23 Aralık 2013 Pazartesi

Sizin ki de ki de dert mi?

                        

1996 yılında baş dönmesi ve sol tarafımda uyuşma başladıktan yarım saat sonra Surp Pırgiç Ermeni hastanesi acil servis doktoru karşısındaydım. Acil servis doktoru beyin kanaması geçirdiğimi anlayamadığı için koluma serum takarak beni beş altı saat bir sedye üzerinde bekletti ve yaşamımın geri kalanını tekerlekli sandalyede sürdürmeme neden oldu. Aynı doktor beni başından savmak için “başka hastaneye götürün” demiş ve başka hastaneye giderken de beni ambulansla değil de bir otomobilin arka koltuğunda oturur pozisyonda gitmeme göz yummuş. 

Başka hastaneye 'Cerrahpaşa Tıp Fakültesi' giderken istiğfar edip kendimden geçmişim, oturur pozisyonda olduğum için de kusmuğum Akciğerime gitmiş ve enfeksiyona neden olmuş. 

Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde yoğun bakıma konulmuşum ve saatlerce yoğun bakımı olan bir hastane aranmış. Amerikan hastanesine yoğun bakım bulunduğu için oraya götürülmüşüm ama bu sefer Amerikan hastanesine sevkim ambulansla yapılmış. 

Amerikan hastanesinde ise kendimi kötü hissedip Surp Pırgiç Ermeni hastanesi acil servisine gittikten 26 saat sonra acil olarak beyin ameliyatına alınmışım ve dört saatlik operasyondan sonra hemen tekrardan yoğun bakıma alınmışım. 

Amerikan hastanesinde yaşamım beyin ameliyatı ile kurtarılmış ve kırk gün yoğun bakımda kalmışım. Oradaki talihsizliğimse '40 günlük yoğun bakımdaki tedavim sırasında bir hemşire sağ kol dirseğime bilinçsizce egzersiz uygulaması yaparak dirseğimde geri dönüşü olmayan bir hasara neden olmuş' olması. Bu nedenle şu an kullanabildiğim felç olmayan sağ kolumu yüzde altmış (60) verimle kullanabiliyorum. Sağ kolumdaki bu hasarın olumsuz sonuçlarını daha sonradan yaşamaya başladım. NOT: Şu an sağ koluma bir şey olsa ben tamamen başkasına bağımlı hale gelirim, çünkü ben her şeyiyle sağ kola bağlı bir kişiyim. 


Ameliyat, yoğun bakım ve koma sürecimden sonra muayene olduğum hastaneler ve doktorlar bana “sağlığıma kavuşabilmem için tedavi sürecimin egzersiz ve fizik tedavinin gerekli olduğunu” söylemediler. Sanırım bunun sebebi; çok ağır bir hasta olmam veya bu beyin kanamasının hayatımı kaybetmeme neden olacağını düşündüler. 


Beyin kanaması geçirip Amerikan hastanesinde ameliyat olduktan sonra yoğun bakım sürecim bittikten sonra evde koma sürecim başlamıştı. Bu süreç sırasında hislerim çalışmadığı için tam olarak kendinde olmayan beni defalarca Askerlik şubelerine çağırdılar, çünkü 20 yaşında olduğumdan askere alınmam gerekliydi. Hastalık durumumun vahimliğine inanmayan askeriye, Amerikan hastanesinden çıktıktan bir kaç hafta sonra hisleri çalışmayan beni üç dört defa askerlik şubelerine getirtip muayene edip filmler çekip teşhis koyup heyete sokup 'askerliğini yapamaz' belgesi verdiler. 


2004 yılında aynı beyin MR’ı filmime, İstanbul’un en büyük dört hastanesinin dört beyin cerrahı dört ayrı kanıda bulundu. Uzmanlardan biri “ameliyat ol orada olan kitleyi alalım” dedi, diğeri “olursan masada kalırsın” dedi, bir diğeri “olmana gerek yok, orada sadece zararsız bir kan yumağı var” sonuncusu da "yaşamının bundan sonrasını bu şekilde sürdüreceksin" dedi. Sanırım TIP her okulda başka eğitimi olan bir dal. 

NOT: 2004 yılı içinde İstanbul Bahçelievler'de fizik tedavi hastanesinde profesyonel kişiler tarafından doğru düzgün düzenli bir tedavi egzersiz gördüm ve tutunarak ayağa kalkıp, Paralel barda adımlamaya başladım. 


2008 yılında anneme, bana baktığı için devlet tarafından verilmesi gereken Bakım maaşı verilmedi... Buna neden olaraksa; 2008 yılında evimize gelen o zaman "Fethullah Gülen hoca", şimdilerde "FETÖ örgütü" elamanları evimizi baştan aşağı kontrol ettikten sonra "evin gelirinin 100- TL fazla çıkarması". 2016 yılında konuyla ilgili olarak Fethullah Gülen’in darbe girişiminden dört beş ay sonra ilçe sosyal hizmetler kurumu çalışanlarının incelenmesi için Zeytinburnu kaymakamlığında savcılığa bir dilekçe vermeye kalktım, ama bu girişimim bir görevli tarafından savcının kapısı önünde engellendi. Dilekçem, kapı önünde duran kişi tarafından okundu, sonrasında bir odaya gittik ve “dilekçeyi teslim aldık” denilerek savuşturuldum ve dilekçe savcıya vermem engellendi. Eğer dilekçe işleme girseydi bana bildirim gelirdi. 

O gün “Fethullah Gülen'in FETÖ örgütünün bu kurumlardan silinmesi on yıllar alacak gibi” dedim. 

Savcıya vermek istediğim dilekçenin içeriğinde; 2008 yılında yüzde seksen engelli olduğumdan dolayı annem bana baktığı için Bakım maaşı alma hakkı olduğunu ispatlamaya çalıştık, ama bu hakkımız o yıllardaki görevliler tarafından engellendi. NOT: Bizimle aynı tabloya sahip birçok kişi Bakım maaşını alabiliyor ve hatta lüks araçları, iş yerleri, evleri olanlar alıyor, ama biz alamıyoruz. 



2007 yılında üçüncü kez yatılı olarak tedavi gördüğüm eski adıyla 70. Yıl Fizik tedavi ve Rehabilitasyon hastanesi yeni adıyla İstanbul Fizik Tedavi Rehabilitasyon Eğitim Ve Araştırma Hastanesi'nde yirmi gün tedavi verilerek taburcu edildim. Doğru düzgün profesyonelce gerçekten tedaviye ihtiyacı olanlara aylarca tedavi verecekken beni yirmi gün sonra çıkartıp yerime omzunda hasar olan birini almışlardı. Benim gibi tedaviye ihtiyacı olan yüzlerce binlerce on binlerce kişi sırada beklerken, saçma sapan birilerine tedavi vererek hastane odalarını otel odası gibi kullandırtıp bizlerin hakkını gasp ettiriyorlar. 



2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) ait bizlerin rehabilitasyonu için kurulmuş Florya özürlüler kampında bir hafta kalmak için defalarca başvurdum, 2009 yılında bir kez geldi o kadar. Her başvurumda “Türkiye’nin tamamına yetişmeye çalışıyoruz, talep yüksek” dediler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Türkiye'nin geneline neden yetişmeye çalışır ki? 



2012 yılı içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Alo153’den tekerlekli sandalyeli engelli taşıyan araç talep ettim, “bir hafta önceden aramanız gerekiyor” cevabı aldım, bir hafta öncesinden araca ihtiyacım olacağını nereden bileceksem. 



İlçe belediyesine havuz terapisi için başvurdum, maddi olarak devletin veya belediyenin her ihtiyacını karşıladığı AKDEM’in havuzunda ilk seans terapimi yaptılar, ikinci üçüncü seans terapimi yaptılar, sonrasında havuzda bir tamir çalışması yapıldı ve bana bir daha geri dönüş yapılmadı. 



Özel hastaneler bizim gibi engellilerden faydalanmak için “ücretsiz sağlık hizmeti veriyoruz” deyip kampanyalar yapıp engelliyi kandırmaya çalışır veya “ücretsiz tedavi” deyip üzerimizden devletten para alırlar. Ama bir çok hastane engelli için gerekli şartları yerine getirmez. Bir çoğunun girişleri doğru düzgün değil, birçoğunun verdiği tedavi saçma sapan. 


Bir tekerlekli sandalyeli olarak İstanbul içinde seyahat ederken özel araç değil, toplu taşımayı tercih eden birisiyim. Bunun başlıca nedeni; özel aracın doğaya salacağı egzoz gazı, özel aracın trafiği işgali ve neden olduğu sıkışıklık nedeniyle oluşacak zaman kaybı. NOT: Toplu taşıma da özellikle raylı ulaşımı seçiyorum, çünkü otobüs metrobüs minibüs gibi araçların içleri, şoförleri ve yolcu indirip bindirdiği durakları biz tekerlekli sandalyelilere uygun değil. 


Engelliyi rehabilite etmesi gereken ve 2008 yılında hizmete başlayan Özel Eğitim Rehabilitasyon kurumlarının, devletten ücretini alıp engelliye tedaviyi doğru düzgün vermez. Birçoğunun girişi uygun değil, birçoğunun tuvaleti veya asansörü saçma sapan, birçoğu da telafi için geri dönüş bile yapmaz. İlçemizde bulunan kurumların tamamında aynı muameleye karşı karşıya kalmış bir engelliyim. 



İlçe belediyemizin Kültür merkezinden, sosyalleşmek için sinema, tiyatro, konser aktivitesi için bir kaç defa bilet talep ettim, hepsinde de “biletlerimiz bir ay öncesinde tükendi, bilet almak için aybaşında başvuru yapmanız gerek” dediler. Sanki aktiviteler aylar öncesinden belli oluyormuş gibi. Sonuçta bir tekerlekli sandalyedeyim, bir kenarda oturup sergileneni seyredeceğim. Tanıdıklarına giden biletler havada uçuşuyor, sanki bilmiyorum. 


Kaslarımın gevşemesi için Botoks iğnesi vurulmam istenir, muayene olurum, sıraya girerim, aylarca sıra gelmez. Sanki tüm ülke tüm İstanbul iğne vurulmak için bekliyor. 


2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) başkanlığına yeni anayasa çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla engellilerin dezavatajları konuları hakkında göndermiş olduğum iki adet taahhütlü mektubuma “alınmıştır” cevabı bile gelmedi. TBMM başkanlığı Cemil Çiçek'e gönderdiğim taahhütlü mektuplara cevap gelmediği gibi. 


Devlette veya özel eğitim veren hastanelerde verilen tedavi sırasında bana dokunmadan egzersiz seansı yapan fizyoterapistler oldu… Bu fizyoterapist arkadaşlar mesleği seçerken hastayla temas ederek şifa vereceklerini bilmiyorlar mıydı? Bilmediklerini sanmıyorum, bilerek mesleği seçiyorlar ve hastaya dokunmamak için dokuz doğuruyorlar. 


Çevremdeki akraba, arkadaş ve komşularımız önerdikleri saçma sapan tedavi şekilleriyle kafa karıştırdılar ve doğru düzgün tedavi görmemi engelledi. Doğru dürüst düzenli yapılması gereken tedavimde hep yalnız bırakıldım. 


Sağlığımın daha iyiye gitmesi için havuz terapisi almam gerekti, bunun için 2008 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) başvurdum, “bu havuz terapilerine 16 yaşından büyükleri alamıyoruz” dediler. Engelliler arasında yaş ayrımcılığını ilk defa duydum. 


2009 yılında damar tıkanıklığı yaşadım ve yüz felci geçirdim... Sokağımızda bir köşede otururken felç geldiğini anlayınca ilk önce küçük kardeşimin yardımıyla anında yarım litre soğuk suyu başımdan aşağı döktükten sonra Cerrahpaşa’ya acile gittik. Acilde bulunan doktor bana müdahale edip bir kaç saat içinde kendime gelmemi sağladı, çıkış yaparken de Coraspin verdi “bunu altı ay boyunca kullan” dedi. Coraspin'i kullanmaya başladıktan beş ay sonra Aralık ayında sabah saat 05:00’de tuvalet için gittiğim banyoda içinde parçacıklar bulunan kan kusmaya başladım. Kardeşim hemen 112’yi aradı, ama on beş dakika olmasına rağmen ambulans gelmedi, evimize 100 metre mesafede olan merkeze koşarak giden kardeşim bir bakmış ki ambulans hazır kapıda çıkış için doktorun gelmesini bekliyor. Kardeşim telaşla içeriye girmiş bir bakmış doktor hâlâ odasında uyuyor, hemen doktoru uyandırmışlar ve ambulansa binip bize gelmesini sağlamışlar. Eve gelen hanımefendi doktor uykulu gözlerle tansiyonuma ateşime baktı, kan kustuğumu öğrendikten sonra “senin bir şeyin yok, sabah Dahiliye’ye gidebilirsiniz” dedi ve gitti. Uykusunu aldıktan sonra uyandığında, artık beni rüyasında gördüğünü arkadaşlarına anlatır. Evdekilerin içi rahat etmediği için beni arabayla hemen Samatya hastanesine götürdüler, acile girdik ve tekrardan tansiyon ölçümü, kan ölçümü, idrar tahlili derken bana sedyede müdahale ettikten sonra tam 16 saat müşahede odasında kaldım. Sonuç mu? Mide koruyucu almadan Coraspin kullandığım için mide kanaması geçirmişim ve artık "Ülser sahibi olduğum" söylendi. O gün burnumdan hortum salınarak midem de yıkandı, o gün ve sonraki günlerde iki defa ağızdan hortum salınarak Endoskopi de yapıldı. 


Açıköğretim okuduğum 2009 ila 2011 yıları arasında 24 adet sınavıma binaların ikinci üçüncü katında girmek zorunda bırakıldım, “ben tekerlekli sandalyelim” deyip raporumun fotokopisini defalarca taahhütlü olarak Halk eğitim müdürlüğüne, il ve ilçe eğitim müdürlüklerine, Ankara Milli eğitim bakanlığına gönderdiğim halde, bana bir kez bile cevap verilmedi. Gelen bazı cevaplardaysa bana "sınava sınav yerinde girilir" oldu. 


2018 yılında yüzde 80 engelli raporum olduğu halde, ÖTV'den muaf olabilmek için Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma hastanesine (EAH) ve Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesine (EAH) onlarca muayeneye girdim, ama hastaneler benim engel yüzdemi bir puan düşürdü ve sol tarafı felç, beyin hasarlı olan bana "sen tertibatlı araç al kullanırsın" deyip ÖTV indirimi yapmayıp "ÖTV indirimi ve engelli plakası alamazsın" dediler. ÖTV muafiyeti alan o kadar çok sağlıklı var ki, birçoğu rüşvetle, sahte belgeyle veya araya giren birileriyle bunu yapıyorlar. 



2018 yılında BİMER'e (Başbakanlık İletişim Merkezi) henüz beş yıl önce hizmete giren Marmaray raylı sistem toplu ulaşım ağı için bir başvuruda bulundum. “Ağın sadece Kazlıçeşme ve Ayrılık çeşmesi istasyonlarında birer asansör var ve onlar bozulduğunda biz tekerlekli sandalyeliler bu ağı kullanamıyoruz” deyip, “eve geri dönüyoruz” dedim. Bu ağda beş istasyon olduğunu belirtip “iki başlangıç istasyonu var ve sadece onlara birer asansör konulmuş, diğerlerinde ikişer asansör var” dedim. Hatta öneri olarak, “alternatif asansör yapılsın veya karayollarındaki gibi rampalı bir üst geçit yapılmasını” sundum. BİMER'den bana gelen cevapsa: “Marmaray ağını biz yapmadık, lütfen bu ağı yapan şirketlere başvurunuz” oldu. Kendilerinin yapması gerekli irtibatı ne yazık ki bana yaptırmayı uygun gördüler. 



Sol tarafım felç olduğu için 23 yıldır sol omzumu, kolumu, elimi ve parmaklarımı tam olarak kullanamıyorum, yani sadece sağ tarafımı kullanabiliyorum. Bu nedenle manuel tekerlekli sandalyenin sol tekerini itemem veya çekemem, yani ev dışında dışarıda illa ki akülü tekerlekli sandalye kullanmam şart. Bu yüzden de ev dışında akülü tekerlekli sandalye kullanıyorum, zaten buna da mecburum. Bende bulunan sağlık raporunda "Akülü tekerlekli sandalye kullanabilir" yazısı altındaki kutucuk işaretli değil, işaretli olmadığı için bir tekerlekli sandalye alırken devletin verdiği indirim gibi imkanlarından yararlanamıyorum. 2019 yılının ortalarında gitmiş olduğum Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesinde girmiş olduğum fiziksel muayenede bana "sen ayakta durabiliyorsun, fizik tedavi gördüğün taktirde yürüyebilirsin" denilip, "devletin verdiği imkanlardan faydalanamazsın" denildi. Bu devlet, bu hükümet bana ve benim gibilere hem gerekli yeterli fiziksel tedaviyi vermiyor, hem yaşamımda büyük yeri olan akülü tekerlekli sandalye için "imkanlardan faydalanamazsın" diyor. 
NOT: 2020 yılı Kasım ayında Bahçelievler'de bulunan İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine gidip "evde kullanmak için manuel bir tekerlekli sandalyeye ihtiyacım var, bir rapor yazabilir misiniz?" Dedim, onlarda evraklarımı kontrol etti sonrasında fiziki muayenemi yapıp kapsamlı bir rapor hazırlanıp heyete sunuldu ve kabul edildi. Bende raporumun çıktısını alır almaz 21.11.2020 günü evde kullanmak için manuel tekerlekli sandalye aldım


Doksanlı yıllarda lisede okurken, Kızılay okula kan yardımı almak için her geldiğinde kan vermiş kan kartı olan bir kişiyim, ama ben 1996 yılında beyin kanaması geçirip ameliyat olduğumda gerekli olan kanı Kızılay bana sattı. 



Devlet, hükümet veya belediyeler tarafından engelli için sunulan plan gibi proje gibi geri ödemesiz hibe gibi birçok imkan, yalan veya istenilen şartları saçma sapan. Engelli için sunulan birçok plan, proje veya hibelere başvurum olduğu halde hepsinden olumsuz yanıt aldım. Başvurularımın, ya onlarda ya da bende belgesi var, gerektiğinde veya istenildiğinde ulaşıla bilinir. Son olarak 2019 yılında “Engelli ve Hükümlüye 50.000-TL hibe almak için İŞKUR’u arayın” dendi, ama tırt çıktı. Şartlarını sormak için bile aradığımda bana "böyle bir şeyin olmadığı" söylendi. 


2019 yılının Mart ayında bir kaç yıldır ağrı ve acı çektiğim Safrakesemde bulunan taşlardan Bezmialem vakıf hastanesinde geçirdiğim bir saatlik operasyonla kurtuldum. Bu ameliyat ben dahil herkesi korkuttu, operasyon için karar alma aşaması, ameliyat anı ve sonrası bizi çok zorladı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüldü, ameliyattan 15- 16 saat sonra eve taburcu oldum, yaklaşık on gün boyunca bazı zorluklar çeksem de her şey yolunda gitti ve bir ay içinde eski halime döndüm. Normale dönmem biraz geç oldu, çünkü operasyon karın bölgemde dört delik açılarak Laparoskopik işlemle yapıldığı için en ufak bir hareket etmemle veya zorlamada sorun yaşama ihtimali bir sağlıklıya göre benim daha çok ağrı acı yaşamama neden oldu. Bunun yanı sıra benim çok dikkatli olmam gerekliydi, çünkü ben en ufak hareketimle tüm kas ve eklemlerimi zorlayan bir kişiyim. Bu operasyon için benden 2.000- TL alındı ve 13- 14 saat sonra eve taburcu oldum, bir kaç gün gözetim altında bile tutulmadım. 


2020 yılı başlarında dünyanın başına bela olan Corona Covit-19 salgınında 11 Mart civarında ülkemizde vakalar ve ölümler görülmeye başladı. Virüs bulaşabilme riski nedeniyle hastanelere ve sağlık ocaklarına girilip çıkılmaz oldu, çünkü virüslü kişiler de bu sağlık kuruluşlarına girip çıktılar. İstanbul'a iki Pandemi hastanesi yapıldı, bu hastanelerin durumunun ne olduğu meçhul olmakla beraber, insanımız toplu taşımayla devlet ve özel hastanelere Corona şüphesi ile gidip geldiler. 



Corona Covit- 19 döneminde kronik ve sağlığında sorun yaşayanlar için bir düzenleme yapıldı ve raporu olanlar ilaçlarını, hastaneye veya sağlık ocağına gitmeden de eczaneden alabilme hakkı verildi. Bu düzenlemeden ben yararlanamadım, çünkü 24 yıllık beyin hasarlı bir kişi olmama rağmen 24 yıldır kullandığım ilaçlarım olmasına rağmen benim bir raporum yok. 24 yıldır her ay hastaneye veya Sağlık ocağına gidiyorum ve ilaçlarımı yazdırıyorum. Defalarca beyin hastalıkları uzmanlarına, fiziksel tedavi uzmanlarına veya Eğitim ve Araştırma Hastanelerine (EAH) başvurduğum halde, bana hep "hayır" cevabı verildi, neden olarak da "sağlık kuruluşlarına her ay gidebilecek kadar sağlığımın yerinde olduğu" söylendi, bu yüzden bu hakka sahip olmamın gereksiz olduğu ön görüldü. 
Şu anda olağanüstü bir durum var ve ben kas gevşetici Lioresel ilacımı, kas ağrılarım için kullandığım Cabral ağrı kesici ilacımı aylardır almıyorum/ alamıyorum. 

2020 yılının ilk aylarında dünyanın başına bela olan Corana Covid-19 salgınına önlem olarak 2021 yılı Haziran ayında ‘acil kullanım onaylı’ Biontech aşı sıram gelince ilk dozumu Yedikule Göğüs Hastalıkları hastanesinde oldum. Sağlıkçı olan bazı tanıdıklarım bana; sağlık sorunlarım olduğu için ölü hücreden üretilen Çin’in Sinovac şirketinin Coronavac aşısını olmamı önerdiler, “canlı hücreden Almanya Phizer Biontech aşısı sende tepki verebilir, aşı olmak için acele etme” dediler. Bana aşı hakkı tanımlandıktan sonra bir hafta boyunca Çin’in Sinovac şirketinin Coronavac aşısı için randevu almaya çalıştım, ama randevu verilmedi, ama bazı engelli tanıdıklarım sağlıkçı yakınlarının araya girmesiyle Çin’in Sinovac şirketinin Coronavac aşısını yaptırdılar. Bu ülke böyle bir ülke işte, bu haksızlıklara tepki gösterince bana kızıyorlar. Baktım Coronavac için randevu alamıyorum, bende Biontech aşısının canlı hücreden üretildiğini bile bile randevumu alıp aşımı oldum. Belki bir zararı olmayacak belki de olacak, bilemiyorum, bunu sağlıkçı veya bir bilim insanı olmadığım için bilmem de imkansız, daha doğrusu piyasada olan bu aşıların acil kullanım onaylı olması nedeniyle kimse bilemez. Benim hak gaspını sevmeyen bir yapım var ve usulsüz iş yapmayan biri olduğum içinde birilerini araya sokup Çin’in Coronavac aşısını olmadım. 


1996 yılında beyin kanaması geçirdim, ameliyatla sadece hayatım kurtuldu ama sol tarafımda felç kaldı. Halk arasında 'İnme', tıp diliyle 'Hemipleji' denilen bu durum, beyin damarlarının tıkanması sonucu ortaya çıkan ve vücudun sağ ya da sol bölgesini etkileyen sinir sistemi hastalığı. Benim ise hem sol tarafım felç yani Hemipleji, hem de sağ bacağım etkilenmiş ve buna da “Tripleji” deniliyormuş. Ama ben ve birçok sağlıkçı bu saate kadar 26 yıldır sadece sol tarafımı felç sanıyorduk, meğersem sağ bacağımda bu felçten çok etkilenmiş ve sağlıklı hale gelemememin asıl nedeni sağ bacağımmış. Benim etkilenmeyen tek yanım ise sağ kolum, yani 26 yıldır tüm vücudumu sağ kolum idare ediyor. 2004 yılında gerçek bir yürüyebilme için profesyonel olarak sol tarafımdaki felç durumunu geçirmek için fiziksel tedavi rehabilitasyona başladım, ama 18 yıl sonra 2022 yılı Temmuz ayında öğrendim ki; bu saate kadar yürüyemememin asıl nedeni sağ bacağımdaki felç durumunun göründüğünden ağır olmasıymış. 2004 yılından bu yana çok aşırı şekilde emek güç enerji sarf ettim, tek niyetim ise sol tarafımdaki felç durumunu geçirmekti eğer farkında olsaydım sağ bacağıma da aşırı özen gösterirdim. Hatta sol tarafıma iki defa Botoks olduğum halde hiç faydasını göremedim, ama her iki enjektede de sağ bacağıma hiç dokunulmadı. Birkaç ay önce fizyoterapiden yeni mezun Erdem ile egzersiz seanslarına başladım ve Erdem bana "aslında senin sağ bacağında çok etkilenmiş, bu yüzden senin yürüyebilmen gerçekleşmemiş, yoksa sadece sol tarafında felç söz konusu olsaydı hastalığının ilk yıllarında yürüyebilmen gerçekleşir, sorunun kalmazdı" dedi. Ve bunun yanı sıra; sağ bacağımdaki bu felç durumu sağlık raporumda yer almıyor, yıllardır düşük yüzde ile raporumla işlem yapılıyor. 


Bunun yanı sıra, 2010 yılında akülü tekerlekli sandalye ile dışarı yaşama çıkınca yaşamım daha da zorlaştı. Aşağıdaki linke tıklayınca göreceksiniz. 


BU ÜLKEDE YAŞAYIP TA SORUNLARDAN ZORLUKLARDAN ŞİKAYETÇİ OLAN VATANDAŞI ANLAYABİLİYORUM, AMA BU ÜLKEDE BEN VE BENİM GİBİ ENGELLİLER YOK SAYILIP, DALGA GEÇİLİYOR. YİRMİ YIL ÖNCE DE BÖYLEYDİ ON YIL ÖNCE DE BÖYLEYDİ ŞU ANDA DA BÖYLE VE GELECEKTE DE BÖYLE OLACAK. SANIRIM BU SADECE TÜRKLERDE OLAN BİR GEN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder