Ben alıştım artık insanımızın işi olduğu sürece beni
kullanmasına ve işi bitince tanımazlıktan gelip bir çırpıda silip yaşamına
devam etmesine.
Sado Kezo takma adlı arkadaşların kaybolma nedenleri çok
basit, isteklerinin aşırı olması ve benimde bunu karşılayamamam. İnsanoğlu
egosunun hep okşanmasını ister, özellikle karşınızda iki kadın varsa onlara
karşı işiniz daha da zordur.
Sado ve Kezo iki üç yıldır arkadaş can ciğer arkadaş
dost, bu ikisi birbirine çok düşkünler.
Ben bunu onlarla sohbetlerimde suratlarına karşı söylemiş
bir kişiyim, “bakın sadece bizim dediğimiz doğru bakışı yanlış, birinizin
doğrusu diğerinizin de doğrusu oluyor” dedim. Bende onlarla dört beş ay arkadaş
dost can ciğer olduktan sonra, sohbetlere muhabbetlere konu konuk olduktan
sonra basit bahanelerle beni de sildiler.
İlk önce Sado yok oldu, iki üç ay sonra Kezo yok oldu.
Zaten önce Sado ile tanışmıştım sonra Kezo ile tanışmıştım. Bu arkadaşların
bunu bana bunu yapacağını en başta sezmiştim, çünkü takma isimleriyle
internettelerdi.
Sado ile çok sıkı arkadaş değildim, ama Kezo ile aramız
iyiydi… Kezo’nun beni bir çırpıda silip gitmesi kötü oldu. Sado biraz uçarı
başına buyruk özgür bir kızdı, ama Kezo sessiz sakindi, durgundu, dış dünyaya
kendini kapatmış bir muhafazakardı. Aslında Kezo ile aram sıkı fıkı olduktan
sonra, onunda içinde tutamadığı hırçın bir dişi olduğunu fark ettim,
dizginlerini zor zapt ediyordu. Yaşama karşı kesin tabularıyla bakıyordu, onun
için varsa yoksa Sado’ydu, her dediği doğru her yaptığı doğruydu.
Kezo’nunda beni kullanabileceği hiç aklıma gelmezdi…
Bazen kızıyorum, onlara değil kendime, çünkü hatalıydım. Hala neden böyle kişilere bağlanıp neden beni kullanmalarına izin veriyordum, bilmiyorum.
Öyle böyle değil, aylarca gece gündüz sohbet muhabbet et,
birçok konuda paylaşımcılık yap, sırrını paylaş o sana sırlarını anlatsın ve
sonra çekip gitsin. Bu işin kötü yanı, o gideceğini biliyor, seninse hiçbir
şeyden haberim yok. Bir gün geliyor ve “Apo ben yokum” diyorlar veya “ben
yokum” demeyi bile sana çok görüyorlar.
Üç ay önce bilgisayarda internette geziniyorum… Cep telefonum
çaldı, baktım Kezo, biraz düşündükten sonra telefonu açtım. Baktım hiç ses yok,
yani telefon yanlışlıkla açık olsa çevrenin sesi gelirdi, ama ahize elle
kapatılmış. Benim vereceğim cevaba göre ses verilecek veya susulacak.
Eğer cevap verse bende “Kezo ne yapıyorsun” dersem, aylardır arayıp sormayan o, ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranıp sohbete muhabbete devam edecekti. Ama ben telefon numarasını silmiş gibi yapıp üç beş defa “alo alo” deyip sonra telefonu kapattım. O da telefon numarasını sildiğimi düşündü sesini çıkaramadı.
Bu kadınlar neden kendilerini çok akıllı sanıyor... Benim gibi bir düşkünle neden hala dalga geçme düşünürler, bilmiyorum.
Eğer cevap verse bende “Kezo ne yapıyorsun” dersem, aylardır arayıp sormayan o, ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranıp sohbete muhabbete devam edecekti. Ama ben telefon numarasını silmiş gibi yapıp üç beş defa “alo alo” deyip sonra telefonu kapattım. O da telefon numarasını sildiğimi düşündü sesini çıkaramadı.
Bu kadınlar neden kendilerini çok akıllı sanıyor... Benim gibi bir düşkünle neden hala dalga geçme düşünürler, bilmiyorum.
Birkaç gün önce Facebook’ta gezerken Sado Kezo ile
yazışmalarımı gördüm, mesaj başlığına tıklayınca profilleri açıldı ve bende
internette Facebook profillerine baktım. Kezo’da değişiklik yok, ama Sado
sözlenmiş ve bu söz sırasında Kezo ortalarda yok ve Facebook’taki resimlerde
yok.
Buradan çıkardığım sonuçsa; birbirlerini yere göğe
sığdıramayan ikilinin arası limoni, çünkü Sado evlilik yolunda ve Kezo orada
bulunan söz resimlerini beğenmiş ama yorum yapmamış.
“Sado’nun erkek arkadaş bulup evlilik yolunda ilerlemesi”
demek, “Kezo’nun yalnız kalması” demek ve bu olayın kötü yanıysa yalnız kalan
Kezo’nun üç ay önce beni aramış olması. Derler ya “Allah’ın sopası yok”,
hanımefendi yalnız kalınca beni aramış, iyi ki telefon numarasını silmiş gibi
davranmışım.
Bense üç ay önce Kezo’nun beni iyi niyetinden arayıp
aramadığını düşünüp durdum, meğer Kezo beni konuşacak kimse bulamadığı için
aramış.
Arkadaşın Sado’su ortadan yok olunca, yanaşacak liman
aramaya başlamış, ama bana zamanında adam gibi davranmadığı kalbimi kırdığı
için beni kaybettiğinin farkında oldu.
Ben Kezo’ya bunu da söylemiştim; insanlara görmemezlikten
gelme kalplerini kırma, ileride yalnız kalabilirsin ve yalnız kaldığında onlara
ihtiyacın olabilir, demiştim.
Şimdi, Sado saatlerce telefonda konuşabiliyor mu acaba,
ona bilgisayarda saatlerce vakit ayırıyor mu acaba, uçağa atlayıp İzmir’den
Ankara’ya geliyor mu acaba? Eğer Sado onun yanında olsaydı beni aramazdı, bana
işi düşmezdi.
Bir insanda nasıl bir kişilik nasıl bir vicdan nasıl bir
bakış açısı olur ki, bir canlıya bir insana bir engelliye çıkarcılıkla bakar,
işi olunca işi düşünce köşeye sıkışınca yaklaşır sırnaşır.
Ben uzun yıllar önce tekerlekli sandalyeli engelli hale
geldikten sonra, akrabaları ile arkadaşları ile dostları ile tanıdıkları ile ve
çevreyle ilişkisi bitmiş, tüm sosyalliği sıfırlanmış “denize düşse yılana
sarılacak” bir kişiyim.
Her ne kadar sağlam bir yapıya sahip olsam da, ben gururuyla
oynanmaması gereken bir kişiyim. Çünkü benimde canım yanıyor, bende üzülüyorum,
bende saygıyı sevgiyi hoşgörüyü hak eden bir kişiyim.
İyiyim saygılıyım hoşgörülüyüm diye acımasızca yapılan
her şeyi hak eden biri değilim.
İnsanlar sadece namaz kılarak hacca giderek zekat vererek
dinin gereğini yerine getirdiğini sanıyor veya cennete gideceğini sanıyor. Asıl
olması gereken, vicdanlı olmak, sevgiyle saygıyla şefkatle yanaşmak insanlara.
Köşeye sıkışmışa yardım etmek destek olmak gerekli, darbe vurmak değil. Yaratılmışı sevmek gerekli, yaratılmış her canlıya sevgiyle şefkatle bakmak gerekli. Karşındakini incitme korkusu her zaman seni korkutmalı, her ne olursa olsun eğer karşındaki bir canlıysa onun yüreği vardır onun beyni vardır, onun incitilmemesi gerekli.
Köşeye sıkışmışa yardım etmek destek olmak gerekli, darbe vurmak değil. Yaratılmışı sevmek gerekli, yaratılmış her canlıya sevgiyle şefkatle bakmak gerekli. Karşındakini incitme korkusu her zaman seni korkutmalı, her ne olursa olsun eğer karşındaki bir canlıysa onun yüreği vardır onun beyni vardır, onun incitilmemesi gerekli.
Bana kimsem acımadı bir başkası neden acısın, asıl hata
benim onlardan beklenti içinde olmam. Neden böyle bir beklenti içindeyim, sanırım
yaşamdan kopmamama içgüdüm baskın, psikolojimi koruma içgüdüm baskın.
...Hani Feministlik diye bir düşünce tarzı var ya, işte o
kendi hemcinslerini koruma kollama haklı çıkarmadır, erkek egemen şu topluma
başkaldırıyoruz görüntüsü vermektir. Tek düşünceleri tek niyetleri vardır, o da
hep hemcinsleri haklı çıkarmak.
Kendi cinslerini koruyup kollayan ayrımcılığı yapan bu Feministler, acaba bana yapılan bu olaya nasıl bakarlar, sormak gerek. Yani hemcinslerinin başkalarını hor basit gördükleri durumlarda düşünceleri ne olur acaba? Hemcinslerinin köşeye sıkışmış bir engelliyle dalga geçmesine ne der?
“Hep ben haklıyım”, “hep benim cinsim haklıdır”, “hep
benim hemcinslerim dört dörtlüktür” diye bir şey yoktur. İnsanoğlu çeşit
çeşittir, kimsenin dini dili ırkı rengi cinsi görünüşü önemli değildir, bu
ayrımcılığı haksızlığı herkes yapar, bunu herkesin bilmesi gerek.
Kadına karşı ikinci sınıf muamelesi yapanlar var, ama
kalkıp tüm erkekleri aynı sınıfa sokamazsın. Sen git ilk önce anneleri eğit,
çünkü kadınları ikinci sınıf gören o erkekleri hemcinsiniz olan anneler büyütüyor.
Eğer bir yerlerde sorun varsa, bu sorunun kaynağı annelerdedir. Anneler yüz
yıllardır doğru dürüst çocuklar yetiştiremesin, sonra kalkıp “Türk erkeği neden
böyle” de.
Hakka hukuka adalete eşitliğe inanan bir kişinin,
Feministliğe suskun kalabilmesine anlam veremiyorum. Kocaların sevgililerin
yazarların siyasetçilerin neden suskun kalıyorlar, anlamıyorum.
Birçok kişi evleninceye kadar susuyor, sevgili oluncaya kadar susuyor, ama emele ulaşınca baskı yer değiştiriyor ve konuşan taraf susar, susan taraf konuşur hale geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder