1 Ocak 2022 Cumartesi

İç edilen haklarım...

   Youtube'de okutun
                                                                  

1996 yılından bu yana olmayan
  ADALETİ arıyorum...
 


1996 yılında bir acil servis doktorunun ilgisizliği sonucu bir tekerlekli sandalyeli hale geldikten sonra, ülkeyi yöneten tüm hükümetler ve beraber hareket ettikleri Fethullah Gülen yapılanmasıyla bana çok eziyet ettiler. 1976 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan benim, tanımlanmış tüm haklarımı iç edip her iki tarafta çevrelerine dağıttılar. Ben ise hep ortada kaldım, çünkü benim ne bir siyasi parti üyeliğim vardı ne de Fethullah Gülen yapılanması ile ilişkim. Beni bu ülkeden de soğuttular, vatandaşlığımdan da soğuttular, dilimden dinimden de soğuttular, ayrımcılığı sevmeyen yapımdan da soğuttular.  


1) 1996 yılında beyin ameliyatım sonrası yoğun bakım sürecim 31 gün, koma sürecim ise iki ay sürdü. Bu süreçler bitince anında Kasımpaşa ve Beşiktaş askerlik şubelerinden ‘askerliğe elverişsizdir’ (çürük) raporu almak gerekti, çünkü 20 yaşımdaydım ve askere alınmam gerekliydi. Yatalak olduğum halde, zar zor konuşup gördüğüm duyduğum halde, kalça ve diz eklemlerim kısıtlı olduğu halde beni bir binek arabanın bagaj kısmına yatar pozisyonda 3-4 defa zorla askerlik şubelerine getirttiler, o haldeyken “hastalığım gerçektir, Türk Silahlı Kuvvetlerini aldatmıyorum, kandırmıyorum” ispatı yapmaya çalıştık. Bu türden zorbalığı anca bir cani örgüt yapardı ve Fethullah Gülen ve ona tapanların gerçek yüzü 15.07.2016 günü ortaya çıktı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden binlerce asker görevinden uzaklaştırıldı. Eminim ki; 1996 yılında yatalak halde olan bana eziyet eden askerlerin tamamı onlardandı. 

2) 2004 yılında aynı beyin MR’ı filmime, İstanbul’un en büyük dört hastanesinin dört beyin cerrahı dört ayrı görüşte bulundu. Uzmanlardan biri “ameliyat ol orada olan kitleyi alalım” dedi, diğeri “olursan masada kalırsın” dedi, bir diğeri “olmana gerek yok, orada sadece zararsız bir kan yumağı var” sonuncusu da "yaşamının bundan sonrasını bu şekilde sürdüreceksin" dedi. Sanırım TIP ülkemizde her okulda başka eğitimi olan bir dal. Yine 2004 yılı içinde 70. Yıl Fizik tedavi ve Rehabilitasyon hastanesinde 60 gün yatılı tedavi gördüm ve sağlığım düzelmeye başladı. Bu nasıl bir sağlık sistemi, dört büyük hastanenin dört büyük Nöroloji uzmanı ayrı karar verip benim hayatımla oyun oynuyor. Hiç biri "egzersiz ve fizik tedavi al" demiyor. 

3) Kaslarımın, eklemlerimin güçlenmesi veya yürüyebilmek için 70. Yıl Fizik tedavi ve Rehabilitasyon hastanesinde 2004, 2006 ve 2007 yıllarında üç defa yatılı tedavi gördüm, üçünde de tedavim bitmeden "yoğunluk" bahanesiyle taburcu edildim ve yerime basit tedavisi olanlar alındı. Hatta son yatışımda beni yirmi günde taburcu edip yerime ayaktan tedavi alabilecek birini almışlardı. Benim gibi hastalarda profesyonellerin gözetimi altında uzun süreli yatılı bakım önemlidir. Tedaviye ihtiyacı olan yüzlerce binlerce hatta on binlerce kişi varken, saçma sapan birilerine tedavi vererek hastane odaları otel odası gibi kullandırtıp bizlerin hakkını gasp edip onlara hizmet veriyorlar. 

4) 2008 yılında çıkan bir yasayla 'bakıma muhtaç aile bireyine bakan kişiye Bakım parası adı altında bir maaş ödenmesi kararı' alındı. Yüzde 80 engelli raporum varken, 1996 yılından bu yana bana bakan anneme devlet tarafından verilmesi gereken bu Bakım parası verilmiyor. Buna neden olaraksa; 2008 yılında evimize gelen o zaman ki adı "Fethullah Gülen hoca", 15.07.2016 sonrasında da adı “FETÖ" olan örgütün elamanları tarafından evimiz baştan aşağı kontrol edildikten sonra "evin gelirinin 30- TL fazla çıkartılması" oldu. Tanımlanmış bu hakkın verilmek istenmemesinin nedeniyse; kendilerinden olmayışımdı. Evleri, iş yerleri, lüks arabaları olanlar bu maaşı alabiliyordu, ama biz bu maaşı alamıyorduk. Kısacası; 2008 yılından bu yana bana tanımlanması gereken yüz binlerce TL başkalarına, siyasetçiler sayesinde FETÖ örgütüne gidiyor. 2016 yılında Fethullah Gülen’in darbe girişiminden üç dört ay sonra 2008 yılındaki konuyla ilgili Zeytinburnu kaymakamlığına, savcılığa suç duyurusuna benzer bir dilekçe vermeye kalktım, ama bu girişimim savcının kapısı önünde duran bir görevli tarafından engellendi. Dilekçem ile ben, savcının kapısı önünde duran kişi tarafından bir odaya götürüldük, dilekçem okundu ve “dilekçeyi teslim aldık” denilerek savuşturuldum. Savcıya vermek istediğim dilekçenin içeriğinde: '2008 yılında yüzde seksen engelli olduğumdan dolayı annem bana baktığı için Bakım maaşı alma hakkımın olduğunu ispatlamaya çalıştığım’ yazıyordu. Bu durumu, yani hem 2008 yılında yaşadıklarımı hem kaymakamlıkta savcılık kapısı önünde yaşadıklarımı, tarih ve saat vererek 12.05.2016 tarihinde #1600566583 başvuru detayı ile CİMER’e de bildirdim. CİMER, diğer yazdıklarımdan bahsetmedi "sus" dedi, sadece 'evinizin geliri yüksek' dedi. 

5) Sağlığımın daha iyiye gitmesi için havuz terapisi almam gerekti, bunun için 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesine başvurdum, “bu havuz terapilerine 16 yaşından büyükleri alamıyoruz” dediler. Engelliler arasında yaş ayrımcılığını ilk defa duydum, çünkü o havuz bizim eve iki yüz metre mesafede ve hem küçükler için hem büyükler için havuzları var. 

6) 2009 yılı öncesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait, bizlerin rehabilitasyonu için kurulmuş Florya özürlüler kampında bir hafta kalmak için defalarca başvurdum, ama bana sıra 2009 yılında bir kez geldi ve anne babamla gidip bir hafta rehabilite olduk. Her başvurumda bana “Türkiye’nin tamamına yetişmeye çalışıyoruz, talep yüksek” cevabı almıştım. Merak etmesinler ben biliyorum orada her yıl zaman geçirenleri. Ayrıca neden tüm ülkeye yetişmeye çalışıyorlar? Oyu İstanbullu olan benden alıyorsunuz, onlardan değil. Onlar kime oy verdiyse, gitsinler o belediyeye etkinlik istesinler. Eğer düşüncem yanlış ise, onların oy verdiği belediyeler de beni rehabilite etsin. 

7) 2009 ila 2011 yıları arasında tekerlekli sandalyemle Açıköğretim okudum, 24 adet sınavımın 23'üne binaların ikinci üçüncü katında girmek zorunda bırakıldım. Defalarca “ben tekerlekli sandalyeliyim” deyip raporumun fotokopisini defalarca taahhütlü olarak Halk eğitim müdürlüğüne, il ve ilçe eğitim müdürlüklerine, Ankara’ya Milli eğitim bakanlığına bile gönderdiğim halde, bana bir kez bile cevap verilmedi. Gelen bazı cevaplardaysa bana "sınava sınav yerinde girilir" oldu. Fethullah Gülen yapılanması içinde yer alsaydım veya siyasi partilere üyeliğim olsaydı, sınavlarım okul girişinde yapılırdı. Hatta her sınavda tekerlekli sandalye taşıyan bir araçla evimden bile alınır sınavıma girdikten sonra evime bırakılırdım. Şunu hiç unutamıyorum; orta okulu okuduğum Ayhan Şahenk orta okulunda küçük kardeşim tek başına tekerlekli sandalyemle beni 20- 25 basamaklı merdivenden geri geri çıkartırken, 1990 yılında o okulda okuduğum yıllarda da okul müdürü olan Ergun Nart’ın gülümseyerek bana bakmasını. 

8) 2012 yılı içinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Alo153’den tekerlekli sandalyeli engelli taşıyan araç talep ettim, “bir hafta önceden aramanız gerekiyor” cevabı aldım, bir hafta öncesinden araca ihtiyacım olacağını nereden bileceksem. Acaba TBMM’de herhangi bir siyasi partiye üye olsaydım, yönettikleri belediyenin partisine üye olsaydım veya tanıdığım bir meclis üyesi olsaydı, o bir hafta bir saate düşer miydi? 

9) İlçe belediyesine havuz terapisi için başvurdum, maddi olarak devletin veya belediyenin her ihtiyacını karşıladığı AKDEM’in havuzunda ilk seans terapimi yaptılar, ikinci üçüncü seans terapimi yaptılar, sonrasında havuzda bir tamir çalışması yapıldı ve bana bir daha geri dönüş yapılmadı. Neden acaba? 

10) 2011 yılında ilçe belediyemizin Kültür merkezinden, sosyalleşmek için sinema, tiyatro, konser aktivitesi için birkaç defa bilet talep ettim, hep “biletlerimiz bir ay öncesinde tükendi, bilet almak için ay başında başvuru yapmanız gerek” dediler. Sanki aktiviteler aylar öncesinden belli oluyormuş gibi, sonuçta bir tekerlekli sandalyedeyim, bir kenarda oturup sergileneni seyredeceğim. İnsanı sanattan da soğutuyorlar, sosyal ortama girme çabasından da soğutuyorlar. Biz engelliler sağlıklılarla aynı ortamda bulunmadığımız sürece, insanımız engelliyi kabullenmeyecek. 

11) 2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına engelliler için yeni anayasa çalışmalarına katkı sağlamak amacıyla engellilerin dezavatajları konuları hakkında göndermiş olduğum iki adet taahhütlü mektubuma “alınmıştır” cevabı bile gelmedi. TBMM başkanlığı Cemil Çiçek’e gönderdiğim taahhütlü mektuplara cevap gelmediği gibi. Acaba, herhangi bir siyasi partiye üye olsaydım veya Fethullah Gülen yapılanması içinde yer alsaydım, TBMM tarafından insan yerine konulur muydum? 

12) 2018 yılında Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) henüz beş yıl önce hizmete giren Marmaray raylı sistem toplu ulaşım ağı için bir başvuruda bulundum. “Ağın sadece Kazlıçeşme ve Ayrılık çeşmesi istasyonlarında birer asansör var ve onlar bozulduğunda biz tekerlekli sandalyeliler bu ağı kullanamıyoruz ve eve geri dönüyoruz” dedim, hatta öneri olarak, “alternatif asansör yapılsın veya karayollarındaki gibi rampalı bir üst geçit yapılsın lütfen” dedim. Onlardan gelen cevap “Marmaray ağını biz yapmadık, lütfen bu ağı yapan şirketlere başvurun” oldu. Kendilerinin yapması gerekli yazışmayı ne yazık ki bana yaptırmayı uygun gördüler. Bir ulaşım ağında tek bir çıkış alternatifinin olması nasıl bir düşüncesizlik, bunun farkındalar mı? Nasıl bir ön görüsüzlük, bunun farkındalar mı? Eğer özel bir mekanda tek bir çıkış olsa orayı anında uyarırlar veya kapatırlar. 

13) 2018 yılında yüzde 80 engelli raporum olduğu halde, ÖTV'den muaf olabilmek için Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma hastanesine ve Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesine onlarca muayeneye girdim, ama hastaneler benim engel yüzdemi bir puan düşürdü. Sol tarafım felç, beyin hasarlı olan bana "sen tertibatlı araç al kullanırsın" dediler ve ÖTV indirimi yapmayıp, "ÖTV indirimi veya engelli plakası alamazsın" dediler. Bu ülkede ÖTV muafiyeti alan o kadar çok sağlıklı var ki, birçoğu rüşvetle, sahte belgeyle veya araya giren birileriyle bunu yapıyorlar. Bu ÖTV indirimini telefonla alan bile vardır. 

14) 2019 yılında sol tarafım felç olduğu için 23 yıldır sol omzumu, kolumu, elimi ve parmaklarımı kullanamıyorum, yani sadece sağ tarafımı kullanabiliyorum. Manuel tekerlekli sandalyenin sol tekerini itemem veya çekemem, yani ev dışında dışarıda illa ki akülü tekerlekli sandalye kullanmam şart. Bu yüzden ev dışında akülü tekerlekli sandalye kullanıyorum, buna da mecburum. Bende bulunan sağlık raporunda "Akülü tekerlekli sandalye kullanabilir" yazısının kutucuğu işaretli değil, işaretli olmadığı için bir tekerlekli sandalye alırken devletin verdiği indirim gibi imkanlarından yararlanamıyorum. Haseki Eğitim ve Araştırma hastanesinde girmiş olduğum fiziksel muayenede hanımefendi bana: "sen ayakta durabiliyorsun, fizik tedavi gördüğün taktirde yürüyebilirsin, devletin verdiği akülü tekerlekli sandalye imkanından faydalanamazsın" dedi. Bu devlet, bu hükümetler bana ve benim gibilere hem gerekli, yeterli fiziksel tedaviyi vermiyor hem yaşamımda büyük yeri olan akülü tekerlekli sandalye için "bu imkandan faydalanamazsın" diyor. Sol tarafım kendine gelebilirdi ama gerekli tedavi hiçbir zaman uygulanmadığı için ben normal bir hayata dönemedim, hastanelerin verdiği sağlık raporlarında 'akülü tekerlekli sandalye kullanabilir" kutucuğunun işaretli olması için, tek tarafının felç olması gerekli ve şansa bak benimde sol tarafım felç. 

15) Devlet, hükümetler veya belediyeler tarafından engelli için sunulan plan, proje, hibe gibi birçok imkanların şartları saçma sapan. Engelli için sunulan birçok imkana başvurumda olumsuz yanıt aldım, başvurularımın ya onlarda ya da bende belgesi var, gerektiğinde veya istenildiğinde ulaşılabilinir. En son 2019 yılında “Engelli ve Hükümlüye 50.000-TL hibe almak için İŞKUR’u arayın” dendi, ama tırt çıktı, çünkü şartları sormak için aradığımda bana "böyle bir şeyin olmadığı" söylendi. 

16) 2020 yılında Corona Covit- 19 salgını ilk çıktığında kronik ve sağlığında sorun yaşayanlar için bir düzenleme yapıldı ve raporu olanlar ilaçlarını, hastaneye veya sağlık ocağına gitmeden de eczaneden alabilme hakkı verildi. Bu düzenlemeden ben yararlanamadım, çünkü 24 yıllık beyin hasarlı bir kişi olmama rağmen veya epikriz raporumda ‘sağlığımın geri gelmeyeceği’ yazmasına rağmen kullandığım ilaçlarımın bir raporum yok. 1996 yılından bu yana 24 yıldır her ay, hastaneye veya sağlık ocağına gidiyorum ve ilaçlarımı yazdırıyorum. Defalarca beyin hastalıkları uzmanlarına, fiziksel tedavi uzmanlarına veya Eğitim ve Araştırma Hastanelerine başvurduğum halde, bana hep "hayır" cevabı verildi, neden olarak da "sağlık kuruluşlarına her ay gidebilecek kadar sağlığın yerinde" dendi, bu yüzden doktorlar uzmanlar profesörler tarafından bu hakka sahip olmamın gereksiz olduğu ön görüldü. 2020 yılında Corona Covit-19 pandemisi gibi olağanüstü bir durum gerçekleşti ve ben kas gevşetici Lioresel ilacımla, kas ağrılarım için kullandığım Cabral ilacımı sağlıkçıların inadı yüzünden alamadım. Demek ki neymiş; doktorlarımızda, uzmanlarımızda, profesörlerimizde ön görü yokmuş ki, pandemi gibi bir olasılığın olabileceğini görememişler. Bunun yanı sıra benim 1996 yılındaki epikriz raporumda ‘sağlığımın ömrün boyu geri gelmeyeceği’ yazdığı halde, bana bu zulmü yaptılar. 

17) 2020 yılının ilk aylarında dünyanın başına bela olan Corana Covid-19 salgınına önlem olarak 2021 yılı Haziran ayında ‘acil kullanım onaylı’ BiONTech aşı sıram gelince ilk dozumu Yedikule Göğüs Hastalıkları hastanesinde oldum. Sağlıkçı olan bazı tanıdıklarım bana; “sağlık sorunlarım olduğu için ölü hücreden üretilen Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısını olmamı” önerdiler, “canlı hücreden Almanya Pfizer BiONTech aşısı sende tepki verebilir, aşı olmak için acele etme” dediler. Bana aşı hakkı tanımlandıktan sonra bir hafta boyunca Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısı için randevu almaya çalıştım, ama randevu verilmedi, ama bazı engelli tanıdıklarım sağlıkçı yakınlarının araya girmesiyle Çin’in Sinovac şirketinin CoronaVac aşısını yaptırdılar. Bu ülke böyle bir ülke işte, bu türden haksızlıklara tepki gösterince bana kızıyorlar. Baktım Sinovac'ın CoronaVac aşısı için randevu alamıyorum, bende BionTech aşısının canlı hücreden üretildiğini bile bile randevumu alıp aşımı oldum. Oldum, çünkü neredeyse bir buçuk yıl olmuştu ve ben ve annem babam bir türlü yaşantımızda normale dönememiştik, herkes gezip tozarken biz evimizden dışarıya çıkamamıştık hâlâ. 

18) 2016 yılında 5500 Dolara aldığım akülü tekerlekli sandalyenin altı yedi yıl sonra ayaklığı kırıldığı için yedek parçasına ihtiyacım oldu. Oldu, ama bu parçayı defalarca satıcıdan istememe rağmen bir türlü yedek parça desteği verilmedi. Ne satıcı firma bana yardımcı oldu, ne de tedarikçi (distribitör) bana yardımcı oldu, bana tek verdikleri cevap "hayır" oldu.  Bende konu ile ilgilenmesi için 2022 yılında CİMER’e başvuru yaptım ve onlarda beni Ticaret bakanlığı; Tüketici Hakem Heyeti'ne (TÜBİS) yönlendirdi. Tüketicinin yanında olması gereken mahkeme ise aleyhimde karar verdi ve “üreticinin satıcının iki yıl yedek parça desteği verme yükümlülüğü var” dedi. Bir otomobil aldığınızı düşünün, 6-7 yıl sonra yedek parçasına ihtiyacınız oluyor, aracınızın yedek parçası yok. Sizin yanınızda olması gereken devlet ise size destek vermeyen satıcı firmayı haklı buluyor. Aslında bu arkadaşların adı 'Tüketici Hakem Heyeti' değil, 'Üretici Hakem Heyeti' olması daha uygun olurmuş. 

19) 1996 yılında beyin kanaması geçirdim, ameliyatla sadece hayatım kurtuldu ama sol tarafımda felç kaldı. Halk arasında buna 'inme', tıp diliyle ise 'Hemipleji' denilen bu durum, beyin damarlarının tıkanması sonucu ortaya çıkan ve vücudun sağ ya da sol bölgesini etkileyen sinir sistemi hastalığı. Benim ise hem sol tarafım tamamen felç, hem de bunun yanı sıra sağ bacağımın yüzde seksen oranında bir etkilenme durumu söz konusu ve bu üç uzvu kapsayan duruma ise “Tripleji” deniliyormuş. Ben ve birçok sağlıkçı bu saate kadar sadece sol tarafımı felç sanıyorduk, meğer sağ bacağımda 1996 yılında beyin kanaması sırasında çok etkilenmiş ve aslında dengemin olmamasının asıl nedeni sağ bacağımmış. Etkilenmeyen uzvum ise sadece sağ kolum, yani 1996'dan beri tüm vücudumu sağ kolum idare ediyor. Sağ kolumda ise şöyle bir sorun var; 1996 yılında ben yoğun bakımdayken bir hemşire faydası olur niyetiyle sağ kolumu hareket ettiriyor ve egzersiz sırasında sağ kolumun dirseğinde bir kanamaya neden oluyor. Sağ kolumun dirsek bölümünde oluşan bu kanama çok büyük bir kısıtlanmaya neden oluyor. Beyin kanaması geçirdiğim 1996 yılından bu yana tek kullandığım kolum olan sağ kolum, yoğun bakımda yapılan o yanlış egzersiz nedeniyle, ne tam olarak açılıyor ne tam olarak kapanıyor. 2004 yılında gerçek bir yürüyebilme için, profesyonel olarak sol tarafımdaki felç durumunu geçirmek için fiziksel tedavi rehabilitasyona başladım. Bu tedavi başladıktan 18 yıl sonra 2022 yılı Temmuz ayında öğrendim ki; bu saate kadar yürüyemememin asıl nedeni sağ bacağımdaki felç durumunun göründüğünden ağır olmasıymış. 2004 yılından bu yana çok emek güç enerji sarf ettim, ama olmadı, hiçbir zaman kendime gelemedim. Tek amacım ise sol tarafımdaki felç durumunu geçirmekti ama bu bir hataymış.  Eğer farkında olsaydım sağ bacağıma da aşırı özen gösterir, onda var olan felç durumunu geçirmeye çalışırdım. Hatta sol tarafıma iki defa Botoks olduğum halde hiç faydasını göremedim, ama her iki enjektede de sağ bacağıma hiç dokunulmadı. Çok yazık çok, muhatabım olmuş tüm sağlıkçılara yazıklar olsun. ÖNEMLİ: Ben bu durumu 2019 yılında egzersiz seanslarım için tanışmış olduğum ve egzersizlere devam ettiğim 25-26 yaşlarında olan Erdem’den öğrendim. O bana "aslında senin sağ bacağında çok etkilenmiş, bu yüzden senin yürüyebilmen gerçekleşmemiş ağabey, sadece sol tarafında felç söz konusu olsaydı hastalığının ilk yıllarında yürüyebilmen gerçekleşir veyahut yürüyemesen bile kendini idare edebilecek duruma gelebilirdin. Bunun yanı sıra sağ bacağımdaki bu felç durumu sağlık raporunda yer almıyor, yıllardır raporunda düşük yüzde ile işlem yapılıyor" dedi. 

20) 2025 yılının daha ilk aylarında eziyetler işkenceler kansızlıklar başladı. İlk önce Ocak ayında İstanbul Eğitim ve Araştırma hastanesinden, sonrasında da Şubat ayında Marmara üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma hastanesi Fiziksel tedavi bölümlerinden 'evde fizik tedavi ve rehabilitasyon görebilir raporu’ almaya çalıştım ama her iki hastaneden de ‘ret’ cevabı aldım. Samatya Fiziksel tedavi bölümü "bu rapor için benim yetkim yok" dedi ama benim bir arkadaşım oradan bu raporu aldı, Marmara üniversitesi Pendik Fiziksel tedavi bölümünün doktoru ise "hocamız şu an müsait değilmiş, ben olmadan rapor verme, sonra gelsin dedi" dedi. Benim 1996 yılındaki Epikriz raporumda ‘bu kişi ömrü boyunca eski sağlığına kavuşamayacak’ dediği halde, “yaşım ilerlediği için ve refakatçim olarak yanımda sadece 70 yaşında olan annem var, bu yüzden evden çıkıp özel fizik tedavi rehabilitasyon merkezlerine gidip gelemeyecek durumdayım” dediğim halde bana her iki hastanenin bölümü de doktoru da “hayır” dedi. Zaten 1996 yılından bu yana 29-30 yıldır beyin kanamamın getirdiği sağlık sorunlarını zorluklarını ağırlığını yükünü çekiyorum, zaten tüm ömrüm güneş görmeyen düz ayak girişi olmayan bir evde geçmiş bitmiş, birde bir tekerlekli sandalyeli olarak bu devletin sisteminin hastanesinin doktorunun bu türden rezillikleri ile uğraşıyorum. Rezil bir ülkede yaşıyoruz rezil, dünyanın en kötü sağlık hizmeti veren ülkesinde yaşıyoruz, sistemi de rezil, hastanesi de rezil, doktoru da rezil. Bir tekerlekli sandalyeli olarak hiç bir yerde insan yerine konulmuyoruz, tek bildikleri; 29-30 yıldır tekerlekli sandalyemle beni oradan oraya koşturmak. 


BUNUN YANI SIRA; AŞAĞIDA BULUNAN ADRESTE TEKERLEKLİ SANDALYEMLE EV DIŞINDA YAŞADIĞIM SORUN VE SIKINTILARI GÖREBİLİRSİNİZ. 



Abdi İpekçi spor kompleksi açıldı...

  Dün Zeytinburnu'nda yenilenmiş olan Abdi İpekçi Spor salonunun yeni kompleksinin açılış töreni vardı. Açılışı sayın Cumhurbaşkanı Rec...