18 Şubat 2013 Pazartesi

Durdurun şunları...

Son beş altı yıldır şu aptal kutusu denen televizyon ne kadar boş işlere yer veriyor... Boş iş derken Biri bizi gözetliyor, Biz evleniyoruz, Pop star, Türk star, magazin içerikli dedikodulu yemek programları ve jürili şarkı türkü yarışmaları gibi programlardan bahsetmiyorum. Onlar zaten boş iş.

Ben şu anda Türk insanının başına dert olan sabah programlarından ve öğle saatlerinde yayınlanan bazı programlardan söz ediyorum. Türkiye’de her gün medya tarafından gündem değiştirilir, bizi medya yönlendirir oldu. Giyimimize kuşamımıza konuşmamıza nereye yemeğe gideceğimize ne giyeceğimize onlar karar verir oldu.

Bazen da haftada birkaç konu işler oldular. Özellikle şu kadın programları.. Nasıl izliyorlar hayret ederdim.

Bir kanalda yayınlanan sabah programını seyrettim. Programda tam anlamıyla hezeyan yaşandı. Beş on dakika seyrettim midem bulandı, hemen kanal değiştirdim. Midem bulandı, dedim ya, abarttığım sanılmasın, gerçekten doğru söylüyorum.

Bu tür programlar tüm kanallarda yayınlanıyor. Özellikle sabah ve öğle saatlerinde… Hangi kanala gitseniz aynı şey var. Kaçışınız yok illaki benliğiniz zarar gördürülecek. İnsanları yerden yere vuruyorlar ve insanlarla resmen alay ediyorlar. Reyting uğruna insanların duyguları ile oynuyorlar, kanal yöneticileri bunlara nasıl izin veriyor bilmiyorum.

Dediğim gibi on dakika kadar o programı izledim. Elliye yakın seyirci ortasına 14- 15 yaşlarında bir kız çocuğunu oturtmuşlar. Kızın yaşı küçük olduğu için gözlerini siyah bir bantla kapatmışlar. Bu tv programı diyor ki; “bandı koyarak biz görevimizi yerine getirelim de Rtük’le başımızı derde sokmayalım.”

Kızın gözleri kapalı ama o on dakika boyunca hep ağladı hiç durmadan da duygu sömürüsü olsun diye de kamera devamlı onu çekti. Kız ağlarken de haykırıyor: “Anne! bana kimlik çıkartın, ben kimliksizim yıllardır.”

Telefonla bağlanan annesi ile arasındaki konuşmayı özetlemem gerekirse; meğer kız telefonda bulunan annesinden kimliğinin çıkartılmasını istiyor. Annesi de “çıkartamayız dedenler seni kabul etmiyorlar” diyor. Ağlayan kızın babası da seyirciler arasındaymış. Ekrana çıkmıyor. Yani baba orada olduğu halde kızının ekranda teşhir edilmesine izin veriyor.

Burada sorun teşhir veya televizyoncuların para kazanması değil. Burada asıl sorun bu tür programların tüm kanallara yayılmış olması ve Türk milletinin vicdanı ile oynanmasıdır. Burada sorun küçük yaşta bir kızın duygularıyla binlerce televizyon seyredeni karşısında oynanıyor. Önemli olan da zaten bu.

Bu tür programlar insanları özendirir. Özellikle öğle saatlerinde evde bulunan çocukları çok kötü etkiler. İnsanlar Almanya’da çekilen bir filmde oynayan Türk kızına büyük tepki verdi. “Bu kız Türk olamaz, bir Türk porno filmlerde oynayamaz,” diyecek kadar ileri gidenler 1970’li yıllarda

Türkiye’de çekilen porno filmlerini unutmuş görünüyorlar.

Diyorum ki, televizyonlara çıkıp ta derdine derman aramak bu kadar kolay olmamalı. Herkes bir televizyonu seçip de derman ararsa. Yanmışız. Tekrar söylüyorum bu tür programlar bir tek kanalda değil. Virüs gibi tüm kanallara yayıldılar.

Bugünlere gelirsem; bugünlerimiz daha da kötü, çünkü tüm kanallar gündüz saatlerinde insanları birbirleri ile tanıştırıp evlendiriyorlar, bilgi ile alakası olmayan yarışma programları düzenleyip insanlara işkence yapıyorlar. Yok börtü böcekle savaşın yaşayın, yok oradan buradan atlayın, yok üç metrede üç gün yaşayın gibi. Beş altı yıl öncesinin tipik saçmalıkları işte. 

Eğer müdahale edilmezse; Türkiye’de herkes bu tür programlarda çare arar hale gelecek. Çoluk çocuğun psikolojisi bozdular ve medya patronları aldıkları reytingler sayesinde paralarına biraz daha para kazandılar.

Ne diyelim; insanımız akıllanmadıkça onlar para tuzaklarını kurarak bekleyeceklerdir. Keseleri doluncaya kadar, diyemiyoruz.. Onların keseleri de dolmaz, gözleri de doymaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder