Bulunduğum ilçeye yaklaşık bir yıl önce üç adet gökdelen yapılmaya başlandı. Hemen üç yüz dört yüz metre yakınımıza. Dün gördüğüm kadarıyla şu anda otuzuncu katta filanlar ve kaba inşaatı bitmiş haldeler.
O kadar büyükler ki, ilçemizin her yerinden gözüküyorlar. Geçtiğimiz günlerde bir gazetede bir resim vardı, sanırım Karaköy Beşiktaş civarlarından çekilmiş, Sultanahmet camisinin bir resmi, resimde bulunan Sultanahmet camisi minarelerinin görüntüsü var ve o resimde bizim buradaki üç gökdelenin görüntüsü de var. Minareler arasında bu üç gökdelende var. Sultanahmet cami bizim bulunduğumuz bölgeye 9-10 kilometre uzaklıkta bulunuyor. O caminin o güzel görünümü bu üç gökdelenle bozulmuş durumda.
O gökdelenler ilçemizin görüntüsünü bozmuş durumda, İstanbul’unda görüntüsünü bozmuş durumda. Bir caminin görüntüne önem vermek veya vermemek siyasi gücün elinde, işlerine geldin mi Müslüman olurlar, işlerine gelmezse olmazlar. Görüntü güzel olsun veya olmasın, önemli olan Kazlıçeşme’yi betonlaştırmış olmaları. Eğer bu betonlaşmaya “dur” denmezse, sonumuz çok daha kötü olacak ve yeşile hasret kalacağız, yağmura, kara hasret kalacağız.
Eğer yağmur yağıyorsa, eğer nefes alıyorsak bunun tek sebebi vardır o da yeşildir...
Ormanlardaki, park ve bahçelerdeki ağaçlar, yol kenarlarındaki çiçekler, bitkiler, çimenlerdir ve ağaçlardır, bizleri canlı tutan nefes almamızı sağlayan onlardır. Bizler yeşili korumayıp yok ettiğimiz sürece yağmura ve kara hasret kalacağız, ciğerlerimize çektiğimiz oksijenimizin kalitesi düşecek ve yavaş yavaş can çekişerek öleceğiz.
Karadeniz bölgemiz neden çok yağmurlu neden yoğun kar yağışlı, çünkü orada doğaya ellenmemiş durumda. Orada çevreye beton değil yeşil hakim. Bu yüzdendir o bölgeye yağmur ve karın çok yağması. Zaten bu doğanın bir kanunudur, yeşil olan yer yağmurla karla temiz oksijenle ödüllendirilir.
Ben “binalar olmasın gökdelenler olmasın” demiyorum ben “her şey yerinde güzel, bulunduğum ilçede her yer beton zaten, kalan o üç yüz beş yüz metreye de kocaman beton yerler yapıp insanları o binalara sıkıştırmanın ne gereği var.
Hiç kimse doğaya önem vermiyor, yeşili vahşi yaşamı önemsemiyor… Kıyamet denen sonu aslında biz getireceğiz doğayı katlederek…
Kıyameti getiren insanoğlunun kendisi olacak, Yaradan tarafından bir gün geleceği söylenen ve tüm yaşamın yok olacağı söylenen Kıyamet eğer olacaksa bunun insanoğlunun kendisi tarafından getirtilecek. Kıyamet denen alamet veya kehanet, doğa mahvedilerek getirtilecek, hormonlu yiyecekler yenilerek Kıyamet getirtilecek, yeşil yok edilerek Kıyamet getirtilecek, aşırı sanayileşme aşırı betonlaşma ile Kıyamet getirtilecek, doğal enerji kaynaklarını değil doğayı katledip üretilen enerji ile Kıyamet getirtilecek, geri dönüştürüle bilecek çöpleri çöpe attığımız için Kıyamet getirtilecek.
Üstelik o gökdelenlerde yaşayacak insanlar başka yerlerden gelip yerleşecekler. O gökdelenlerde tek bir dairenin fiyatı birkaç milyon lira değerlerle anılıyor. Yani bölgemiz çok değerlenecek ve o gökdelenlere de parası olanlar yerleşecek parası olanlar paralarını kat be kat artıracak. Biliyorum, çünkü bu hep böyle olmuştur. Ülkemizin neresinde güzel bir yer varsa ve maddi olarak çok değerli olacaksa, orası o dönem devlette hükümet olan kişiler tarafından el konulup değerinden düşük fiyata yandaşlara verilmiştir.
Ben “bu hükümet bunu yapıyor…” demiyorum, ben bunu önceki yönetimlerden yaşadığım tecrübeye dayanarak “böyle olmuştur böyle olacaktır…” diyorum. Biliyorum çünkü İstanbul’un en güzel yerleri bu hükümetin yandaşları ile dolmuş doldurulmuş durumda.
Beykoz sırtları ve orada imara açılan bölgedeki villalar çiftlikler, Boğaz çevresindeki bölgeler imara açılmış olması ve oraların dolmuş doldurulmuş olması ve iş merkezi olan bölgeler civarındaki otobüs durakları gibi okullar gibi kamu binaları gibi yerlerin yıkılıp arazilerinin özelleştirilip satılması veya arazilerine ev işyeri yapılıp satılması.
İnsanoğlu bir Kene gibi, girdiği yeri kemirip yok ediyor.
4 nisan 1976 İstanbul doğumluyum, yaşamımı halen İstanbul'da sürdürmekteyim. Yirmi yaşında Anevrizma'dan dolayı beyin kanaması geçirdim, yarım saat içinde bir acil servis doktorunun karşısında olmama rağmen ilgisizlik nedeniyle yaşamımı tekerlekli sandalyede sürdürmekteyim. Zorlukların üzerine giderek çözüme ulaşan bir kişiyim ve sağlığını kaybetmiş engelli bireyler için farkındalık yaratmaya çalışan bir aktivistim. "Biz engelli değiliz biz engelleniyoruz"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder