"Yedi sekiz ay önce yine büyük kardeşimle şöyle bir konuşmam oldu... Bana 25 yıldır umursamadıkları bir
konuyu açtı ve "ağabey babam iyice ağırlaştı, annem zaten sana bakıyor, bu
yüzden annemin işleri iyice arttı. Bu saatten sonra benim ev almam çok zor, küçük kardeşimizin de öyle bir niyeti yok. Biz şu an sizin oturduğunuz evi satıp veya kiralayıp, üzerine
ekleme yapalım başka bir yerden iki katlı düzayak bir yere geçelim. Hem bizim aile hem sizin aile beraber oturmayı düşünelim
artık" dedi.
O gün bugündür, aylardır ben bir türlü kendime gelemedim, çünkü beni ve annemi 25-26 yıl güneş
görmeyen, tekerlekli sandalyemle kendim girip çıkamadığım bir evde hapis tutulurken hiç kimsesinin aklına gelmedik. Şu an insan yerine koyuluyoruz.
Ben, 1996 yılında tekerlekli
sandalyeli hale geldikten sonra babama defalarca mantıklı seçenekler sunarak “bu evi satıp düzayak ev
alalım” dedim, “bu evi kiraya verip düzayak eve kiraya gidelim” dedim, “bu evi
ipotek edip ev alalım” dedim. Ama isteklerime 25 yıl boyunca babam ve evdeki herkes uyarılarıma kayıtsız kaldılar, herkes bana "hayır" dedi.
Benim tanımlanmış haklarımı 2002 yılından bu yana vermeyen siyasi partiye oy verdiler, şu an ekonomi dahil her şey mahvolduktan sonra evi değiştirmeyi veya ev almayı düşünüyorlar.
En son 2013 yılında apartmanın girişinde bulunan 5-6 basamağın önünde anne babama "şu merdivenden kurtulalım, iyice yaşımız ilerledi" dedim, her ikisi de bana "biz sana bakıyoruz, yaşlanmayacağız, kimin yaşlanacağını Allah bilir" gibi saçma sapan laflar dediler. Bende o gün bir karar verdim ve konu hakkında bir daha ağzımı açmadım, açanın da ağzını kapattım.
Bir diğer konuya gelirsem; benim 2004 yılında yürüyebilme
umudum ortaya çıktı, on beş yıl boyunca defalarca "egzersizlerimde ve
yürümelerimde yardım edin destek verin de, kendimi taşıyacak hale geleyim veya yürüyeyim” dedim, ama yine beni
kimsesi umursamadı.
Bana egzersiz konusunda annem harici kimsesi bir kez bile yardım etmedi, elini sürmedi. Babam yılda bir kaç kez yardım etti, ama her iki kardeşim bana hiç elini sürmedi.
Sonuçta ben yürüyemedim, çünkü annemin gücü bir yere kadar yetti, benim gücümse artık tükendi ve bende bıraktım. Çok iyi hatırlıyorum, 2004 yılından sonra üç defa yoğun bir yürüye bilmek için egzersiz çalışmasına başladım ama üçünde de yarıda bıraktım. Çünkü, savaş lider ve ordu ile olur. Ben ya tek başıma ya da annemle beraber egzersize kalkıştım ve gücümüz bir yerde tükendi.
Annem de bazı konularda hatalar yanlışlare yaptı... Neredeyse tüm söylemlerimde hep babamın tarafında oldu, kardeşlerimin tarafında oldu, bir kez bile "Abdullah" demedi.
Annemle ne zaman konuyu konuşsam, bana "ortanca kardeşin yıllardır kira ödüyor, keşke ona ev alsaydık" dedi, "küçük kardeşin evlenmedi gitti" dedi ve hatta annem bana 2010 yılında "anne engelli bir arkadaşım önerdi, Başakşehir tarafında evler var bakalım" dediğimde, bana "ben torunlarımdan ayrılmam, o kadar uzağa gidemem" demişti. Sanki ben kendimi düşünüyorum, kendinin de hayatının mahvolduğunun farkında değil.
"Şu an yaşım neredeyse yirmiden elliye dayanmış, bu saatten sonra bu evde tıkılı kalsam
ne olur, kalmasam ne olur. Yarın bir gün ölüp gittiğimde bu evi anında satıp kendilerine iyi bir ev alırlar artık." Ne yapıyım, ne diyeyim.
2013 veya
2014 yılı içinde anne babamla apartmanın merdiveninden inerken amcam geldi ve anneme
"sen bırak, babasıyla beraber aşağı biz indirelim" dedi. Babam
tekerlekli sandalyemin arka tarafında, amcam ön
tarafta, o 5-6 basamağı inmeye kalktık ama öyle bir savrulduk ki, neredeyse
iki üç metre sonra yolun ortasında durabildik.
1996 yılından bu yana 19-20
yıldır eve girip çıktığım o merdivenden inip çıkmayı kolay sanan amcam, o gün
bana "Abdullah bu merdivenler zor oluyormuş, biz bu evi değiştirmeyi
düşünelim artık" dedi, ama o gün o konu kapandı.
Yine aynı günlerde
Olivium alışveriş merkezinde babam yanıma geldi ve "yıllarca bana evi
değiştirelim dedin ama ben kabul etmedim, düşüncesiz davrandım" dedi.
Bende “baba sen sadece kendini suçlama, bu dünyada herkes kendini düşünür. Hadi sen düşünemedin, hadi sen beni
dinlemedin, hadi umursamadın ama amcam, kardeşlerim neden hep kendini
düşündü, akrabalarım neden annemle beni umursamadılar, neden kimsesi sana akıl vermedi?” Dedim. “Sen canını sıkma, bu sadece seninle ilgili değil” dedim. O günlerden sonra hem amcamın hem babamın umurunda
olmadığımı anladım, daha doğrusu benimle ve annemle kan bağı olan herkesin umurunda olmadığımızı anladım.
Eğer; amcam, babam, kardeşlerim ve akrabalarım, annemle beni önemseselerdi, zamanında iyi bir eve taşınmış olsaydık veya egzersizlerimde bana doğru dürüst destek
olunsaydı, annem bu kadar yıpranmaz, yorulmazdı ve bende kendime bakacak hale
gelirdim.
ANNEMİ BEN DEĞİL, BİZE HİÇ YARDIM ETMEYEREK ASLINDA ANNEMİ ONLAR YORDU...
Farkındalar mı acaba? 25-26 yıldır benim halledemediğim tüm işleri annemin hallettiğini...
Tırnaklarımın kesilmesi, banyo klozet işlerimi, soyunup giyinme işlerimi, yemek içecek ihtiyacımı annemin hallettiğini, yataktan tekerlekli
sandalyeye kalkarken veya tekerlekli sandalyeden yatağa yatarken hep anneme ihtiyacımın olduğunu.
Annem, 25-26 yıldır iki kişilik yaşam sürüyor. Hadi bana acımadı kimsesi, anneme neden acımadılar?
Bunun yanı sıra; 25 yıldır istediğim
zaman eve girip çıkamadığım için veya evimize tanıdıklarım gelemediği için
hiçbir zaman sosyal yaşamım olmadı, olamadı. Hiç bir
zaman, arkadaşım dostum sevgilim eşim çocuğum olmadı, çünkü annem babam hep yanımda
olduğundan kimseyle sıkı fıkı olamadım.
Yanıma gelmek isteyen gelmedi/ gelemedi, çekindi...
Şimdi anne babama kardeşlerime bunu desem, “sana engel mi olduk, saçmalıyorsun” derler, şu an “arkadaşım dostum sevgilim gelecek siz üç beş saat bir yerlere gidin rahatça sohbet muhabbet edelim, yiyip içelim, eğlenelim, film seyredelim" desem,
kabul ederler mi? Acaba. Anne babamı bırak, kardeşlerim bile karşıma dikilir.
Ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 25-26 yıldır his kaybı olmayan bir kişiyim, ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 25-26 yıldır maddi yükünü kendi taşıyan birisiyim, ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 26 yıldır akıl fikir zeka bakımından kendini yönetebilen birisiyim. Ne olurdu bu evde beni çürütmeselerdi, beni kendine bakabilecek hale getirselerdi.
Kardeşlerim, babam ve yakın akrabalarım, 25-26 yıl boyunca o kadar çok kendilerini düşündüler ki, o kadar çok beni ve annemi umursamadılar ki, artık bende bittim annem de.
Babam ve kardeşlerim 25-26 yıl boyunca
çok güzel bir şekilde hayatlarını yaşadılar, ama ben yürüyebilmek için annemle
egzersiz ve yürümeler yaptım. Şu anda da apartmanın merdiveninden
inip çıkmak için yeğenimi çağırıyorum, o beni dışarı çıkartıyor eve
sokuyor. Eve girmek istediğimde yeğenimi bulamazsam, o apartmanın
girişindeki beş altı basamağı annemle beraber yalnız çıkıyorum, eğer düşsek herkes "neden bizi çağırmıyorsunuz?”, “neden beklemiyorsunuz?” Derler.
Hiç farkında
değiller ben 25-26 yıldır onların keyfini bekliyorum.
1996 yılından beri, ailemden ve devletten tek istediğim; kimseye ihtiyaç duymadan, istediğimde kapısını açıp girebileceğim, istediğimde kapısını açıp çıkabileceğim bir ev. Güneş ihtiyacım olduğunda çıkıp girebileceğim bir ev, yağmur yağdığında girip yağmur dindiğinde çıkabileceğim bir ev. İstediğimde evden çıkıp hastaneye, sağlık ocağına, eczaneye, fizik tedaviye gidip geleceğim ve sonrasında gelip eve gireceğim bir evim olsun istedim. Ben saatlerce pencerede birilerini beklemeden alışveriş ihtiyacımda kendim çıkıp girebileceğim bir evim olsun istedim. 1996 yılından beri tek istediğim; tuvalet ihtiyacım için kimseye ihtiyaç duymadan girip işimi halledip çıkabileceğim bir ev, yeme içme ihtiyacım olduğunda girip çıkabileceğim bir evim olsun istedim, arkadaşlarım çağırdığında hemen çıkabileceğim veya eve misafir geldiğinde girebileceğim bir evim olsun istedim.
Ben 1996 yılından bu yana güneş görmeyen,
rampası olmayan, banyosu mutfağı balkonu dar, resimdeki o pencerede hapisken; amcam Ali Osman
Ünal her şeye karışıp her dediğimize karşı geldi, tek derdi dernek vakıf Cami Kabe oldu ve babamı hep baskı altında tuttu. Babam Hüseyin Ünal ise amcamın yolundaydı hep, hiç bizi dinlemedi, eve istediğinde uğradı. Annemle beni bir kez bile dinlemedi ve hep başkalarının ne dediğini önemsedi. Kardeşim Ercan Ünal evlenip gitti, hayatını
yaşadı. Diğer kardeşim Ertan Ünal eve uğramadı, hayatını yaşadı. Tüm muhafazakarlar gibi bizim ailede sülalede sadece kendini düşündü. Gezdiler tozdular, yediler içtiler, beni bir eve kapatıp kendileri hayatlarını yaşadılar. Onların gözünde terör örgütü liderleri Fethullah
Gülen, Abdullah Öcalan kadar bile değerim olmadı. Annemle beraber hiçbir zaman insan
yerine konulmadık, annemle beni bu evde çürüttüler, çürüttüler, çürüttüler. Bir söz vardır "beni adam yerine bile koymadılar" diye, bırakın adamı beni insan yerine koyan kimsem olmadı.
DİPNOT;
2024 yılı Temmuz sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait Şile
Engelliler Kampı'ndan annem ile beraber beş gün kaldım. Kamp süresince tüm
imkanlar onlar tarafından karşılandı ve son derece rahat günler yaşadık. Orada
girişi tekerlekli sandalyeme uygun, 45-50 metrekare, iki odası, Amerikan
mutfağı, tuvaleti banyosu, balkonu, buzdolabı gardırobu, televizyonu ve
interneti olan her yeri düzayak prefabrik bir evde kaldık. Ev içinde tekerlekli
sandalyemle rahat ettiğim kadar kamp içinde de tüm imkanlar biz tekerlekli
sandalyeliler içindi. İstediğim zaman evden çıkıp yemekhane, kafeterya, oyun
salonları, toplantı salonları, açık alanda olan çardaklar gibi müzik
organizasyonu gibi yerlere hep kendim gidip geldim. Annem sadece evde beni
tekerlekli sandalyeme oturttu gerisini gün boyunca hep ben hallettim.
15.02.2025
Saat 14:00 civarı ortanca kardeşim akülü tekerlekli sandalyemin tamiri konusunu
konuşmak için bizde idi. Bir ara bana üç dört yıl önce açtığı bir konuyu tekrardan
açtı, “şu ev için bir şeyler yapmayacak mıyız?” dedi ve bunun üzerine biraz
tartıştık. Belli oldu o bu lafı söylemekten vaz geçmeyecek, bu yüzden ben de
annem evde olmasına rağmen “yapacak bir şey yok, elimden gelen bir şeyde yok,
benim ölmemi bekleyeceksiniz, ben ölünce evi değiştireceksiniz” dedim.
Ben tekerlekli
sandalyeli olduktan sonra 4-5 defa “bir şeyler yapın, bu evi düzayak yapalım”
diye yalvardığımda kıllarını kımıldatmadılar, bana hiç destek olmadılar, şimdi benim
hayatım mahvolduktan sonra bir çıkış yolu arıyorlar. Kardeşim hâlâ hiçbir
şeyin farkında değil, 29-30 yıldır hayatlarını yaşadıklarını, benim ise bu
güneş görmeyen, apartman girişinde 5-6 basamaklı merdiveni olan, tuvaleti
banyosu mutfağı balkonu dar bu evde hapis tutulduğumun. O, beni düşünerek
hareket ediyormuş gibi görünüyor, ama kendisi de farkında son üç dört yıldır bu
söylemlerle karşıma gelmesinin tek nedeni; ekonomik sıkıntıya girmiş
olması.
Neden bu aile bu sülale bu
akrabalar böyle, neden işine geldiğini anlıyor, işine gelmediğini anlamıyor.
Ben "yarın bir gün ölüp gideceğim, 1996 yılından
beri otuz yıldır beni bu eve kapattınız, hepiniz hayatınızı yaşadınız, şimdi mi
aklınıza geliyorum" diyorum, o bana "senin yerinde ben olsaydım, sen
de bizim yaptığımızı yapardın" diyor. Aslında o ne demek istediğimi çok
iyi anlıyor, ama anlamazdan geliyor. Yıllardır hiçbir sorun yoktu ama 2002
yılından beri bana haklarımı vermeyen ama onların oy verdikleri siyasi parti
AKP’nin, 2018 yılında Başkanlık sistemine geçmesiyle yapılan hatalar sonrası
çok büyük ekonomik krize girildi ve o da ekonomik sorun ortaya çıkınca bana üç
yıldır bu konuyu açıyor.
Ben
ne kardeşimin umurundayım, ne ailemin umurundayım, ne sülalemin umurundayım, ne
de akrabalarımın umurundayım. Hiç kimsesi bu saate kadar odama gelip beş dakika
oturup derdimi sıkıntımı sormadı.
29-30 yıldır apartmanın girişinde bulunan
5-6 basamağı sadece sağ omzumu kolumu elimi kullanarak aşmaktan, evdeki manuel
tekerlekli sandalyemi sol tekerini sağ omzumla kolumla elimle itip çekmekten,
yataktan doğrulurken sağ tarafımı kullanmaktan mahvoldum. Evde veya akülü
tekerlekli sandalyemle dışarıya çıktığımda tuvalete her gittiğimde sağ tarafımı
kullanmaktan omzum kolum bacağım mahvoldu, bunun yanı sıra akrabasız arkadaşsız
sevgilisiz eşsiz çocuksuz yaşamaktan psikolojik olarak çöktükten sonra,
etrafımda bir tane bile kimsem kalmadıktan sonra, tüm ömrüm tuvaleti banyosu
balkonu dar ve güneş görmeyen bir evde geçtikten sonra, yaşım elliye geldikten
sonra düşünüldüğüme inanmıyorum.
Yaşım yirmiden elliye
gelmiş tüm gençliğim bitmiş, boynumda üç adet fıtık var ve bu yüzden 24 saat
boyun omuz kol el ağrı acı var, ağrı acı çektiğimden uyku bile uyuyamıyorum. Son yıllarda ne merdiven
çıkabilecek durumdayım ne evdeki manuel tekerlekli sandalyemi itebilecek
durumdayım ne de yataktan doğrula bilecek durumdayım, artık odamdaki pencerede ayakta
durmak için bile ayağa zar zor kalkıp dikilebiliyorum.
Ailesi sülalesi
akrabası beni bir kez bile insan yerine koymamış, bana bir hayvan kadar değer
vermemiş, şimdi ruhsal durumum iyice dibe vurmuş, çevremdekiler bir çıkış yolu bulduğunu sanıyor. Bu saate kadar, Cuma, Kandil, Bayram harici kimsesi telefon etmemiş, kimsesi
yanıma gelip odamda beş dakika bile oturmamış, bu saatten sonra beni biraz
rahat bıraksınlar da istedikleri gibi bokumda boğularak bu evde öleyim. Kardeşim “evi
değiştirelim” diyor, ama olayın aslı öyle değil, çünkü ev değiştirme hemen öyle
birkaç günlük birkaç haftalık birkaç aylık yıllık bir şey değil. En hızlı şekilde
hareket edilse bir iki yıldan önce bir taşınma olamaz. Kardeşim bu söylemleri
sadece laf olsun torba dolsun diye, “ben söyledim” demek için yapıyor.
Ayrıca
başka eve taşınma için benden önce annemi razı etmesi gerek, çünkü annem de bu
evden taşınma konusuna iyi bakmıyor, annem bana defalarca “burası kiralık değil
bizim evimiz, taşınamayız” dedi. 2009 yılında “Halkalı tarafında
engelliler için çok ucuz konutlar inşa ediliyor” dediğimde, annem bana “ben
torunlarımdan uzağa gidemem” demişti. Annem
daha üç dört ay önce bana “seni apartmanın girişindeki o merdivenlerden
kurtaracağım” dedi ve on gün sonra kardeşim bu apartmana taşındı, bu saatten sonra
annem bu evden gider mi?
Kardeşim ve çevremdekiler için bir sorun yok tabi, çünkü o ve onlar hayatı boyunca gezdi tozdu
yedi içti, istediği şekilde istediği hayatını yaşadılar. Onlarca yüzlerce arkadaşları
dostları akrabaları var, onlarca yüzlerce selam verdikleri var. İşleri var güçleri var. İstedikleri parayı kazandılar, istedikleri gibi harcadılar. Evlendiler,
çocukları oldu, yarın bir gün torunları olacak.
Kardeşim engelli olduğum 1996
yılından bu yana 29-30 yılda benim yanımda, odamda kaç kişiyi gördü bir veya
iki kişiyi, onlarda yılda bir veya iki kez geldiler. Otuz yıldır benim yanıma odama gelip sohbet muhabbet eden sayısı yılda iki yada üç kişidir, o da bayramlarda gelirler o kadar.
Ben bu eve hapsedildim, arkadaş sülale akrabada beni unuttu, beni umursamadı. Hepsinin gözünde bir kum tanesi kadar değerim yok, eğer "var" diyen çıkarsa, "yılda bir kez gelip gelmediğini" sorun, "hiç telefon edip etmediğini" sorun. Cep telefonumda aylık 1500 dakika konuşma hakkım var, 100 dakikasını bile kullanmıyorum. Benim tek akrabam arkadaşım dostum var, o da bilgisayarım ve içindeki günlüğüm. Ben beyin kanaması
geçirdiği günden beri; his kaybı olmayan bir engelliyim, maddi ihtiyaçlarını
kendi karşılayan bir engelliyim, sağlıksal konularda tüm yolu kendi belirleyen
bir engelliyim. Bu öyle değerli öyle büyük bir şey ki, etrafımızdaki hiçbir
engelli de bendeki bu imkanlar yoktur. Benim haricinde kimsesi bu değeri anlamadı.
İster sağcı olsun ister
solcu olsun, muhafazakar aileye sahip olan engelli arkadaşlar, söyleyeceklerim
aklınızın bir köşesinde bulunsun; aileniz, sülaleniz veya akrabalarınız sizi
hiçbir zaman dinlemez, sadece suratınıza gülerler, yaşamları boyunca hiç bir istediğinizi yapmazlar, kendileri
hayatlarını yaşarlar ve iş işten geçtikten sonra yanınıza gelmeye başlarlar.