlerce bir sedye üzerinde bekletilmiş olmam ve Cerrahpaşa tıp fakültesine ambulansla değil bir otomobilin arka koltuğunda gönderilmiş olmamdır. Eğer acil serviste daha erken müdahale edilip çare bulunamadığında başka hastaneye gitmem istenseydi ve en önemlisi “başka hastaneye götürün” denildiğinde sevkim ambulansla yapılsaydı yatar pozisyonda olacak kusmuğum ciğerlerime değil dışarıya giderdi.

14 yıl iki oda içinde tek sosyal yaşamım bilgisayar ve internetti…
Ama 14 yılın sonunda çok daha iyi bir sosyal yaşantı içine girdim, çünkü bir akülü tekerlekli sandalye sahibiydim ve sokaklarda özgürce geziyordum. 14 yıl sonra sokaklarda kendi kendimi yönetiyordum, 14 yıl sonra ev dışında kendi irademle yanımda kimse olmadan, dışarıda geziyor karnımı doyuruyor giyeceğimi alıyor, yiyecek ihtiyacımı gezinme ihtiyacımı kendim karşılıyordum. Faturalarımı kendim yatırıyor, maaşımı atm’den kendim çekiyor, Açıköğretim sınavlarıma kendim gidiyor geliyordum.
 
2002 yılında Danimarka Kopenhag’da yaşayan Türk yazar Zeynel Kozanoğlu ile internet yoluyla tanışıp, onunla beraber bir yıl boyunca sadece internetten yazışarak, hayatımı ve engelli yaşamımı anlatan bir kitap çıkarttık. 2003 yılı Mart ayında çıkmış olan bu kitabımın adı Biraz Daha Işık idi. 296 sayfalık bu kitapta, benim yaşamım, engellilerin yaşamı, olması gerekenler, beklentiler ve Zeynel Kozanoğlu’nun birikimleri yer aldı.


Ben size 2003 yılında çıkmış olan kitabım Biraz Daha Işık adlı kitabımdan hediye ediyorum, sizden bu kitabı okumanızı ve kitap hakkında düşüncelerinizi almak istiyorum. Şu an hala yaşamımı yazıyorum, yazdıklarım daha kapsamlı ve ayrıntılı. Hastanelerde yaşadıklarımı yazıyorum, sosyal yaşama ayak uydurmamı yazıyorum, engellilerin evde ve sokaktaki yaşam şartlarını yazıyorum, engelli olmamak için yapılması gerekenleri yazıyorum, Türkiye şartlarında engellilerin durumunu yazıyorum, Türkiye’de sağlığa verilen önemi yazıyorum, vatandaşımızın engelliler hakkında bilinçlenmesi için tecrübelerimi yazıyorum.

Yazma kabiliyetimi geliştirdim ve şu an ikinci kitabımı çıkartma çabası içindeyim, inancım bu yazdıklarımın da bir kitap olacağı yönünde. Eğer o kitabımda çıkarsa, size hediye edeceğim.

Sizden bir beklenti içinde değilim, zaten bu saatten sonra maddi veya manevi olarak kanuni bir hakkımın olmadığını biliyorum. Aslında ömür boyu taşıyacağım bu sağlık problemi için dava açma hakkım, neden beş yılla sınırlı olduğunu anlayamıyorum. Bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı sayın Cemil Çiçek’e yeni anayasa çalışmalarında dikkate alınması gereken hususlar arasında, bu beş yıllık sınırın süresiz olması konusunda çalışma yapılmasını istemiş bir kişiyim.

Biliyorum ki; bir devletin kurtuluş amaçlarından biridir, vatandaşının haklarını korumak kollamak.

Benim bu mektubu bu kadar yıl sonra yazmamdaki amacım; hem size kitabımı hediye etmek hem de sağlığımın son yıllarda daha iyiye gitmesiyle sosyalleşmemin artması, sizi kendimden haberdar etme isteğinin oluşmasına neden oldu. Ayrıca benim düştüğüm duruma başkalarının düşmemesi için acil servisinizde daha duyarlı olunması düşüncesi görüşündeyim.

14 yıl evde iki odada yaşamımı sürdürdükten sonra, 2010 yılında akülü tekerlekli sandalye ile ev dışına çıkmış bir bedensel engelli olarak sizi kendimden haberdar etmenin iyi olacağını düşündüm.
                                                                                                                                                                                                                                                  Abdullah Ünal




                                -----------------------



18.07.2013
Saat 12:30 civarı...
Surp pırgiç ermeni hastanesi girişinde bulunan güvenlikçi arkadaşa “yönetim kurulunun sekreteri ile bir görüşme yapmak istiyorum” dedim, o da telefon edip durumu anlattı ve sekreter yanıma geldi. Hanımefendi yanıma gelince “ben Bedros beye bir mektup yazdım birde kitabımı hediye edeceğim acaba onunla görüşmem mümkün mü?” Diye sordum, o da yine aynı cevabı verdi “Bedros bey bir toplantıya gitti anca gelecek hafta burada olur” dedi. Bu ikinci geri çevrilişim, bu ikinci “toplantı da” denilerek geri çevrilişim.

Sanırım; Surp pırgiç ve Bedros Şirinoğlu durumun farkına vardı, mektubu ve kitabı alıp konuyu legalleştirmek istemiyorlar.

----------------------------------------------------------------------------

30.07.2013
Saat 14:30
Bugün bir kez daha Surp pırgiç ermeni hastanesine Bedros Şirinoğlu’nu görmeye, yazdığım mektubu ve kitabımı vermeye gittim, ama yine ona ulaşamadım. Ben oraya gittiğimde Bedros Şirinoğlu içerideydi ve hatta bir bakanla toplantıdaymış, 03:30’da çıkacağını öğrenince hastane önünde bekleyeceğime gidip Erey çay bahçesine çay içtim. Bir yandan çay içiyorum diğer yandan bakanın aracını kesiyorum. Çay ile ilgilendiğim sırada bakanın aracı gitti, bende hemen kalkıp hastaneye gittim, hastaneye gittim ama Bedros Şirinoğlu’nun yerinde yeller esiyordu, kapı önündeki görevli “Bedros bey çıktı” dedi. Ben şaşırdım kaldım, ne diyeceğimi de şaşırdım ve biraz suratımı asarak oradan ayrıldım. Yine insanlara güvenerek acaba hata mı yapıyorum, kapıdaki görevli samimi konuşuyor, ama Bedros Şirinoğlu patronu.

----------------------------------------------------------------

06.07.2013
Bugün günlerden Salı ve ben yine dışarıdayım...
Bugün 12:00 civarı dışarı çıktım, çünkü evde bayram temizliği vardı. Havanın sıcaklığı aynen devam ediyor, ilk önce sağlık ocağına ve eczaneye uğrayıp ilaçlarımı aldım, daha sonrada Surp pırgiç ermeni hastanesine gidip Bedros Şirinoğlu'na yazdığım mektubu ve kitabımı vermek için baktım, ama Şirinoğlu yine orada yoktu. Sanırım ben bu adama ulaşamayacağım, git gel git gel sıkıldım güvenlik görevlilerini de sıktım. Sabahları erkenden çıkabilsem hastane bahçesinde yönetim kurulu kapısı çevresinde gölge bir yerde beklerim ama sabahları erkenden çıkamıyorum ki.

--------------------------------------------------------

13.08.2013
Bir haftalık aradan sonra bugün tekrar Surp pırgiç ermeni hastanesine gittim, gittim ama Bedros Şirinoğlu yine yoktu… Bedros Şirinoğlu bugün hiç gelmemiş. Hemen hemen bir aydır dört beş defa gitmiş olduğum Surp pırgiç ermeni hastanesinde Bedros Şirinoğlu'na ulaşabilmiş değilim.

Bugün, kapıdaki görevliye yanımda bulunan kitap ve yazmış olduğum mektubu vermeye kalktım, ama görevli almadı ve "Bedros bey iki gün sonra Perşembe günü burada olur, çünkü iki gün sonra toplantı var" dedi.

Görevlide bir art niyet sezinledim, sanırım yanlış bir algı bu… Çünkü bir engelli olarak defalarca geldiğim halde onu bulamadım, bugün kitabı ve mektubu kapıdaki görevliye vermeye kalktım. Son gelişlerimde gelip gitmelerimden sıkıldığımı belirtmeye başladığım halde, mektubu ve kitabı alıp Bedros beye vermek istememesi bende bu hissi uyandırdı.

-----------------------------------------------------------------------

15.08.2013
Saat 13:00 gibi dışarı çıktım...
Bugün Salı, havanın sıcaklığına ve saati erken olmasına rağmen ben yine dışarıdayım. Yok ben bu Bedros Şirinoğlu’na ulaşamayacağım. Bugün dışarıya çıkar çıkmaz akülü tekerlekli sandalyemle Surp pırgiç ermeni hastanesine gittim. Kapıda görev yapmakta olan güvenlik görevlisi bayan beni görünce hemen gülümsemeye başladı, diğer erkek güvenlik görevlisi nedense ortalarda yoktu. Bayan görevli gülümsemeye başlayınca Bedros Şirinoğlu'nun gelmediğini anladım, görevlinin yanına gittiğimdeyse Bedros Şirinoğlu'nun tatile çıktığını ve 15 gün gelmeyeceğini öğrendim. Ya bende şans yok ya da ilerlediğim yol yanlış. Oysa ki bugün onu kesin göreceğim hissi vardı içimde, erkek olan görevli iki gün önce bana Bedros Şirinoğlu için bugünden için “kesin burada olur” demişti. Bugün oraya ilk gidişimde Bedros Şirinoğlu’da yoktu, o güvenlik görevlisi de yoktu.

Bedros Şirinoğlu’nu göremeyeceğim hissine kapıldıktan sonra, çay içmek için gittiğim Erey çay bahçesinde çocukluğumdan bu yana tanıdığım Levent ağabeyi gördüm. Ona yaşadığım bu süreci anlattım da, o da bana “Bedros’u tanıyorum eğer bir sonuca ulaşamazsan mektubunu ve kitabını ben ona ulaştırırım” dedi ve masada bulunan kitapçıktan okuyarak “vicdan kültürü bir toplumun insanlık değeridir” dedi.

--------------------------------------------------------------

28.08.2013
Bugün bir kez daha Surp pırgiç Ermeni hastanesine Bedros Şirinoğlu’nu görmeye gittim, kendisi hala tatilden gelmediği için yoktu. Sanırım yüz yüze görüşmekten vazgeçeceğim, benim gibi sabırlı bir insanı bıktırıp yolundan geri döndürdüler ya.

---------------------------------------------------------------

24.09.2013
Öğleden sonra saat 16:00 civarı Topkapı tarafında bulunan Ups adlı posta servisine gittim, aylardır defalarca Surp pırgiç ermeni hastanesine gidip ulaşamadığım Bedros Şirinoğlu’na, Biraz daha ışık adlı kitabımı ve yazmış olduğum mektubu postaladım. Mektubu ve kitabı Bedros Şirinoğlu’na ulaştırmak için o kadar çok çaba sarf ettiğim halde bunu beceremedim, en sonunda aklıma posta geldi, mektubu ve kitabı Surp pırgiç ermeni hastanesine Bedros Şirinoğlu’na postaladım. Postanın içine ayrı bir yazı yazacaktım “hastaneyi defalarca ziyaret ettim ama size ulaşamadım” diyecektim ama gerek görmedim çünkü Bedros Şirinoğlu’nun hastaneye gelip gitmelerimden haberi olduğunu düşünüyorum.

------------------------------------------------------
25.09.2013
Dün Ups posta şirketiyle Surp pırgiç ermeni hastanesine göndermiş olduğum paket bugün saat 12:26’da Surp pırgiç ermeni hastanesine ulaşmış. Benim üç aydır ulaşamadığım Bedros Şirinoğlu’na Ups bir günde ulaştı.

Ben Surp Pırgiç Ermeni hastanesinin acil servisinin ihmali sonucunda engelli hale gelmiş birisiyim.

Ben yaşamını yaşadıklarınıyazan bir kişiyim, ben yazdıklarını insanımızla paylaşmak isteyen bir kişiyim. Ben kimseye kin nefret öfke besleyen bir kişi değilim, yaşamımı mahvettiği halde Surp Pırgiç hastanesine kin nefret öfke beslemem.

Benim Surp Pırgiç Ermeni hastanesi ile yıllar sonra muhatap olmak istememin başlıca sebebi, hem benim o hastanede yaşadıklarımdan haberdar olmalarını sağlamak çünkü 17- 18 yıl olduğu halde benim yaşamımı mahvettiklerinden habersizler hem de beni engelli hale getirdikleri için benden bir özür dilemeleri beklentisi içindeyim.

Eğer benden özür diler ve şu an onlardan bir şey isteyip istemediğimi sorarlarsa da, “sizden hiçbir beklentim yok, tek yapmak istediğim var o da yaşamımı ve engelliliği yazıyorum ve yazdıklarımı kitap haline getirmek istiyorum” diyeceğim. Eğer bu konuda destekte bulunup bulunamayacaklarını soracağım, ama sanmıyorum bana geri döneceklerini sanmıyorum.
Defalarca kapılarına gittiğim halde beni umursamayanlardan ne beklenebilir ki.

Yazdıklarımın kitap haline gelmesi için uğraş veriyorum. Yazdıklarımı kitap haline getireceğim başkalarıda okuyacak ve engelli olmamak için uğraşacaklar, biz engellilerin ne zorluklar sorunlar yaşadığını öğrenecekler. Duyarlı bilgili bilinçli bir toplum olacaklar ki, gelecekteki sağlıklılar ve engelliler güzel bir ülkede yaşayacaklar.

Eğer ülkemizi bu haliyle onlara bırakırsak, onlara ihanet etmiş oluruz.

Tüm dünya insanı engellilere karşı duyarlı, engellilerin yaşamını önemsiyor ve onların daha iyi bir yaşam standardı olması için gayret ediyor, ama biz Türkler engellileri düşünmüyoruz, onları umursamıyoruz onları görmezden geliyoruz.

Geleceğimiz yarınlarımız duygusuz duyarsız umursamaz olmasın diye yazıyorum ve bunu kitap haline getirmek istiyorum. Son birkaç yıldır çok çabaladım uğraş verdim, ama kitabıçıkartamadım. Pes etmeye niyetim de yok. Gerekirse gazetelerin ücretsiz ek vermesini sağlarım hiç karşılık beklemeden, gerekirse de yazdıklarımın tüm haklarını devreder kitabın basılıp dağıtılması için sesimi çıkartmam.

--------------------------------

13.11.2013
Bir ay veya kırk gün önce Surp pırgiç ermeni hastanesi Bedros Şirinoğlu’na taahhütlü olarak atmış olduğum mektubuma ve kitabıma hala bir cevap gelmedi.  Bedros Şirinoğlu bana iki satır cevap yazacak kadar veya telefon ederek iki söz söylenecek kadar bile değer vermedi.

İnsanlara yapıcı yaklaşmaya çalışsam da, onlar bana cevap vermeye çekiniyor ve beni çileden çıkartıp kendilerine kötü konuşmam için uğraşıyorlar.

Kitabımı ve mektubumu vermek için defalarca hastaneye gedip geldiğim biliniyor, bunu yapamayınca, mektubumu ve kitabımı posta yoluyla yolladım ve eline bir günde ulaştırdım. Ulaştı ulaşmasına da, Bedros Şirinoğlu tarafından önemsenmedikten sonra çabam hiçbir işe yaramadı ki.

Aslına bakılırsa benim elimden geleni yapmış olmam ve bunun Bedros Şirinoğlu tarafından görülmemiş olması, zaferin benim olduğunun bir belirtisi. Bana herhangi bir şekilde ulaşıp “Abdullah bey kitabınızı ve mektubunuzu aldım, teşekkürler, bu konuda bir cevap yazacağım”  veya “kitabınızı ve mektubunuzu aldım bu konuda bir cevap yazmayacağım” diyebilirdi.

Bir cevap vermemiş olması, Ermeni vakıfları başkanı Bedros Şirinoğlu’nun seviyesini belirtir.

Çevresindekiler ve Bedros Şirinoğlu farkında ki; Surp pırgiç ermeni hastanesi, 1996 yılında yaşadıklarım konusunda yüzde yüz suçlu. Benim kimseden bir beklentim yok, ben sadece yaşadıklarımdan haberdar olunmasını istiyordum, o da oldu.

Şimdi istedikleri kadar inkar etsinler, istedikleri kadar beni umursasınlar umursamasınlar, istedikleri kadar “bir hastane olarak insanları umursuyoruz” desinler, Surp pırgiç iki satır cevap yazmadığı için Bedros Şirinoğlu sayesinde puanını sıfıra indirdi. Ve bu saatten sonra da bende hoşgörü beklenmesin.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder