30 Mayıs 2022 Pazartesi

Engellilerle ortak derdimiz...


1996 yılından beri bu pencerede ayaktayım,
1996 yılından beri bu 5-6 basamağı inip çıkıyorum... 

Bir kaç gün önce teyzemin ortanca kızı ve ailesiyle beraber Erey çay bahçesinde bir saatlik bir sohbetim oldu. Sohbetimiz güzeldi, ama hava serindi ve ikizleri Aras ile Asya'nın hemen canı sıkıldı. İstediğimiz halde daha fazla sohbete devam edemedik. 

Sohbet sırasında bir ara teyzemin kızı bana "Abdullah ağabey o evde oturmak için neden ısrar ediyorsun?" Dedi. Bu lafın üzerine ben nereden geldiğimi şaşırdım, afalladım ve "hayır, ne alaka! Ben böyle bir şey demedim, yıllarca uğraştığım halde o evden asıl ayrılmak istemeyen evdekilerdi. Defalarca söyledim ama evdeki kimse benden yana tavrını koymadı. Demek arkamdan böyle konuşuyorlar, ben bunu kesinlikle kabul etmiyorum, aksine "evi değiştirelim" diye defalarca ben baskı uyguladım, ama hepsinin keyfi yerinde olduğu için bana kulak asmadılar. Gerçi büyük kardeşim 2016 yılında o lafı benim gözüme bakarak arkadaşım Vedat Kürşün'e de söylemişti" dedim. 

Canım çok yandığı için teyzemin kızına yumdum gözümü açtım ağzımı ve devam edip "ben yıllarca uğraştım, ama o evden çıkmak için kimseyi razı edemedim, çünkü hepsinin keyfi yerindeydi, yiyip içiyor gezip tozuyorlardı. Defalarca uyardığım halde kimsesi o evden çıkmak için bana destek olmadı, 1996'dan beri o merdivenleri çekiyorum," dedim. Benim en güzel 25-26 yılım güneş görmeden, apartmanın girişinde 5-6 basamağı inip çıkmakla geçti, tuvaleti banyosu mutfağı dar bir evde geçti ve bitti. Şu an ekonomik sıkıntıya girince duruma beni ortak etmeye çalışıyorlar" dedim ve aşağıdakilerinin bazılarını gözlerim yaşararak ekledim. 


"

Yedi sekiz ay önce yine büyük kardeşimle şöyle bir konuşmam oldu... Bana 25 yıldır umursamadıkları bir konuyu açtı ve "ağabey babam iyice ağırlaştı, annem zaten sana bakıyor, bu yüzden annemin işleri iyice arttı. Bu saatten sonra benim ev almam çok zor, küçük kardeşimizin de öyle bir niyeti yok. Biz şu an sizin oturduğunuz evi satıp veya kiralayıp, üzerine ekleme yapalım başka bir yerden iki katlı düzayak bir yere geçelim. Hem bizim aile hem sizin aile beraber oturmayı düşünelim artık" dedi. 

O gün bugündür, aylardır ben bir türlü kendime gelemedim, çünkü beni ve annemi 25-26 yıl güneş görmeyen, tekerlekli sandalyemle kendim girip çıkamadığım bir evde hapis tutulurken hiç kimsesinin aklına gelmedik. Şu an insan yerine koyuluyoruz. 


Ben, 1996 yılında tekerlekli sandalyeli hale geldikten sonra babama defalarca mantıklı seçenekler sunarak “bu evi satıp düzayak ev alalım” dedim, “bu evi kiraya verip düzayak eve kiraya gidelim” dedim, “bu evi ipotek edip ev alalım” dedim. Ama isteklerime 25 yıl boyunca babam ve evdeki herkes uyarılarıma kayıtsız kaldılar, herkes bana "hayır" dedi. 

Benim tanımlanmış haklarımı 2002 yılından bu yana vermeyen siyasi partiye oy verdiler, şu an ekonomi dahil her şey mahvolduktan sonra evi değiştirmeyi veya ev almayı düşünüyorlar. 


En son 2013 yılında apartmanın girişinde bulunan 5-6 basamağın önünde anne babama "şu merdivenden kurtulalım, iyice yaşımız ilerledi" dedim, her ikisi de bana "biz sana bakıyoruz, yaşlanmayacağız, kimin yaşlanacağını Allah bilir" gibi saçma sapan laflar dediler. Bende o gün bir karar verdim ve konu hakkında bir daha ağzımı açmadım, açanın da ağzını kapattım. 

Bir diğer konuya gelirsem; benim 2004 yılında yürüyebilme umudum ortaya çıktı, on beş yıl boyunca defalarca "egzersizlerimde ve yürümelerimde yardım edin destek verin de, kendimi taşıyacak hale geleyim veya yürüyeyim” dedim, ama yine beni kimsesi umursamadı. 

Bana egzersiz konusunda annem harici kimsesi bir kez bile yardım etmedi, elini sürmedi. Babam yılda bir kaç kez yardım etti, ama her iki kardeşim bana hiç elini sürmedi. 

Sonuçta ben yürüyemedim, çünkü annemin gücü bir yere kadar yetti, benim gücümse artık tükendi ve bende bıraktım. Çok iyi hatırlıyorum, 2004 yılından sonra üç defa yoğun bir yürüye bilmek için egzersiz çalışmasına başladım ama üçünde de yarıda bıraktım. Çünkü, savaş lider ve ordu ile olur. Ben ya tek başıma ya da annemle beraber egzersize kalkıştım ve gücümüz bir yerde tükendi.

Annem de bazı konularda hatalar yanlışlare yaptı... Neredeyse tüm söylemlerimde hep babamın tarafında oldu, kardeşlerimin tarafında oldu, bir kez bile "Abdullah" demedi. 

Annemle ne zaman konuyu konuşsam, bana "ortanca kardeşin yıllardır kira ödüyor, keşke ona ev alsaydık" dedi, "küçük kardeşin evlenmedi gitti" dedi ve hatta annem bana 2010 yılında "anne engelli bir arkadaşım önerdi, Başakşehir tarafında evler var bakalım" dediğimde, bana "ben torunlarımdan ayrılmam, o kadar uzağa gidemem" demişti. Sanki ben kendimi düşünüyorum, kendinin de hayatının mahvolduğunun farkında değil. 

 

"Şu an yaşım neredeyse yirmiden elliye dayanmış, bu saatten sonra bu evde tıkılı kalsam ne olur, kalmasam ne olur. Yarın bir gün ölüp gittiğimde bu evi anında satıp kendilerine iyi bir ev alırlar artık." Ne yapıyım, ne diyeyim. 

 

2013 veya 2014 yılı içinde anne babamla apartmanın merdiveninden inerken amcam geldi ve anneme "sen bırak, babasıyla beraber aşağı biz indirelim" dedi. Babam tekerlekli sandalyemin arka tarafında, amcam ön tarafta, o 5-6 basamağı inmeye kalktık ama öyle bir savrulduk ki, neredeyse iki üç metre sonra yolun ortasında durabildik. 

1996 yılından bu yana 19-20 yıldır eve girip çıktığım o merdivenden inip çıkmayı kolay sanan amcam, o gün bana "Abdullah bu merdivenler zor oluyormuş, biz bu evi değiştirmeyi düşünelim artık" dedi, ama o gün o konu kapandı. 

Yine aynı günlerde Olivium alışveriş merkezinde babam yanıma geldi ve "yıllarca bana evi değiştirelim dedin ama ben kabul etmedim, düşüncesiz davrandım" dedi. Bende “baba sen sadece kendini suçlama, bu dünyada herkes kendini düşünür. Hadi sen düşünemedin, hadi sen beni dinlemedin, hadi umursamadın ama amcam, kardeşlerim neden hep kendini düşündü, akrabalarım neden annemle beni umursamadılar, neden kimsesi sana akıl vermedi?” Dedim. “Sen canını sıkma, bu sadece seninle ilgili değil” dedim. O günlerden sonra hem amcamın hem babamın umurunda olmadığımı anladım, daha doğrusu benimle ve annemle kan bağı olan herkesin umurunda olmadığımızı anladım.

Eğer; amcam, babam, kardeşlerim ve akrabalarım, annemle beni önemseselerdi, zamanında iyi bir eve taşınmış olsaydık veya egzersizlerimde bana doğru dürüst destek olunsaydı, annem bu kadar yıpranmaz, yorulmazdı ve bende kendime bakacak hale gelirdim. 

ANNEMİ BEN DEĞİL, BİZE HİÇ YARDIM ETMEYEREK ASLINDA ANNEMİ ONLAR YORDU... 


Farkındalar mı acaba? 25-26 yıldır benim halledemediğim tüm işleri annemin hallettiğini... Tırnaklarımın kesilmesi, banyo klozet işlerimi, soyunup giyinme işlerimi, yemek içecek ihtiyacımı annemin hallettiğini, yataktan tekerlekli sandalyeye kalkarken veya tekerlekli sandalyeden yatağa yatarken hep anneme ihtiyacımın olduğunu. 

Annem, 25-26 yıldır iki kişilik yaşam sürüyor. Hadi bana acımadı kimsesi, anneme neden acımadılar? 

Bunun yanı sıra; 25 yıldır istediğim zaman eve girip çıkamadığım için veya evimize tanıdıklarım gelemediği için hiçbir zaman sosyal yaşamım olmadı, olamadı. Hiç bir zaman, arkadaşım dostum sevgilim eşim çocuğum olmadı, çünkü annem babam hep yanımda olduğundan kimseyle sıkı fıkı olamadım. 

Yanıma gelmek isteyen gelmedi/ gelemedi, çekindi...

Şimdi anne babama kardeşlerime bunu desem, “sana engel mi olduk, saçmalıyorsun” derler, şu an “arkadaşım dostum sevgilim gelecek siz üç beş saat bir yerlere gidin rahatça sohbet muhabbet edelim, yiyip içelim, eğlenelim, film seyredelim" desem, kabul ederler mi? Acaba. Anne babamı bırak, kardeşlerim bile karşıma dikilir. 

Ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 25-26 yıldır his kaybı olmayan bir kişiyim, ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 25-26 yıldır maddi yükünü kendi taşıyan birisiyim, ben beyin kanaması geçirdiğim günden beri 26 yıldır akıl fikir zeka bakımından kendini yönetebilen birisiyim. Ne olurdu bu evde beni çürütmeselerdi, beni kendine bakabilecek hale getirselerdi. 

Kardeşlerim, babam ve yakın akrabalarım, 25-26 yıl boyunca o kadar çok kendilerini düşündüler ki, o kadar çok beni ve annemi umursamadılar ki, artık bende bittim annem de. 

Babam ve kardeşlerim 25-26 yıl boyunca çok güzel bir şekilde hayatlarını yaşadılar, ama ben yürüyebilmek için annemle egzersiz ve yürümeler yaptım. Şu anda da apartmanın merdiveninden inip çıkmak için yeğenimi çağırıyorum, o beni dışarı çıkartıyor eve sokuyor. Eve girmek istediğimde yeğenimi bulamazsam, o apartmanın girişindeki beş altı basamağı annemle beraber yalnız çıkıyorum, eğer düşsek herkes "neden bizi çağırmıyorsunuz?”, “neden beklemiyorsunuz?” Derler. 

Hiç farkında değiller ben 25-26 yıldır onların keyfini bekliyorum. 

1996 yılından beri, ailemden ve devletten tek istediğim; kimseye ihtiyaç duymadan, istediğimde kapısını açıp girebileceğim, istediğimde kapısını açıp çıkabileceğim bir ev. Güneş ihtiyacım olduğunda çıkıp girebileceğim bir ev, yağmur yağdığında girip yağmur dindiğinde çıkabileceğim bir ev. İstediğimde evden çıkıp hastaneye, sağlık ocağına, eczaneye, fizik tedaviye gidip geleceğim ve sonrasında gelip eve gireceğim bir evim olsun istedim. Ben saatlerce pencerede birilerini beklemeden alışveriş ihtiyacımda kendim çıkıp girebileceğim bir evim olsun istedim. 1996 yılından beri tek istediğim; tuvalet ihtiyacım için kimseye ihtiyaç duymadan girip işimi halledip çıkabileceğim bir ev, yeme içme ihtiyacım olduğunda girip çıkabileceğim bir evim olsun istedim, arkadaşlarım çağırdığında hemen çıkabileceğim veya eve misafir geldiğinde girebileceğim bir evim olsun istedim. 


Ben 1996 yılından bu yana güneş görmeyen, rampası olmayan, banyosu mutfağı balkonu dar, resimdeki o pencerede hapisken; amcam Ali Osman Ünal her şeye karışıp her dediğimize karşı geldi, tek derdi dernek vakıf Cami Kabe oldu ve babamı hep baskı altında tuttu. Babam Hüseyin Ünal ise amcamın yolundaydı hep, hiç bizi dinlemedi, eve istediğinde uğradı. Annemle beni bir kez bile dinlemedi ve hep başkalarının ne dediğini önemsedi. Kardeşim Ercan Ünal evlenip gitti, hayatını yaşadı. Diğer kardeşim Ertan Ünal eve uğramadı, hayatını yaşadı. Tüm muhafazakarlar gibi bizim ailede sülalede sadece kendini düşündü. Gezdiler tozdular, yediler içtiler, beni bir eve kapatıp kendileri hayatlarını yaşadılar. Onların gözünde terör örgütü liderleri Fethullah Gülen, Abdullah Öcalan kadar bile değerim olmadı. Annemle beraber hiçbir zaman insan yerine konulmadık, annemle beni bu evde çürüttüler, çürüttüler, çürüttüler.  Bir söz vardır "beni adam yerine bile koymadılar" diye, bırakın adamı beni insan yerine koyan kimsem olmadı. 


DİPNOT; 
2024 yılı Temmuz sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait Şile Engelliler Kampı'ndan annem ile beraber beş gün kaldım. Kamp süresince tüm imkanlar onlar tarafından karşılandı ve son derece rahat günler yaşadık. Orada girişi tekerlekli sandalyeme uygun, 45-50 metrekare, iki odası, Amerikan mutfağı, tuvaleti banyosu, balkonu, buzdolabı gardırobu, televizyonu ve interneti olan her yeri düzayak prefabrik bir evde kaldık. Ev içinde tekerlekli sandalyemle rahat ettiğim kadar kamp içinde de tüm imkanlar biz tekerlekli sandalyeliler içindi. İstediğim zaman evden çıkıp yemekhane, kafeterya, oyun salonları, toplantı salonları, açık alanda olan çardaklar gibi müzik organizasyonu gibi yerlere hep kendim gidip geldim. Annem sadece evde beni tekerlekli sandalyeme oturttu gerisini gün boyunca hep ben hallettim. 


15.02.2025
Saat 14:00 civarı ortanca kardeşim akülü tekerlekli sandalyemin tamiri konusunu konuşmak için bizde idi. Bir ara bana üç dört yıl önce açtığı bir konuyu tekrardan açtı, “şu ev için bir şeyler yapmayacak mıyız?” dedi ve bunun üzerine biraz tartıştık. Belli oldu o bu lafı söylemekten vaz geçmeyecek, bu yüzden ben de annem evde olmasına rağmen “yapacak bir şey yok, elimden gelen bir şeyde yok, benim ölmemi bekleyeceksiniz, ben ölünce evi değiştireceksiniz” dedim. 

Ben tekerlekli sandalyeli olduktan sonra 4-5 defa “bir şeyler yapın, bu evi düzayak yapalım” diye yalvardığımda kıllarını kımıldatmadılar, bana hiç destek olmadılar, şimdi benim hayatım mahvolduktan sonra bir çıkış yolu arıyorlar. Kardeşim hâlâ hiçbir şeyin farkında değil, 29-30 yıldır hayatlarını yaşadıklarını, benim ise bu güneş görmeyen, apartman girişinde 5-6 basamaklı merdiveni olan, tuvaleti banyosu mutfağı balkonu dar bu evde hapis tutulduğumun. O, beni düşünerek hareket ediyormuş gibi görünüyor, ama kendisi de farkında son üç dört yıldır bu söylemlerle karşıma gelmesinin tek nedeni; ekonomik sıkıntıya girmiş olması. 

Neden bu aile bu sülale bu akrabalar böyle, neden işine geldiğini anlıyor, işine gelmediğini anlamıyor. 

Ben "yarın bir gün ölüp gideceğim, 1996 yılından beri otuz yıldır beni bu eve kapattınız, hepiniz hayatınızı yaşadınız, şimdi mi aklınıza geliyorum" diyorum, o bana "senin yerinde ben olsaydım, sen de bizim yaptığımızı yapardın" diyor. Aslında o ne demek istediğimi çok iyi anlıyor, ama anlamazdan geliyor. Yıllardır hiçbir sorun yoktu ama 2002 yılından beri bana haklarımı vermeyen ama onların oy verdikleri siyasi parti AKP’nin, 2018 yılında Başkanlık sistemine geçmesiyle yapılan hatalar sonrası çok büyük ekonomik krize girildi ve o da ekonomik sorun ortaya çıkınca bana üç yıldır bu konuyu açıyor. 

Ben ne kardeşimin umurundayım, ne ailemin umurundayım, ne sülalemin umurundayım, ne de akrabalarımın umurundayım. Hiç kimsesi bu saate kadar odama gelip beş dakika oturup derdimi sıkıntımı sormadı. 

29-30 yıldır apartmanın girişinde bulunan 5-6 basamağı sadece sağ omzumu kolumu elimi kullanarak aşmaktan, evdeki manuel tekerlekli sandalyemi sol tekerini sağ omzumla kolumla elimle itip çekmekten, yataktan doğrulurken sağ tarafımı kullanmaktan mahvoldum. Evde veya akülü tekerlekli sandalyemle dışarıya çıktığımda tuvalete her gittiğimde sağ tarafımı kullanmaktan omzum kolum bacağım mahvoldu, bunun yanı sıra akrabasız arkadaşsız sevgilisiz eşsiz çocuksuz yaşamaktan psikolojik olarak çöktükten sonra, etrafımda bir tane bile kimsem kalmadıktan sonra, tüm ömrüm tuvaleti banyosu balkonu dar ve güneş görmeyen bir evde geçtikten sonra, yaşım elliye geldikten sonra düşünüldüğüme inanmıyorum. 

Yaşım yirmiden elliye gelmiş tüm gençliğim bitmiş, boynumda üç adet fıtık var ve bu yüzden 24 saat boyun omuz kol el ağrı acı var, ağrı acı çektiğimden uyku bile uyuyamıyorum. Son yıllarda ne merdiven çıkabilecek durumdayım ne evdeki manuel tekerlekli sandalyemi itebilecek durumdayım ne de yataktan doğrula bilecek durumdayım, artık odamdaki pencerede ayakta durmak için bile ayağa zar zor kalkıp dikilebiliyorum. 

Ailesi sülalesi akrabası beni bir kez bile insan yerine koymamış, bana bir hayvan kadar değer vermemiş, şimdi ruhsal durumum iyice dibe vurmuş, çevremdekiler bir çıkış yolu bulduğunu sanıyor. Bu saate kadar, Cuma, Kandil, Bayram harici kimsesi telefon etmemiş, kimsesi yanıma gelip odamda beş dakika bile oturmamış, bu saatten sonra beni biraz rahat bıraksınlar da istedikleri gibi bokumda boğularak bu evde öleyim. Kardeşim “evi değiştirelim” diyor, ama olayın aslı öyle değil, çünkü ev değiştirme hemen öyle birkaç günlük birkaç haftalık birkaç aylık yıllık bir şey değil. En hızlı şekilde hareket edilse bir iki yıldan önce bir taşınma olamaz. Kardeşim bu söylemleri sadece laf olsun torba dolsun diye, “ben söyledim” demek için yapıyor. 

Ayrıca başka eve taşınma için benden önce annemi razı etmesi gerek, çünkü annem de bu evden taşınma konusuna iyi bakmıyor, annem bana defalarca “burası kiralık değil bizim evimiz, taşınamayız” dedi. 2009 yılında “Halkalı tarafında engelliler için çok ucuz konutlar inşa ediliyor” dediğimde, annem bana “ben torunlarımdan uzağa gidemem” demişti.  Annem daha üç dört ay önce bana “seni apartmanın girişindeki o merdivenlerden kurtaracağım” dedi ve on gün sonra kardeşim bu apartmana taşındı, bu saatten sonra annem bu evden gider mi? 

Kardeşim ve çevremdekiler için bir sorun yok tabi, çünkü o ve onlar hayatı boyunca gezdi tozdu yedi içti, istediği şekilde istediği hayatını yaşadılar. Onlarca yüzlerce arkadaşları dostları akrabaları var, onlarca yüzlerce selam verdikleri var. İşleri var güçleri var. İstedikleri parayı kazandılar, istedikleri gibi harcadılar. Evlendiler, çocukları oldu, yarın bir gün torunları olacak. 

Kardeşim engelli olduğum 1996 yılından bu yana 29-30 yılda benim yanımda, odamda kaç kişiyi gördü bir veya iki kişiyi, onlarda yılda bir veya iki kez geldiler. Otuz yıldır benim yanıma odama gelip sohbet muhabbet eden sayısı yılda iki yada üç kişidir, o da bayramlarda gelirler o kadar. 

Ben bu eve hapsedildim, arkadaş sülale akrabada beni unuttu, beni umursamadı. Hepsinin gözünde bir kum tanesi kadar değerim yok, eğer "var" diyen çıkarsa, "yılda bir kez gelip gelmediğini" sorun, "hiç telefon edip etmediğini" sorun. Cep telefonumda aylık 1500 dakika konuşma hakkım var, 100 dakikasını bile kullanmıyorum. Benim tek akrabam arkadaşım dostum var, o da bilgisayarım ve içindeki günlüğüm. Ben beyin kanaması geçirdiği günden beri; his kaybı olmayan bir engelliyim, maddi ihtiyaçlarını kendi karşılayan bir engelliyim, sağlıksal konularda tüm yolu kendi belirleyen bir engelliyim. Bu öyle değerli öyle büyük bir şey ki, etrafımızdaki hiçbir engelli de bendeki bu imkanlar yoktur. Benim haricinde kimsesi bu değeri anlamadı. 

İster sağcı olsun ister solcu olsun, muhafazakar aileye sahip olan engelli arkadaşlar, söyleyeceklerim aklınızın bir köşesinde bulunsun; aileniz, sülaleniz veya akrabalarınız sizi hiçbir zaman dinlemez, sadece suratınıza gülerler, yaşamları boyunca hiç bir istediğinizi yapmazlar, kendileri hayatlarını yaşarlar ve iş işten geçtikten sonra yanınıza gelmeye başlarlar. 

Abdi İpekçi spor kompleksi açıldı...

  Dün Zeytinburnu'nda yenilenmiş olan Abdi İpekçi Spor salonunun yeni kompleksinin açılış töreni vardı. Açılışı sayın Cumhurbaşkanı Rec...