14 Mart 2017 Salı

14 Mart Tıbbın bayramı...


Bugün Tıp bayramı, yani sağlıkçıların günü… Bilmiyorum bugün için sağlıkçılar ne düşünür, ama ben sağlık konusunda ülkemiz için olumlu cümleler kurabilecek durumda değilim.


Sadece ben değil, insanımızın büyük bir bölümü sağlıktan şikayetçi... Hastanelerden sağlıkçılardan ve anayasal sağlık sisteminden canı yanan o kadar çok kişi var ki, neredeyse her on kişiden bir veya ikisi sağlıkçılardan veya sisteminden şikayetçi.

Ben dahil olmak üzere bir çok kişinin en çok şikayetçi olduğu konu, acil servisler ve ambulans hizmetleri. Ambulans hizmetleri ve acil servisler o kadar çok can yakıyor ki, adeta görevleri sağlıklı hale getirmek değil insanları sağlık sistemine mecbur bırakmak.

Sağlık hakkında bu yazdıklarım size acımasızca gelse de, 41 yıllık yaşamımın birikimimin öfkesidir. Ülkemiz sağlık sistemi o kadar çok canımı yaktı ki, bunu sağlıklı bir kişinin anlaması imkansız.

Benim canımı o kadar çok yaktılar ki, saymakla bitiremeyeceğim kadar çok; hastane acil servisleri, doktorları, hemşireleri, tedavi şekilleri, ambulans sistemi ve tabi ki Anayasa’da yazılı olan sağlık sistemi.

Sistemimizin dur durak bilmeyen bu sorunlu hali, önceden de aynıydı şimdi de aynı… Bir sorumsuzluk bir boş vermişlik var, sistemdeki bu bozukluk bakanlıktan başlıyor hastanelerde doktorlarda hemşirelerde hasta bakıcılarında bile var.


Aklıma geldiğince yaşamış olduğum cinayet denilebilecek durumları kronolojik olarak sıralamak isterim.



-        1996 yılında Surp Pırgiç Ermeni hastanesi acil servis doktoru beyin kanaması geçirdiğimi anlamadığı için, beni altı saat sedye üzerinde bekletti ve tekerlekli sandalyede yaşamımı sürdürmeme neden oldu.



-         Aynı doktor beni başından savmak için “başka hastaneye gidin” demiş, başka hastaneye giderken de beni ambulansla değil de bir otomobilin arka koltuğunda oturur pozisyonda gitmeme göz yummuş. Başka hastaneye giderken ben istiğfar edip kendimden geçmişim, oturur pozisyonda olduğum için kusmuğum ciğerlerime geri gitmiş ve enfeksiyona neden olmuş.




-         1996 yılında Amerikan hastanesinde yoğun bakımda tedavim sırasında bir hemşire sağ kol dirseğime bilinçsizce egzersiz uygulaması yaparak sağ kol dirseğimde geri dönüşü olmayan bir hasara neden oldu.



-         1996 yılında beyin kanaması geçirip ameliyat olduktan sonra yoğun bakım ve koma sürecim başlamıştı. Bu süreç sırasında hislerim çalışmadığı için tam olarak kendinde olmayan beni defalarca Askerlik şubelerine çağırdılar, çünkü 20 yaşında olduğumdan askere alınmam gerekliydi. Hastalık durumumun vahimliğine inanmayan Askeriye, hisleri çalışmayan beni defalarca Askerlik şubelerine getirtip muayene edip filmler çekip teşhis koyup heyete sokup “askerliğini yapamaz” belgesi verdiler.



-         Sağlığımın daha da iyi olması için havuz terapisi almam gerek, bunun için İ.b.b.’ye başvurdum, “16 yaşından büyükleri alamıyoruz” dediler, yaş ayrımcılığını ilk defa duydum. İlçe belediyesine havuz terapisi için başvururdum, maddi olarak devletin her ihtiyacını karşıladığı Akdem’in yöneticileri havuzda ilk seans terapimi yaptılar, ikinci seans terapimi yaptılar, üçüncüyü de yaptılar ve sonrası için bir daha randevu vermediler.



-         Özel hastaneler bizim gibi engellilerden faydalanmak için “ücretsiz sağlık hizmeti veriyoruz” deyip kampanyalar yapar engelliyi kandırmaya çalışır veya “ücretsiz tedavi” deyip üzerimizden devletten para alırlar.



-         Kaslarının gevşemesi için Botox iğnesi vurulmam istenir, muayene olurum sıraya girerim, aylardır sıra gelmez… Sanki tüm İstanbul iğne vurulmak için bekliyor.



-         Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına yeni anayasa çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla engelliler hakkında göndermiş olduğum iki adet taahhütlü mektubuma sadece “alınmıştır” cevabı geldi. 



-         Anneme bana baktığı için devlet tarafından verilmesi gereken Bakım maaşı verilmiyor, buna neden olarak evin gelirinin 30- TL fazla olmasıymış.



-         Ameliyat, yoğun bakım ve koma sürecimden sonra muayene olduğum hastaneler ve doktorlar bana “sağlığıma kavuşabilmem için tedavi sürecimin egzersiz ve fizik tedavinin gerekli olduğunu” söylemedi.



-         2004 yılında aynı beyin mr’ı filmime, İstanbul’un en büyük dört hastanesinin dört beyin cerrahı dört ayrı kanıda bulundu, biri; “ameliyat ol orada olan kitleyi alalım”, diğeri “olursan masada kalırsın” o bürü “olmana gerek yok, orada sadece zararsız bir kan yumağı var” dedi. Sanırım tıp her okulda başka eğitimi olan bir dal. 




-         2009 yılında damar tıkanıklığı yaşadım, Cerrahpaşa’ya acile gittiğimde, doktor bana Coraspin verdi ve “bunu altı ay kullan” dedi. Hapı kullanmaya başladıktan beş ay sonra bir sabah saat 05:00’de mide kanaması geçirip kan kusmaya başladım. Evimize birkaç dakika uzaklıkta bulunan ambulans merkezinden ambulans çağırdık, on beş dakika da anca geldi ve beni almayıp “bir şeyin yok, sabah hastaneye muayeneye git” deyip geri gitti. Ambulans geri döndükten sonra Samatya hastanesine kendi imkanımla gittiğimde, mide kanaması geçirdiğim ortaya çıktı ve artık Ülser sahibi olduğumu öğrendim. 

Bu kadar çok olumsuzlukla karşı karşıya gelen ben veya benim gibi bireylerin psikoljik durumu nasıl olabilir, sağlık sistemi hakkında ne düşünebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder