12 Aralık 2022 Pazartesi

İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) Şile kampı tepkim...


12.12.2022 

Bugün saat 14:30’da aşağıdaki metni İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çözüm merkezine gönderdim. Kısacası; üç dört önce yaşamış olduğum ve beni çok yaralayan bir olay sonrası belediyede bulunan iletişim bilgilerimin silinmesini ve bana ulaşılmamasını istedim.

"

Sayın yetkili, 6.12.2022 günü saat 16:09’da 02124499658 numaralı hattan İstanbul Büyükşehir Belediyesi adına arandım ve Şile'de bulunan engelliler kampına kışın ortasında davet edildim. Beni arayan arkadaşın suçu olmadığı için bahane uydurup 'ret' cevabı verdim ve telefonu kapattım. Beni çok kızdıran bu olaya tepkimi ise belediyeyi, başkanı ve Murat Ongun’u etiketleyerek Twitter'de paylaşım yaparak koydum.

2019 yılında iki kilometre yol giderek ve okul binasına merdivenden kollar üzerinde çıkartılarak önceki yönetim çok canımı yaktığı için Ekrem İmamoğlu'na oy vermiş bir tekerlekli sandalyeli olarak belediyenin ait rehberlerinden, özellikle engelli biriminden adıma ait ulaşım bilgilerinin çıkarılmasını istiyorum, yani artık sizin tarafınızdan aranmak istemiyorum. Çünkü resmen kışın ortasında davet ederek benimle dalga geçildiğini düşünüyorum, yaz aylarında başka illerden gelen başka siyasi partilere üye engelli arkadaşları Şile’de kampta ağırlıyorsunuz, ama sizde iki yıl öncesine ait Şile’ye kamp için kaydım olduğu halde beni kış aylarına erteliyorsunuz. Sanırım sorun, CHP’ye veya altılı masaya ortak olan partilerden birine üye olmamam, Ben hiçbir siyasi partiye üye değilim, çünkü bu ülkede siyasete üye olmak çıkara ortak olmaktır.

Teşekkürler 

"

22 Eylül 2022 Perşembe

Teksan inovatif'i yedek parça için CİMER'e şikayet ettim...

Bugün öğle saatlerinde aşağıdaki metni CİMER’e gönderdim... www.cimer.gov.tr adresine girdim ve gerekli bilgilerimi girdikten sonra şikayetimi yaptım. 


Sayın yetkili altı yıl önce almış olduğum ve ekte faturası bulunan tekerlekli sandalye için yedek parça isteğinde bulunuyorum, ama bir türlü yeterli desteği alamıyorum. Bu tekerlekli sandalyeyi bana satan ve Türkiye temsilcisi firma yedek parça desteği vermeme konusunda ısrarcılar. Konu hakkında sahip olduğum bilgi; firmalar sattıkları ürünler konusunda kapatılmış olsalar bile veya ürünün satışına son verseler bile bir süre daha yedek parça desteği vermek zorundalar. 

Sizden ricamdır, konuyu araştırıp Ticaret bakanlığının veya ürünü satan firmanın geri dönüş yapmanız. 

Teşekkürler

 

Artık kimseye yumuşak davranmıyorum, çünkü hak gaspı yapmaya alışmışlar ve kimsesinin umurunda değilsin. Bu yüzden tekerlekli sandalyeyi aldığım Teksan inovatif medikal ürünleri san. ve tic. adlı firmayla iki defa irtibata geçtim ve yedek parça isteğinde bulundum, ama onlar tekerlekli sandalyeyi ithal ettikleri yerden yedek parçayı istemek yerine tüm işi bana bıraktılar ve beni başlarından savdılar. Beni başka firmalara yönlendirdiler, “sadece biz değil, firmanın Türkiye temsilcisinin de kapandığını” söylediler. Onlar benimle ilgilenmeyince bende şikayet ettim, şu an Ticaret bakanlığı onlarla irtibata geçecek ve ben onların beni aramasını bekleyeceğim. 

İki haftadır üzerlerine düşen görevi yapmadıkları için parçayı bulmaya çalışan ve başı ağrıyan bendim, bundan sonra birazda onların başı ağrısın. 











CİMER'DEN GELEN CEVAP... 

Sayın ABDULLAH ÜNAL,

T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ne yapmış olduğunuz 2204343984 sayılı başvurunuz 03.11.2022 tarihinde cevaplanmıştır*

Cevap Metni: Sayın İlgili;
Başvurunuz incelenmiş olup tüketici işlemleri kapsamında bir mal/hizmet ile ilgili şikâyetinizin olduğu anlaşılmıştır.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikler ile belirlenen haklarınız ve şikâyetlere ilişkin çözüm yollarıyla ilgili olarak Bakanlığımız internet sitesinde https://tuketici.ticaret.gov.tr/yayinlar/tuketici-bilgi-rehberi adresinde yer alan tüketici rehberinin ilgili bölümlerinden detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Bununla birlikte; 6502 sayılı Kanun uyarınca tüketici uyuşmazlıklarının çözüm mercileri “Tüketici Hakem Heyetleri”, “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” ve “Tüketici Mahkemeleri” dir. 01.10.2022 tarihi itibarıyla, değeri 30.000 TL altındaki tüketici uyuşmazlıklarında tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki il/ilçe tüketici hakem heyetine başvurulması zorunludur. Tüketici hakem heyetlerine başvurular masrafsız olup, şahsen veya avukat aracılığıyla; elden, posta yoluyla veya elektronik ortamda e-Devlet sistemi üzerinden tüketici hakem heyetlerine başvuru imkânı bulunmaktadır.  
Bu kapsamda; şikâyetinizle ilgili olarak, e-Devlet şifrenizle https://tuketicisikayeti.ticaret.gov.tr bağlantısından veya yazılı dilekçeyle tüketici hakem heyetine başvuru yapabilirsiniz.
Diğer taraftan; ilgili mevzuata aykırı işlem yaptığını düşündüğünüz işletmede (satıcı/sağlayıcı/üretici/ithalatçı) şikayetiniz kapsamında Bakanlığımızca denetim yapılması talebinizin bulunması halinde, şikayetinize esas oluşturacak bilgi ve belgelerle (fatura, sözleşme, sipariş formu, garanti belgesi, kargo gönderi veya teslim fişi, fotoğraf,…vb) birlikte yazılı olarak veya elektronik ortamda (CİMER, e-Devlet) işletmenin bulunduğu yerdeki Ticaret İl Müdürlüğüne başvurabilirsiniz. Bununla birlikte, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na göre, kişinin açık rızası olmaksızın kişisel veriler işlenemez, anonim hale getirilemez ve aktarılamaz. Bu kapsamda, başvurunuzda 6698 sayılı Kanun kapsamında kişisel bilgilerinizin kurum/kuruluş ve firmalarla paylaşılmasına ilişkin açık yazılı beyanınıza da yer verilmesi gerekmektedir.
Bilgilerinizi rica ederiz.


Ticaret Bakanlığı
Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü 


ZEYTİNBURNU KAYMAKAMLIĞINDAN GELEN MEKTUP SONRASI... 

30.05.2023
Saat 13:05'de Zeytinburnu kaymakamlığı binasında dördüncü katta bulunan Tüketici Hakları bölümündeydim. İçeriye girdiğimde gördüm ki üç adet başvuru masası var, giriş bölümünde kapı önünde bir dakika kadar bekledikten sonra masalardan biri müsait oldu, yetkili de bana bakınca bende tekerlekli sandalyemle yanına gidip masaya yanaştım. Birkaç gün önce bana gelen mektubu ve kimlik kartımı verdim, birkaç dakika içinde incelemesini yapıp bilgisayarı ile de kontrol yaptıktan sonra benimle konuşmaya başladı. Durum kısacası şöyle; başvurum REDEDİLMİŞ, çünkü ürünün garanti süresi iki yıl sonra dolmuş, bu nedenle ‘satıcının herhangi bir yükümlülüğü yoktur’ kararı çıkmış. Bundan sonra satıcı ile değil de, ürünü Türkiye'ye getiren ithalatçı firma (Distribütör) ile görüşme yapmamı istedi, bunun için de ilk önce satıcı ile görüşüp kim olduğunu öğrenip onlarla ilişkiye geçmemi istedi. Sanki Zeytinburnu kaymakamlığındaki Tüketici Hakem Heyeti bilmiyor mu benim umursanmayacağımı? Kendileri bana satışı yapan firmayı arayıp ithalatçı firmaya ulaşıp deseler ki “ürün garantisi iki yıl ama yedek parça temini şu kadar” deseler de üzerimdeki yükü alsalar. Ben kaymakamlık binasından çıktıktan yarım saat sonra telefonum çalınca baktım ‘Zeytinburnu kaymakamlık’ yazıyor, açıp konuştuğumda konunun başvurum ile ilgili olduğunu öğrendim. Bana bir kez de telefon yoluyla aynı konuşma yapıldı ve tekrardan “akülü tekerlekli sandalyeyi aldığım satıcıyla irtibata geçip onlardan ithalatçı firmanın adresini alıp orası hakkında da tekrardan Tüketici hakları hakem heyetine başvuru yapmam” söylendi. 

Bir otomobil aldığınızı düşünün, 5-6 yıl sonra yedek parça ihtiyacınız doğuyor ve satıcı firma “firmamız o otomobili satmayı bıraktı, ne yaparsanız yapın” diyor. Siz de tüketici hakem heyetine gidiyorsunuz, tüketicinin hakkını savunması gereken mahkemenin cevabı “firmanın yedek parça yükümlülüğü yoktur” diyor. 

8 Ağustos 2022 Pazartesi

Ah şu taksiciler...

Dün Kadıköy’e Ayrılık çeşmesi Nauitilus alışveriş merkezine gitmek için saat 17:00 civarı evden çıktım. Saat 17:30 gibi de her zaman kullandığım Muammer Aksoy caddesinin Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk hastanesi önündeki trafik ışıklarını kullanarak Kazlıçeşme Marmaray’a geçiş yaptım. 

Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk hastanesi önündeki trafik ışığından karşı kaldırıma geçiş yaptığım sırada bir taksi sürücüsü yanan kırmızı ışıkta durmadı, bende bana yanan yeşil ışığa güvenerek durmadım. Ben geçişimi tamamlarken taksi sürücüne baktığımda bana el hareketi yaparak bağırdığını gördüm, bende yolun ortasında durdum ve bana yanan yeşil ışığı elimle gösterdim.
 
Bugün Twitter’de birçok haber sitesinde İstanbul Taksiciler Esnaf Odası başkanı Eyüp Aksu’nun röportajında “taksi plaka fiyatları çok düşük” sözlerini görünce aşağıdakileri yorum olarak yazdım. Haber ile ilgilenen birçok kişi yorumumu beğenip yorum yazdı. Gerçi bugünkü paylaşımımı dün İstanbul Emniyeti’ne de yaptım, İstanbul Büyükşehir Belediyesine de yapmıştım.
 
Bilmiyorum bu taksici esnafına kim “dur” diyecek, neredeyse her çıkışımda taksicilerin yaptığı bu ihlallere rastlıyorum. Defalarca kırmızı ışıkta geçen taksiye rastladım ve hepsinde de sürücüler tarafından canım hiçe sayıldı. 
 
Twitter; 
Sayın Eyüp Aksu; öncelikle bir başvuru yapın ve taksilerinizin ambulans itfaiye jandarma polis araçları gibi geçişlerde önceliğe sahip olabilmesini isteyin, şoförlerinizin birçoğu ne yaya geçidi nede trafik ışığı tanıyor, bir tekerlekli sandalyeli olarak söylüyorum.
 
Twitter; 
En son dün 17:26'da Zeytinburnu Muammer Aksoy caddesi üzerinde bulunan Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk hastanesi önünde bulunan trafik lambasından tekerlekli sandalyemle geçiş yaparken ihlal yapan taksi bana çarpmamak için zar zor durdu. 

23 Temmuz 2022 Cumartesi

Surp pırgiç işgal Twitter sonrası CİMER'e de...



Dün saat 18:00’de tekrardan sorun yaşayınca Twitter hesabımdan aşağıdaki metni yedi parça halinde göndermiştim, bugün saat 11:24'de CİMER’e de gönderdim.


Sayın yetkili resimdeki araç yolunu işgal etmiş bu alan, hem araç yolunu daraltıyor kazalara neden oluyor, hem yaya geçidini işgal edip yayanın kaldırıma geçişini engelliyor. Bu işgalin kaldırılması sizden ricamdır. 

Bir tekerlekli sandalyeli olarak bölgedeki kaldırıma ulaşmak için yaşadığım sorun ve zorlukları çekmiş olduğum aşağıdaki videoda göre bilirsiniz, ne zaman o bölgeden geçsem aynı sorunu yaşıyorum ve bunu sadece ben yaşamıyorum. 

https://youtu.be/OdaRSqvOyck 

31.07.2019 saat 16:30'da tekerlekli sandalyemle bu yaya geçidinden karşıya geçiş yaptığım sırada araçların sıkıştırması nedeniyle o yeşil alanın betonuna çarptım ve tekerlekli sandalyemin ayaklığını kırdım. Bölgedeki kameraları izlediğinizde görebilirsiniz. 

Bu yaya geçidinden Surp Pırgiç Ermeni hastanesine veyahut Marmaray'ın Kazlıçeşme istasyonuna gitmek için kaldırıma geçmek istenildiğinde araç aralarında kalıyorsun, çünkü o yeşil alan yolu daraltıyor ve kaldırıma ulaşmayı engelliyor. 

Bu yol üzerinde ilerleyen motorlu araçlar, o yeşil alanın yolu daraltması nedeniyle karşı şeride geçiyor kazalara neden oluyor. Bazen yayanın bile sağlığından olduğu anlar bile oluyor. Bölgedeki kameralardan veya tutulmuş kaza tutanaklarından kontrol edebilirsiniz. 

Bölgedeki diğer engel ve işgaller belediyenin (@zeytinburnubld) çözüm merkezi ile paylaşılmıştır ve kaldırılmıştır, ama bu işgal için herhangi bir işlem yapılamamıştır Zeytinburnu belediyesi ile görüşüp onay alabilirsiniz. 

Her defasında olduğu gibi 22.07.2022 saat 17:55’de tehlikeler atlatarak ve yine araçlar arasında kalarak geçişimi tamamladım. Bölgedeki kameralardan durumu kontrol edebilirsiniz. 


Tekrardan canım yanmadan veya canlar yanmadan, canım burnuma geldiği için araç yolundaki bu işgali ilgili olabilecek CİMER dahil neredeyse tüm kurumlara şikayet etmiş oldum. 




30 Mayıs 2022 Pazartesi

Engellilerle ortak derdimiz...


1996 yılından beri bu pencerede ayaktayım,
1996 yılından beri bu 5-6 basamağı inip çıkıyorum... 

Bir kaç gün önce teyzemin ortanca kızı ve ailesiyle beraber Erey çay bahçesinde bir saatlik bir sohbetim oldu. Sohbetimiz güzeldi, ama hava serindi ve ikizleri Aras ile Asya'nın hemen canı sıkıldı. İstediğimiz halde daha fazla sohbete devam edemedik. 

Sohbet sırasında bir ara teyzemin kızı bana "Abdullah ağabey o evde oturmak için neden ısrar ediyorsun?" Dedi. Bu lafın üzerine ben nereden geldiğimi şaşırdım, afalladım ve "hayır, ne alaka! Ben böyle bir şey demedim, yıllarca uğraştığım halde o evden asıl ayrılmak istemeyen evdekilerdi. Defalarca söyledim ama evdeki kimse benden yana tavrını koymadı. Demek arkamdan böyle konuşuyorlar, ben bunu kesinlikle kabul etmiyorum, aksine "evi değiştirelim" diye defalarca ben baskı uyguladım, ama hepsinin keyfi yerinde olduğu için bana kulak asmadılar. Gerçi büyük kardeşim 2016 yılında o lafı benim gözüme bakarak arkadaşım Vedat Kürşün'e de söylemişti" dedim. 

Canım çok yandığı için teyzemin kızına yumdum gözümü açtım ağzımı ve devam edip "ben yıllarca uğraştım, ama o evden çıkmak için kimseyi razı edemedim, çünkü hepsinin keyfi yerindeydi, yiyip içiyor gezip tozuyorlardı. Defalarca uyardığım halde kimsesi o evden çıkmak için bana destek olmadı, 1996'dan beri o merdivenleri çekiyorum," dedim. Benim en güzel 25-26 yılım güneş görmeden, apartmanın girişinde 5-6 basamağı inip çıkmakla geçti, tuvaleti banyosu mutfağı dar bir evde geçti ve bitti. Şu an ekonomik sıkıntıya girince duruma beni ortak etmeye çalışıyorlar" dedim ve aşağıdakilerinin bazılarını gözlerim yaşararak ekledim. 


"

Yedi sekiz ay önce yine büyük kardeşimle şöyle bir konuşmam oldu... Bana 25 yıldır umursamadıkları bir konuyu açtı ve "ağabey babam iyice ağırlaştı, annem zaten sana bakıyor, bu yüzden annemin işleri iyice arttı. Bu saatten sonra benim ev almam çok zor, küçük kardeşimizin de öyle bir niyeti yok. Biz şu an sizin oturduğunuz evi satıp veya kiralayıp, üzerine ekleme yapalım başka bir yerden iki katlı düzayak bir yere geçelim. Hem bizim aile hem sizin aile beraber oturmayı düşünelim artık" dedi. 

O gün bugündür, aylardır ben bir türlü kendime gelemedim, çünkü beni ve annemi 25-26 yıl güneş görmeyen, tekerlekli sandalyemle kendim girip çıkamadığım bir evde hapis tutulurken hiç kimsesinin aklına gelmedik. Şu an insan yerine koyuluyoruz. 


Ben, 1996 yılında tekerlekli sandalyeli hale geldikten sonra babama defalarca mantıklı seçenekler sunarak “bu evi satıp düzayak ev alalım” dedim, “bu evi kiraya verip düzayak eve kiraya gidelim” dedim, “bu evi ipotek edip ev alalım” dedim. Ama isteklerime 25 yıl boyunca babam ve evdeki herkes uyarılarıma kayıtsız kaldılar, herkes bana "hayır" dedi. 

Benim tanımlanmış haklarımı 2002 yılından bu yana vermeyen siyasi partiye oy verdiler, şu an ekonomi dahil her şey mahvolduktan sonra evi değiştirmeyi veya ev almayı düşünüyorlar. 


En son 2013 yılında apartmanın girişinde bulunan 5-6 basamağın önünde anne babama "şu merdivenden kurtulalım, iyice yaşımız ilerledi" dedim, her ikisi de bana "biz sana bakıyoruz, yaşlanmayacağız, kimin yaşlanacağını Allah bilir" gibi saçma sapan laflar dediler. Bende o gün bir karar verdim ve konu hakkında bir daha ağzımı açmadım, açanın da ağzını kapattım. 

Bir diğer konuya gelirsem; benim 2004 yılında yürüyebilme umudum ortaya çıktı, on beş yıl boyunca defalarca "egzersizlerimde ve yürümelerimde yardım edin destek verin de, kendimi taşıyacak hale geleyim veya yürüyeyim” dedim, ama yine beni kimsesi umursamadı. 

Bana egzersiz konusunda annem harici kimsesi bir kez bile yardım etmedi, elini sürmedi. Babam yılda bir kaç kez yardım etti, ama her iki kardeşim bana hiç elini sürmedi. 

Sonuçta ben yürüyemedim, çünkü annemin gücü bir yere kadar yetti, benim gücümse artık tükendi ve bende bıraktım. Çok iyi hatırlıyorum, 2004 yılından sonra üç defa yoğun bir yürüye bilmek için egzersiz çalışmasına başladım ama üçünde de yarıda bıraktım. Çünkü, savaş lider ve ordu ile olur. Ben ya tek başıma ya da annemle beraber egzersize kalkıştım ve gücümüz bir yerde tükendi.

Annem de bazı konularda hatalar yanlışlare yaptı... Neredeyse tüm söylemlerimde hep babamın tarafında oldu, kardeşlerimin tarafında oldu, bir kez bile "Abdullah" demedi. 

Annemle ne zaman konuyu konuşsam, bana "ortanca kardeşin yıllardır kira ödüyor, keşke ona ev alsaydık" dedi, "küçük kardeşin evlenmedi gitti" dedi ve hatta annem bana 2010 yılında "anne engelli bir arkadaşım önerdi, Başakşehir tarafında evler var bakalım" dediğimde, bana "ben torunlarımdan ayrılmam, o kadar uzağa gidemem" demişti. Sanki ben kendimi düşünüyorum, kendinin de hayatının mahvolduğunun farkında değil. 

 

"Şu an yaşım neredeyse yirmiden elliye dayanmış, bu saatten sonra bu evde tıkılı kalsam ne olur, kalmasam ne olur. Yarın bir gün ölüp gittiğimde bu evi anında satıp kendilerine iyi bir ev alırlar artık." Ne yapıyım, ne diyeyim. 

 

2013 veya 2014 yılı içinde anne babamla apartmanın merdiveninden inerken amcam geldi ve anneme "sen bırak, babasıyla beraber aşağı biz indirelim" dedi. Babam tekerlekli sandalyemin arka tarafında, amcam ön tarafta, o 5-6 basamağı inmeye kalktık ama öyle bir savrulduk ki, neredeyse iki üç metre sonra yolun ortasında durabildik. 

1996 yılından bu yana 19-20 yıldır eve girip çıktığım o merdivenden inip çıkmayı kolay sanan amcam, o gün bana "Abdullah bu merdivenler zor oluyormuş, biz bu evi değiştirmeyi düşünelim artık" dedi, ama o gün o konu kapandı. 

Yine aynı günlerde Olivium alışveriş merkezinde babam yanıma geldi ve "yıllarca bana evi değiştirelim dedin ama ben kabul etmedim, düşüncesiz davrandım" dedi. Bende “baba sen sadece kendini suçlama, bu dünyada herkes kendini düşünür. Hadi sen düşünemedin, hadi sen beni dinlemedin, hadi umursamadın ama amcam, kardeşlerim neden hep kendini düşündü, akrabalarım neden annemle beni umursamadılar, neden kimsesi sana akıl vermedi?” Dedim. “Sen canını sıkma, bu sadece seninle ilgili değil” dedim. O günlerden sonra hem amcamın hem babamın umurunda olmadığımı anladım, daha doğrusu benimle ve annemle kan bağı olan herkesin umurunda olmadığımızı anladım.

Eğer; amcam, babam, kardeşlerim ve akrabalarım, annemle beni önemseselerdi, zamanında iyi bir eve taşınmış olsaydık veya egzersizlerimde bana doğru dürüst destek olunsaydı, annem bu kadar yıpranmaz, yorulmazdı ve bende kendime bakacak hale gelirdim. 

ANNEMİ BEN DEĞİL, BİZE HİÇ YARDIM ETMEYEREK ASLINDA ANNEMİ ONLAR YORDU... 


Farkındalar mı acaba? 25-26 yıldır benim halledemediğim tüm işleri annemin hallettiğini... Tırnaklarımın kesilmesi, banyo klozet işlerimi, soyunup giyinme işlerimi, yemek içecek ihtiyacımı annemin hallettiğini, yataktan tekerlekli sandalyeye kalkarken veya tekerlekli sandalyeden yatağa yatarken hep anneme ihtiyacımın olduğunu. 

Annem, 25-26 yıldır iki kişilik yaşam sürüyor. Hadi bana acımadı kimsesi, anneme neden acımadılar? 

Bunun yanı sıra; 25 yıldır istediğim zaman eve girip çıkamadığım için veya evimize tanıdıklarım gelemediği için hiçbir zaman sosyal yaşamım olmadı, olamadı. Hiç bir zaman, arkadaşım dostum sevgilim eşim çocuğum olmadı, çünkü annem babam hep yanımda olduğundan kimseyle sıkı fıkı olamadım. 

Yanıma gelmek isteyen gelmedi/ gelemedi, çekindi...

Şimdi anne babama kardeşlerime bunu desem, “sana engel mi olduk, saçmalıyorsun” derler, şu an “arkadaşım dostum sevgilim gelecek siz üç beş saat bir yerlere gidin rahatça sohbet muhabbet edelim, yiyip içelim, eğlenelim, film seyredelim" desem, kabul ederler mi? Acaba. Anne babamı bırak, kardeşlerim bile karşıma dikilir. 

Ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 25-26 yıldır his kaybı olmayan bir kişiyim, ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 25-26 yıldır maddi yükünü kendi taşıyan birisiyim, ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 26 yıldır akıl fikir zeka bakımından kendini yönetebilen birisiyim. Ne olurdu bu evde beni çürütmeselerdi, beni kendine bakabilecek hale getirselerdi. 

Kardeşlerim, babam ve yakın akrabalarım, 25-26 yıl boyunca o kadar çok kendilerini düşündüler ki, o kadar çok beni ve annemi umursamadılar ki, artık bende bittim annem de. 

Babam ve kardeşlerim 25-26 yıl boyunca çok güzel bir şekilde hayatlarını yaşadılar, ama ben yürüyebilmek için annemle egzersiz ve yürümeler yaptım. Şu anda da apartmanın merdiveninden inip çıkmak için yeğenimi çağırıyorum, o beni dışarı çıkartıyor eve sokuyor. Eve girmek istediğimde yeğenimi bulamazsam, o apartmanın girişindeki beş altı basamağı annemle beraber yalnız çıkıyorum, eğer düşsek herkes "neden bizi çağırmıyorsunuz?”, “neden beklemiyorsunuz?” Derler. 

Hiç farkında değiller ben 25-26 yıldır onların keyfini bekliyorum. 

1996 yılından beri, ailemden ve devletten tek istediğim; kimseye ihtiyaç duymadan, istediğimde kapısını açıp girebileceğim, istediğimde kapısını açıp çıkabileceğim bir ev. Güneş ihtiyacım olduğunda çıkıp girebileceğim bir ev, yağmur yağdığında girip yağmur dindiğinde çıkabileceğim bir ev. İstediğimde evden çıkıp hastaneye, sağlık ocağına, eczaneye, fizik tedaviye gidip geleceğim ve sonrasında gelip eve gireceğim bir evim olsun istedim. Ben saatlerce pencerede birilerini beklemeden alışveriş ihtiyacımda kendim çıkıp girebileceğim bir evim olsun istedim. 1996 yılından beri tek istediğim; tuvalet ihtiyacım için kimseye ihtiyaç duymadan girip işimi halledip çıkabileceğim bir ev, yeme içme ihtiyacım olduğunda girip çıkabileceğim bir evim olsun istedim, arkadaşlarım çağırdığında hemen çıkabileceğim veya eve misafir geldiğinde girebileceğim bir evim olsun istedim. 


Ben 1996 yılından bu yana güneş görmeyen, rampası olmayan, banyosu mutfağı balkonu dar, resimdeki o pencerede hapisken; amcam Ali Osman Ünal her şeye karışıp her dediğimize karşı geldi, tek derdi dernek vakıf Cami Kabe oldu ve babamı hep baskı altında tuttu. Babam Hüseyin Ünal ise amcamın yolundaydı hep, hiç bizi dinlemedi, eve istediğinde uğradı. Annemle beni bir kez bile dinlemedi ve hep başkalarının ne dediğini önemsedi. Kardeşim Ercan Ünal evlenip gitti, hayatını yaşadı. Diğer kardeşim Ertan Ünal eve uğramadı, hayatını yaşadı. Tüm muhafazakarlar gibi bizim ailede sülalede sadece kendini düşündü. Gezdiler tozdular, yediler içtiler, beni bir eve kapatıp kendileri hayatlarını yaşadılar. Onların gözünde terör örgütü liderleri Fethullah Gülen, Abdullah Öcalan kadar bile değerim olmadı. Annemle beraber hiçbir zaman insan yerine konulmadık, annemle beni bu evde çürüttüler, çürüttüler, çürüttüler.  Bir söz vardır "beni adam yerine bile koymadılar" diye, bırakın adamı beni insan yerine koyan kimsem olmadı. 


DİPNOT; 
2024 yılı Temmuz sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait Şile Engelliler Kampı'ndan annem ile beraber beş gün kaldım. Kamp süresince tüm imkanlar onlar tarafından karşılandı ve son derece rahat günler yaşadık. Orada girişi tekerlekli sandalyeme uygun, 45-50 metrekare, iki odası, Amerikan mutfağı, tuvaleti banyosu, balkonu, buzdolabı gardırobu, televizyonu ve interneti olan her yeri düzayak prefabrik bir evde kaldık. Ev içinde tekerlekli sandalyemle rahat ettiğim kadar kamp içinde de tüm imkanlar biz tekerlekli sandalyeliler içindi. İstediğim zaman evden çıkıp yemekhane, kafeterya, oyun salonları, toplantı salonları, açık alanda olan çardaklar gibi müzik organizasyonu gibi yerlere hep kendim gidip geldim. Annem sadece evde beni tekerlekli sandalyeme oturttu gerisini gün boyunca hep ben hallettim. 


15.02.2025
Saat 14:00 civarı ortanca kardeşim akülü tekerlekli sandalyemin tamiri konusunu konuşmak için bizde idi. Bir ara bana üç dört yıl önce açtığı bir konuyu tekrardan açtı, “şu ev için bir şeyler yapmayacak mıyız?” dedi ve bunun üzerine biraz tartıştık. Belli oldu o bu lafı söylemekten vaz geçmeyecek, bu yüzden ben de annem evde olmasına rağmen “yapacak bir şey yok, elimden gelen bir şeyde yok, benim ölmemi bekleyeceksiniz, ben ölünce evi değiştireceksiniz” dedim. 

Ben tekerlekli sandalyeli olduktan sonra 4-5 defa “bir şeyler yapın, bu evi düzayak yapalım” diye yalvardığımda kıllarını kımıldatmadılar, bana hiç destek olmadılar, şimdi benim hayatım mahvolduktan sonra bir çıkış yolu arıyorlar. Kardeşim hâlâ hiçbir şeyin farkında değil, 29-30 yıldır hayatlarını yaşadıklarını, benim ise bu güneş görmeyen, apartman girişinde 5-6 basamaklı merdiveni olan, tuvaleti banyosu mutfağı balkonu dar bu evde hapis tutulduğumun. O, beni düşünerek hareket ediyormuş gibi görünüyor, ama kendisi de farkında son üç dört yıldır bu söylemlerle karşıma gelmesinin tek nedeni; ekonomik sıkıntıya girmiş olması. 

Neden bu aile bu sülale bu akrabalar böyle, neden işine geldiğini anlıyor, işine gelmediğini anlamıyor. 

Ben "yarın bir gün ölüp gideceğim, 1996 yılından beri otuz yıldır beni bu eve kapattınız, hepiniz hayatınızı yaşadınız, şimdi mi aklınıza geliyorum" diyorum, o bana "senin yerinde ben olsaydım, sen de bizim yaptığımızı yapardın" diyor. Aslında o ne demek istediğimi çok iyi anlıyor, ama anlamazdan geliyor. Yıllardır hiçbir sorun yoktu ama 2002 yılından beri bana haklarımı vermeyen ama onların oy verdikleri siyasi parti AKP’nin, 2018 yılında Başkanlık sistemine geçmesiyle yapılan hatalar sonrası çok büyük ekonomik krize girildi ve o da ekonomik sorun ortaya çıkınca bana üç yıldır bu konuyu açıyor. 

Ben ne kardeşimin umurundayım, ne ailemin umurundayım, ne sülalemin umurundayım, ne de akrabalarımın umurundayım. Hiç kimsesi bu saate kadar odama gelip beş dakika oturup derdimi sıkıntımı sormadı. 

29-30 yıldır apartmanın girişinde bulunan 5-6 basamağı sadece sağ omzumu kolumu elimi kullanarak aşmaktan, evdeki manuel tekerlekli sandalyemi sol tekerini sağ omzumla kolumla elimle itip çekmekten, yataktan doğrulurken sağ tarafımı kullanmaktan mahvoldum. Evde veya akülü tekerlekli sandalyemle dışarıya çıktığımda tuvalete her gittiğimde sağ tarafımı kullanmaktan omzum kolum bacağım mahvoldu, bunun yanı sıra akrabasız arkadaşsız sevgilisiz eşsiz çocuksuz yaşamaktan psikolojik olarak çöktükten sonra, etrafımda bir tane bile kimsem kalmadıktan sonra, tüm ömrüm tuvaleti banyosu balkonu dar ve güneş görmeyen bir evde geçtikten sonra, yaşım elliye geldikten sonra düşünüldüğüme inanmıyorum. 

Yaşım yirmiden elliye gelmiş tüm gençliğim bitmiş, boynumda üç adet fıtık var ve bu yüzden 24 saat boyun omuz kol el ağrı acı var, ağrı acı çektiğimden uyku bile uyuyamıyorum. Son yıllarda ne merdiven çıkabilecek durumdayım ne evdeki manuel tekerlekli sandalyemi itebilecek durumdayım ne de yataktan doğrula bilecek durumdayım, artık odamdaki pencerede ayakta durmak için bile ayağa zar zor kalkıp dikilebiliyorum. 

Ailesi sülalesi akrabası beni bir kez bile insan yerine koymamış, bana bir hayvan kadar değer vermemiş, şimdi ruhsal durumum iyice dibe vurmuş, çevremdekiler bir çıkış yolu bulduğunu sanıyor. Bu saate kadar, Cuma, Kandil, Bayram harici kimsesi telefon etmemiş, kimsesi yanıma gelip odamda beş dakika bile oturmamış, bu saatten sonra beni biraz rahat bıraksınlar da istedikleri gibi bokumda boğularak bu evde öleyim. Kardeşim “evi değiştirelim” diyor, ama olayın aslı öyle değil, çünkü ev değiştirme hemen öyle birkaç günlük birkaç haftalık birkaç aylık yıllık bir şey değil. En hızlı şekilde hareket edilse bir iki yıldan önce bir taşınma olamaz. Kardeşim bu söylemleri sadece laf olsun torba dolsun diye, “ben söyledim” demek için yapıyor. 

Ayrıca başka eve taşınma için benden önce annemi razı etmesi gerek, çünkü annem de bu evden taşınma konusuna iyi bakmıyor, annem bana defalarca “burası kiralık değil bizim evimiz, taşınamayız” dedi. 2009 yılında “Halkalı tarafında engelliler için çok ucuz konutlar inşa ediliyor” dediğimde, annem bana “ben torunlarımdan uzağa gidemem” demişti.  Annem daha üç dört ay önce bana “seni apartmanın girişindeki o merdivenlerden kurtaracağım” dedi ve on gün sonra kardeşim bu apartmana taşındı, bu saatten sonra annem bu evden gider mi? 

Kardeşim ve çevremdekiler için bir sorun yok tabi, çünkü o ve onlar hayatı boyunca gezdi tozdu yedi içti, istediği şekilde istediği hayatını yaşadılar. Onlarca yüzlerce arkadaşları dostları akrabaları var, onlarca yüzlerce selam verdikleri var. İşleri var güçleri var. İstedikleri parayı kazandılar, istedikleri gibi harcadılar. Evlendiler, çocukları oldu, yarın bir gün torunları olacak. 

Kardeşim engelli olduğum 1996 yılından bu yana 29-30 yılda benim yanımda, odamda kaç kişiyi gördü bir veya iki kişiyi, onlarda yılda bir veya iki kez geldiler. Otuz yıldır benim yanıma odama gelip sohbet muhabbet eden sayısı yılda iki yada üç kişidir, o da bayramlarda gelirler o kadar. 

Ben bu eve hapsedildim, arkadaş sülale akrabada beni unuttu, beni umursamadı. Hepsinin gözünde bir kum tanesi kadar değerim yok, eğer "var" diyen çıkarsa, "yılda bir kez gelip gelmediğini" sorun, "hiç telefon edip etmediğini" sorun. Cep telefonumda aylık 1500 dakika konuşma hakkım var, 100 dakikasını bile kullanmıyorum. Benim tek akrabam arkadaşım dostum var, o da bilgisayarım ve içindeki günlüğüm. Ben beyin kanaması geçirdiği günden beri; his kaybı olmayan bir engelliyim, maddi ihtiyaçlarını kendi karşılayan bir engelliyim, sağlıksal konularda tüm yolu kendi belirleyen bir engelliyim. Bu öyle değerli öyle büyük bir şey ki, etrafımızdaki hiçbir engelli de bendeki bu imkanlar yoktur. Benim haricinde kimsesi bu değeri anlamadı. 

İster sağcı olsun ister solcu olsun, muhafazakar aileye sahip olan engelli arkadaşlar, söyleyeceklerim aklınızın bir köşesinde bulunsun; aileniz, sülaleniz veya akrabalarınız sizi hiçbir zaman dinlemez, sadece suratınıza gülerler, yaşamları boyunca hiç bir istediğinizi yapmazlar, kendileri hayatlarını yaşarlar ve iş işten geçtikten sonra yanınıza gelmeye başlarlar. 

11 Nisan 2022 Pazartesi

Bakım maaşı için Cimer'e...


Aşağıdaki metni CİMER’e gönderdim. Göndermiş olduğum bu başvurumu Danimarka’da yaşayan Zeynel amcanın kızı Beyhan ablayla beraber hazırladık. Ben kaba taslak olarak bir metin hazırladım, Beyhan ablaya gönderdim, o da düzeltmeler yapıp bana gönderdi. 

"

Sayın yetkili ben 26 yıldır annesinin bakımına muhtaç yaşayan yüzde 79 engelli Abdullah Ünal (46). 

2008 yılında TBMM tarafından bakıma muhtaç engellisine bakana 'Bakım maaşı' adı altında destek verilmeye başlandı. Kanunun çıktığı günlerde başvuru yapmıştık, ama o yıllarda Zeytinburnu sosyal hizmet görevlileri tarafından yapılan araştırmalar sonrasında evin geliri otuz Türk Lirası (30- TL) fazla çıktığından annemin bu maaşı alamayacağı sonucuna varıldı. 

Hatta 2016 yılında 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Zeytinburnu kaymakamlığına evimizin gelirinin bilerek yüksek çıkartıldığını belirttiğim bir dilekçeyle savcılığa başvurum söz konusu oldu, ama bu girişimim savcıya ulaşamadan savcılık kapısı önünde bir görevli tarafından dilekçem okunarak engellendi. 

Şu an sizden istediğim, 2008 yılından bu yana kanunen hakkım olan bakım maaşının hangi gerekçe ile bana ödenmediğinin araştırılması ve eğer kanun kapsamında ise bu maaşın tarafıma bağlanmasıdır. Kendi devletimi mahkemeye vermeme adına bu başvuruyu yapıyorum. Gerekirse haklarımı günlük yasal faizi ile alma yolunda kanuni yollarla da arayacağım belirtmek isterim. 


3.06.2022 

10 Nisan günü 2022 tarihinde CİMER’e Bakım maaşı konusunda durumumun tekrardan araştırılması için bir başvurum olmuştu, çünkü 2008 yılında Bakım maaşı kanunlaştığı günlerde başvurumda evin geliri 30- TL yüksek olduğu için başvurum ret edilmişti. 

Engellisine bakan kişiye verilen bu maaş; iki üç evi, lüks arabası, iş yeri olan bir çok AKP MHP üyesi olan Bakım maaşını alabiliyor.  

Neredeyse üç ay önce CİMER’e bu başvurum sonrası bugün saat 11:40’da kapımıza bir hanımefendi geldi, annem gelip tamamen kendisinin bakımına bağlı yüzde 80 engel raporu olan tekerlekli sandalyeli beni kapı önüne hanımefendinin karşısına getirdi ve onunla görüşmeye başladım. 

Aile ve sosyal hizmetler bakanlığı tarafından yönlendirilen bu hanımefendi CİMER’e başvurum hakkında bana bilgi verip ne yapacağım konusunda beni yönlendirdi. Bana; şu anda evde dört kişi yaşadığını, babamın işçi emeklisi olduğunu ve aldığı maaşı söyledi, benim malulen emekli olduğumu ve aldığım maaşı söyledi, bizimle yaşayan kardeşimin asgari ücretli olduğunu ve aldığı maaşı tek tek belirtti. Hatta bunları, ondan önce ben söyledin, çünkü okuduğu kağıtta ne yazdığının farkındayım. 

Sonra hesap makinesiyle rakamları hesapladı: “evin gelirinin 12.000- TL küsur olduğunu, bunu evde yaşayan dört kişiye böldüğünde de kişi başına 3.150- TL düştüğünü, Bakım maaşı alabilmek için bu rakamın 2835- TL olması gerektiğini” söyledi. 

Bu sebeple de kişi başına gelirin 2835- TL’ye düşürülmesi için bir şeyler yapılması gerektiğini, mesela asgari ücretli kardeşimin evden ayrılması olabileceğini” söyledi. Eğer bunlar yapıldığında sınır olan kişi başına 2835- TL’yi tutturabileceğimizi” söyledi. 

Sonrasında hanımefendi “başvurumun olduğu taktirde Bakım maaşı alabileceğimi, ama konu hakkında tekrardan CİMER’e baş vurmamamı" istedi. 

Ben, hanımefendinin bana verdiği o taktikleri uygulamadığım için 2008 yılından bu yana Bakım maaşı alamıyorum. 

1 Ocak 2022 Cumartesi

İç edilen haklarım...

   Youtube'de okutun
                                                                  

1996 yılından bu yana olmayan
  ADALETİ arıyorum...
 


1996 yılında bir acil servis doktorunun ilgisizliği sonucu bir tekerlekli sandalyeli hale geldikten sonra, ülkeyi yöneten tüm hükümetler ve beraber hareket ettikleri Fethullah Gülen yapılanmasıyla bana çok eziyet ettiler. 1976 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan benim, tanımlanmış tüm haklarımı iç edip her iki tarafta çevrelerine dağıttılar. Ben ise hep ortada kaldım, çünkü benim ne bir siyasi parti üyeliğim vardı ne de Fethullah Gülen yapılanması ile ilişkim. Beni bu ülkeden de soğuttular, vatandaşlığımdan da soğuttular, dilimden dinimden de soğuttular, ayrımcılığı sevmeyen yapımdan da soğuttular.  


1) 1996 yılında beyin ameliyatım sonrası yoğun bakım sürecim 31 gün, koma sürecim ise iki ay sürdü. Bu süreçler bitince anında Kasımpaşa ve Beşiktaş askerlik şubelerinden ‘askerliğe elverişsizdir’ (çürük) raporu almak gerekti, çünkü 20 yaşımdaydım ve askere alınmam gerekliydi. Yatalak olduğum halde, zar zor konuşup gördüğüm duyduğum halde, kalça ve diz eklemlerim kısıtlı olduğu halde beni bir binek arabanın bagaj kısmına yatar pozisyonda 3-4 defa zorla askerlik şubelerine getirttiler, o haldeyken “hastalığım gerçektir, Türk Silahlı Kuvvetlerini aldatmıyorum, kandırmıyorum” ispatı yapmaya çalıştık. Bu türden zorbalığı anca bir cani örgüt yapardı ve Fethullah Gülen ve ona tapanların gerçek yüzü 15.07.2016 günü ortaya çıktı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden binlerce asker görevinden uzaklaştırıldı. Eminim ki; 1996 yılında yatalak halde olan bana eziyet eden askerlerin tamamı onlardandı. 

2) 2004 yılında aynı beyin MR’ı filmime, İstanbul’un en büyük dört hastanesinin dört beyin cerrahı dört ayrı görüşte bulundu. Uzmanlardan biri “ameliyat ol orada olan kitleyi alalım” dedi, diğeri “olursan masada kalırsın” dedi, bir diğeri “olmana gerek yok, orada sadece zararsız bir kan yumağı var” sonuncusu da "yaşamının bundan sonrasını bu şekilde sürdüreceksin" dedi. Sanırım TIP ülkemizde her okulda başka eğitimi olan bir dal. Yine 2004 yılı içinde 70. Yıl Fizik tedavi ve Rehabilitasyon hastanesinde 60 gün yatılı tedavi gördüm ve sağlığım düzelmeye başladı. Bu nasıl bir sağlık sistemi, dört büyük hastanenin dört büyük Nöroloji uzmanı ayrı karar verip benim hayatımla oyun oynuyor. Hiç biri "egzersiz ve fizik tedavi al" demiyor. 

3) Kaslarımın, eklemlerimin güçlenmesi veya yürüyebilmek için 70. Yıl Fizik tedavi ve Rehabilitasyon hastanesinde 2004, 2006 ve 2007 yıllarında üç defa yatılı tedavi gördüm, üçünde de tedavim bitmeden "yoğunluk" bahanesiyle taburcu edildim ve yerime basit tedavisi olanlar alındı. Hatta son yatışımda beni yirmi günde taburcu edip yerime ayaktan tedavi alabilecek birini almışlardı. Benim gibi hastalarda profesyonellerin gözetimi altında uzun süreli yatılı bakım önemlidir. Tedaviye ihtiyacı olan yüzlerce binlerce hatta on binlerce kişi varken, saçma sapan birilerine tedavi vererek hastane odaları otel odası gibi kullandırtıp bizlerin hakkını gasp edip onlara hizmet veriyorlar. 

4) 2008 yılında çıkan bir yasayla 'bakıma muhtaç aile bireyine bakan kişiye Bakım parası adı altında bir maaş ödenmesi kararı' alındı. Yüzde 80 engelli raporum varken, 1996 yılından bu yana bana bakan anneme devlet tarafından verilmesi gereken bu Bakım parası verilmiyor. Buna neden olaraksa; 2008 yılında evimize gelen o zaman ki adı "Fethullah Gülen hoca", 15.07.2016 sonrasında da adı “FETÖ" olan örgütün elamanları tarafından evimiz baştan aşağı kontrol edildikten sonra "evin gelirinin 30- TL fazla çıkartılması" oldu. Tanımlanmış bu hakkın verilmek istenmemesinin nedeniyse; kendilerinden olmayışımdı. Evleri, iş yerleri, lüks arabaları olanlar bu maaşı alabiliyordu, ama biz bu maaşı alamıyorduk. Kısacası; 2008 yılından bu yana bana tanımlanması gereken yüz binlerce TL başkalarına, siyasetçiler sayesinde FETÖ örgütüne gidiyor. 2016 yılında Fethullah Gülen’in darbe girişiminden üç dört ay sonra 2008 yılındaki konuyla ilgili Zeytinburnu kaymakamlığına, savcılığa suç duyurusuna benzer bir dilekçe vermeye kalktım, ama bu girişimim savcının kapısı önünde duran bir görevli tarafından engellendi. Dilekçem ile ben, savcının kapısı önünde duran kişi tarafından bir odaya götürüldük, dilekçem okundu ve “dilekçeyi teslim aldık” denilerek savuşturuldum. Savcıya vermek istediğim dilekçenin içeriğinde: '2008 yılında yüzde seksen engelli olduğumdan dolayı annem bana baktığı için Bakım maaşı alma hakkımın olduğunu ispatlamaya çalıştığım’ yazıyordu. Bu durumu, yani hem 2008 yılında yaşadıklarımı hem kaymakamlıkta savcılık kapısı önünde yaşadıklarımı, tarih ve saat vererek 12.05.2016 tarihinde #1600566583 başvuru detayı ile CİMER’e de bildirdim. CİMER, diğer yazdıklarımdan bahsetmedi "sus" dedi, sadece 'evinizin geliri yüksek' dedi. 

5) Sağlığımın daha iyiye gitmesi için havuz terapisi almam gerekti, bunun için 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine başvurdum, “bu havuz terapilerine 16 yaşından büyükleri alamıyoruz” dediler. Engelliler arasında yaş ayrımcılığını ilk defa duydum, çünkü o havuz bizim eve iki yüz metre mesafede ve hem küçükler için hem büyükler için havuzları var. 

6) 2009 yılı öncesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait, bizlerin rehabilitasyonu için kurulmuş Florya özürlüler kampında bir hafta kalmak için defalarca başvurdum, ama bana sıra 2009 yılında bir kez geldi ve anne babamla gidip bir hafta rehabilite olduk. Her başvurumda bana “Türkiye’nin tamamına yetişmeye çalışıyoruz, talep yüksek” cevabı almıştım. Merak etmesinler ben biliyorum orada her yıl zaman geçirenleri. Ayrıca neden tüm ülkeye yetişmeye çalışıyorlar? Oyu İstanbullu olan benden alıyorsunuz, onlardan değil. Onlar kime oy verdiyse, gitsinler o belediyeye etkinlik istesinler. Eğer düşüncem yanlış ise, onların oy verdiği belediyeler de beni rehabilite etsin. 

7) 2009 ila 2011 yıları arasında tekerlekli sandalyemle Açıköğretim okudum, 24 adet sınavımın 23'üne binaların ikinci üçüncü katında girmek zorunda bırakıldım. Defalarca “ben tekerlekli sandalyeliyim” deyip raporumun fotokopisini defalarca taahhütlü olarak Halk eğitim müdürlüğüne, il ve ilçe eğitim müdürlüklerine, Ankara’ya Milli eğitim bakanlığına bile gönderdiğim halde, bana bir kez bile cevap verilmedi. Gelen bazı cevaplardaysa bana "sınava sınav yerinde girilir" oldu. Fethullah Gülen yapılanması içinde yer alsaydım veya siyasi partilere üyeliğim olsaydı, sınavlarım okul girişinde yapılırdı. Hatta her sınavda tekerlekli sandalye taşıyan bir araçla evimden bile alınır sınavıma girdikten sonra evime bırakılırdım. Şunu hiç unutamıyorum; orta okulu okuduğum Ayhan Şahenk orta okulunda küçük kardeşim tek başına tekerlekli sandalyemle beni 20- 25 basamaklı merdivenden geri geri çıkartırken, 1990 yılında o okulda okuduğum yıllarda da okul müdürü olan Ergun Nart’ın gülümseyerek bana bakmasını. 

8) 2012 yılı içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alo153’den tekerlekli sandalyeli engelli taşıyan araç talep ettim, “bir hafta önceden aramanız gerekiyor” cevabı aldım, bir hafta öncesinden araca ihtiyacım olacağını nereden bileceksem. Acaba TBMM’de herhangi bir siyasi partiye üye olsaydım, yönettikleri belediyenin partisine üye olsaydım veya tanıdığım bir meclis üyesi olsaydı, o bir hafta bir saate düşer miydi? 

9) İlçe belediyesine havuz terapisi için başvurdum, maddi olarak devletin veya belediyenin her ihtiyacını karşıladığı AKDEM’in havuzunda ilk seans terapimi yaptılar, ikinci üçüncü seans terapimi yaptılar, sonrasında havuzda bir tamir çalışması yapıldı ve bana bir daha geri dönüş yapılmadı. Neden acaba? 

10) 2011 yılında ilçe belediyemizin Kültür merkezinden, sosyalleşmek için sinema, tiyatro, konser aktivitesi için birkaç defa bilet talep ettim, hep “biletlerimiz bir ay öncesinde tükendi, bilet almak için ay başında başvuru yapmanız gerek” dediler. Sanki aktiviteler aylar öncesinden belli oluyormuş gibi, sonuçta bir tekerlekli sandalyedeyim, bir kenarda oturup sergileneni seyredeceğim. İnsanı sanattan da soğutuyorlar, sosyal ortama girme çabasından da soğutuyorlar. Biz engelliler sağlıklılarla aynı ortamda bulunmadığımız sürece, insanımız engelliyi kabullenmeyecek. 

11) 2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına engelliler için yeni anayasa çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla engellilerin dezavatajları konuları hakkında göndermiş olduğum iki adet taahhütlü mektubuma “alınmıştır” cevabı bile gelmedi. TBMM başkanlığı Cemil Çiçek’e gönderdiğim taahhütlü mektuplara cevap gelmediği gibi. Acaba, herhangi bir siyasi partiye üye olsaydım veya Fethullah Gülen yapılanması içinde yer alsaydım, TBMM tarafından insan yerine konulur muydum? 

12) 2018 yılında Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) henüz beş yıl önce hizmete giren Marmaray raylı sistem toplu ulaşım ağı için bir başvuruda bulundum. “Ağın sadece Kazlıçeşme ve Ayrılık çeşmesi istasyonlarında birer asansör var ve onlar bozulduğunda biz tekerlekli sandalyeliler bu ağı kullanamıyoruz ve eve geri dönüyoruz” dedim, hatta öneri olarak, “alternatif asansör yapılsın veya karayollarındaki gibi rampalı bir üst geçit yapılsın lütfen” dedim. Onlardan gelen cevap “Marmaray ağını biz yapmadık, lütfen bu ağı yapan şirketlere başvurun” oldu. Kendilerinin yapması gerekli yazışmayı ne yazık ki bana yaptırmayı uygun gördüler. Bir ulaşım ağında tek bir çıkış alternatifinin olması nasıl bir düşüncesizlik, bunun farkındalar mı? Nasıl bir ön görüsüzlük, bunun farkındalar mı? Eğer özel bir mekanda tek bir çıkış olsa orayı anında uyarırlar veya kapatırlar. 

13) 2018 yılında yüzde 80 engelli raporum olduğu halde, ÖTV'den muaf olabilmek için Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma hastanesine ve Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesine onlarca muayeneye girdim, ama hastaneler benim engel yüzdemi bir puan düşürdü. Sol tarafım felç, beyin hasarlı olan bana "sen tertibatlı araç al kullanırsın" dediler ve ÖTV indirimi yapmayıp, "ÖTV indirimi veya engelli plakası alamazsın" dediler. Bu ülkede ÖTV muafiyeti alan o kadar çok sağlıklı var ki, birçoğu rüşvetle, sahte belgeyle veya araya giren birileriyle bunu yapıyorlar. Bu ÖTV indirimini telefonla alan bile vardır. 

14) 2019 yılında sol tarafım felç olduğu için 23 yıldır sol omzumu, kolumu, elimi ve parmaklarımı kullanamıyorum, yani sadece sağ tarafımı kullanabiliyorum. Manuel tekerlekli sandalyenin sol tekerini itemem veya çekemem, yani ev dışında dışarıda illa ki akülü tekerlekli sandalye kullanmam şart. Bu yüzden ev dışında akülü tekerlekli sandalye kullanıyorum, buna da mecburum. Bende bulunan sağlık raporunda "Akülü tekerlekli sandalye kullanabilir" yazısının kutucuğu işaretli değil, işaretli olmadığı için bir tekerlekli sandalye alırken devletin verdiği indirim gibi imkanlarından yararlanamıyorum. Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesinde girmiş olduğum fiziksel muayenede hanımefendi bana: "sen ayakta durabiliyorsun, fizik tedavi gördüğün taktirde yürüyebilirsin, devletin verdiği akülü tekerlekli sandalye imkanından faydalanamazsın" dedi. Bu devlet, bu hükümetler bana ve benim gibilere hem gerekli, yeterli fiziksel tedaviyi vermiyor hem yaşamımda büyük yeri olan akülü tekerlekli sandalye için "bu imkandan faydalanamazsın" diyor. Sol tarafım kendine gelebilirdi ama gerekli tedavi hiçbir zaman uygulanmadığı için ben normal bir hayata dönemedim, hastanelerin verdiği sağlık raporlarında 'akülü tekerlekli sandalye kullanabilir" kutucuğunun işaretli olması için, tek tarafının felç olması gerekli ve şansa bak benimde sol tarafım felç. 

15) Devlet, hükümetler veya belediyeler tarafından engelli için sunulan plan, proje, hibe gibi birçok imkanların şartları saçma sapan. Engelli için sunulan birçok imkana başvurumda olumsuz yanıt aldım, başvurularımın ya onlarda ya da bende belgesi var, gerektiğinde veya istenildiğinde ulaşılabilinir. En son 2019 yılında “Engelli ve Hükümlüye 50.000-TL hibe almak için İŞKUR’u arayın” dendi, ama tırt çıktı, çünkü şartları sormak için aradığımda bana "böyle bir şeyin olmadığı" söylendi. 

16) 2020 yılında Corona Covit- 19 salgını ilk çıktığında kronik ve sağlığında sorun yaşayanlar için bir düzenleme yapıldı ve raporu olanlar ilaçlarını, hastaneye veya sağlık ocağına gitmeden de eczaneden alabilme hakkı verildi. Bu düzenlemeden ben yararlanamadım, çünkü 24 yıllık beyin hasarlı bir kişi olmama rağmen veya epikriz raporumda ‘sağlığımın geri gelmeyeceği’ yazmasına rağmen kullandığım ilaçlarımın bir raporum yok. 1996 yılından bu yana 24 yıldır her ay, hastaneye veya sağlık ocağına gidiyorum ve ilaçlarımı yazdırıyorum. Defalarca beyin hastalıkları uzmanlarına, fiziksel tedavi uzmanlarına veya Eğitim ve Araştırma Hastanelerine başvurduğum halde, bana hep "hayır" cevabı verildi, neden olarak da "sağlık kuruluşlarına her ay gidebilecek kadar sağlığın yerinde" dendi, bu yüzden doktorlar uzmanlar profesörler tarafından bu hakka sahip olmamın gereksiz olduğu ön görüldü. 2020 yılında Corona Covit-19 pandemisi gibi olağanüstü bir durum gerçekleşti ve ben kas gevşetici Lioresel ilacımla, kas ağrılarım için kullandığım Cabral ilacımı sağlıkçıların inadı yüzünden alamadım. Demek ki neymiş; doktorlarımızda, uzmanlarımızda, profesörlerimizde ön görü yokmuş ki, pandemi gibi bir olasılığın olabileceğini görememişler. Bunun yanı sıra benim 1996 yılındaki epikriz raporumda ‘sağlığımın ömrün boyu geri gelmeyeceği’ yazdığı halde, bana bu zulmü yaptılar. 

17) 2020 yılının ilk aylarında dünyanın başına bela olan Corana Covid-19 salgınına önlem olarak 2021 yılı Haziran ayında ‘acil kullanım onaylı’ BiONTech aşı sıram gelince ilk dozumu Yedikule Göğüs Hastalıkları hastanesinde oldum. Sağlıkçı olan bazı tanıdıklarım bana; “sağlık sorunlarım olduğu için ölü hücreden üretilen Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısını olmamı” önerdiler, “canlı hücreden Almanya Pfizer BiONTech aşısı sende tepki verebilir, aşı olmak için acele etme” dediler. Bana aşı hakkı tanımlandıktan sonra bir hafta boyunca Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısı için randevu almaya çalıştım, ama randevu verilmedi, ama bazı engelli tanıdıklarım sağlıkçı yakınlarının araya girmesiyle Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısını yaptırdılar. Bu ülke böyle bir ülke işte, bu türden haksızlıklara tepki gösterince bana kızıyorlar. Baktım Sinovac'ın CoronaVac aşısı için randevu alamıyorum, bende BionTech aşısının canlı hücreden üretildiğini bile bile randevumu alıp aşımı oldum. Oldum, çünkü neredeyse bir buçuk yıl olmuştu ve ben ve annem babam bir türlü yaşantımızda normale dönememiştik, herkes gezip tozarken biz evimizden dışarıya çıkamamıştık hâlâ. 

18) 2016 yılında 5500 Dolara aldığım akülü tekerlekli sandalyenin altı yedi yıl sonra ayaklığı kırıldığı için yedek parçasına ihtiyacım oldu. Oldu, ama bu parçayı defalarca satıcıdan istememe rağmen bir türlü yedek parça desteği verilmedi. Ne satıcı firma bana yardımcı oldu, ne de tedarikçi (distribitör) bana yardımcı oldu, bana tek verdikleri cevap "hayır" oldu.  Bende konu ile ilgilenmesi için 2022 yılında CİMER’e başvuru yaptım ve onlarda beni Ticaret bakanlığı; Tüketici Hakem Heyeti'ne (TÜBİS) yönlendirdi. Tüketicinin yanında olması gereken mahkeme ise aleyhimde karar verdi ve “üreticinin satıcının iki yıl yedek parça desteği verme yükümlülüğü var” dedi. Bir otomobil aldığınızı düşünün, 6-7 yıl sonra yedek parçasına ihtiyacınız oluyor, aracınızın yedek parçası yok. Sizin yanınızda olması gereken devlet ise size destek vermeyen satıcı firmayı haklı buluyor. Aslında bu arkadaşların adı 'Tüketici Hakem Heyeti' değil, 'Üretici Hakem Heyeti' olması daha uygun olurmuş. 

19) 1996 yılında beyin kanaması geçirdim, ameliyatla sadece hayatım kurtuldu ama sol tarafımda felç kaldı. Halk arasında buna 'inme', tıp diliyle ise 'Hemipleji' denilen bu durum, beyin damarlarının tıkanması sonucu ortaya çıkan ve vücudun sağ ya da sol bölgesini etkileyen sinir sistemi hastalığı. Benim ise hem sol tarafım tamamen felç, hem de bunun yanı sıra sağ bacağımın yüzde seksen oranında bir etkilenme durumu söz konusu ve bu üç uzvu kapsayan duruma ise “Tripleji” deniliyormuş. Ben ve birçok sağlıkçı bu saate kadar sadece sol tarafımı felç sanıyorduk, meğer sağ bacağımda 1996 yılında beyin kanaması sırasında çok etkilenmiş ve aslında dengemin olmamasının asıl nedeni sağ bacağımmış. Etkilenmeyen uzvum ise sadece sağ kolum, yani 1996'dan beri tüm vücudumu sağ kolum idare ediyor. Sağ kolumda ise şöyle bir sorun var; 1996 yılında ben yoğun bakımdayken bir hemşire faydası olur niyetiyle sağ kolumu hareket ettiriyor ve egzersiz sırasında sağ kolumun dirseğinde bir kanamaya neden oluyor. Sağ kolumun dirsek bölümünde oluşan bu kanama çok büyük bir kısıtlanmaya neden oluyor. Beyin kanaması geçirdiğim 1996 yılından bu yana tek kullandığım kolum olan sağ kolum, yoğun bakımda yapılan o yanlış egzersiz nedeniyle, ne tam olarak açılıyor ne tam olarak kapanıyor. 2004 yılında gerçek bir yürüyebilme için, profesyonel olarak sol tarafımdaki felç durumunu geçirmek için fiziksel tedavi rehabilitasyona başladım. Bu tedavi başladıktan 18 yıl sonra 2022 yılı Temmuz ayında öğrendim ki; bu saate kadar yürüyemememin asıl nedeni sağ bacağımdaki felç durumunun göründüğünden ağır olmasıymış. 2004 yılından bu yana çok emek güç enerji sarf ettim, ama olmadı, hiçbir zaman kendime gelemedim. Tek amacım ise sol tarafımdaki felç durumunu geçirmekti ama bu bir hataymış.  Eğer farkında olsaydım sağ bacağıma da aşırı özen gösterir, onda var olan felç durumunu geçirmeye çalışırdım. Hatta sol tarafıma iki defa Botoks olduğum halde hiç faydasını göremedim, ama her iki enjektede de sağ bacağıma hiç dokunulmadı. Çok yazık çok, muhatabım olmuş tüm sağlıkçılara yazıklar olsun. ÖNEMLİ: Ben bu durumu 2019 yılında egzersiz seanslarım için tanışmış olduğum ve egzersizlere devam ettiğim 25-26 yaşlarında olan Erdem’den öğrendim. O bana "aslında senin sağ bacağında çok etkilenmiş, bu yüzden senin yürüyebilmen gerçekleşmemiş ağabey, sadece sol tarafında felç söz konusu olsaydı hastalığının ilk yıllarında yürüyebilmen gerçekleşir veyahut yürüyemesen bile kendini idare edebilecek duruma gelebilirdin. Bunun yanı sıra sağ bacağımdaki bu felç durumu sağlık raporunda yer almıyor, yıllardır raporunda düşük yüzde ile işlem yapılıyor" dedi. 

20) 2025 yılının daha ilk aylarında eziyetler işkenceler kansızlıklar başladı. İlk önce Ocak ayında İstanbul Eğitim ve Araştırma hastanesinden, sonrasında da Şubat ayında Marmara üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma hastanesi Fiziksel tedavi bölümlerinden 'evde fizik tedavi ve rehabilitasyon görebilir raporu’ almaya çalıştım ama her iki hastaneden de ‘ret’ cevabı aldım. Samatya Fiziksel tedavi bölümü "bu rapor için benim yetkim yok" dedi ama benim bir arkadaşım oradan bu raporu aldı, Marmara üniversitesi Pendik Fiziksel tedavi bölümünün doktoru ise "hocamız şu an müsait değilmiş, ben olmadan rapor verme, sonra gelsin dedi" dedi. Benim 1996 yılındaki Epikriz raporumda ‘bu kişi ömrü boyunca eski sağlığına kavuşamayacak’ dediği halde, “yaşım ilerlediği için ve refakatçim olarak yanımda sadece 70 yaşında olan annem var, bu yüzden evden çıkıp özel fizik tedavi rehabilitasyon merkezlerine gidip gelemeyecek durumdayım” dediğim halde bana her iki hastanenin bölümü de doktoru da “hayır” dedi. Zaten 1996 yılından bu yana 29-30 yıldır beyin kanamamın getirdiği sağlık sorunlarını zorluklarını ağırlığını yükünü çekiyorum, zaten tüm ömrüm güneş görmeyen düz ayak girişi olmayan bir evde geçmiş bitmiş, birde bir tekerlekli sandalyeli olarak bu devletin sisteminin hastanesinin doktorunun bu türden rezillikleri ile uğraşıyorum. Rezil bir ülkede yaşıyoruz rezil, dünyanın en kötü sağlık hizmeti veren ülkesinde yaşıyoruz, sistemi de rezil, hastanesi de rezil, doktoru da rezil. Bir tekerlekli sandalyeli olarak hiç bir yerde insan yerine konulmuyoruz, tek bildikleri; 29-30 yıldır tekerlekli sandalyemle beni oradan oraya koşturmak. 


BUNUN YANI SIRA; AŞAĞIDA BULUNAN ADRESTE TEKERLEKLİ SANDALYEMLE EV DIŞINDA YAŞADIĞIM SORUN VE SIKINTILARI GÖREBİLİRSİNİZ. 



Abdi İpekçi spor kompleksi açıldı...

  Dün Zeytinburnu'nda yenilenmiş olan Abdi İpekçi Spor salonunun yeni kompleksinin açılış töreni vardı. Açılışı sayın Cumhurbaşkanı Rec...